Dolar

34,8955

Euro

36,6907

Altın

3.011,41

Bist

10.058,63

Hilal Kaplan: Eylemci gruplar arasında farklılıklar var

Gazeteci-yazar Hilal Kaplan Gezi Parkı olaylarını değerlendirdi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-06-15 16:03:22

Hilal Kaplan: Eylemci gruplar arasında farklılıklar var

ISLAH HABER:
Gezi Parkı Eylemlerinin içinde İP, Halkevleri, TKP, SDP gibi birçok ulusalcı Kemalist sol grubun bulunduğunu biliyoruz. Eylemi, darbe ortamı oluşturmak ya da hükümeti zor durumda bırakmak için yabancı ülkelerin de desteklediği planlı bir organizasyon olarak görenler de var, sıradan bir çevreci motivasyonla başlayan masum bir eylem olarak görenler de… Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

KİTLESELLEŞEN HER EYLEM HER TÜR OPERASYONEL GÜCE DE AÇIK HALE GELİR

HİLAL KAPLAN: Gezi Parkı eylemi ilk başladığında bir avuç insan vardı. Fakat sabah vaktinden alanın basılıp çadırların yıkılması vb. polis tarafından yapılan uygulamalar eylemin kitleselleşmesini sağladı. Kitleselleşen her eylem, her tür operasyonel güce de açık hale gelir. Dolayısıyla buradan güç alarak kendisine alan açmaya çalışan örgütler de olur, uluslararası güçler de olur, sermaye çevreleri de olur. Sonuç olarak farklı güçlerin nemalanabileceği mümbit bir zemine dönüştü Gezi Parkı. Bunlar aslında kitleselleşen eylemlerin doğal getirileridir. Gezi eyleminde de böyle bir şey gördük. İlk üç gün orada olmayan ulusalcı gruplar daha sonra alanı hegemonize ettiler. Ki uluslararası güçlerin mesela CNN International’ın 8 saat kesintisiz olarak canlı yayın yapması; orada kullanılan dil… Mesela Başbakan Erdoğan’ı Mübarek’le kıyaslayan spikerleri oldu bu kanalın. Türkiye’yi Suriye ile kıyaslayan yorumları oldu. Hatta sanki savaş varmış gibi Gezi Parkına savaş muhabiri göndermiş. Bu muhabir olayı sunarken “Suriye’de de benzer şeyler yaşandı.” cümlesini kurabildi. Yani Scud füzeleri, tank, top, tüfekle halkının üzerine ölüm yağdıran bir rejim ile Türkiye’yi kıyaslayan yayınlar oldu. Başbakanın grup konuşması vetere olarak verildi CNN International’de ancak aynı anda sunucu “Hüsnü Mübarek de bunları söylüyordu.” diyebildi. Yani çok net bir operasyonel alan oluşmuş oldu. Fakat konu bazlı yani Gezi merkezli ortaya çıkan bir muhalefet damarı bir anda ideolojik ve hükümet karşıtı bir muhalefet damarına evrilmiş oldu. Hükümet de burada çok akıllı bir şey yaptı: 1- Çevre duyarlılığıyla Gezi Parkına gelen eylemcileri diğerlerinden yani ortamı geren, kışkırtan, provoke eden, eyleme Türkiye çapında devamlılık sağlamaya çalışan gruplardan ayırdı. Yani ideolojik bazlı muhalefetle konu bazlı muhalefeti birbirinden ayırmaya çalıştı. Ve bunun sonuç verici olduğunu da görüyoruz inşallah. 2- İkinci olarak da konuşmalarının hiçbirinde Başbakan Erdoğan hedefe oradaki eylemcileri değil daha çok uluslararası güçleri, “faiz lobisi” denilen sermaye kanadını koydu. Hatta yapılan mitinglerin sloganlarına bakarsanız orada da eylemcilerin değil, birebir AK Parti’yi devirme planı yapan güçlerin hedef alındığını görürsünüz.

ISLAH HABER: Gezi parkında protestolara polis müdahale etmeden önce gayet barışçıl ve demokratik bir ortamın olduğu söylentileri var. Eylemcilerin amacı ne olursa olsun, polisin bu denli şiddetli bir müdahalesi doğru veya gerekli miydi? Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “Muhalefetin senelerce uğraşsa başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık, çok farklı kesimleri toz duman içinde birbiriyle buluşturduk.” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

TAKSİM, TÜM AK PARTİ KARŞITLARINI AYNI KAREDE BULUŞTURDU

HİLAL KAPLAN: Nabi Avcı’nın tespiti bize resmi yansıtıyor. Hatta çok öne çıkan bir fotoğraf vardı siz de görmüşsünüzdür. Tazyikli su altında elinde BDP bayrağı olan genç, elinde ulusalcıların sembolü olan Atatürk resmini tutan genç ve fotoğrafın alt köşesinde de Bozkurt işareti yapan bir adam var. Yani AK Parti’ye karşı olan bütün muhalefet kanatlarını tek bir fotoğrafta görebildik. Buradan şunu çıkarıyorum ben: Siyasal alanın merkezinde AK Parti o kadar sağlam ve dik şekilde duruyor ki, ona karşı muhalefet ister istemez siyasal alanda tamamen kendisine inisiyatif alanı bulamıyor. Mesela 28 Şubat darbesini yaşatsa bile tencere-tava çalan insanların bir çaresizliği var. Nedir o çaresizlik? Siyasal alanda temsil edildiğini düşünmüyor ve kendi düşüncesinin önümüzdeki belki 50 yıl içerisinde bile iktidara gelemeyeceğini düşünüyor. Bu büyük bir umutsuzluk hissidir. Ve sahiplerini çaresizliğe sürüklediği oranda hırçınlaştırıyor da. Mesela 28 Şubat sürecinde biz mütedeyyin kesimler çok acılar, sıkıntılar çektik ama her zaman için bir umudumuz vardı. Çünkü bu toprakların mayasına en uygun olanların bizler olduğunu düşünüyorduk. Dolayısıyla isteseler de ömür boyu bizi siyasal alandan dışlayamazlar diye bir umudumuz vardı. Tencere-tava çalan ve o meydanda Erdoğan karşıtı gösterilerde bulunanlarda ise umudun kırıntısı yok. Bu da etkili. Yani ülkede onları temsil eden başarılı bir muhalefet kanadı yok. CHP kendi içinde kavga etmekten ve AK Parti’yi keskin biçimde eleştirmekten ileriye halen gidemedi. Dolayısıyla orada buluşan insanların böyle bir ruh hali içinde olduklarını düşünüyorum.

ISLAH HABER: Eylemcilerin profiline baktığınızda neler söyleyebilirsiniz? Mesela adeta yeni 68 Kuşağı gibi benzetmeler yaparak göklere çıkaranlar var. Yanı sıra gençlik hareketi olduğunun altını çizenler de… Ne düşünüyorsunuz?

GENÇLER BİR NEVİ AK PARTİ YORGUNLUĞU YAŞIYORLAR

HİLAL KAPLAN: Gençlik hakkında özellikle konuşmak lazım. Çünkü eylemcilerin yaş ortalamasının 28 olduğu söyleniyor. Yani beyaz yakalı gençler de var orada, üniversite-lise mezunu gençler de. Bu gençlerin önemli bir kısmı gözlerini açtığı yani kendini bildiği andan itibaren karşısında AK Parti’yi iktidar olarak gördü. Başbakan olarak Erdoğan’ı gördü. Bunlar, bu ülkenin geçirdiği safhaların çoğundan haberdar değiller. Oysa bu ülkede faili meçhuller oldu, insanların hayatına çok çok büyük müdahaleler oldu; insanların önemli bir kısmı kamusal ve resmi alandan bizzat devlet tarafından dışlandılar ki hala da dışlanıyorlar; darbeler oldu; iç savaş boyutuna varan çatışmalar oldu. Bu gençlerin çoğunun hafızasında bunların bir karşılığı yok. O gençleri motive eden başlıca şeylerden bir tanesinin bu olduğunu düşünüyorum. Bir nevi AK Parti yorgunluğu yaşıyorlar. Ek olarak böyle bir hissiyat olduğunu düşünüyorum. Bir de Başbakan Erdoğan’ın “çapulcu”, “alkolik” veya “ayyaş” gibi riskli kelimeleri kullanmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Riskli kelimeler diyorum bunlara çünkü söylemek istediği şey doğru olsa bile riskli kelimeler kullanınca herkes kendisine söylenmiş olarak hissedip üzerine alınabiliyor. Mesela Başbakan Erdoğan “yakıp yıkanlar” için “çapulcular” diyor ve bir anda herkes bunu üzerine alıyor. Sonra tepki olarak “Biz çapulcuyuz!” diye ortaya çıkabiliyor.

ISLAH HABER: Protestolara polisin ilk müdahalesinde çekilen fotoğraflara bakılınca olayın bir gösteriyi dağıtmaktan çok doğrudan bireyleri hedef alan saldırılara dönüştüğü anlaşılıyordu. Polisin ilk etapta başvurduğu bu şiddet, içerisinde komployu da barındıran çeşitli yorumlara neden oldu. Sizce polis neden bu kadar öfkeliydi?

POLİS KENDİ PSİKOLOJİSİNİ EYLEMCİNİN PSİKOLOJİSİNİN ÖNÜNE KOYMAMALI

HİLAL KAPLAN: Bu öncelikle belki eğitimle ilgili bir durum olabilir. Mesela bir genç kızın ne olursa olsun saçını çeken bir polis fotoğrafı iyi bir görüntü değil. Aslında polisin her türlü kışkırtma ihtimalini göz önünde bulundurarak eğitiminin bir parçası olarak görmesi gerekiyor. Bu çok zor bir ruh hali olabilir ama aynı zamanda profesyonel iş yapmanın da gereğidir. Yani polis olaya vatandaş psikolojisi ile yaklaşmamalı diye düşünüyorum. Eminim ki çoğumuzun hatırına o saçı çekilen kız fotoğrafı dün polis tarafından başörtüsü çekilen kızın fotoğrafını getirmiştir. Eylemciye bu tarz bir bakış ve yaklaşım kabul edilemez. Polis çok zor bir iş yapıyor olabilir ama açıkçası işlerinin en zor yanının bu olduğunu düşünmek durumundadır. Polis kendi psikolojisini eylemcinin psikolojisinin önüne koymamalı.

BİBER GAZI UYGULAMASI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMELİ

Bu bir. İkincisi ben bu biber gazı uygulamasının ne kadar etkili olduğunu sorguluyorum açıkçası. Çünkü mesela Taksim’deki alana baktığımda herkeste maske var! Biber gazı sıkıyorsun ama herkeste maske var! Alandakilere bir şey olmuyor ki! Bilakis daha da kötü bir şey oluyor. Ek olarak insanların evlerinin içine de biber gazı geliyor. Hatta rüzgârın da etkisiyle biber gazı kokusu tâ Fatih’teki arkadaşımın evine bile girmiş. Bu feci bir şey. Bence hem etkili değil çünkü eylemciler hazırlıklı geliyorlar bu tip uygulamalara karşı. Hem de tepki olarak daha çok insanın protestosuna sebep oluyor.

KURUMLAR ARASI KOORDİNASYONSUZLUK ŞÜPHESİ DOĞDU

Devlette bir koordinasyonsuzluk mu var bu hususta? Bilemiyorum. Ama ciddi şüphelerim var. Mesela Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Başbakanın heyetle görüşme yapacağı açıklanıyor ama aynı akşam alana müdahale oluyor… Burada acaba devlette çok başlılık mı var ya da birileri keyfi mi davranıyor sorusu akla geliyor.

ISLAH HABER: Gezi Parkında protestoları ilk başlatan grup ile bugün sürdüren grup arasında fark olduğunun birileri tarafından altı çiziliyor. Sizce de eylemciler arasında böyle bir fark var mıydı?

EYLEMCİ GRUPLAR ARASINDA FARKLILIKLAR VAR


HİLAL KAPLAN: Şöyle bir farklılık var: Gezi Parkında oturanlarla geriye kalanlar arasında önemli farklılıklar var. Mesela alana baktığınızda Taksim Anıtının çevresinde daha çok ulusalcı grupların konuşlandığını görürsünüz. Gezi Parkının içindeyse daha çok sol-demokrat, liberal, çevreci örgütlerin olduğunu görüyorsunuz. Gezi Parkının içinde tam bir Erdoğan karşıtlığından söz etmek de mümkün değil bence. Çünkü referandum kararı sonrası Başbakan Erdoğan’a teşekkür eden ne kadar grup vardıysa hepsi Gezi Parkının içindeydi. Zaten “Hükümet İstifa!” sloganı da bu ulusalcı grupların oraya akmasıyla öne çıkan bir slogan oldu. Dolayısıyla ben arada bir farklılık olduğunu düşünüyorum.

ISLAH HABER: Hükümet sonuç olarak konunun referanduma sunulacağını deklare etti. Ancak bu sonuç bile eylemcilerin bir kısmını memnun etmemiş olacak ki alan halen de terk edilmemiş vaziyette. Hükümetin çözüm yönünde attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

EYLEMLERİN İNANDIRICILIĞI KALMADI

HİLAL KAPLAN:
Aynı şekilde hükümetin yaptığı açılımın da görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Gezi Parkına ilişkin yürütmenin durdurulması kararı var. Ve oradan çıkacak sonuç hükümetin aleyhine olursa mesela “Park kalsın” denilirse zaten hükümet buna uymak durumunda kalacak. Çıkan sonuç hükümetin lehine olursa da “Ben bunu halkın onayına sunmadan yapmadım.” denilmiş olacaktır. Yani mevcut durumda zaten proje askıya alınmış durumda. Referandum sonuna kadar oradaki tek bir dala dokunulmayacak. Bu artık çok net. Bu saatten sonra eylemcilerin “Hiçbir kazanımımız yok. Neden eve gidecekmişiz?! Referanduma niye ikna olacakmışız?!” demeleri de çok inandırıcı değil.

GEZİ PARKI PROJESİ BİLİNMİYOR DEĞİLDİ

Madem bunu bir dayatma olarak görüyordunuz… -Gerçi bu da tartışılır ya. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının 7 vaadinden biriydi Gezi Parkı projesi. Ve bunun üzerine oy aldı. Hatta CHP’nin oradaki Belediye Meclis Üyesi AK Parti’ye bu proje için teşekkür bile etti.- Diyelim ki dayatıldı ama bu sefer tam tersi bir durum için bir araya gelinmiş bulunulmakta; konuyu halka sunacağım yani tırnak içerisinde “dayatma yapmayacağım” deniliyor. Ben eylemciler açısından baktığımda bu çıkışın değerlendirilmesi, önemsenmesi ve bir kazanım olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum.

ALANIN GÜNLERCE İŞGALİNE HİÇBİR DEVLET GÖZ YUMMAZ

Bu saatten sonra hala eve dönülmüyorsa da bu kadar işlevsel bir mekânın günlerce-aylarca işgal edilmesine hiçbir devletin göz yummayacağını hatırlatmak istiyorum. Mesela Amerika’da Wall Street hareketi New York'taki Zuccotti Park'ını işgal ettiğinde –üstelik de meydan değil park işgal edildiği halde yani insanların gündelik hayatlarını sürdürmelerine engel bir durum yoktu- nasıl müdahale edildiğini hepimiz gördük. Buna karşılık Taksim’e gidin bakın hayalet şehir gibi şimdi. Dükkânlar kapalı, esnaf fazlasıyla mağdur, pek çok yer yakılıp yıkıldı; insanların özel araçları, AK Parti binaları tahrip edildi. Sadece polis şiddeti deyip bunları da görmezsek o zaman haksızlık etmiş oluruz.

ISLAH HABER: Polis müdahalesinden sonra bazı eylemci grupların da saldırgan tutumlar içine girdiği, kamu mallarını tahrip ettiği, yakıp yıktığı görüntüler ortaya çıkmıştı. Bunu doğal bir tepki ya da eylemi bağlamayan bazı münferit provokasyonlar olarak görmek doğru bir yaklaşım mıdır?

EYLEMCİLERİN UYGULADIĞI ŞİDDET MÜNFERİT ADDEDİLEMEZ


HİLAL KAPLAN: Doğru değildir çünkü münferitlik sınırını oldukça aşan durumlar var karşımızda. 280 iş yeri, 6 kamu binası, 130 polis aracı, 207 özel araç, 18 ambülâns, 11 Ak Parti binası, canlı yayın araçları, 1 konut ve 1 polis merkezi tahrip edildi. İçinde 1 polisimizin de olduğu 4 insanımız öldü. Bu olaylar eğer bu kadar şiddet üzerinden gitmeseydi daha yapıcı sonuçlar alınabilirdi diye düşünüyorum. Mesela polislerin etrafında el ele tutuşarak kordon oluşturan eylemci fotoğrafını görmüşsünüzdür. Eğer bu tablo her yerde görülebilseydi daha farklı sonuçlar çıkabilirdi ortaya. Fakat şiddetin daha fazla şiddet doğurduğu bir kez daha doğrulanmış oldu. Hal böyle olunca karşınıza bu tarz bir tablo çıkıyor. Dolayısıyla münferit olabileceğine inanmıyorum. Sonuç itibariyle can, mal ve namusun kutsal olduğuna inanıyoruz biz. Bu nedenle bunlara karşı uygulanan polis şiddetini de, şiddet ile özdeşleşen eylemcilik anlayışını da aynı şekilde kınamak gerekiyor.

ISLAH HABER: Söz buraya gelmişken eylemci şiddetinin başörtülü kadınları da yer yer hedef aldığını da hatırlatmakta yarar olsa gerek. Malumunuz Kabataş’ta çocuklu bir başörtülü anne itilip kakılarak adeta linç tehlikesi atlattı. Eylemci şiddetinin özellikle başörtüsüne yönelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

AK PARTİ NEFRETİ BAŞÖRTÜSÜ ÜZERİNDEN ORTAYA ÇIKIYOR


HİLAL KAPLAN: Buna özellikle değinmek lazım. Kabataş’ta olan o akıl almaz hadiseyi hepimiz okuduk gördük. İnsanlığımızdan utandık. Şimdi buna münferit demek mümkün mü? AK Parti nefretinin başörtülü kadınlar ile mütecessim bir halde kendini ortaya koyduğunu görüyoruz. Polis şiddetinin faillerini bulup cezalandırırsınız, eylemcileri de aynı şekilde. Fakat başörtüsüne dönük şiddetin bu tarz bir izahı olamaz. Burada bir vatandaş bir diğer vatandaşın doğrudan hayat hakkına, hayat tarzına müdahale etme cüreti gösteriyor.

BAŞÖRTÜLÜ KADINA SALDIRIYI MÜNFERİT ADDETMEK İÇ SAVAŞA DAVETİYEDİR

Bu tip örnekler üzerinden Allah muhafaza eğer mütedeyyin kesimler çok sabırlı davranmasaydı bu işin ucu çok daha kötü yerlere varabilirdi. Dolayısıyla polis şiddetinden değil ama bu durum üzerinden rahatlıkla iç savaş çıkabilir. Polis şiddetini cezalandırır olayı çözersin ama iç savaş karşısında hiçbir şey yapamazsın. O yüzden buradaki tehlikeye özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Bazıları “münferit” dediğinde aslında tam da iç savaş isteyenlerin hedefine hizmet etmiş oluyorlar. O yüzden bu olayı hiçbir şekilde tahfif etmemek ve ettirmemek gerekiyor.

ISLAH HABER: Yerel bir problem üzerine bina edilen bir protestonun hem Türkiye hem de dünyanın pek çok şehrinde eylemlerle destek bulmasını nasıl açıklıyorsunuz? Bu, eylemin gücünü mü yoksa eylemcilerin örgütlülüğünü mü gösterir?

YERE GÖĞE SIĞDIRILMAYAN ERDOĞAN BİR ANDA DİKTATÖR İLAN EDİLDİ


HİLAL KAPLAN: Şöyle: Türkiye inanılmaz bir yükseliş içindeydi. Fransa’da iki yıldır memur maaşına zam yapamıyorlar; Yunanistan’da zaten neredeyse devlet diye bir şey kalmadı; İspanya’da aynı şekilde inanılmaz boyutta huzursuzluklar var; İngiltere’de iki yıl önce neler olduğunu, ortalığın nasıl yakılıp yıkıldığını gördük… Uluslararası basın bunlardan hiçbirine Türkiye’ye gösterdiği ilgiliyi göstermedi. Sadece CNN International’ın kesintisiz 8 saat yayın yapmasından bahsetmiyorum; mesela Associated Press (AP) Taksim’le ilgili bütün haberlerini normalde ücretli olan internet sitesinden ücretsiz olarak tedavüle soktu. Yani abone olmayanlar bile rahatlıkla Taksim konulu haberlerini okudu. Niye AP böyle bir ayrıcalık yapıyor acaba Taksim’e? Eylemlerin beşinci-altıncı gününden itibaren Başbakan Erdoğan’la alakalı olarak üst üste yazılar çıkmaya başladı. Normalde yere göğe sığdırılmayan Başbakan Erdoğan bir hafta içerisinde diktatör ilan edildi. Ve “Başbakan Erdoğan geri çekilmeli, yerini başkasına bırakmalı” gibi halkın üçüncü kez seçtiği bir lideri bu şekilde yerinden edebilme hakkını kendinde gören yazılar çıktı. The Economicus’taki yazıya da -yabancı biri mi yazdı ondan da çok emin değilim ama- bakmak lazım. The Economicus yazıyor, BBC onu alıntılıyor ve derken bir anda Şahin Alpay’da da aynı yorumu görmeye başlıyoruz.

AK PARTİ’Yİ DEVİRME PLANI YAPILDI

Nasıl ki Ecevit’i devirmek için bir takım söylentiler yayarak iktidarının altını oydularsa aynı şeyi bu kez de Erdoğan’a yapmak istediler. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, Bülent Arınç vb. açıklamaları ön plana çıkartılarak adeta AK Parti’yi devirme planı yapıldı. Başbakan Erdoğan dik durmasaydı, daha önceki liderler gibi bu tip baskı ve şantajlara boyun eğen ya da pirim veren bir yerde dursaydı bu çok daha farklı sonuçlara evrilebilirdi. Dolayısıyla bu operasyonun da önü alınmış oldu.

Aslında bu operasyonel güçler biraz da Türkiye’de neyi nereye kadar yapabileceklerini denemiş oldular diye düşünüyorum. Aynı şekilde AK Parti hükümeti de kimin nerede durduğunu, kiminle nasıl hareket edebileceğini, kimin kimlerle hangi durumlarda yan yana gelebileceğini muhasebe etme ve öğrenme imkânı buldu. Bizim gibi sade vatandaşlar da kimin nerede durduğunu, kimin kimlerle iş yaptığını görmüş oldu. Bu anlamda bizim için de öğretici oldu diyebiliriz. Tam bir turnusol kâğıdı işlevi gördü yani.

ISLAH HABER: Gezi Parkı eyleminin toplumu “AKP taraftarları – AKP karşıtları” olarak ikiye böldüğüne katılıyor musunuz?

AK PARTİ HALKLA İLİŞKİLER ALANINDA ÇOK BAŞARILI DEĞİL


HİLAL KAPLAN: AK Parti taraftarı olmak da AK Parti karşıtı olmak kadar meşrudur. Sonuçta çok geniş bir yelpazesi var. Onu sevenler kadar, nefret edenleri de olabilir. Hiçbir toplumda tam anlamıyla bir birlik ve beraberlik ruhu, her konuda aynı çizgide olmak diye bir şey yoktur. Her toplumda özellikle de politik alanda farklılıklar vardır. Önemli olan bu farklılıkları idare edilebilir bir yerde tutabilmektir. Tam da burada AK Parti’nin çıkarması gereken dersler var. Az önce uluslararası ve sermaye boyutlarında çıkarılması gereken derslerden bahsettik; ek olarak bir de sosyolojik boyutta AK Parti’nin bu durumdan çıkarması gereken dersler olduğunu düşünüyorum. Halkla ilişkiler alanında AK Parti’nin çok da başarılı bir profil çizdiğini zannetmiyorum. Bazı şeyleri halka anlatmakta yeterince başarılı olamıyor. Her ay anket yaparak halkı anlayamıyorsunuz demek ki!

ISLAH HABER: Bir de mesela MHP ve çatlak görüntüler olsa da en azından İmralı ve merkez düzeyinde BDP’nin olayların içerisinde yer almadığı görüldü. Hatta MHP tabanından bir grubun AK Parti lehine tavır takındığına da şahit olundu. Ha keza kendisini partili mücadelenin ötesinde tanımlayan bazı İslamcı çevreler de AK Parti ismi üzerinden İslami değerlerin hedef tahtasında olduğunun altını çizerek sürece karşı tavır geliştirdiler. Bu ve benzeri örnekleri gözettiğimizde kaba anlamda bir AKP taraftarları vurgusundan ziyade AK Parti üzerinden saldırıların yöneldiği değerlerin savunulmasına yönelik farklı kesimler arasında bir tutum yakınlaşmasından da bahsedilebilir herhalde?

HİLAL KAPLAN: O açıdan bakıldığında ben de şunu eklemek isterim: İktidarda CHP olsaydı ve dışarıdan bu tarz operasyonel bir kışkırtmayla düşürülmek istenseydi şahsen ben bu durumda Kılıçdaroğlu’nu da savunurdum. Çünkü onu insanların çoğunluğu oraya getirmiş ki bu, ondan daha fazla şey ifade ediyor. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın orada olması, tek başına Tayyib’in orada olduğu anlamına gelmez. Bugüne kadar bu strateji hep işe yaradı ama bu sefer işe yaramadı gibi görünüyor inşallah. Ama tekrarlamak istiyorum ki tüm taraflar açısından bu durumdan çıkarılması gereken dersler bulunmaktadır.
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara