Dolar

34,8955

Euro

36,6388

Altın

3.013,37

Bist

10.058,63

Doçent Ahmet Yıldız'dan çözüm süreci yorumu

Yakın tarih araştırmaları ile bilinen Doç. Dr. Ahmet Yıldız, Kürt sorununun aşılması adına yapılan çalışmalar ile Türkiye'de 90 yıldır geciktirilen bir sürecin yeniden başladığını belirtti.




Yıldız, "Mili Mücadele'ye hâkim olan

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-23 13:12:44

Doçent Ahmet Yıldız'dan çözüm süreci yorumu
Yakın tarih araştırmaları ile bilinen Doç. Dr. Ahmet Yıldız, Kürt sorununun aşılması adına yapılan çalışmalar ile Türkiye'de 90 yıldır geciktirilen bir sürecin yeniden başladığını belirtti.




Yıldız, "Mili Mücadele'ye hâkim olan çoğulcu ruh, Cumhuriyet'le birlikte terk edilmiştir. 1921 Anayasası'nda, Amasya Protokolü'nde, Erzurum ve Sivas kongrelerinde gördüğümüz ve Birinci Meclis'in bütün tutanaklarından izleyeceğimiz çoğulcu o ruh ortadan kaldırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti mütecanis bir ulus olma yolunda, asimilasyoncu bir ulus ve devlet olarak kurulmaya başlamıştır." dedi.

Moral FM'de yayınlanan Radyobüs programına konuk olan Doç. Dr. Yıldız, Etkileşim Yayınları'ndan çıkan Cumhuriyetin Demokrasiyle İmtihanı, Ulus Devletin Bunalımı Federalizm ve Kürt Meselesi kitabı doğrultusunda Türkiye'de çözüm süreci ve Milli Mücadele yıllarını değerlendirdi. Yıldız, "Cumhuriyet, yeni kurucu kadronun bir iktidar alanı açabilmek için başvurduğu bir yoldu." diyerek şunları kaydetti:

"Osmanlı hanedanını tavsiye etmedikçe kendilerine bir meşruiyet sağlamaları mümkün değildi. Mili Mücadeleye hakim olan çoğulcu ruh terk edilmiştir. Artı Milli Mücadele'nin amacı içinde Cumhuriyet öngörüsü yoktu. Milli Mücadele'nin amacı Cumhuriyeti kurmak değildi. Benim gördüğüm; Cumhuriyet, yeni kurucu kadronun bir iktidar alanı açabilmek için başvurduğu bir yoldu. Çünkü Osmanlı hanedanını tavsiye etmedikçe kendilerine bir meşruiyet sağlamaları mümkün değildi. Bu meşruiyet Mili Mücadelenin beraberinde gelen kredi ile sağlandı. Ve bu kredi iktidar diliyle taahhüt edilerek Cumhuriyet kurulmuş oldu. Dolayısıyla biz Cumhuriyetin başından itibaren demokrasi ile ilişkisini maalesef kuramıyoruz. Hem yöneldiği amaç itibariyle, hem yapılış biçimi itibariyle, hem de evirilmesi itibariyle Cumhuriyet, demokrasi ile sağlıklı ve sıcak bir ilişki kuramamıştı. Kurduğu sistemde esas itibariyle kendi modernleşme ideolojisini hakim kılacak, bunun devamını sağlayacak ve vesayet kurumları ile perçinleşmiş bir sistem olarak belirmiştir."

"Milli Mücadele'ye gönül veren birçok kişi ve kurum Cumhuriyet'in kurucu kadrosu tarafından tasfiye edildi mi?" sorusuna Doç. Dr. Yıldız, şöyle cevap verdi:

"Tabii ki. Rauf (Orbay) Bey, Osmanlı hanedanına ciddi bağlılık duyan bir isimdir. Ve Milli Mücadelenin önemli isimlerinden birisidir. Cumhuriyeti hiçbir şekilde onaylamamıştır. Çünkü Cumhuriyet söylemsel olarak; iktidar halk egemenliğine dayandırılan, ama gerçekte halka yönetimi vermeyen bir yönetim biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Sadece yalnızca hanedanı bertaraf edebilmenin ve hanedanın yönetebilirliğini ortadan kaldırmak olarak görülebilmektedir. Bu açıdan Rauf Bey'in Cumhuriyeti tercih etmeyip parlamenter monarşiyi; yani meşrutiyeti tercih ettiğini görüyoruz. Keza Milli Mücadeleyi yürüten kadroların da bir kısmı bu fikre sahip. İstanbul basının tamamı aşağı yukarı bu kanaati paylaşmaktadır. Dolayısıyla Cumhuriyet son derece radikal bir yaklaşım biçimi olarak kendisini 29 Ekim 1923'te ortaya koymuştur. Tasfiye Terakki Perver Cumhuriyet Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılması, daha sonra da 1926'daki İzmir Suikastı davasıyla İttihat ve Terakkicileri aradan çıkarmıştır. İttihatçılar, Milli Mücadelenin örgütleyicileri unsularının başında gelir. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, İttihatçıların önceden öngördükleri bir sürece paralel olarak ortaya çıkmıştır."

"Milli Mücadeleyi lider merkezli okuma anlayışı 1927'deki Nutuk'la başlamıştır." şeklinde konuşan Yıldız, sözlerini şöyle bitirdi:

"Dolayısıyla Milli Mücadeleyi sadece lider merkezli okumamak ve Cumhuriyetin iktidar alanı oluşturmak için oluşturulan siyasi bir manevra olarak okumak gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla bizim için değer taşıyan şey kimi siyaset bilimcilerinin de ortaya koyduğu gibi; 1908 Meşrutiyet devriminden beri devam eden demokratikleşme sürecidir. Cumhuriyet 1908'de başlayan bu demokratikleşme sürecini maalesef inkıtaya uğratmıştır. Ve bu söylem tek parti döneminde de devam etti. 1950-60 dönemi tek partinin var olmasını mümkün kılan yasal çerçevenin devam ettirildiği ve Türkiye'nin henüz en azından iktidar-muhalefet bakımında demokratik olgunluğu henüz geliştiremediğine tanıklık etmiştir 1950-60 dönemi. 1961 dönemi ise bir restorasyon dönemidir. Cumhuriyetin kendisine oluşturduğu iktidar alanını yeniden restore ettirebilmek için vesayet kurumlarını hem yargı, hem yürütme, hem de yasama açısından yeniden organize etmeye yönelik çok ciddi bir manevradır."


SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara