CABİR'den Hizbullah Açıklaması
Dünya Caferi Âlimler Derneği', Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın Hizbullah adını 'hizbüşşeytan' olarak değiştirsin' ifadesi ile ilgili Hizbuşşeytan kelimesinin kullanılmasına CABİR'den açıklama geldi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-29 19:30:27
BİSMİH-İ TEÂLÂ
Son günlerde ülkemizin ileri gelen fikir adamları, siyasetçi veya din adamlarının beyanatlarında Hizbuşşeytan kelimesinin sıkça kullanıldığını üzülerek izlemekteyiz. Kurani bir tabir olması hasebiyle aslında önce kurana müracaat etmemiz gerekir. Kuran neye veya kime Hizbullah ve Hizbuşşeytan ismini vermiştir? Kısaca değinecek olursak şöyle söylenmesi yerinde olur.
Maide suresi 56. Ayette Allah (c.c) müminleri bir seri sıfatlarla nitelemekte ve bu müminlerin Hizbullah olduğunu dile getirmektedir. Buradan yola çıkarak; Hizbullah’ın aslında müminler topluluğu olduğu bunda da imanın belirleyici bir rol oynadığı söylenebilir. Ancak çok geniş ve hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde Hizbullah’ı tanımlayan ve sınırlarını belirleyen ayet Mücadele suresi 22. ayettir. Bu ayette Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kavmin; babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Peygamberine düşman olanları veli edindiklerini (dostluk ettiğini) göremezsin. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada temelli kalıcılar olacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Hizbullah’tır. Muhakkak galip gelecek olanlar, Hizbullah’tır.”
Meveddet, sevgi bağları üzerine kurulu velayet ilişkilerini de dile getirir. Bu bağlamda veli edinmek, dost tutmak, yardımlaşmak, boyun eğmek, vazife ve yetki sınırlarını tanımak ve ram olmak anlamına gelir. Bu esasa göre Hizbullah Allah ve Resulüne ram olan, bir birleriyle yardımlaşan, dostluk ve ülfet sergileyen, birbirlerine karşı müşfik kâfirlere karşı şiddetli olan, kendi akraba ve yakınlarından bile olsa İslam düşmanlarına kucak açmayan, onlarla işbirliği yapmayan ve sırlarını onlara vermeyen müminler topluluğudur. Onlar için Allah ve Resulünden başka veli söz konusu değildir. Aynı zamanda onlar, dinlerini eğlence edinen İslam düşmanlarının veli edinilmesi durumunda onlardan biri haline dönüşmek olduğunun da farkındadırlar.
Hizbuşşeytan’ı belirleyen nitelikler, bir grubun Hizbuşşeytan olarak nitelendiği (Mücadele/19) ayetten önceki beş ayette ifade edilmiştir. Hizbuşşeytan mensupları Allah düşmanlarını, Allah’ın gazap ettiği kimse veya topluluğu kendilerine veli edinmişlerdir. Taammüden yalan yere yemin ederler, yeminlerini kendileri için kalkan yapıp Allah yolunun engelleyicisidirler. Onlar ne mümindirler ne de dost ve veli edindikleri kimselerdendirler. Onlar ancak şeytanın oyuncak ve piyonları olmaya layıktırlar. Allah (c.c)Mücadele suresi 19. Ayette şöyle buyurmaktadır:
“Şeytan onları sarıp kuşatmıştır da onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın taraftarları, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”
Onların Hizbuşşeytan olarak nitelendirilmesinin ana ve başlıca sebebi Allah ve Resulünü bir kenara bırakıp onlara karşı mücadele yolunu seçenleri dost ve veli edinmeleridir. Kuran’ın bu tanımı hiçbir zaman değişmeyecek olan bir kıstas ve ölçü olarak kalacaktır.
Bütün bunlar göz önünde bulundurularak; yanı başımızda en uzun kara sınırına sahip olduğumuz kardeş ülke Suriye’de olup bitenler ve 29 ülkeden buraya akın edip gelen sözüm ona evrensel cihatçılar kimin veya kimlerin değirmenine su taşıdıklarını hiç görmezler mi? Kimlerin hedef ve emellerini gerçekleştirdiklerini hiç akletmezler mi?
Ülkemizin sorumluluk sahibi şahsiyetleri kimlerle iş birliği yapıp, kimlerin emir ve direktiflerini yerine getirdiklerine hiç bakmazlar mı? Camii, okul, hastane veya çarşı-pazar demeden, sivil, yaşlı, genç, kadın veya erkek demeden ülkeyi bir ateş topuna çeviren, yağmalayan, tecavüzkâr ve hiçbir milli-dini kıstas ve ölçülere riayet etmeyen hatta insan ciğeri yiyen ve bunu iftiharla çeşitli basın-yayın organlarıyla dünyaya deklere eden terörist güruh mu Hizbuşşeytan yoksa kendi ülkesini, insanını, tebaasını, milli sınırlarını bu tür çapulculara karşı korumaya çalışan, Mescid-i Aksa esaretine karşı verdiği onurlu mücadelesinden dolayı dünya emperyalistlerini karşısına alan kimseler mi Hizbuşşeytan?
Asıl Hizbuşşeytan direnişin kalelerinden biri olan Suriye’yi işgal eden, ülkeyi kan gölüne çeviren ve efendilerinin yapmaya cesaret edemediklerini ifa etmeye çalışan tekfirci selefilerdir.
Bir taraftan güya ülke bütünlüğü ve milli birliğin korunması için barış süreci yürütülürken diğer taraftan Lübnan’da Müslümanlar adına her zaman onurlu duruş sergilemiş, iman ve takvalarıyla bilinen bir topluluğun üzerinden, onlarla aynı inancı paylaşan vatandaşlarını içtmek, yaralamak, ayrımcılık ve mezhepçilik sergilemek hangi imana, hangi izana hizmettir?
Ülkemizde Sünnisiyle, Alevisiyle, Caferisiyle birbirine "din kardeşim" demekten mutluluk duyan ve barış içinde yaşamaktan da gurur duyan bir halkı bir birine karşı mezhepçi söylemlerle bileyerek kin ve nefret tohumu ekmek ne Müslümanlığa ne de vatanseverliğe sığar.
Bu bilgiler ışığında, ülkemizde kürsü sahibi ileri gelen insanlarımızın pervasızca kullandıkları bu tabirleri doğru bulmuyor, beyanat sahibi olanların kendi vicdanlarına ve Kur'an’a müracaat ederek söylemlerini değiştireceklerini umuyoruz.
Biz Dünya Caferi Âlimler Birliği olarak hükümetimizden ülkemizin kalkınmasını, şahlanışını, bölgesine ve dünyaya barış ruhunu yaymasını baltalayacak olan Suriye politikasını bir kez daha gözden geçirmesini arzu etmekteyiz.
Aynı zamanda Başbakan yardımcısı Sn. Bekir Bozdağ’ın sözlerinde olduğu gibi İslam ahlak, edep ve iman sınırlarını aşan ve mezhepçiliği açıkça tahrik eden söylemlerin arkasında durmamasını ve Sayın bakanın bu sözleriyle kırdığı gönülleri tamir etmesini beklemekteyiz.
Kamuoyuna Saygılarımızla.
Dünya Caferi Âlimler Derneği
Haber Ara