Arıboğan: Galatasaray özgün bir kurum olduğu gibi yönetimi de özgün
Babası Adana Demirspor'un eski futbolcularından olan Lutfi Arıboğan, basketbolcu olarak adını duyurdu. 1971'den 1996'ya kadar Çukobirlik, Ankara DSİ, Efes Pilsen, Galatasaray ve Ülkerspor'da basketbol oynadı. Türkiye Millî Basketbol Takımı'nda 243 da
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-31 12:13:29
Basketbolu bıraktıktan sonra Ülkerspor Genel Menajerliği görevine başladı ve bu görevini 8 yıl sürdürdü. Bu dönemde yöneticiliğin eğitimini de alan Arıboğan, 2005 yılında Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı'na seçilen Levent Bıçakçı tarafından TFF Genel Sekreterliği'ne getirildi. Sonraki TFF başkanları Haluk Ulusoy, Hasan Doğan, Mahmut Özgener ve Mehmet Ali Aydınlar dönemlerinde, Ocak 2012'ye kadar değişik görevler aldı.
6 Temmuz 2012 tarihinde Galatasaray Sportif AŞ Genel Müdürlüğü görevine getirilen Lutfi Arıboğan, FutbolBurada.com'dan editör Orhan Uluca'ya verdiği röportajda ilginç açıklamalar yaptı. İşte Galatasaray İcra Kurulu Başkanı ve CEO'su olarak görev yapan Arıboğan'ın röportajının detayları:
Ülkenin en önde gelen sporları olan Futbol ve Basketbol içerisinde çok önemli görevlerde bulundunuz. Basketboldaki geçmişiniz bir yana Levent Bıçakçı, Mahmut Özgener, Haluk Ulusoy ve Mehmet Ali Aydınlar başkanlığında TFF yönetimleri içerisinde yer aldınız ve son olarak da Galatasaray İcra Kurulu Başkanı ve CEO'su olarak görevlendirildiniz. İnsanların kendilerini tanımlaması çok kolay olmasa da sizi bu kadar çekici kılan unsurlar nelerdir?
İnsanın kendisini tanımlaması, diğerleriyle arasına fark koyup adlandırması dediğiniz gibi zor ve çok da hoş değil belki ama dilim döndüğünce tercih edilen olmanın sırrını size açıklamaya çalışayım. Spor sektörü bizim ülkemizde biraz gecikmeli de olsa profesyonelleşmeye doğru yol kat etmeye başladı. Farklılaşan ve amatörlüğünden her geçen gün sıyrılan bu sektör ihtiyacı olan eğitimli ve sporun içerisinden gelmiş deneyimli yöneticiyi aramaya başladı.
Belki ileride bu yönetici tipolojilerinden çok fazla göreceğiz ama bu geçiş aşamasında sanırım ben bu tanıma uyan nadir insanlardan birisi olduğum için tercih edilir oldum. En üst düzeyde sporun içerisinde yer alıp üniversite mezunu olmamın yanı sıra yöneticiliğe yatırım yapmış bir insanım. Bu açıdan bakıldığında bu vasıflara sahip insan sayısı ülkemizde çok az. Özellikle üst düzey sporcuların üniversite eğitiminden vazgeçmek durumunda kalması bu kısırlığın nedeni.
Bunu değiştirmek ve eğitimli ve üst düzey sporda deneyimli yöneticiler olması için neler yapılabilir?
Aslında ben de kendime bunu misyon edindim. Üniversitelerde oluşturulacak sertifika programlarıyla eğitimi dışarıdan almalarını sağlamak iyi bir çözüm olabilir. Bu konuda çalışmalarımızın olduğunu da söyleyebilirim.
Futbolun yönetimi Almanya ve İngiltere'de farklı. Yapılandırılışları arasında farklılıklar mevcut. Galatasaray'ın modeli hangisine uygun?
Galatasaray özgün bir kurum olduğu gibi yönetimi de özgün. Elbette dünyadaki örneklere bakıp buralardan bulduğu doğruları da içeren bir yönetim modelinden bahsedebiliriz ama dünya üzerinde o kadar çok çeşitli yönetim biçimleri var ki tek bir noktayı referans almak çok da doğru değil. Her şeyden önce pek çok Avrupa'nın dev kulübü sadece "FC" yani futbol kulübü. Biz ise spor kulübüyüz. Futbolun dışında 14 farklı branşa sahibiz. Bunun üzerine ülkenin kendisine has koşulları da eklendiğinde çok farklı kendisine özgü bir yapı ortaya çıkıyor. Dışarıdaki modelleri de inceleyerek ülkenin spor kültürünün kendisine has doğrularını da alıp kendine özgü bir yönetim modeli inşa ettiğimizi söyleyebilirim ama henüz geçiş aşamasındayız.
Öyle bir noktaya geldi ki kurumsallaşma, olumsuz bir anlamı olan sözcüğe dönüştü. Yanılıyor muyum?
Bakın bugün yapılmaya çalışılan, varolan yönetim kurulunun iş yapma biçimini çağdaş normlara oturtmak. Koşullar değişirken siz olduğunuz yerde kalamazsınız. Bin Eurolardan milyona ve hatta milyar Eurolara giden bir yapı içerisinde hiçbir şey olmamış gibi sabit kalamazsınız. 14 farklı branşın kendi içerisinde kurumsallaşması, yönetimi ve bunların dışında Galatasaray gibi değerli bir markanın ürettiği sayısız değerin ortaya çıkardığı iş yükümlülükleri ve bunların şart koştuğu organizasyonu gerçekleştirmek üzere hareket ediyoruz. Zaman içerisinde oturacaktır ama gidilen yol doğru olduğu kadar kaçınılmaz olandır da. Şu zaman geçiş aşamasıdır ve doğru yapılanma hedefi içerisinde çeşitli esneklikler de olacaktır.
Galatasaray'da bu yeniden yapılandırılış içerisinde misal transfer nasıl gerçekleşiyor?
Bayern Münih'in tarzına benzer aslında. Orada başkan Uli Hoeness'in açıklamalarından anladığımız kadarıyla teknik direktör, sportif direktör, kulübün CEO'su ve Başkan'ın 4 oyu var. Bir transferin gerçekleşmesi için 4'de 4 oy alması gerekiyor. Bizde oylama bu kadar sert değil belki ama işleyiş açısından benzeriz. Biz bu gibi durumlar için "iç yönetmelikler" gerçekleştiriyoruz. Bunlardan bir tanesi de transfer için olacak. Bu fiili olan benzerlik yazılı hale gelecek. Benim kişisel fikrime göre bir transferin "teknik" ayrıntısı söz konusu. Burada tamamen teknik direktörün onayı ve kararı gerekiyor. Öte yandan işin ekonomik, yatırım ve kulübün geleceği ile ilgili planlarının bir parçası olarak da düşünüldüğünde öncelikle başkan ve sonrasında ise CEO'nun düşünceleri önemli. Tüm bunların sonuç aşamasında da yönetim kurulunun desteği. Kabaca bugün transferin bu şekilde olduğunu belirtebiliriz.
Galatasaray'ı Ünal Aysal yönetimi öncesi ve sonrası olarak değerlendirirseniz sportif başarının dışında yarattığı farklılıklar nelerdir? Borç seviyesi ne şekilde seyir etti? Sportif olarak görülen verilerin dışında diğer ayrıntılar ve hedefler konusunda bizi bilgilendirir misiniz?
Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ın sportif, mali ve idari yönde kulübü en üst seviyeye getirmek olarak farkını ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Bu üçlü hedef Galatasaray'ın vazgeçilmezi. Bu üç önemli kriter başkanın ve yönetim kurulumuzun vizyonudur. Dikkat ederseniz eğer Galatasaray'ın son dönemde "güçlü" olarak anılmasını sağlayan sadece mali açıdan daha iyi durumda olması ya da sportif olarak yakaladığı başarı değil bunların birleşiminden doğan bir güç. Yönetime geldiği günden bu yana belki de ilk defa günden güne rakamların büyüdüğü, borçların bu rakamlar seviyesinde arttığı kulüplerin aksine Galatasaray'da borçların 300 küsur milyonlardan 200 küsurlere çekilmesi dikkat çekici bir başarıdır. Bu potansiyele sahip kulüpler içerisinde de bir ilktir. Bunun yanı sıra iki yıl üst üste alınan şampiyonluk, Avrupa'da gösterdiği başarı da ekleniyor. Bugünü de üçüncü kriter olarak ele aldığı idari yönden gelişim göstermesi için verdiği çaba olarak algılamalıyız.
Futbol kulüplerinin genel anlamda bu kadar borçlanması ve daha da önemlisi buna izin verilmesini nasıl açıklayabiliriz?
Açıkçası dernekler yasasındaki kimi esneklikler nedeniyle ülkedeki bütün kulüpler yıllar içerisinde gerekenden çok daha fazla borçlanmışlar.
Sermaye artırımı konusunda çok fazla eleştiri geldi. Oysa Başkan Ünal Aysal bunu –bana göre geç de olsa- açıkladığında daha anlaşılır oluyor. Bu haberler ilk çıktığında neden detaylı bir açıklama yapılıp insanlar bilgilendirilmedi?
Aslında açıklamalar o dönemde yapıldı, sonrasında da. Yalnız medyanın buradan kendisine daha çok ilgi çekecek kısımları manşetlere taşımasıyla biraz farklı şekilde lanse ettirildi. Siz de takdir edersiniz ki "sorun yok, olağan bir süreç" kısmı fazla haber değeri taşımaz. Tek bir insanın dahi "burada yanlış" yorumu daha fazla haber değeri taşıyor. Bir çok kez biz bunu açıkladık. Bunlar yer almadı. Nihayetinde önümüzdeki aylarda oluşan yeni koşullar içerisinde yeniden yapmayı düşünüyoruz.
Peki neden SPK tarafından geri çevrildiniz?
SPK sermaye artırımı ile ilgili bazı kuralları değiştirdi. Biz yeniden yeni kurallara uygun şekilde sermaye artırımını yapacağız. Burada sadece oluşan yeni koşullara uygunluk içermesi önemli.
Toplumda "kesin yanlış iş yapıyorlar" algısı uyandı gibi sanki..
Galatasaray bu yeni yönetimle beraber az önce anlattığım şekilde mali, idari ve sportif anlamda hızlı bir şekilde yükseldi. Bu olumlu değişim fazlasıyla dikkat çekti.
SEÇİM KARARINI YÖNETİM KURULU ALDI
Sporun siyaseti içerisine girmek istememenizi anlıyorum ama bizler bu erken seçimi nasıl yorumlamalıyız?
Şunu belirtmek istiyorum: Bu seçim kararı bir yönetim kurulu kararıdır. Geçen hafta yapılan toplantıda başkanımız ve yönetim kurulu var olan durumu değerlendirdi ve seçim kararı aldı. Başkanımız da buna uygun olacak şekilde istifa etti. Sporun siyasetine ben şahsen bir yorum yapmak istemiyorum ama ortak aklın bir sonucu olarak bu seçim kararını görebiliriz.
Siz cevaplamak istemeseniz de ben sormak durumundayım. Fatih Terim, Ali Dürüst ile Başkan Ünal Aysal arasında bir sorun var mıdır; bu ilişkileri siz nasıl yorumluyorsunuz?
Benim içeride yaşadıklarımla medyaya yansıyan içerik arasında çok çok fazla fark olduğunu söylemek durumundayım. Zaman zaman Galatasaray'ın gelişimine olumlu etki edecek olan fikir çatışmalarının dışarıya bu kadar olumsuz ve çok büyük sorun varmış gibi yansıtılmasını da anlamıyorum. Bu biraz da ülkedeki sportif rekabetin buraya yansıması.
Peki.. Sizi burada yakalamışken hızlı bir şekilde şunu sormak istiyorum: Fenerbahçe maçındaki Trabzonspor pankartından haberiniz var mıydı?
Bizim bilgimiz dışında gelişen bir olaydır. Biz de pankartı stat içerisinde açıldığı zaman gördük.
Aynı maçta Fenerbahçe formalı çocuğun olmaması da çok fazla konuşuldu..
Türkiye'deki sportif rekabet içerisinde her şey biraz gereğinden fazla speküle ediliyor. Bu konu gereksiz bir şekilde büyütüldü. Bir önceki hafta Fenerbahçeli ve sanırım Mersin İdman Yurdu formasını giyen çocuklarımız o formalarını bırakmadan evlerine gidiyorlar. Normal koşullarda tören sonrası o formalar bırakılıyor. Ligin son maçı olması nedeniyle daha fazla çocuk törene çıkıyor. Federasyondan ekstra forma talep ediliyor. Hoş değil tabi ve keşke Mersinli ve Fenerbahçeli formaya sahip çocuklar böyle bir şey yapmasaydı ama temelde kötü bir niyet yoktu. Asıl problem ise bu ve benzer ufak detayları düşmanlığa ve nefrete sürükleyecek şekilde değerlendirmelerde bulunulması.
Sporda şiddeti de körükleyen gelişmeler bunlar..
Bakın üç büyükler arasındaki rekabet bir yana, Galatasaray Basketbol Takımı Pınar Karşıyaka ile play-off yarı final maçları oynuyor. Sahanın içerisinde değil dışında antrenman sahasından oteline dönen oyuncuları taşıyan otobüs taşlanıyor ve ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Burada hepimize büyük görevler düşüyor, özellikle yöneticilere. Bu gergin atmosfer dışında her ne olursa olsun yapılan açıklamalar konusunda dikkat etmeliyiz zira olan bir olay daha çok sonrasında yapılan düşüncesizce açıklamalar nedeniyle çok daha büyük sorunları doğuruyor. Korkum odur ki telafisi olmayan bir felaket yaşadıktan sonra herkesin doğru şekilde davranmayı öğrenmesi. Biz bunları yaşamadan doğruyu bulmalıyız.
Doğrusunu söylemek gerekirse yöneticilerin tavrı bana göre belirleyici oluyor. Sahadaki futbolcudan, tribünde ve sokaktaki taraftara kadar pek çok insan bu şiddeti talep eden yönetici açıklamalarıyla tetikleniyorlar.
Bir spor yöneticisi olarak şuna inanıyorum ben, bir insanın hayatı alınabilecek en büyük sportif başarıdan daha değerlidir!
Peki biz neler yapmalıyız sporda şiddetin azalması için?
Mesajlarımıza dikkat etmeliyiz. Daha duyarlı bir şekilde olaylara yaklaşmalıyız. O günkü maçı kurtarmak için davranış bozukluğu göstermememiz gerekiyor. Bunların düzelmesi için sporun içerisinden gelen yöneticilerin artması gerekiyor. Sporculuk yapmış insan galibiyetin ve mağlubiyetin tepkisini daha duyarlı bir şekilde verebilir. Empati yapması daha kolaydır. O gergin anlarda dahi karşı tarafı daha iyi algılayabilir ve bu gergin anlarda doğru davranmasını çok daha iyi becerebilir. Zira bu zamanlarda yapılan tetikleyici konuşmaların, hoş olmayan mesajların dönüşümü olmayabiliyor. Yönetici aynı zamanda bu konuda da yetkin olmalıdır. Sporcular bu işin tecrübesine sahip olur ve bu olgunluğa erişmiştir. Sporun dışından gelen yöneticilerde o gergin atmosferde adrenalinli ruh halini yönetme konusunda sorun yaşadığını görüyoruz. Baskı altında "normal" davranmak konusunda sorunları mevcut.
SON VİDEO HABER
Haber Ara