İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, yapılması planlanan Cenevre-2 konferansının sadece bir bildiriyle sonuçlanmaması, bunun ötesinde, BM Güvenlik Konseyi'nden oy birliğiyle geçirilecek bir karar tasarısı üzerinde çalışılması ve üzerinde mutabakat sağlanması gerektiğini söyledi.
ABD'nin başkenti Washington'daki temaslarını sürdüren İhsanoğlu, dün ABD Barış Enstitüsü (US Institute of Peace-USIP) adlı düşünce kuruluşunda konferans verdi ve Mısır'ın Washington Büyükelçisi Muhammed Tevfik tarafından onuruna verilen resepsiyona katıldı.
Her iki etkinliğe, ABD Başkanı Barack Obama'nın İİT Özel Temsilcisi Reşad Hüseyin de katıldı. Washington temaslarıyla ilgili AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İhsanoğlu, bu ziyaretinde daha çok, Kongre üyeleri, Kongre'ye bağlı bazı komisyonlar ve düşünce kuruluşlarıyla görüşmeler yaptığını, İİT olarak ana meselelerinin başında, Myanmar, Filistin, din temelli ayrımcılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı 2011'de İİT'nin önerisiyle BM İnsan Hakları Konseyi'nce kabul edilen 16/18 sayılı kararın uygulanması ve bu kararın temelinde aynı yıl eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile başlattıkları İstanbul sürecinin başarılı şekilde devam etmesini sağlama gibi konuların bulunduğunu belirtti.
USIP'de verdiği konferansta da, İİT'nin İslam dünyası meseleleriyle ilgili tavrını, görüşlerini, faaliyetlerini ve başarılarını, ABD ile başlattıkları önemli girişimleri anlattığını, bundan sonra nelerin yapılmasının gerektiğine dair değerlendirmelerde bulunduğunu ifade eden İhsanoğlu, oradaki konferansta soru-cevap kısmında da Suriye bağlamında önemli tartışmalar olduğunu, bu bağlamda İİT olarak Cenevre-2 konferansı konusundaki görüşlerini ortaya koyduğunu dile getirdi.
"Sadece bir bildiri yetmez"...
İhsanoğlu, Cenevre-2 konferansının düzenlenmesine büyük ihtiyaç duyulduğunu, hatta bu ihtiyaca ilk dikkat çekenlerden birisinin de kendisi olduğunu kaydederek, BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi El Ahdar El İbrahimi bu göreve daha ilk atandığında kendisiyle yaptığı bir görüşmede, Cenevre-2'ye yönelik ihtiyaca işaret ettiğini aktardı. Bugün hala aynı görüşü taşıdığını belirten İhsanoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "ABD ile Rusya'nın biraraya gelip anlaşması gerektiğine inanıyorum, aksi takdirde çarpışan güçler üzerinde hiç kimsenin bir etkisinin olacağını zannetmiyorum. Fakat Cenevre-2'nin sadece bir bildiriyle sonuçlanmaması lazım. Tabi bir bildiri olacaktır ama bildirinin ötesinde, BM GüvenliK Konseyi'nden bir karar tasarısının üzerinde çalışılması ve üzerinde anlaşılması lazım. Bu karar tasarısı da Güvenlik Konseyi'nden oy birliğiyle geçirilmeli ve onun ışığında emrivaki uygulamayı başlatmak, yani BM şartının 7'inci faslına göre bir dizi müeyyidelerin, yaptırımların alınması ve bunların uygulanması lazım. Aksi takdirde Cenevre-2 yine güzel bir diplomatik çalışmanın güzel bir ürünü olacak ve öyle kalmaya mahkum olacaktır."
Obama'ya "kırmızı çizgi" eleştirisi...
İhsanoğlu, ABD Başkanı Obama'nın Suriye'de kimyasal silah kullanılmasını "kırmızı çizgi" ilan etmesiyle ilgili bir eleştiride de bulunarak, "Siz 100 kişiyi kimyasal silahlarla öldürdüğünüz zaman bu kırmızı çizgi sayılacak, yüz bine yakın insanı başka silahlarla öldürdüğünüz zaman bu kırmızı çizgi olmayacak, bunu anlamak biraz zor. Burada bir çelişki, bir sıkıntı var. Bunu aşmak lazım ve burada daha ilkeli bir politika takip etmek gerektiği hususunda endişelerimi beyan etmeye gayret ettim" diye konuştu. -"Hiçbir zaman ahlaki temelleri sağlam olmaz"... Myanmar'da Müslümanlara yönelik saldırılara dair bir soru üzerine de İhsanoğlu, ülkedeki Müslümanlara baskı ve saldırıların sürdüğü bir ortamda ABD tarafından Myanmar hükümetine uygulanan yaptırımların kaldırılmasını insaflı bir tavır olarak görmediklerini kaydetti.
İhsanoğlu, bu konuda şunları söyledi: "Orada evet birtakım hak ve hürriyetler tanındı ama bunlar seçici bir şekilde tanındı ve bütün Myanmar vatandaşlarını kapsayacak şekilde yapılmadı. Burada bu yaptırımların kaldırılmasının yanlış bir karar olduğuna ve bunların yeniden uygulanması gerektiğine inanıyorum, ta ki oradaki Müslümanlara, vatandaşlık hakları ve insan haklarına layık bir şekilde yaşama imkanları tanınıncaya kadar. Aksi takdirde bu seçici bir tavır olacaktır. Hiçbir zaman ahlaki temelleri sağlam olamaz. Bu hususta Amerikan kamuoyunun ve etkili çevrelerin dikkatini çekmeye gayret ediyoruz."
AA