Dolar

34,8959

Euro

36,5882

Altın

3.011,31

Bist

10.058,63

Hizbullah lideri Nasrallah, Suriye'de savaştıklarını kabul etti

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, müttefikleri Suriye rejimi saldırı altındayken durup bekleyemeyeceklerini söyledi. Nasrallah, Lübnan için de tehlike olarak gösterdiği aşırı unsurlara karşı Suriye'de savaştıklarını dile getirdi.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-25 20:29:01

Hizbullah lideri Nasrallah, Suriye'de savaştıklarını kabul etti

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, müttefikleri Suriye rejimi saldırı altındayken durup bekleyemeyeceklerini söyledi. Nasrallah, Lübnan için de tehlike olarak gösterdiği ''aşırı unsurlar''a karşı Suriye'de savaştıklarını dile getirdi.

Suriye krizinde yaptıkları seçime bağlı kalacaklarını ifade eden Hasan Nasrallah, bunun için gereken tüm fedakarlıklara ve sonuçlara katlanacaklarını ifade etti. "Direniş ve Özgürlük" günü dolayısıyla yaptığı konuşmada, "Biz savaş adamıyız" diyen Nasrallah, taraftarlarına da Suriye'de zafer vaat etti.

Nasrallah, Suriye'ye dünyanın her yanından binlerce muhalif destekçisi geldiğini, fakat Hizbullah'ın Suriye'de az sayıda mensubu olduğunu da söyledi.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, "Cihat ilan etmemize gerek yok, Suriye'deki savaşa on binlerce insanı göndermek için iki kelimemiz yeter" dedi.

Nasrallah, İsrail'in Lübnan'ın güneyinden çekilmesinin 13'üncü yıl dönümü kutlamalarında, mensuplarını Lübnan'da herhangi bir çatışma ortamı oluşturmama konusunda uyararak, " Suriye'de savaşalım, Lübnan'ı ise çatışmalardan uzak tutalım" diye konuştu.
"Suriye'deki radikal gruplara karşı, binlerce mensubumuzu, bölgeye savaşmak için göndermeye hazırız" diyen Nasrallah, şöyle devam etti:

"Temmuz 2006'da İsrail'e karşı yapılan savaşın ilk günlerinde size vadettiğim gibi, şimdi de size zafer vadediyorum. Herkes yeni bir aşamadan söz ediyor. Direnişin, Hizbullah'ın, Lübnan'ın korunması, sağlama alınması. Biz, bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız."

Nasrallah, elinde, Hizbullah mensubu birçok ailenin, oğullarını Suriye'ye göndermek için izin istediği mektuplar bulunduğunu dile getirerek, "Cihat ilan etmemize gerek yok, Suriye'deki savaşa on binlerce insanı göndermek için iki kelimemiz yeter. İsrail ve Amerika tarafında olanlardan olmayacağız" ifadesini kullandı.
Siyaset ve medya anlamında şimşekleri üzerine çektiklerini vurgulayan Nasrallah, uluslararası terör örgütü listesinde yer almalarının kendileri için hiçbir önem taşımadığına değinerek, "O listeleri katlar, suyla içerim" dedi.

Hasan Nasrallah, Suriye'de devam eden çatışmalarda kazanan tarafın kendileri olmaması halinde İsrail'in Lübnan'a gireceğini ileri sürerek, "Suriye düşerse, Kudüs'ü de kaybederiz. Bu nedenle, Suriye'de yaşanan olaylara seyirci kalıp, sırt çeviremezdik" diye konuştu.

KONUŞMASININ TAMAMINA YAKINI

Sizlerin zafer bayramınızı, işgalden kurtuluş bayramınızı kutluyorum.

Şuan, tüm şehitleri, kurbanları, ailelerini, yaralıları, fedakarlıkları, özgürlüğüne kavuşan esirleri, halkımızı, topraklarında direnen ailelerimizi, ordu, halk ve direnişten kurbanlar verenleri, Filistinlilerden ve Suriyelilerden kurbanlar verenleri saygıyla anıyoruz.

Bu yıl kutlamalara ev sahipliği yapan Batı Beka ehlini özellikle de selamlıyorum. Bu güzel toprakların halkı, büyük şehitler verdiler, büyük fedakarlıklarda bulundular.

25 Mayıs 2000, Allah'ın günlerinden bir gündür, Allah'ın rahmetinin, bereketinin, yardımının, desteğinin direnen halkımız üzerinde tecelli ettiği bir gündür. Allah'ın öfkesinin Siyonist işgalciler üzerinde tecelli ettiği bir gündür.

Böylesine bir gün, direniş ve kurtuluş bayramı oldu. Bugün bizim zihinlerimizde canlı kalmalı ve gelecek nesillere de aktarılmalıdır. Çünkü bugünde derin bir ulusal tecrübe, büyük fedakarlıklar, dersler, ibretler, acılar, umutlar vardır. Çünkü bugün, şerefli aziz bir geleceğe acılan yoldur.

Böylesine bir günde, Filistin direnişinin gücüyle İsrail'in Gazze'den çıkışı ve Irak direnişinin gücüyle de Amerika'nın Irak'tan çıkışı gibi asrımızda olan olayları da hatırlamamız gerekiyor. Bugünler, Amerika-Siyonist proje tarafından hedef alınan tüm ümmetin bayramına dönüşmelidir.

Nekbe ve Nekse gibi acı günleri de unutmamamız gerekiyor. Muasır tarihimizde, Nekbe de Nekse de zaferler de var. 1948'deki Nekbe sadece Filistin'in değil tüm Arap ve Müslümanların, bölgedeki tüm Hristiyan ve Müslümanların Nekbe'sidir. Sadece bir halkı ilgilendiriyormuşçasına yaklaşmak hatadır.

Ders çıkarmak için Nekse gibi acı olayları hatırlamamız gerekiyor. Bazıları bu tür olayları unutmamızı istiyor. Çünkü bizlerin hatırasız, tarihsiz ve davasız kalmamızı istiyorlar.

Biz bu yıl direniş ve kurtuluş bayramını kutlarken bazı tehlikelerle karşı karşıyayız. Bu tehlikelerin başlıca iki tanesi şunlardır. Birincisi İsrail'dir, İsrail'in amaçları ve projeler.. İkincisi ise Suriye'de meydana gelen olaylar, evlerimizin kapılarımızın önünde tekfirci hareketlerin ortaya çıkmasıdır.

Kuzeye ve güneye bakmak zorunda kaldığımız günleri yaşıyoruz. Güneye bakmamız gerekiyor çünkü İsrail, projelerine devam ediyor. 2006 savaşından itibaren kendisini yeni savaş için eğitiyor, hazırlıyor. 2006 Temmuz savaşından sonra İsrail, 1., 2., 3., 4. dönüm noktası olarak adlandırdığı tatbikatlar yaptı. İç cephe düzeyinde yapılan bu tatbikatlara herkes katıldı.

İsrail, Pazar günü yine iç cephe tatbikatı yapacak. Ama bu defa, tatbikatı "Dönüm Noktası 7" yerine "Sağlam Cephe 1" tatbikatı olarak adlandırdılar. Bununla savaşa hazır olduklarını kastediyorlar. İsrail, her gün Lübnan'ı tehdit ediyor, her gün hazırlıklarını üst düzey derecede tutuyor, Suriye'ye saldırıyor ve tehdit ediyor.

Bugün, açıkça konuşacağım. Çünkü vakit, başları toprağa gömme zamanı değil. Vakit, başları dik tutma ve fırtınalara karşı mücadele etme zamanıdır. İsrail, 2006 Temmuz'undan beri iç cephesini güçlendirir ve savaş için hazırlık yaparken bizler ne yaptık? Devlet ne yaptı? Halk ne yaptı? Hepimiz, güçlü ve kadir bir ordu istiyoruz. Fakat ordunun hazırlığında, silahlandırılmasında nereye geldik?

Biz bu soruları sorunca, ya cevap alamıyoruz ya da Amerika'nın ordunun silahlandırılmasına veto uyguladığını söylüyorlar. Bu doğru. Ordunun silahlandırılması yasak. Suriye'nin de S-300'e sahip olması yasak. Çünkü Arap devletlerine stratejik silahların satılması durumunda, dengeler değişecek. Lübnan ordusunu silahlandırmıyorlar. Çünkü ordumuz, milli bir ordudur. Silaha sahip olması halinde direniş gibi savaşacaktır. Çünkü ordudaki asker ve subaylar, bu vatanın evlatlarıdır. Lübnan İç Cephe Sorumlusu kim?Lübnan'da düşmanın saldırısına karşı hazırlık kesinlikle yok! Ne sığınaklar ne güvenlikli odalar var.

İsrailliler, Lübnan sınırında yerleşim merkezleri inşa ediyor. Dünyanın farklı bölgelerinden gelen Yahudileri, hazırlıyor ve eğitiyor. Çünkü onların rolü, sınır şeridinin güvenliğidir. Bizde ise sınırda yüzyıllardır var olan köyler var. Devletten beklenen, burada yaşayanları korumasıdır.

Bir kaç haftadır İsrail, Golan'daki yerleşimcilerin silahlandırılmasını konuşuyor. Bizim sınırdaki halkımızın elinde ise silahları var. Bizdeki siyasiler ise sınırdaki köylerimizdeki halkın elinde bulunan silahların yasadışı olduğunu söylüyor ve toplanması çağrısı yapıyor. Burada sorun, Lübnan devletinin İsrail'e düşman muamelesinde bulunmamasıdır.

Bugün Lübnan, İsrail'i Güney Lübnan'dan çıkarabilecek ve 2006 Temmuz'unda olduğu gibi mücadele edebilecek güce sahiptir. Direniş, 2006'dan beri silahlanmaya devam ediyor, savaşa hazırlanıyor. İsrail'i Lübnan'a baktığında korkutan da direniştir. Lübnan'da çok sayıda kişinin direnişten nasıl kurtulabileceğini düşünüyor olmasına rağmen.

Direnişin silahını toplamayı düşünenler, bunu asla başaramayacaklar. Çünkü İsrail'e karşı savaşan direnişe, halk kucak açmaktadır. Devlet, şuan direnişin yaptığı görevi yerine getirinceye kadar silah bırakmayacağız. Çünkü şuanda devlet, Sayda'daki şehidin cenazesini bile koruyamayacak güçtedir. Burada gerçek bir tehdit var, İsrail hazırlığını sürdürüyor ve gelişmeleri takip ediyor.

Direnişteki sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz. Baskılar ve karalama kampanyaları bizi yıldıramaz. Direniş, ülkesini savunmaya devam edecek, başı dik olarak kalacaktır. Güçlü ve adil bir devletin kurulması halinde o devletin emri altında savaşacağız.

Devletin varlığı, herhangi bir boşluk ve kaostan efdaldir. Devlette boşluk istemediğimizin delili, milletvekili seçimi için adaylarımızı 60 Kanun'a göre sunmamızdır.

Trablus'taki çatışmalar durmalıdır. Bu çatışmalarda ufuk gözükmüyor. Ordunun Trablus'ta hakimiyetini sağlaması gerekiyor.

SURİYE MESELESİ

Suriye’de yaşanan olaylar Lübnan açısından gerçekten çok önemli ve kader belirleyicidir. Biz, olayların en başından beri Suriye halkının haklı ve meşru talepleri olduğunu ve bunu gerçekleştirmenin en iyi yolunun da diyalog olduğunu, kimsenin kimseye namlu doğrultmaması gerektiğini, çatışma olmaması gerektiğini söyledik.

Başlangıçta da söylediğim gibi gelin başlarımızı toprağa gömmeyelim ve Suriye meselesine sanki biz Suriye'nin sınırında değil de Cibuti'de yaşıyormuş gibi yaklaşmayalım. Biz, şuan söz söyleyecek cürete sahibiz, eylemi yapacak cürete sahibiz. İçinde bulunduğumuz bu tarihi günde bizden istenen net konuşmamızdır.

Bu, hatalı bir takdirdi. Herhalukarda, İki yılda olaylar bu şekilde ve hızlıce gelişti, az önce zikrettiğim ülkelerden oluşan bir eksen oluştu. Bu eksene önderlik eden ve karar sahibi olan Amerika'dır. Bu eksende Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Araplar ve Türkler var. Hepimiz biliyoruz ki İsrail de bu ekseni dolaylı olarak destekledi. Çünkü Amerika'nın bölgedeki projesi, İsrail içindir, başka bir şey için değil. Suriye'deki çatışmalara daha sonra el-Kaide ve tekfirci örgütlerde girdi ve girdirildi, para verildi, Suriye'ye gitmeleri için tüm dünya tarafından kolaylıklar sağlandı.

Biz Suriye’nin Direniş’e yönelik bakış açısını biliyoruz. Biz, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’le ve muhalif şahsiyetlerle siyasi bir çözüm yoluna ulaşabilmek için görüşmeler yaptık. Başkan Esed kabul etti, muhalifler ise en başından reddetti.

Kimse bizi, kendileri dışında her şeyi reddeden on binlerce fanatik düşünce sahibinin, tekfircinin, savaşçının gizlice Suriye'ye girdiğine bizi ikna edemez. Bu kişilere vizeler verildi ve kolaylıklar sağlandı. Kapılar ardına kadar açıldı ve Suriye'ye girdiler. Ve Suriye'ye karşı dünya savaşı başladı. Enformasyon, siyaset, diplomasi, ekonomi, finans, silahlandırma ve on binlerce silahlının Suriye'ye gönderilmesi... İki gün önce Amman'da toplanan sözde Suriye Dostları'nı bu savaşçılar değil, Lübnan'daki bir grup Hizbullah mensubunun Suriye içerisine girmesi, dış müdahale olarak görüldü.

Suriye’ye karşı küresel bir savaş başlatıldı

Suriye liderleri, her zaman müzakerelere oturmayı ve reform yapmayı kabul ettiler. Muhalifler ise başından beri Suriye yönetimini devirebilecekleri umuduyla buna hep karşı çıktılar. Birçok ülkenin kendi yanlarında olduğunu ve böylece zafer kazanabileceklerini düşündüler.

Olaylar hızla değişti ve Amerika’nın oluşturduğu eksende ilk ve son sözü Amerika’nın söylediği, diğerlerinin ise ona hizmet ettiği belli oldu. Bu eksen dolaylı olarak İsrail’i himaye ediyor. El Kaide ve tekfirci örgütler de girdiler. Tüm ülkeler onlara kolaylık sağladı. Suriye’ye yönelik küresel bir savaş başlatıldı.

On binlerce militan Amman’daki “Suriye dostlarını” rahatsız etmedi; ama parmak sayısınca Hizbullah savaşçısı onları rahatsız etti.

Bölge ülkeleri Suriye’nin varlığına tahammül edemiyor

Karşı eksen, son ana kadar savaşı sürdürmekte ısrar ediyor ve diyalogu gündeme almıyor. Suriye yönetiminin kabul ettiği makul önerileri ve çözüm yolları bölge ülkelerine de sunuldu. Ancak onlar buna karşı çıktılar; çünkü bu ülkeler Suriye’ye tahammül edemiyorlar.

Dışarıdaki bazı muhalifler belli bir bakış açısına ve mantığa sahipler, diyaloga hazırlar; bu da onların hakkıdır. Ama onlardan bazıları istihbarat servislerinin memurlarıdır. Onlar kendi kararlarını kendileri verebilecek durumda değiller. Ama gerçekte silahlı gruplar üzerinde hakimler. Çoğunluktaki akımı tekfircilerin oluşturduğunu ve Suriye’de barış olması durumunda bütün bedeli onların ödeyeceğini biliyor.

Suriye’den kurtulmak isteyen Arap ülkeleri var

Bazı Arap ülkeleri Suriye’den ve bu tekfirci gruplardan kurtulmak istiyorlar; ama onların geri döneceğinin farkında değiller.

Bugün Suriye’de yaşananlar, halkın yönetime karşı ayaklanması veya reform meselesi değildir; çünkü yönetim, reform yapmaya hazırdır.

Bu grupların Suriye’ye ya da Suriye’nin Lübnan sınırındaki illerine hakim olması, sadece Hizbullah ya da Şiiler için değil, Lübnan ve tüm Lübnanlılar için büyük bir tehlikedir.

Bu grupların Lübnan sınırındaki illere hakim olmaları Lübnanlı Müslümanlar ve Hıristiyanlar için büyük bir tehlikedir; bunun kanıtı da onların şu an Suriye’de yaptıklarıdır. Müslümanlardan söz ederken Sünni, Dürzi, Şii ve Alevileri kastediyorum. Sadece Şiileri kastetmiyorum. Hatta öncelik Sünnilerdir. Delil mi istiyorsunuz?

Bugün Suriye’de savaşanlar, Irak İslam Devleti adlı örgütün uzantılarıdır. Onların Irak’taki Sünnilere neler yaptığını, Iraklı Sünnilere sorun.

Delil isteyenler Irak'a baksın. Bugün Suriye'de savaşanlar Irak İslam Devleti'nin uzantılarıdır. Irak'taki Sünnilere Irak İslam Devleti'ni sorun. Kaç tane Sünni alim öldürüldü. Kaç tane Sünni İslami Partilerin liderleri öldürüldü. Anbar'daki, Felluce'deki ve Musul'daki mescitlerde bombalar patlatıldı. Sadece Şiilerin mescitleri ya da hüseyniyeler ya da Hristiyanların kiliseleri değil. Kaç tane aşiret lideri öldürüldü? Bu grup Irak'ta 5000 intihar eylemi düzenlediği için gurur duyuyor. Irak'taki intihar saldırıları, her mezhepten her dinden her ırktan her gruptan insanı hedef almaktadır.

Irak, Pakistan ve Afganistan’daki tekfirci gruplar, diğer taifelerden çok daha fazla Sünnileri öldürdüler.

Bugün Tunus, Libya ve bu vebayı bulaştırdıkları ülkeler, onların sıkıntısını çekiyor; onlar bize de Lübnan’a da gelecekleri vaadinde bulunuyorlar.

Diyalogu kabul etmeyen, diyalogla ortak nokta aramayan düşünceler tehlikelidir. Bu tür grupların gölgesinde Suriye, Lübnan ve Filistin için bir gelecek tasavvur edebilir mi?

Olayların en başında Suriye yönetimi devrilecek ve sıra Lübnan’a gelecek diyorlardı. Onlar güvencelerini Amerika’dan alıyorlardı ve işin başında da Aza’da Lübnanlı ziyaretçileri kaçırdılar.

Direniş Suriye’de olanlara seyirci kalamaz

Biz, tüm bu zaman zarfınca, Suriye'deki soruna müdahil olmadık. Size karşı dürüst olmam gerekirse bir kaç ay öncesine kadar müdahil olmadığımızı söyleyebilirim. Tüm taraflarla çalışır bir halde kaldık. Dedik ki: Suriye, yıkılacak ve yok olacak. Tek çözüm yolu var o da diyalog. Bunun için devletlerle, ulusal ve İslami güçlerle olan tüm ilişkimizi kullandık. Çağrımıza hiçbir olumlu yanıt alamadık. Diğer eksen, savaşı sonuna kadar sürdürmekte ısrarını korudu. Diyalog mevzu bahis olmadı. Bedeli ne olursa olsunSuriye muhalefetinin bir başka parçası da var ki CIA tarafından, Pentagon tarafından, felan ya da filan istihbarat örgütü tarafından görevlendirilmişlerdir. Kararları kendi ellerinde değil. Dışarıdaki muhalefetin hali budur.

Alana gelince.. Suriye devletinin kontrolünden çıkan bölgeler kimin kontrolünde? Bu bölgeler, silahlı grupların kontrolünde. Muhalefet, Cenevre'deki konferansa katılmak istiyor. Suriye muhalefeti, bu grupları kontrol altında tutabiliyor mu? Batı, Araplar, istihbarat örgütleri, medya, ben ve siz hakikati biliyoruz. neye mal olursa olsun Suriye'deki rejimi devireceklerini söylediler.

Suriye, Direniş’in sırtıdır, destekçisidir; Direniş de sırtına darbe vurulması karşısında hiçbir şey yapmadan beklemeyecektir. Biz üzerimize gelen bir komplo karşısında sadece izlemekle yetinecek ve hareketsiz bir şekilde bekleyecek kadar cahil ve aptal değiliz.

Biz şimdiye kadar bize yönelen komploları binlerce şehidin kanıyla etkisiz bıraktık. Biz şu an farklı bir konumda olamayız. Kenarda durmak isteyenler buyursun kenarda dursun.

1982 yılında bazıları hiç kimsenin bölge dengelerini değiştirebilecek güçte olmadığına inanıyordu; ama biz dengeleri değiştirebildik. Biz şu an Lübnan’ı, Filistin’i ve Suriye’yi savunuyoruz.

Suriye devrilirse Kudüs unutulur

Suriye; ABD, tekfirciler ve ABD’nin bölgedeki unsurları tarafından devrilirse, direniş kuşatma altına alınacak ve İsrail, şartlarını dayatmak için yeniden Lübnan’a girecektir.

Suriye düşürülürse, Kudüs unutulacaktır, bölge halkları psikolojik açıdan karanlığa gömülecektir.

Şu an yaşanmakta olan bu savaşın iki tarafı söz konusudur. Birincisi ABD ve Batı eksenidir ki şu an geçmişi, bugünü ve geleceği yok etmekte olan tekfirci gruplara umut bağlamıştır. Diğer taraf ise Direnişi destekleyen ve müzakereye çağıran devlettir.

Hizbullah Amerika’nın İsrail’in, mezar soyguncularının göğüs parçalayanların yer aldığı cephede olamaz.

Biz Suriye konusuna hiç karışmasaydık bile medya alanında ve siyasi düzeyde bize yöneltilen tehlikeli saldırılar bitmeyecekti.

Cihat ilan etmeye ihtiyacımız yok

Hiç kimse bizi mezhepçilikle suçlayamaz. Şehit aileleriyle ilgili söylenen sözler doğru değil. Bizim cephelere zorla götürdüğümüz gençlerimiz yok. Bizim cihat ilan etmeye ihtiyacımız yok, iki kelime söz söylersek on binlerce kişi cephelere akın eder. Hizbullah Bosna savaşı sırasında Müslümanları savunmak için savaştı, Bosna’da Şii yoktu.

Tek çocuklarını bu cephelere göndermek için bizden izin isteyen annelerden, babalardan mektuplar alıyoruz.

Şu an haftalar önce başlayan ciddi bir aşamada bulunuyoruz. Bunun adı, Direniş’i ve destekçisini takviyedir, bu aynı zamanda Lübnan’ın ve destekçisinin takviye edilmesidir.

Biz kimseden sahada bize yardım etmesini istemiyoruz. Biz bu savaşın ehliyiz ve zaferi de kazanacağız.

Sabır ve fedakarlıkla bu süreci aşacağız, fedakarlıkları sürdüreceğiz, tıpkı Temmuz savaşı başlarındaki size zafer vaat ettiğim gibi bugün de yeniden size zafer vaat ediyorum.

SON VİDEO HABER

Annenin uyuşturucu isyanı: 'Oğlumu kurtarın, artık kafayı yedim!'

Haber Ara