Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kazım Sağlam yazdı: İslâmcılığın İki Şekli veya İki Tarz İslâmîlik

Bağımsız, kendi değer yargılarıyla yola çıkarak İslâmîliğini sürdüren insanların İslâmîliğe sahip çıkmaları gerekir. Şimdi ve bu topraklarda kendilerine düşeni yapmazlarsa; Allah indinde mesul, tarih içinde de sorumludurlar. Tarihin bugünün İslâmcılarına açtığı imkan ve yüklediği yükü göremeyenler kaybedecekler.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-21 13:15:36

Kazım Sağlam yazdı: İslâmcılığın İki Şekli veya İki Tarz İslâmîlik

TIMETURK / KAZIM SAĞLAM

Bugünün Türkiye’sinde İslâmî mücadeleyi/İslâmcılığı iki ana ayırıma tabi tutmak mümkündür.
a- Bir hayat tarzı olarak İslâmcılık.
b- Durumalış İslâmcılığı.
 
Bir hayat tarzı olarak İslâmcılık
İslâmcılık/İslâmîleşme; İslâm’ın, kendine ait yaşama biçimi olduğuna inanan, İslâm’ın devlet idaresi, sosyal düzen tesis edici şekli, uluslararası kural koyucu yönü olduğunu kabul eden görüştür.
Bu görüşe göre İslâm; asla başka nizamlarla aynileşmez, ortak bir idare biçimine razı olmaz.
Liberal Müslüman, demokrat Müslüman, sosyalist Müslüman, kapitalist Müslüman,  faşist Müslüman, milliyetçi Müslüman diye bir Müslüman tarifi olamaz.  Anti-komünist, anti-faşist, anti-kapitalist gibi yaftalamalar da İslâm’ı temsil edemez. Müslüman kendini İslâm’ın öngördüğü ana ilkelere göre tanımlar.
Bu ana ilkeleri de dinin nassları belirler.
İslâmcılar;
Hangi şart ve ahvalde olursa olsun, kulluk bilincinde olanlardır. Aynı zamanda hangi şart ve ahvalde olursa olsun Allah’tan gayri hiçbir kula kayıtsız şartsız boyun eğmeyenlerdir.  Allah’a boyun eğen; adil insanlara itaat etmekle tabasbus etmeyi tefrik etme temyiz kabiliyetini gösterebilenlerdir.
İslâmcılar;
İslâm’ın iç farklılıklarını zenginlik addedenlerdir. İslâm dairesinde olan her Müslüman’ı kardeş bilebilme yüceliğini gösterenlerdir.
İslâmcılar;
Eldeki tüm gayretleri harcadıktan sonra, neticenin Allah’ın taht-ı tasarrufunda olduğuna inananlardır. Gerçek güç sahibinin Allah olduğunun farkına varanlardır.
Amel işleyen -namaz kılan, oruç tutan…-  fakat amelinin her şeyi çözemeyeceğini de bilenlerdir.
Zikir, fikir, amel, iman… ayırımı yapmayanlardır.
Her devir ve şartlarda kendilerine düşen bir görev olduğunu kabul edenlerdir. Daima iş üstünde olanlardır. İki günleri eşit olmayan muvahhitlerdir...
 
Durumalış İslâmcılığı
Durumalışlar/siyasî, iktisadî, askerî mevcut şartlara göre tavır takınmalar/, iki yönlü işliyor; biri erke yakın durmakla değer kazanmak, diğeri de erke karşı çıkmakla değer kazanmaktır.
Erke yakın durarak değer kazanmak; burunları iyi koku alan insanlar vardır; her türlü havayı iyi teneffüs ederler ve nereden nasıl bir gelecek doğabilir, iyi bilirler. Çok beceri sahibidirler, her bulundukları yer İslâm’ın en özüdür, nerede ve kiminle olurlarsa, orası aslında olması gereken yerdir.
Onların baktıkları yerden, zaviyeden ve baktıkları tondan bakmazsanız; siz İslâm’ı ve çağı anlamamış olursunuz.
Durumalış İslâmcıları; İran devrimi olunca; Şiilik ile Sünnilik arasında fark yok derlerdi, bugün şianın tarihi yanlışları üzerinde dururlar.  Millilik kokan her şeyi küfür saydıkları dönemi unutup bugün millî devlet refleksini kutsarlar.
Erke yakın durmayı İslâm’la bağdaştırmazlardı, bugün erke yakın durmayı dini vecibe sayarlar.
Her şeye karşı olmayı kimlik ibrazı sayanlar, bugün, karşı çıkışları hükümetle eşitlenmiş durumda.
Kendileri bunları yapmakla kalmazlar, herkesi öyle davranmaya zorlarlar, acabası olanları hıyanet-i vataniye ile suçlarlar.
Parasız oldukları zaman, adaleti savunurlardı, bugün gerçekleri savunuyorlar.
 
Karşı duruş durumalış İslâmcılığı;
Bir de başka türlü durumalışçılar vardır; onlar da hükümete muhalefet üzerine kafa yorarlar.  Tüm hünerleri, hükümetin yanlışlarını deşifre etmektir. Ülkenin geleceği bu hükümetin gitmesine, hiç olmazsa zayıflamasına bağlarlar. İstikrardan huzursuzluk duyarlar, kıyıda köşede kalmış uç düşünceleri gündeme getirirler bunu da İslâmcılık sayarlar.
Kendilerini haklı çıkarmak için önce söylediklerini de yok sayarlar.
Soluk alışları, kendi mevkilerini tahkim içindir. Başkalarını hükümete yakın durmakla itham ederler, ama yakın oldukları veya içinde bulundukları yerin çıkmazlarını görmezler. Hükümetin yanlışlarını o kadar abartarak anlatırlar ki, bağlı bulundukları mihrakların yanlışları hafif kalır ve kimse bunun farkına varmaz sanırlar.
Böyle davrananların hepsi, İslâmcılığı da kimseye bırakmazlar.
Durumalış İslâmcıları, kendilerinin dışındaki -her iki taraf için de aynı hüküm geçerlidir- Müslümanların zekalarıyla alay ederler. İçinde bulundukları yeri ve söylemlerinin neye tekabül ettiklerini kimsenin bilemeyeceğine inanırlar.
Hükümetle iş tutanlar; aslında hükümetle iş tutmadıklarını, hükümet yetkililerin kendilerindeki cevheri keşfedip ondan yararlandıklarını, söylerler. Yoksa asla hükümete, yakın durdukları olamaz. Dışarıdaki insanlar bunu bilemiyorlar, çünkü akılları ermez.
Hükümete muhalefet eden durumalış İslâmcıları da, iş tuttukları mihrakları görmeyerek sadece hükümete yakınlıkla-uzaklıkla İslâmcılığı değerlendirirler. ABD ile iş tutmak, normal ama hükümetle iş tutmak sakıncalı. Derin güçlerle iş tutmak veya onların politikaları doğrultusunda kalem oynatmak normal, hükümetin doğru yaptıklarına doğru demek yanlış. Bu tavırlarının kimsenin fark edemeyeceğine inanırlar, çünkü kendi ayaklarıyla ayakta duran Müslümanların zekalarıyla oynarlar, onları küçümserler, akıllarının ermediğini bazen ima ederler, bazen de alenen söylerler.
Her iki tip durumalış İslâmcıları; adil ve objektif bakamazlar. Çünkü tarafgirdirler. Taraf tutmak, hakkaniyetle hareket etmeyi engeller. Tarafgirlik, haklının yanında olmaktan çok tuttuğu tarafın yanında olmayı gerektirir,  insanı hırçınlaştırır, farklı düşüncelere tahammül edemez hale getirir.
Bağımsız, kendi değer yargılarıyla yola çıkarak İslâmîliğini sürdüren insanların İslâmîliğe sahip çıkmaları gerekir. Şimdi ve bu topraklarda kendilerine düşeni yapmazlarsa; Allah indinde mesul, tarih içinde de sorumludurlar. Tarihin bugünün İslâmcılarına açtığı imkan ve yüklediği yükü göremeyenler kaybedecekler. Herkes gücü ve imkanları oranında sorumludur ve vecibelerini ifa etmekle de mecburdur. İmkan aynı zamanda sorumluluk demektir, imkanı kullanarak sorumluluktan kaçanları tarihin akışı devre dışı bırakır…
Bir hayat tarzı olarak İslâmîliği seçenler, üzerlerine düşen vazifeyi hakkıyla ifa etmezlerse, durumalış İslâmcılarına meze olurlar. 

Haber Ara