Taksim Başkanlık sisteminin sonu mu?
Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş bugünkü yazısını Taksim eylemine ayırdı. Aydıntaşbaş 'Taksim’in Türkiye’de seçmen davranışlarında radikal bir değişim yaratacağını sanmıyorum. Ancak muhtemelen kısa vadede iktidarın başkanlık sistemi planının rafa kalkması anlamına geliyor. İtirazı doğru okumak, doğru anlamak lazım.' diye yazdı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-02 09:55:30
Aslı Aydıntaşbaş'ın Milliyet gazetesindeki "Taksim Başkanlık sisteminin sonu mu?" başlıklı yazısı şöyle:
Gözümle görmesem, inanmazdım. Dün öğleden sonra Talimhane’den çıkıp Gümüşsuyu’na gitmeye çalışırken, ben de biber gazından haşat olanlardanım. Acımasız, orantısız, izansız bir biçimde kullanılan polis gücü, Gezi Parkı’yla başlayan itirazı dev bir çığ gibi büyüterek, Ak Parti iktidarına karşı son yıllarda gördüğümüz en spontane ve en güçlü gösteriye dönüştü.
Bunu doğru okumak, doğru dersler çıkarmak lazım. Ama en önemlisi, iktidarın burada yükselen sesi anlaması lazım...
Kuşkusuz buradaki itiraz, Erdoğan’ın dediği gibi ‘ideolojik.’ Peki ne var bunda? Hayat zaten ideolojik, siyasi bir durum değil mi?
Dün MHP’lilerden TKP’lilere, gay-gezbiyen gruplarından sıradan vatandaşlara kadar on binlerin Taksim’e akın etmesinin nedeni, sadece Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesiliyor oluşu değil. İnsanların itirazı, Başbakan’ın gittikçe artan pederşahi, otoriter yönetim anlayışına. İnsanlar, kendi şehirleri, kendi hayatları, kendi ülkelerindeki kararlarla ilgili söz sahibi olmak istiyorlar. İktidar partisine oy vermemiş olsalar da sözlerinin bir kıymeti olsun istiyorlar. Şehrin kaderi bize de sorulsun, memleketin sistemi bize de danışılsın, hayatımızı nasıl yaşayacağımız bize bırakılsın, diyorlar.
Bunu anlamak çok mu zor?
Demokrasiler, vatandaşın sadece 4 yılda bir sandığa gitmek dışında, başka biçimlerde söz sahibi olmasına da izin verir. Bunların başında, ifade ve gösteri özgürlüğü vardır. İtirazı, muhalefeti boğarsanız, bir yerden patlar. Son 3 gündür yaşadığımız da bundan ibaret!
Biliyor musunuz, Taksim’deki 1 Mayıs gösterileri yasaklanmasaydı; polis bu kadar orantısız şiddet kullanmasaydı; içki kısıtlamaları bu kadar ayrıştırıcı bir dille savunulmasaydı; 3. köprüye Yavuz Sultan Selim ismi verilmeseydi, belki Gezi Parkı bu kadar büyük bir isyana dönüşmeyecekti.
Dün Taksim’deki rengarenk kalabalığı izlerken, ‘Bal gibi de Taksim’de kutlama olabiliyormuş işte’ diye düşündüm. Keşke bu kadar kırıp dökmeden, sıkıyönetim ilan etmeden 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına da izin verilmiş olsaydı...
Hükümetin, bütün bu yaşananlardan bir ders çıkarması lazım. Evet belki Taksim Tahrir değil; ancak insanların ‘Sen sus, ben senin için neyin iyi olduğunu senden daha iyi bilirim’ yönetim anlayışına itirazı var.
Uzun vadede Taksim’in Türkiye’de seçmen davranışlarında radikal bir değişim yaratacağını sanmıyorum. Ancak muhtemelen kısa vadede iktidarın başkanlık sistemi planının rafa kalkması anlamına geliyor. İtirazı doğru okumak, doğru anlamak lazım.
SON VİDEO HABER
Haber Ara