Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Pan-Afrikancılıktan Afrika Birliği’ne

Kıtanın aşılması güç sorunlarla yüzleşmeden ne ortak bir kimliği yakalaması ne de Afrika Rönesans'ını gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor...

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-27 10:57:55

Pan-Afrikancılıktan Afrika Birliği’ne

DünyaBülteni'nde İbrahim Tığlı'nın haberine göre, Geçtiğimiz Cumartesi, Afrika kıtasının özgürlük tarihi açısından önemli bir gündü. 1963'de kurulan Afrika Birliği Organizasyonu'nun -şimdiki Afrika Birliği- 50.yıldönümünde başta kurumun merkezi Addis Ababa olmak üzere kıtanın genelinde panel, konferans ve seminerler yapılarak, Kwame Nkrumah, Baba wa Taifa Julius Nyerere, Patrice Lumumba, Oliver Tambo, George Padmore, Jomo Kenyatta, Eduardo Mondlane gibi kolonyalizme karşı mücadele etmiş, bugünkü Afrika devletlerinin temellerini atmış unutulmaz kahramanları için anma törenleri düzenlendi. Bu toplantıların temelde iki nokta üzerinde durduğunu söylemek mümkün: Ortak bir Afrika kimliği ve Afrika Rönesanssının nasıl gerçekleşeceği...

Gana'nın ilk devlet başkanı Kwame Nkrumah 1945'te yaptığı meşhur konuşmasında Afrika halklarının ortak bir kimlikte birleşmediği müddetçe pan-afrikancılığın başarıya ulaşmayacağını söylemişti. Bugün Afrika toplulukları üzerinde ilişkinin İngilizce ve Fransızca üzerinden yani kolonyal dil üzerinden sürdürüldüğünü görmekteyiz ve bu kimliğin ana unsurunun dahi oluşmaması henüz bu çağrının gerçekleşmediğini işaret etmekte.. Pan-Afrikanizmin son kalıntısı Robert Mugabe'nin Zimbabwe'si dahi bu gerçekle yüzleşmekte olup on yılar öncesinde sömürgecilerin çocuklarını ülkeden sınır dışı ederken onların diline sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ettiler. 2014'de Apartheid'den kurtuluşunun 20. Yılını kutlayacak Güney Afrika'da bile Batı emperyalizminin bütün kültürel boyutları hala devam ettiriyor ve bayazlardan aldıkları devlet yönetme rolünü uygulamaya devam ediyor. Bu bağlamda siyasi bağımsızlığın kültürel bağımsızlıkla eş zamanlı seyrettiğini söylemek çok zor. Okul sistemleri, sağlık organizasyonları, sanat anlayışları özgün bir Afrika kültürü yerine hala kolonyal döneminin izlerini taşıyor.

Afrika Rönesans'ı tabiri, başta organizasyonun kurucularından Kwame Nkrumah üzere bir çok Afrikalı entelektüel ve siyasetçi tarafından söylendi, savunuldu. Hatta Senegal'in eski devlet başkanı Wade tarafından başkent Dakar'a Afrika Rönesans'ını sembolize eden görkemli bir heykel bile dikildi. 21. yüzyılın Afrika yüzyılı olacağı söylenmesine rağmen ekonomik bazı hedeflerin gerçekleşmesine rağmen hala Afrika'nın kuzey ülkelerin çok gerisinde olduğunu görebiliriz. Nkrumah, Afrika'nın geleceğinde ortak birikimin etkili olacağına inanıyordu, bu birikim belki potansiyel olarak var olmasına rağmen ortak bir enerjiye dönüşmesi için vakit henüz çok erken.

Kıtanın aşılması güç sorunlarla yüzleşmeden ne ortak bir kimliği yakalaması ne de Afrika Rönesans'ını gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Güney Afrika'da birkaç devlet dışında insan hakları, özgürlükler, güvenlik hala en önemli sorunlar olmaya devam ediyor ve sorunlara karşı ortak çözümler geliştirilemiyor. Libya, Mali, Fildişi Sahilleri'nde bu pasif aktörlüğün etkilerini yeterince yaşadık. Örneğin Mali'de Fransa'nın güdümünde bir Afrika Birliği çalışmalarına tanık olduk, inisiyatifi bir türlü üstlenemedi, emperyal devletlerin yörüngesi dışına çıkamayarak onların arzu ettiği bir siyasal süreci benimsedi.

Fakat burada Afrika ülkelerin bağımsızlık sonrası yaşadığı zorlukları da unutmamak lazım. Afrika liderlerinin büyük bir bölümü bağımsızlık sonrası iç çekişmelerle uğraşmak zorunda kalarak kendi elleriyle Pan-Afrikanizmi öldürdüler. Ahmet bin Bella, Kwame Nkrumah, Kral idris, Haile Selassie ülkelerini terk etmek zorunda kaldı ve başta Patrice Lumumba olmak üzere bazıları da vahşice katledildiler. Bağımsızlık sonrası heyecan yerini askeri liderlerin hâkimiyetine bırakarak insan hakları, eşitliğin sağlanması özgürlükler yönünde gerilemeler yaşandı. 1970-80'li yıllarda yerel sol yerine Stalinci sol Afrika'nın devlet yapısı ve muhalefetinde etkili oldu. Bu sol söylem devlet ve ona sahip olanları güçlendirirken halkın gerçek sorunlarından giderek uzaklaştı. 1980 sonrası dönemlerde ise ABD ve Sovyetler arasında Afrika bir hakimiyet alanına dönüşerek, bölünmeler parçalanmalar, iç savaşlar birbirini izledi. 90'lı yıllar Afrika ülkeleri için birlik sağlamada yeni bir imkanla birlikte etnik, politik ve dini çatışmaların yoğun görüldüğü bir dönemdi. Afrika kıtası birlikten yana tercihini kullanmak yerine başarısız yöneticiler sayesinde daha fazla ayrılmalar görüldü ve yeni devletlerin çıkışı birbirini izledi. Etiyopya, Sudan ve de facto Somali'de olduğu gibi... bu dönem Afrika siyasi tarihinin de aynı zamanda en katliamlı dönemlerinden bir olarak tarihe geçti. Burundi, Rwanda, Kongo, Sudan, Liberya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine Bisav ve Sierra Leone'de 15 milyona yakın insan hayatını kaybetti.

Arap Baharı, hem Afrikalı siyaset yapıcılara hem de entelektüellere Afrika Birliği fikrinin ne kadar zayıf ve hazırlıksız olduğunu bir kez gösterdi. Afrika Birliği ülkeleri NATO'nun Libya'ya müdahalesini karşı olduklarını belirtmelerine rağmen seyretmekle yetindiler. Oysa ki Kaddafi'nin pan-Afrikanizm için özel bir anlamı vardı devrilmeden birkaç yıl önce bu organizasyonun dönem başkanlığını yapmış ve Afrika devletlerine birleşerek yeni bir küresel güç olmaları çağırısını Nkrumah'tan sonra en sesli bir şekilde dile getirmişti.

Pan-Afrikanizm, özellikle genç nesil ayakta tutacak bir dinamizm işlevi görebilir. Bu nedenle bu kavramın yeniden keşfedilmesini gerekli kılabilir ve devletlerin birliğinden ziyade sosyal, kültürel, siyasi bir işlev gerçekleştirebilir. 21. yüzyıl Pan-Afrikancılığını halklarını seçimi, sivil toplum kuruşlarının etkinliğini artırması, eşitlikçi ve insan haklarına saygılı bir anayasa yapılması, fakirliğin, geri kalmışlığın giderilmesi ve Afrika hakları arasında bir dayanışma şeklinde okumak daha gerçekçi olabilir.

Afrika Birliği siyasal işlevi olan bir kurum olmasına rağmen sosyal ve hukuki yükümlülükleri de olan bir organizasyondur. Fonksiyonunu küresel güçlerin doğrultusunda hareket etmek yerine haklarının sosyal, siyasi ve hukuki çıkarları doğrultusunda belirlerse, gerçekten 21.yüzyıl Pan-Afrikanizm çağı olabilir; çünkü dünyada bu rolü üstlenebilecek şimdilik ne başka bir yapı, ne de model görünüyor.

Haber Ara