Alevilik-Kemalizm ve Gezi Parkı
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-12 10:55:01
Sol hareketin anti-emperyalist olup olmadığı konusunda yapılan tartışmalar bunlardan biri, belki de sonuca varma bakımından en önemlilerinden biridir. Bu konuda sağ ve sol eğilimli tarihçilerin taşıdıkları anti-emperyalizm kavramındaki farklılığı da görmek gerekecektir.
Sağ tarihçiler açısından bu kavram "milli çıkarlar açısından" hasım bir güce yöneltilen tepkilerdir ve bu yaklaşım içinde kendi devletlerinin ne kadar emperyalist olduğu hiç bir zaman sorgu ve soru altına alınmamıştır. Yaklaşım tarzı dünyanın hemen her tarafında aynı türden eğilim olarak görülmektedir.
Sol tarihçiler açısından ise aynı kavram bir ilke sorunu olarak ele alınmakta ve Kemalizm bu yönüyle yaklaşılmaktadır. Bu nedenle teoride önemli zorlamalar yapılmakta ve kendisinde olmayan arayışlara girilerek yaklaşımlarda bulunulmaktadır.
Tarihsel olarak Sol hareketin gerçekten bir "antici" yönünün olduğu konusundaki görüşleri doğru buluyorum. Ancak burada söz konusu olan bugüne kadar sol tarihçilerin yaptığı gibi ilkesel bir anticiliği bulmak oldukça güçtür.
Devlet çıkarının gerektirdiği yerde antici bir yol izlenmiş ama bu çıkarların gerektirdiği yerde emperyalizm ile sıkı bir işbirliği yapılmıştır. Devlet çıkarı ile ülke çıkarının arasına her zaman konamayan fark, işte bu noktada kendisini hissettirmektedir. Devlet çıkarı, Mustafa Kemal'i yasal zeminde Kürtlerle ilgili hiç bir siyasal karar almamaya itiyordu. Ancak ülke çıkarı tam tersine bunun gerekli olduğunu o günlerde şiddetle hissettirmekteydi.
Hangisinin gerçekçi politika olduğunu ise sadece, tarihsel gelişim ve doğan sorunlar gösterebilmektedir. Bugün yaşanan aktüel durum, bir dönem öncekinden daha fazla verileri tarihçilerin hizmetine sunmaktadır. Yaşanan aktüalite çoğu kez hiçbir belgenin bize sunmadığı genişlikte düşünme perspektifi sunabilmektedir.
Durum ne olursa olsun tartışma götürmeyen bir olgu, Kemalist hareketin Türk toplumuna dinamizm kazandırması ve onu, yarattığı eyleme fiilen katma başarısı göstermesidir. Kemalist sol ve sağ hareketlerinin Kürtlere karşı uyguladığı politika, onun gerçek moral değerini açığa vurmaktadır.
MANİPİLASYON
Manipülasyon bana göre şu şekilde gerçekleşir. Hakimiyet altındaki grupların çıkarlarının karşısında elit gücün yeniden üretilmesinin söylemsel bicimidir. Bu yeniden üretim meşru bir hakta toplumda sosyal eşitsizliği toplumsal ve aynı zamanda meşru olmayan sonuç olarak yeniden üretir.
Bu egemen temsillerin oluşturulmasını ve bu nedenle de gerçeği kontrol edebildiklerinden güçlüdürler. sonuç olarak manipülatif kontrolün bu sosyal şartı ile bizleri medya ve haberlerin ve beraberinde gelen önyargıların agresif yorumlayıcısı olmak yerine pasif birer alıcısı haline geliyoruz. bizim meşru haklarımızın egemenlerin kötü politikalarının vurgulanmasında olduğu gibi genellikle ideolojik söylemin her zamanki yapılarını ve formlarını içeriyor.
Bu aktüalite Kemalist sol ve sağ hareketlerinin Kürtlere karşı uyguladığı politika, onun gerçek moral değerini açığa vurmaktadır. Tarihsel olarak Sol hareketin gerçekten bir "antici" yönü var fakat burada söz konusu olan ilkesel bir anticiliği bulmak güçtür.
AKP açısından "milli çıkarlar açısından" hasım bir güce yöneltilen tepkilerdir ve bu yaklaşım içinde kendi devletlerinin ne kadar emperyalist olduğu hiç bir zaman sorgu ve soru altına alınmamıştır. Kemalizm işte bu noktada aktüelliğini koruyor. ister Beyazıt meydanı olsun, ister Taksim meydanı olsun, ister Çağlayan meydani olsun, buraları kim organize ettiği bilinmez değildir.
AVM lerin tamamı özellikle taksimdeki Arap sermayesine dönüktür. Türkiye’de katılım bankası 4 ten 7 ye yükseliyor. Şuan Türkiye’deki sanayiciler büyük bir kısmı Katılım bankalarıyla çalışmaya başladı ve genişliyor, hükümeti ret eden sermaye artık destekliyor Ne diyeyim, her olay ve metin ideal okurunu bulduğunda sınırsız anlam ürete bilir.
KÜRTLER BU EYLEMİN NERESİNDE OLMALI.
Kürtler, mazlum rolü oynayan Kemalist haneye bir puan daha yazdıkmak istiyorsa bu noktada söylenecek bir şey yok. Siyasal alanı Kürtler belirlemediği için bu yönlü eylemlerde bulunmaları halinde tarihten yardım almaları daha doğüru olabileceği kanaatindeyim bu noktada dikkate değer bir örnek şu şekildedir.
Türk devletinin kullanmış olduğu politik yöntem ezilen ve bağımlı uluslar içerisinde yer edinirken, bu örgütlenmeler aracılığı ile de Kurdistan da istediği gibi hareket etme olanağı sağlamakta, politik etkinliklerini korumaktadır.
Böylece devlet olma hakkını ve yetkisini, elinde tuttuğu bölgeleri kamuoyu gözünde yasallaştırmaktadır. İktidar mekanizmasından uzak olan bu uluslar içindeki sosyal yapıları zayıf olan kesimler, bu tür eylemlilikler içine girdikten sonra, hakim ulusun herhangi bir üyesinden çok daha fazla bir istençle devlete bağımlı hale gelmektedirler. Bir dönem Kürtler, İngiliz egemenliğine karşı direnirken, Sovyet politikası bu direnişi Kemalist hareketin hanesine yazmış, yani Kürt direnişini ayrı bir karakterde görmemiştir.
Ama Kürt hareketi, Kemalist rejime karşı yöneldiğinde ise, bu eylemi tıpkı Türk devlet politikasında olduğu gibi, İngiliz yanlısı, feodal, gerici güçlerin bir ayaklanması olarak mahkum etmiştir. Daha sonrada gördük ki, İngilizlere karşı Kürt ayaklanmasının faydacı bir anlayışla, kısmi biçimde Türkler tarafından desteklenmesi, Sovyet elçisi Aralov’un da bilgisi dahilindedir.
Aynı Aralov’un bizzat Kürtlerin hakları konusunda söz etmediği bilinmektedir. Diplomatik faaliyetlerinde bunu kendisine birinci görev yapan Aralov, Anakara’nın emperyalistlerle olan ilişkilerine göz yummuş, Sovyet politikasının Türkiye üzerinde etkisiz kalmasında önemli roller oynamıştır.
ALEVİLER ve KEMALİZM
Mustafa Kemal’in Halifeye ve İstanbul hükümetine aldığı tavırlardan çekinen Hamidiye alaylarını oluşturan aşiretlerin önemli bir bölümü, kendilerinden hiç beklenmeyecek bir tavırla Kürt ulusal istemleriyle hareket etmeye başlarlar. Hamidiye alayları Kürt milli askeri yapılanmasına dönük bir evrim yaşadı. 1919-20’li yıllarda Hamidiye Alayları komutanlığını üstlenen Cibranlı Albay Halit bu tür şahsiyetler arasında en ön sıralarda yer almaktadır. Cibran aşireti ve daha güneyde Milli aşireti gelişen Kemalist harekete karşı tepkisini Kürt milli duygularla ortaya koyarlarken, alayların kısmi baskısına uğrayan halk bu kez de karşı akıma, yani Kemalistlere taraf olmuştur. Sadece Alevi Kürt aşiretleri değil, baskılardan nasibini almış bir kısım Sünni Kürt aşiretleri de milli istemlere kulaklarını tıkarlar, Kemalist harekete destek olurlar. Kendilerine özgü coğrafik nedenle bu baskılardan kurtulan Dersim ve Koçgiri Alevi aşiretleri hem Kemalist hareketten, hem de Sünni kökenli Kürt ulusal istemlerinden uzak dururlar. Varto’da bulunan Hormek ve Lolan aşiretleri, üzerlerindeki alay baskısı kalktığında, ulusal sorunu hissedemeyecek kadar hantallaşmış ve yorulmuş durumdaydılar. Bunun gibi bir dizi aşiret ve köylü, baskı ortamının yarattığı ağır travmaların ardından gelen yeni dönemi kurtuluş olarak görmekteydi. Bu travmanın CHP kanadında bulunan Kürtlerin hala yaşandığına tanık olmaktayız.
KEMALİZM ve DEMOKRASİ
Demokrasi konusunda iki kavramdan söz edilebilir.
1-Draje demokrasisi yani yönetilen (dolaylı) demokrasi.
2-Angaje demokrasisi ya da sorumlu demokrasi. Halkın çoğunluğunun oylarıyla doğan, ancak çoğunluğun oylarıyla düşmeyen demokrasi. İdeolojide belirli hedefleri gerçekleştirmeyi taahhüt edip toplumun rızası değil, toplumun basit iradesini amaçlayan yönetimden ibarettir.
Burada yönetim oyların çoğunluğuyla seçilmektedir. Fakat çoğunluğun oylarıyla düşmüyor. İş başına geldiğinde liberalizme uygun ya da karşıt programları uygulamayı taahhüt etmiştir. Fakat mutlak demokrasinin aslı, yalnızca oyların çoğunluğunu elde etmek ve çoğunluğu korumaktır. Bir ülkenin gelişip gelişmemesi çok ta önemsenmez. Halbuki angaje demokrasinin hedefi, sadece kendi programlarında ilerlemek ve kendi öğretisini gerçekleştirmektir.
O halde demokrasi dediğimizde, daha çok halk kitlesini düşünüyoruz; seçkin ve önder insanları değil. Çünkü halkın daha çok duygu faktörü vardır. Bu noktada demokrasi aklı kullanmaktan kaynaklanan bir sonuç değil, daha çok duygulardan kaynaklanan, oylara dayanmaktadır. Dolayısıyla, demokraside işimiz daha çok halk kitlesi iledir. İşi mantık ve akıla göre değil, tersine halkın duygu faktörüne göre düzenliyoruz.
Faşizm de demokrasi ile iş başına geldi, sonra demokrasiyi ortadan kaldırdı. Halkın duygu faktörünün üzerine oturdu. Hitlerin ateşli sloganları ve konuşmaları Almanya’daki tarihin ve toplumbilimin bilimsel felsefesinden daha etkili oldu.
Angaje demokraside hangi şekiller uygulanır?
1-Liderin demokratik bir şekilde seçilmesi yoluyla. Fakat lider, bütün ömrü boyunca seçilir.
2-Seçimler arasında uzun süre var. Kişi, ömrü boyunca ya da uzun bir süre için seçilir. Bu zaman zarfında kendi programını uygulamasına fırsat vardır. işte Kemalizm’in şahsi manevisi de bu düşünceye dayalı olarak liderliğini ömür boyu sürdürmek çabasındadır, ayrıca Kemalizm “modern devlet eğilimi” üzerinden kendini meşrulaştırmak istemektedir.
Bu eylemler her ne nedenle olursa olsun Kürtler açısından Abdülhamitçi politikanın kendisinden başka bir şey olmayan İttihat ve Terakki yönetimiyle, kısmi nüans farkı olan Kemalistler ara¬sındaki iktidar mücadelesinde bunu en iyi biçimde görmekteyiz.
Remzî Pêşeng
Twitter: remzipeseng
Meil: [email protected]
SON VİDEO HABER
Haber Ara