Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Adalet Platformu'ndan Mazlumder'e Ültimatom!

Mazlumder Kurucusu Gazeteci-Yazar Abdurahman Dilipak Mazumder'deki üyeliğini askıya aldı. İHH Yönetim Kurulu üyesi avukat Avukat Gülden Sönmez Mazlumder'den istifa etti. Mazlumder'deki son gelşnen nokta ile ilgili olarak Adalet Paltformu Sözcüsü ve Mazlumder İstanbul Şube başkan adaylarından Adem Çevik çok sert bir ültimatom yayımladı. Bu ültimatom üzerine Mazlumder'den kamuoyuna bir açıklama yaptı

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-06-19 11:04:57

Adalet Platformu'ndan Mazlumder'e Ültimatom!

TIMETURK / Haber Merkezi

Bazı çevrelerin, MAZLUMDER’in Suriye’ye ilişkin tutumunu idrak edememelerinden kaynaklanan karalama kampanyasına karşı Genel Başkanı Ahmet Faruk ÜNSAL, MAZLUMDER’in Suriye meselesine ilişkin yaklaşımını bu vesileyle bir kez daha kamuoyuna hatırlatma gereği duymuştur.


MAZLUMDER’in, Kıyam Başlamadan Önce de Gayrı meşru İlan Ettiği Baas Rejimine veSuriye İntifadasına Bakışı:

MAZLUMDER, Arap halklarının başlarına musallat olan kanlı diktatörlere karşı tüm Ortadoğu’da başlattığı ‘onur, özgürlük ve adalet’ şiarlı kıyamları başından beri hiçbir istisnası olmaksızın desteklemiştir.

Mısır’da, Yemen’de, Tunus’ta, Libya’da ve Bahreyn’de nasıl halkın yanında durdu ise Suriye’de de Baas diktatörüne karşı halkın yanında durmuş ve bundan sonra da durmaya devam edecektir.

MAZLUMDER uzun yıllar hakkın sesini yükseltmek için Suriye temsilcilikleri önünde Hama katliamı anmalarını yaparken yalnız bırakılmış ama yanında kimsenin olmamasına aldırmamıştır.

MAZLUMDER, Suriye-Türkiye ortak bakanlar kurulu toplantılarının yapıldığı, liderlerin karşılıklı ev gezmelerine gittiği ve herkesin sustuğu bir süreçte, kanlı ve baskıcı bir muhaberat rejimi olan Baas’ın gayri meşruluğunu açıkça ifade etmek için kimsenin yanında olmasını da beklememiştir. Suriye kıyamından bir yıl önce hazırladığı raporla[1] Suriye’de atılması gerekli anayasal, yasal, adli ve idari tedbirleri, tek başına, kınayanın kınamasından korkmadan ortaya koymuş, gelecek olayları herkesten önce öngörmüş ve Müslümanca sorumluluğun gereğini yapmıştır. Bu sorumluluğun bir gereği olarak, Suriye-Türkiye ilişkilerinin en üst düzeyde seyrettiği dönemlerde bile gerek Türkiye yetkililerine, gerekse Türkiye’yi ziyaret eden Suriye yetkililerine karşı, fırsat bulduğu her ortamda zulüm olarak gördüğü uygulamaları sorgulamış ve düzeltilmesi talebini yükseltmiştir.

MAZLUMDER, Suriye halkının haklı kıyamı sokakta uç vermeye başladığında, acımasız diktatörün Suriyeli kardeşlerimize ödeteceği maliyeti önleyebilmek adına, acilen reform çağrısı yapmak için “Suriye Müslüman Kardeşler”in yöneticileriyle İstanbul’da düzenlediği ve birçok TV kanalıyla Dünya’ya canlı iletilen basın toplantısında da, toplantı canlı yayını bir takım güçler tarafından kestirilirken de tek başınaydı.[2]

Esed Suriye halkının kıyamını acımasızca bastırmaya başlayınca, yüzlerce kişinin katıldığı ve Suriye muhalefetinin tüm renklerini bir araya getiren, eş zamanlı olarak da Suriye’de düzenlenen Ulusal Kurtuluş Konferansı’nı İstanbul’da topladığımızda da MAZLUMDER tek başınaydı[3]. Bütün bunları adalet, hakkaniyet ve kardeşlik duyguları ile yaparken tek kaygımız kardeşlerimize ödettirilmek istenen bedeli olabildiğince düşürmekti. Bunun için savaş her kızıştığında diyaloga çağrı yaptık. BM ve Arap Birliği sırasıyla Kofi Annan’ı ve Lakhdar İbrahimi’yi görevlendirdiğinde bunu, kardeşlerimizi kan banyosundan kurtaracak bir umut gördük ve “üçüncü yol” olarak hep diyalog çağrısında bulunduk[4].

Suriyeli kardeşlerimizin haklı kıyamı başlayınca daha işin başında Esed’i kırmızı çizgi ilan eden İran’ı eleştirdik; bu tavrın, Suriye meşru muhalefetini “Suriye’nin Dostları”nın yanına itmek demek olduğunu görmemelerine kızdık. “Filistin Direniş Hattı” diye tanımladıkları İran-Suriye-Hizbullah-Hamas-İslami Cihad’dan oluşan zincirden Suriye’nin kopmasının ‘Direniş Hattı’nın lojistik kanallarının kapanacağı ve “Direniş”in çökeceği tezi üzerinden Esed’e destek vermelerini, yani “Direniş”i Esed’le özdeşleştiren yaklaşımlarını eleştirdik. “Direniş”çi olmak için mutlaka Esed ya da Esed bağlantılı olmak gerektiği zımni kabulüne dayanan bu tutumu, Suriye toplumunu ve muhalefetini tanımamak olarak eleştirdik. Kendisi de bir katliamcıya karşı mücadele etmekte olan Hamas'ın bir başka katliamcı olan Baas’ın himayesinde uzun süre kalması tabanı tarafından sorgulanır hale gelince daha fazla dayanamayan Hamas yönetimi, Şam’daki merkez ofisini kapatmak zorunda kaldı ve böylece Katar-Suud eksenine adeta iteklenmiş oldu. Yani Esed için ilan edilen kırmızı çizgi “Direniş Hattı”nın en önemli halkası olan Hamas’ı zincirden koparmış oldu. Bu politika, “Hat”tı tahkim değil tahrip etmiş oldu. Bunun hikmete uygun olmadığını açıkça söyledik. Hizbullah’ın Suriye savaşına sürülmesinin İslam Dünyası’nda yıllar sürecek mezhep nefretini körükleyeceğini, ümmet bütünlüğünü bozacağını ve onulmaz yaralar açacağını, söyledik.

BM’de veto yetkisi olan Rusya-Çin ile ABD-İngiltere-Fransa’nın Suriye konusunda iki ayrı yerde durması, uluslararası süreçlerin devreye sokulmasını imkansız hale getirdiği için iç savaşın derinleşmesi nedeniyle uluslararası camianın sürece müdahalesi mümkün olamamaktadır. Bu şartlar altında savaşın beşeri maliyetini düşürmek ve savaş koşullarında oluşabilecek etnik/mezhebi nefreti ve boğazlaşmayı önlemek için muhalefet ile Baas görüşmelerine destek olmak gerektiğine inandık. Türkiye’nin görüşmelere karşı çıkmasını doğru bulmadığımızı açıkladık. Bunun amacı, elbette kıyamdan önce de gayrı meşru gördüğümüz Baas’a avans verme çabası değil Suriyeli kardeşlerimizi bir acımasızlıktan koruma, İslam ümmetini de yıllar sürecek etnik ve mezhebi temelli bir çatışmadan sakınma arzusudur. Nitekim G8 sonrasında oluşan Cenevre toplantısı mutabakatı da bu tıkanmanın taraflar açısından görüldüğü anlamını taşımaktadır. Bu yaklaşımımızın, PKK ile Türkiye’nin görüşmesi gerektiğini yıllardır söylememizden ve nihayet görüşmelerin başlamasını desteklememizden hiçbir farkı yoktur. ABD bile Taliban’la görüşmeleri başlatmıştır. Şuna inanıyoruz ki, Rusya ile Batı dünyasının şiddeti yükselterek çözümsüzlüğü dayatmaları, bu savaşı ancak bir “Müslümanlararası” savaşa dönüştürmektedir. Bu sonucun en büyük karlısının, bölgede işgalci olarak bulunan Siyonist yapı olacağı açıktır.

Kamuoyuna, vicdanlı ve adil duruştan yana olan hikmetli insanlara saygıyla hatırlatılır.

[1] 02/02/2010 Tarihli Suriye İnsan Hakları Raporu linki: http://istanbul.mazlumder.org/faaliyetler/detay/basin-aciklamalari/1/mazlumder-suriye-raporunu-acikladi/1249

[2] 01/04/2011 Tarihli İstanbul Toplantısı: http://istanbul.mazlumder.org/faaliyetler/detay/basin-aciklamalari/1/musluman-kardesler-esadin-reform-vaatleri-gercekci-degil/1077

[3] 17/07/2011 Tarihli Suriye Muhalefetinin Bütün Unsurlarını Topladığımız Pendik Toplantısı: http://istanbul.mazlumder.org/faaliyetler/detay/basin-aciklamalari/1/suriyeliler-cozum-icin-istanbulda-bulustu/1006

[4] 16/04/2012 Tarihli Suriye’de 3. Yol açıklaması linki: http://www.mazlumder.org/faaliyetler/detay/basin-aciklamalari/1/ucuncu-yol-suriyeye-ve-suriyede-savasa-hayir/8901


Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı


ADALET PLATFORMU NE DEMİŞTİ


Adalet Paltformu Sözcüsü ve Mazlumder İstanbul Şube Başkan adaylarından olan Adem Çevik: MAZLUMDER'i kurulus gayesinden/felsefesinden uzaklastirip Suriyedeki katliamı alenen destekleyen İran'a ve Hizbulbaas'a laf söyletmeyen, Gezi Parkinin darbe girisimi oldugunu kavrayamayan yönetimi kınıyor ve MAZLUMDER üyeleri olarak başta Ahmet Faruk Ünsal olmak üzere yönetiminin yanlis fikirlerinden vazgeçmelerini, sabit ve yanlış fikirlerinden vazgeçmezlerse istifa etmelerini taleb ediyoruz."

Mazlumder'in son durumu ve gelinen rahatsızlık üzerine aşağıdaki bildiri yayımladı:

Mazlumder'e Ültimatom!

MAZLUMDER'i kurulus felsefesinden uzaklastirip Suriyedeki katliamı alenen destekleyen İran'a ve Hizbulbaas'a laf söyletmeyen, Gezi Parkinin darbe girisimi oldugunu kavrayamayan yönetimi kınıyor ve MAZLUMDER üyeleri olarak başta Ahmet Faruk Ünsal olmak üzere yönetiminin yanlis fikirlerinden vazgeçmelerini, sabit ve yanlış fikirlerinden vazgeçmezlerse istifa etmelerini taleb ediyoruz.

1- İran'a açıkça destek veren, Hizbulesed Örgütü'nü "kanları ve canları pahasına savunmaya and içen kişileri" yeni seçilen Genel Merkez Yönetim Kurulu'nda görmek istemiyoruz! Açıkça katliam destekçisi olan kişilerin A. Faruk Ünsal'ın listesinden seçilmesi akıl ve vicdan tutulmasıdır bu kabul edilemez!

2- MAZLUMDER zalimlere karşı mazlumların yanında olma şiarını ne yazık ki kaybetmeye başlamış durumdadır.

3- Yönetimin yaptığı bu hatalar hiçbir üyemizin istifasıyla sonuçlanmamalıdır. Dernekten istifa etmesi gerekenler kuruluş gayesinden sapan Mazlumder yöneticileridir.

4- Antikapitalist şeklinde tanımlanan güruhun 1 Mayıs eylemine yönetimin katılmama kararına rağmen katılmak da sanırım GeziParkı darbesini desteklemek de ayni aymazlık ürünüdür.

5- İstanbul MAZLUMDER'e üye 3700 kisiden 3500 kişi kongreye katilmadı. Gecen yıl ki kongreye 1500 kişi katılırken bu seneki kongreye 218 kisi katıldı. 189 oyla başkan seçilebilen Cüneyt Sarıyaşar'ın üyelere sormadan, istişare etmeden diktatörce kararlar almasını yanlış buluyoruz.

6- Kongreye katılmayarak Suriye katliamını destekleyenlere karsı "tarafsızder" Geziparki darbe girisimlerinde "taraflıder", İran'in ve hizbulbulah'a karşı "zalimder" olan "mazlumder"lilere Kalk, Uyan, Uyar diyor kongreye gelmeyenler ve gelip de oy kullanmayanlar ve mazlumderi uyarmayanlarin insanliga karşı işlenen suçlara, katliamlara ve tecavüzlere ortak olduklarını hatırlatıyoruz.

6- Seçimi değil atamayı savunan sözde avukatları da hukuka, adalete ve vicdana davet ediyoruz.

7- İstanbul Kongresi'nde "Suriyede işlenen katliamları alenen destekleyen İran yönetimini kınayalım" dilekçemi okutmayan taraflı divan başkanı Av. Muharem Balcı yı da kınıyorum. Kötülerin kazanması için iyilerin bir şey yapmaması yeterli.

8- Ayrica 21. dönemde görevden kaçanlara teessüflerimi bildiriyorum. Suriye katliamını destekleyen İran'a açıkca tavır alamayanların yönetimde olmalarından sebeb dolaylı olarak Suriyede işlenen katliam ve tecavüzlerde suçumuzun olduğunu düşündüğümden suça ortak olmamak gayesiyle dilsiz şeytanlıktan kurtulabilmek için bu deklerasyonu Mazlumder'liler ve kamuoyuyla paylaşıyorum. #uyanmazlumder

Kötülerin kazanması için iyilerin bir şey yapmaması yeterli."

MAZLUMDER GENEL BAŞKANI AHMET FARUK ÜNSAL'IN SURİYE VE İRAN OLAYLARINA MAZLUMDER'İN BAKIŞINI ANLATTIĞI KONGRE KONUŞMASI

MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk ÜNSAL’ın
11. Olağan Genel Kurul Açış Konuşması



Bismillahirrahmanirrahim
MAZLUMDER 11. Olağan Genel Kurulu’nu teşrif eden çok kıymetli dostlar, sayın divan, siyasi partilerin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, basının temsilcileri, MAZLUMDER’in üyeleri, yöneticileri ve delegeleri, Kongremize hoş geldiniz. Hepinizi derneğimiz adına en içten duygularımla selamlıyorum. Kongremizin başarılı geçmesini ve hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan temenni ediyorum. Büyük adalet yürüyüşümüzde her zaman yanımızda olmanızın verdiği güçle bizden önceki kuşakların olduğu gibi bizler de kınayanın kınamasından, saldırganın silahından, bıçağından, sopasından, tezviratından yılmadan hakikate şahitlik etmeye devam edeceğiz. MAZLUMDER, evrensel insan hakları birikimiyle kendi medeniyet değerlerini buluşturarak sadece Türkiye’de değil Dünya çapında da özgün bir insan hakları duruşu inşa etme yolunda gayretlerine bundan sonra da devam edecektir. Bu çabada her zaman beraber yürüdüğümüz mesai arkadaşlarıma, özellikle son 2 yıldır Kongre’den aldığı yetkiyi büyük bir emanet ruhuyla verimli bir emeğe dönüştüren üye ve gönüllülerimize, temsilcilerimize, şube yöneticilerimize, Genel Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarıma, Genel Merkez çalışanlarına hepiniz adına şükranlarımı arz ediyorum. İki yıllık süre içinde pek çok tarihi işler yaptık. MAZLUMDER emanetini bizlere teslim eden kurucu tabanımıza ve üyelerimize layık bir şekilde taşımaya çalıştık. Elbette daha iyisi olabilirdi. Özetle söyleyecek olursak:
Türkiye sorunları’ndan;
Ülkede en ağır insan hakları ihlallerine neden olan Kürt sorunun kalıcı ve barışçı bir çözüme ulaşması için çabalarımız her zaman olduğu gibi bu dönemde de devam etti. Kirli savaştan kaynaklı özelikle sivil yaşam kayıplarına ve sivillerin zarar görmesine dikkat çektik. Yıllardır hükumete söylediğimiz ama genellikle bazı çevreler tarafından hep suçlandığımız husus olan, “kiminle savaşıyorsanız onunla konuşun” noktasına nihayet gelinmiş olmasını MAZLUMDER’in doğrulanmış feraseti olarak tarihin tanıklığına bırakıyoruz; sorunun çözümü için yıllardır önerdiğimiz konuların konuşuluyor olmasını da. 20 yıl sonra 2.sini gerçekleştirdiğimiz Kürt Forumu MAZLUMDERin içinden çıktığı camianın yaklaşımını almak ve görüşleri paylaşmak bakımından son derce önemli bir tarihi belge oldu. Forumun gerçekleşmesinde ve kitab olarak basılmasında emeğei geçen herkese teşekkür ediyorum.

Roboski katliamı akabinde henüz cenazeler yerde iken heyetimiz olay mahallinde idi. Sonrasında hazırladığımız Rapor Meclis kürsüsünde konuşuldu. Yıl boyu devam ettirdiğimiz Roboski’ye Adalet kampanyası etkileyiciydi ama maalesef Meclis İnsan Hakları Komisyonu bizleri yanıltmadı ve adaleti siyasi ikbale kurban etti. Usta yönetmen Ümit Kıvanç’ın katkılarıyla yaptırdığımız konuyla ilgili dokümanter film bir Türkiye klasiği oldu,

Cezaevlerindeki tecridi ele aldık. Yaşlı ve terminal safhasına gelmiş hasta mahpusların ömürlerinin son demlerini ailelerinin yanında geçirmeleri için kampanyalar yürüttük. Aşırı yoğun cezaevlerinin gayri insani koşullarını, F tipi cezaevlerini, cezaevlerindeki isyanları ve ceza nakil araçlarında kaybolan canları takip ettik,

Polis kurşunuyla hayatını kaybeden insanların hukuklarını savunduk ve Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu değişsin kampanyası yürüttük, bu bağlamda Cem Aygün ve Emrah Barlak cinayetlerini raporladık, mahkemelerini takip ettik,

Zorunlu askerlik esnasında kışla duvarlarının dokunulmazlığının arkasında intihar iddiası ile sönen hayatları ve askeri mahkemelerin adaleti tesis çabası yerine kurumsal taassup üzerinden olayları karartmasının takipçisi olduk. Bu cümleden olarak aslında tamamen kaldırılması gereken ve bir disiplin sürecine dönüşmesi gereken Askeri Yargı kurumları konusunu hep gündemde tuttuk,

Atatürk havalimanındaki ve Kumkapı’daki mültecilerden gücümüzün yettiğini ölüme ya da karanlık bir geleceğe gönderilmekten kurtardık, gönüllü avukatlarımız büyük emek harcadılar,

Mavi Marmara yargılamalarını takip ettik, özür-tazminat karşılığı adem-i mesuliyet söylentilerinin ortaya çıkması üzerine bu konunun hukukun temel ilkelerine ve anayasaya aykırı olduğunu söyledik; bu iddia doğruysa yürütmenin yargıya müdahalesi olarak gördüğümüzü ve demokrasiye aykırı bulduğumuzu ifade ettik,

Türkiye’ye Patriot Füze kalkanı yerleştirilmesini eylemler ve açıklamalarla protesto ettik,

TBMM’ye yeni anayasa teklifimizi verdik ve yeni sivil anayasa kampanyası yürütmeye devam ettik,

Brifingli, talimatlı 28 Şubat yargılamalarının yok hükmünde sayılması için ‘28 Şubat Siyasi Yargı Kararları İptal Edilsin’ kampanyası düzenledik. Topladığımız 100 bin imzayı TBMM başkanına teslim ettik.

Ege’de balıkçı teknelerinde ve kayıklarda sönen mülteci hayatların farkında olduk ve Türkiye’nin iltica mevzuatının insani standartlara kavuşturulması çabası için TBMM ve içişleri bakanlığı nezdinde yürütülen mevzuat çalışmalarına katkı sunduk, Halim Yılmaz arkadaşımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum,

Kamuda kılık kıyafet özgürlüğü için 10 milyon imza kampanyasını destek verdik, 1964’ten bu yana Türkiye'de uygulanan başörtü yasağını ele alan kronolojik bir kitap çıkardık, bu kitap, alanda yapılmış en derli toplu çalışma oldu, Fatma Benli arkadaşımıza teşekkür ediyorum,

Adıyaman ili ve Malatya ili Doğanşehir ilçesi Alevi vatandaşlara dönük evlerin işaretlenmesi ve baskıların incelenmesi raporu hazırladık,

Hakkari ili Şemdinli ilçesi Goman Dağı Çatışmaları raporu,

Elazığ Fırat Üniversitesi öğrenci olayları raporu,

Afyon Sultandağı raporu,

Şanlı Urfa cezaevi raporu,

Başak ailesi ceza davası inceleme raporu,

Karabük öğrenci olayları inceleme raporu,

Reyhanlı saldırısı inceleme raporu hazırladık,

KCK yargılamaları örnekliğinde TMK ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri inceleme raporu,

Hizbuttahrir yargılamaları özelinde TMK ve Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri raporu hazırladık,

İstiklal mahkemelerinde yargılanan ve infaz edilen İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said, Seyyid Rıza ve mezarı 27 Mayısçılarca yerinden sökülerek bilinmeyen bir yere götürülen Said-i Nursi için hukuk nazarında iade-i itibar ve mezar yerlerinin açıklanması ve kampanyaları yürüttük,

PKKnin elindeki tutsak siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin teslim alınmasında arabulucu olduk,

Uluslararası terörizmin finansmanı yasasının TBMM'de kabulünü engellemek için elimizden geleni yaptık ama muvaffak olamadık,

Son olarak Taksim olaylarını raporladık, polisin gösteri hakkını şiddetle bastırmasını kabul edilemez bulduğumuzu bir kez daha buradan ilan etmek istiyoruz. Demokrasi sadece sandık değil aynı zamanda özgür basın ve toplantı gösteri hakkının kullanılması da demektir.

Uluslararası sorunlardan:

30 Mart Filistin Toprak Günü uluslararası etkinliği, 15 Mayıs Nekbe günü ve Kudüs günü etkinlikleriyle Filistin halkıyla dayanışma gösterdik,

Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye halklarının başlarına bela olan dikta rejimlerini yıkma iradesine başından beri büyük bir şevk ile destek olduk.



Burada Suriye konusu üzerinde bir miktar durmakta yarar var. Arap halklarının tüm Ortadoğu’da başlattığı ‘onur, özgürlük ve adalet’ şiarlı isyanları haklı olarak Suriye’nin de kapısını çalacaktı ve nitekim çaldı da. MAZLUMDER başından beri diktatörlere karşı halkların yanında yer aldı, yani Mısır’da, Yemen’de, Tunus’ta, Libya’da Bahreyn’de nerde durduysa Suriye’de de orada durdu. Egemenliğini halkıyla paylaşmak istemeyen zalim Baas diktatörü barışçı gösterileri kanla bastırmaya çalışınca olaylar, Batılılar için, İsrail’e baş ağrısı olan Suriye rejiminden kurtulmak adına bir imkana dönüştü ve 'Suriye'nin Dostları' Suriye muhalefetinin yanında yer aldı. İran ve Rusya ise Suriye halkının haklı taleplerini karşılaması için Baas'ı iknayı öncelemek yerine farklı gerekçelerle Suriye’deki statükoya oynayınca bir taraftan muhalefet tamamen 'Suriye'nin Dostları'na kaldı diğer taraftan da şiddet iyice vahşi boyuta ulaştı.



Türkiye, tıpkı gösteriler sonrasında olduğu gibi öncesinde de zaten gayri meşru bir muhaberat rejimi olan Suriye ile kurduğu iyi ve yakın ilişkilerini ayaklanmalar başlayınca, çok kısa sürede 180 derece değiştirerek Baas’ı sert bir dille eleştirmeye başladı. Kendi 12 Eylül anayasasını, neredeyse tüm siyasi partilerin mutabakatına rağmen 30 yıldır değiştirememiş bir ülke, 6 ay içinde tüm mevzuatını değiştirmesi talebi ile Suriye’nin karşısına çıktı. Hükumet ile Suriye arasında ilişkiler henüz iyi iken, MAZLUMDER'in o günlerde rahatsızlık uyandıran ama sonra hemen herkesin benzer taleplerde ortaklaştığı Suriye İnsan Hakları Rapor’u dikkate alınmış olsa idi belki de bugün bu noktaya gelinmiş olmayacaktı. Türkiye, diğer aktörlerle birlikte Rusya’nın savaşın asıl tarafı olduğunu gözden kaçırarak, sınır bölgelerini denetlemeyerek ve Baas-Muhalefet görüşmelerine karşı çıkarak ‘Suriye’nin Dostları’ ile beraber savaşın derinleşmesine katkıda bulundu. Bu sürecin ardından çatışmalar Türkiye topraklarında da uç vermeye başladı; uçağı düştü, topraklarında bombalar patladı, insanları öldü, Reyhanlı saldırısı oldu ama Türkiye ‘Suriye’nin Dostları’nın kendisine dostça yaklaşmadığını da görmüş oldu. Avrupa Birliği’nin muhalefete silah ambargosunu kaldırdığını ilan etmesi, Rusya’nın Suriye’ye S300 füzelerini göndereceğini açıklaması, İsrail’in S300leri vuracağını ilan etmesi Cenevre 2 konferansının ölü doğacağı ve savaşın bölgede derinleşeceği ihtimalini maalesef göstermektedir. Bu durum, Hatay-Amasya diagonalindeki fay hattını hareketlendirmek için fırsatçılara imkan vereceği gibi Kürt barışının olumsuz etkilenme potansiyelini de barındırmaktadır. Türkiye, muhalefet üzerindeki prestijini kullanarak müzakerelerin başarısı için çaba harcamalı ve ABD-İngiltere-Suud-Katar’a karşı İran-Rusya hattının Dünya’nın tek seçeneği olmadığının farkında olmalıdır.

İran konusuna gelince; ayaklanmalar başlar başlamaz hemen statükoya oynayarak yani Esed’in iktidarda kalmasını kırmızı çizgi ilan ederek muhalefeti bir anlamda 'Suriye'nin Dostları'na mahkum etti. Sonra da Batı sponsorluğundaki bir muhalefetin ancak İsrail'in güvenliğine odaklanacak bir Suriye oluşturacağı kısır döngüsü üzerinden kendi pozisyonunu meşrulaştırdı ve eli kanlı bir diktatöre destek veriyor görüntüsünü adeta önemsemedi. Esed’i destekleme gerekçesini, İran-Suriye-Hizbullah-Hamas-İslami Cihad’dan oluşan ‘Filistin Direniş Hattı’ndaki Suriye’nin zincirden kopması halinde ‘Direniş Hattı’nın lojistik kanallarının kapanacağı ve direnişin çökeceği kabulüne oturttu. Oysa ne ‘Direniş Hattı’ Esed’in çok umurundaydı, baba ve oğul Esed’lerin tarihi bu olaylarla doludur, ne de Batı desteği almadan kendi akışı içinde oluşmuş herhangi bir Suriye muhalefeti “Direniş”e bigane kalabilirdi. Kendisi de bir katliamcıya karşı mücadele etmekte olan Hamas'ın bir başka katliamcı olan Baas’ın himayesi altında uzun süre kalması tabanı tarafından iyice sorgulanır hale gelince daha fazla dayanamayan Hamas Şam’daki merkez ofisini kapatmak zorunda kaldı ve böylece Katar-Suud eksenine adeta iteklenmiş oldu. Yani çok önemsendiği söylenen 'Direniş Hattı' bir bakıma Esed destekçiliği politikası ile bölünmüş oldu. Diğer taraftan da Suriye'de işler iyice kızışınca savaşı kaybetmemek adına Lübnan Hizbullah'ı devreye sokulunca, Suriye iç savaşını bir mezhep savaşı olgusu üzerinden okumak isteyen istismarcı kafalara altın bir fırsat sunulmuş oldu. Yani 1979 İslam Devrimi'nden bu yana oluşan, özellikle de 2006 Hizbullah-İsrail savaşı ile zirve yapan Şia-Sünni yakınlaşması, tarihi bir yara almış oldu. Artık bu politikanın bir sonucu olarak mezhep nefreti, başta Afganistan, Pakistan, Hindistan, Irak, Suriye, Türkiye ve Lübnan olmak üzere, on yıllar boyu, tüm İslam coğrafyasında, sömürüyü derinleştirmek isteyen emperyal güçlerin istihdamına sunulmuş oldu. İsrail’i imha edeceğim derken, yıllarca sürecek mezhep nefreti ile İslam coğrafyasının bütünlüğünü imha edecek sonuçlara yol açmanın, ferasetle ilgisi olduğuna inanmıyoruz. Özetleyecek olursak, Suriye politikasındaki bu yanlış tutum, yani gösterilerin hemen başında Esed’e açık destek vermek ve bunda ısrarcı olmak, muhalefeti 'Suriye'nin Dostları'nın yanına, Hamas'ı da Suud-Katar eksenine ittiği gibi, Lübnan üzerinden de tüm İslam Dünyası’na yayılacak bir mezhep nefretine sebep olduğu söylenebilir.

Tekrar faaliyetlerimize gelecek olursak:

Adil barış küresel ortak söylem uluslararası sempozyumu düzenledik,

Uluslararası Arakan sempozyumu düzenledik ve Arakan raporu hazırladık,

Türkiye’de kimsenin dikkate almadığı ve Arap Baharı’nın Suud işgaliyle bastırılamaya çalışıldığı Bahreyn’deki durumu raporlaştırdık,

Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı inceleme raporu hazırladık,

Afganistan ve Pakistan’da ABD tarafından gerçekleştirilen sivil hedeflere dönük saldırılara sessiz kalmadık,

Irak, Afganistan, Pakistan, Suriye ve Lübnan özelinde mezhep çatışması üzerinden bölgede oluşturulmak istenen nefret ikliminin farkında olduk, muhtemel tehlikelere sürekli dikkat çektik,

Bangladeş raporu hazırladık ve Bangladeş hükumetinin idam kararları ve haksız tutuklamalarla Cemaat-i İslami’ye dönük uyguladığı devlet terörünü gündemde tuttuk,

Azerbaycan raporu ile Azeri hükumetinin muhalifleri sindirmeye dönük hukuk dışı operasyonlarına sessiz kalmadık,

Özellikle Avrupa ülkelerinde yabancılara karşı uygulanmakta olan ırkçılık ve İslam düşmanlığına sessiz kalmadık,

Fransa öncülüğünde Batılı devletlerin Mali işgaline itiraz ettik,

İsrail’in Gazze’yi, Sudan’ı ve Suriye’yi bombalamalarını protesto ettik,

Biraz da dernek içi faaliyetlerden bahsedecek olursak, ilk defa insan hakları eğiticileri için bir eğitim kitabı hazırladık. Bursa'da kampa çekilen Eğitim Grubu uzun bir çalışmadan sonra bu eseri ortaya çıkardı. Başta Şakir Çalışkan Bey olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu dönemin bir başka başarısı da teşkilatlanma çalışmalarında oldu. Adana, Mersin, Adıyaman, Şırnak, Mardin ve Hakkâri teşkilatlarımızı kurduk. Cüneyt Sarıyaşar beye ve teşkilatlanma ekibine de ayrıca teşekkür etmeliyiz.

Değerli dostlar, kongremize katılımlarınızdan dolayı tekrar teşekkür ediyorum. Bu dönemde yeniden göreve seçilecek arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum. Kongrenin gerçekleşmesinde emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyor hepinizi Allah’a emanet ediyorum.





SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara