İsmailağa'dan Rıfat Serdaroğlu'na sert cevap
İsmailağa Cemaatine mensup Mustafa Ekin Hoca Efendinin, 12 Mayıs 2013 Pazar günü Silivri'de düzenlemiş olduğu “Huzur ve Sevgi İkliminde İcazet Merasimini”ne yaklaşık 40 bin kişi katıldı.Eski bakanlardan Rifat Serdaroğlu icazet törenini eleştirince cemaatten sert şekilde cevap geldi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-20 00:05:28
Eski bakanalrdan Rifat Serdaroğlu'nun İsmailağa Cemaati'nin icazet mearasimi için yazdığı yazıya cemaatten sert tepki geldi...
Serdaroğlu internetteki köşesinde şunları yazmıştı:
İsmailağa Cemaati, Çarşamba günü Silivri’de bir futbol sahasında yaklaşık 10 bin müridinin katılımıyla “İcazet Töreni” düzenledi. İhaleci medya bu ortaçağ görüntülerini Türk Milletinden özenle sakladı.
Bildiğiniz gibi, medrese eğitim ve öğretimini tamamlayanlara Hocaları tarafından “Yetki Belgesi” verilmesine İcazet Töreni denir!
Göbeklerine kadar sakallı, Cübbeli ve şalvarlı adamlar, sadece gözleri görünen Kara Çarşafa bürünmüş ve bir kenara itilmiş zavallı kadınlar!
Sahnede ise onun için canlarını vermeye hazır “Efendi” diye hitap ettikleri Mahmut Ustaosmanoğlu ve Cübbeli Ahmet Hoca.
Türkiye’nin tıpkı İran’a benzetildiği bu törende katılımcılar;
Anayasa-Devrim Yasaları ve Tevhidi Tedrisat(Öğrenim Birliği) Kanununun yürürlükte olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı-Diyanet İşleri Başkanlığı-
İlahiyat Fakültelerinin bulunduğu, Cumhuriyet Savcılarının ve Mahkemelerin görevde olduğu bir “Hukuk Devletine” AKP İktidarının izniyle meydan okuyorlardı!
Sayıları hiç önemli değil. Bu kalabalıktan onlarca kat fazlası, bir müzik gösterisinde de toplanabiliyor.
Rahatsız edici olan, Cemaatin Kadına verdiği, daha doğrusu vermediği değer.
Evine kapatılmış, dünyaya ve özgürlüğe yasaklı, sadece doğuran ve çalışmak zorunda olan bir köle.
Efendisine ölümüne itaat etmek zorunda olan kaba, saygısız, cahil, konuşmasını dahi bilmeyen ve bu mutlak itaatin acısını kadından çıkaran bir koca ve bu ortamda yaşamak zorunda olan binlerce kadın!
Kadını da erkek gibi gelecek için hazırlayıp, toplum olarak onun gücünden yararlanmak yerine, onu eve kapatıp, kocasına muhtaç bir asalak haline getirmeyi,”Akıl ve İlim” dini olan İslam’a yakıştırmak, ne büyük bir günah, ne büyük bir ihanet, ne büyük bir körlük!
Haydi, bu nesli heba ettiniz. Bu şartlarda yetişen bir kadın çocuklarını yaşamakta olduğumuz teknolojik çağa-bilime nasıl ve hangi bilgi ile hazırlayacak? Hangi görgü ile toplum içine salacak?
O zavallı çocuklar da şimdiden potansiyel köle olmaya itilmiyorlar mı?
Peki, 30-35 milyon erkek, 75 milyonun karnını nasıl doyuracak, temel ihtiyaçlarını nasıl sağlayacak ve kendini yetiştirip toplumu yaşanmakta olan teknolojik çağa hangi güç ve hangi bilgi ile hazırlayacak?
Ülkesinin geleceğini, çocuklarının-torunlarının yarını düşünen herkesin bu soruları sorması gerekir.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin kaybedecek dakikaları bile yoktur.
Çağdaş ve gelişmiş dünya ile yapılacak bu yarış “yetişmiş insan” gücü ile kazanılacaktır.
Ancak cahil yobazlar bu yarışta toplumun yarısını yani Kadınları eve kapatıp, bu güçten yararlanmak istemez.
İşte Cumhuriyetimizin ve Demokrasimizin en önemli temel direklerinden olan “Lâiklik İlkesi”nin önemi burada ortaya çıkıyor.
AKP denen Cemaatler ve Tarikatlar Koalisyonunun “Lâiklik Karşıtı Eylemlerin Odağı” olduğu gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi tarafından mahkûm edildiğini hatırlarsak, bu yaşadıklarımızın AKP kaynaklı olduğu gün gibi ortaya çıkar.
Bu iktidar demokratik yoldan gönderilecek ve acil yenileme ve hesap dönemi başlayacaktır.
Anayasayı-Yasaları-Cumhuriyeti korumakla görevli Cumhuriyet Savcıları-Polis bu yaşadıklarımızı nasıl olur da görmezler, aldırmazlar, anlamak mümkün değil.
Aynı yerde 25-30 genç ellerinde Türk Bayrakları ile Reyhanlı katliamını protesto etmeye kalksalardı, Savcı ve Polisin gözleri faltaşı gibi açılır, derhal tutuklamalar-biber gazı- tazyikli su-cop devreye girerdi!
Savcı ve Polis kendilerini dokunulmaz mı zannediyorlar? Bu tutumlarıyla Cemaatlere-Tarikatlara yaranacaklarını mı düşünüyorlar?
Cumhuriyet Türkiye’si yıkılır ve Federe İslam Devleti kurulursa, Çarşamba günü icazet belgelerini alan 200 adet Hocanın ilk hedefi Cumhuriyetin Savcıları, Yargıçları ve Polis yetkilileri olacaktır.
O başları, o omuzlar üzerinde bir dakika bile tutmazlar. Onların kendi “Kadıları” ve “İslam Muhafızları” çoktan hazırdır.
İnanmayan İran’a baksın!
İSMAİL AĞA SEVENLERİNİN SİTESİNDEN SERT CEVAP:
" İslam Nurunun Aydınlığından Rahatsız Olanlara Cevaben"
İslam nurunun aydınlığından rahatsız olan kendini bilmez bir köşe yazarı, İsmailağa Cemaatini hedef alan bir yazı kaleme almış ve camiamızın hocalarından Mustafa Ekin Hoca Efendinin, 12 Mayıs 2013 Pazar günü düzenlemiş olduğu “Huzur ve Sevgi İkliminde İcazet Merasimini” eleştirerek, asılsız iddialarda bulunmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünneti olan sakala, cübbeye ve şalvara karşı alaycı üslubuyla hazımsızlığını dile getiren sözde yazar, tesettürü en mükemmel şekilde yaşayan çarşaflı kadınları, itilmiş, zavallı kadınlar olarak nitelemektedir. Bu satırları yazanın aslında ne kadar zavallı olduğunu görememesi çok acı bir durum. Önünü bile görmeyene bu aciz yazardan, Çarşaflı hanımlarımızın, hayâsızca orasını burasını teşhir eden kadınlardan çok daha mutlu olduğunu, idrak etmesini elbette ki beklemiyoruz. Bunu idrak edebilmesi için imani bir olgunluğu yakalaması gerekir. Mevla’m (c.c.) inşallah onu bu zavallı durumdan kurtarır da asıl zavallılık halinin ne olduğunu sarahatle görmüş olur.
Aklı evvel, sözde yazarımızın dilerseniz köşesine taşıdığı iftiralarla dolu saçmalıkları bir bir tahlil edelim:
Sözde yazarımız, bu törenle Türkiye’nin tıpkı İran’a benzetildiği vurgusunu işliyor. Hepimizin alışık olduğu, klişe haline gelen bu ifade artık milleti etkilemiyor onu baştan söyleyelim. Unutmadan şunu da söyleyelim, İsmailağa cemaati ehlisünnet bir cemaattir. O nedenle İran’a benzemek gibi bir gayesi asla olmamıştır.
Sözde yazarımız bu kez; “Sayıları hiç önemli değil. Bu kalabalıktan onlarca kat fazlası, bir müzik gösterisinde de toplanabiliyor.” Diye yazmış. Aslında bu ifade her şeyi özetliyor. Kur’an ilimlerini tahsil etmiş ve Hocalık hakkı kazanmış gençlerimizin merasim törenini ve katılımcılarını küçümseyen sözde yazarımız, İslam dininin en önemli kaynağı olan Kur’an-ı Kerim-i, saçma sapan bir müzik gösterisinden daha kıymetsiz görmektedir. Bu bakış açısına sahip olan birisinin, yapılan her İslami çalışmadan rahatsız olması gayet doğal. Müzik gösterilerine giden katılımcıların özelliklede gençlerimizin alkol, uyuşturucu ve fuhuş tuzaklarına nasıl düştüklerini hepimiz biliyoruz. Elinde bira şişeleri ile Amerikan ve İngiliz hayranı haline getirdiğiniz kalabalıkların statları doldurması elbette ki sizin gibi sapkın zihniyete sahip olanları rahatsız etmeyecektir. Elbette ki övünerek onlarca kat daha fazlası var diyerek, bir kıyas yapacaksınız. Kur’an’a değer vermeyen bir zihniyetin bu şekil bir tavır takınması da gayet doğal.
“Rahatsız edici olan, Cemaatin Kadına verdiği, daha doğrusu vermediği değer.” Diyen sözde yazarımız bu kez merasimdeki kalabalıktan daha çok cemaatimizin kadınlarına verilen değerden dem vurmuş. Kendi değer yargısını hak gibi gören bu zevat, kendisi gibi düşünmeyenlerin değer yargılarının yanlış olduğunu savunmaktadır. Hiçbir şey söylemeden bizde ona şöyle mukabele edelim. Bizim değer yargılarımızın referans kaynağı Kur’an ve Sünnet, acaba sizi bu kadar iddialı kılan referans kaynağınız ne? Öyle ya Müzik gösterilerinin kalabalık oluşundan duyduğunuz hazzın elbette ki bir kaynağı olacak.
Yazarımız devam ediyor; “Evine kapatılmış, dünyaya ve özgürlüğe yasaklı, sadece doğuran ve çalışmak zorunda olan bir köle.”
Hanımlarımızın köle olduğunu söyleyen bu zat bir bakıma haklı, Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle itaat etmek kölelikse evet doğrudur. Allah’ımızın (c.c.) kölesiyiz. Ayrıca cemaatimizin hanımları Allah’a (c.c.) köle olmanın asıl hürriyet olduğunu da çok iyi bilirler. O nedenle yazarımız hiç dert etmesin. Eğer illa dert edecek bir şeyler arıyorsa, çağdaşlık yalanıyla açılıp saçılarak dışarıya salınmış, evlilik dışı ilişkilere teşvik edilmiş ve bu ilişkilerin harap ettiği kadınlarımızı dert edinsin. Yetmediyse gayri meşru çocuğunu çeşitli yöntemlerle düşürmeye çalışan, doğurduktan sonra çöp tenekesine atan veya katleden kadınlarımızın durumunu bir düşünsün. Yazarımız eğer biraz basiret sahibi olsa kimin köle kimin hür olduğunu çok daha iyi anlayacak. Çağdaşlık dediğiniz şey bugün açıklıkta sınır tanımayarak, kıymetli olan kadını insanların nazarında et pazarı haline getirerek şahsiyetini beş paralık etmiştir. Küfür coğrafyasındaki kadınlara baktığımızda durum içler acısıdır. Reklam metaı haline gelen kadın cinsel bir objeden başka bir şey değildir. Açılarak hayâsızlığa itilen kadınlar, maalesef şehvet bataklığına saplanmış durumdadır. Sayın yazar, eğer özgürlükten anladığınız şey buysa kusura bakmayın biz almıyoruz. Sizin özgürlüğünüz size bizim köleliğimiz bize.
“Efendisine ölümüne itaat etmek zorunda olan kaba, saygısız, cahil, konuşmasını dahi bilmeyen ve bu mutlak itaatin acısını kadından çıkaran bir koca ve bu ortamda yaşamak zorunda olan binlerce kadın!”
Yazarımız şimdide itaat etmenin kötülüğüne vurgu yapmış. İtaat etmenin nesi kötü anlamış değiliz. Allah (c.c.) ve Resulünün (c.c.) izinden giden bir lidere itaat etmekten daha güzel ne olabilir? Bu insanlık, nefsine ve şeytana mı itaat etsin? Yeryüzünde nefsine ve şeytana itaat edenler varken, Allah (c.c.) ve Resulüne (c.c.) itaat edenler sizi neden rahatsız ediyor acaba? Sahi siz kime mutlak itaattesiniz?
Nefsine ve şeytana itaat ederek, vahşileşen insanların kadınlara yaptıkları sizi neden rahatsız etmiyor? Bu vahşetin kurbanı olarak yaşamak zorunda olan milyonlarca kadın sizin ilgi alanınıza girmiyor mu? Sizin gibi düşünenlerin kitabında kadının kocasına itaat etmesi de yok. Oysaki bir kadının kocasına itaat etmesinden daha doğal ne olabilir? Sizin istediğiniz, kocasına asi bir kadın modeli. Kusura bakmayın bu kapıda erkekleşen kadınlara yer yok. Erkek erkekliğinde, kadında kadınlığında kaldığı ölçüde mutlu bir aile ortamı kurulur. Aksi olduğunda ise durum ortadadır. Boşanma davalarına bir bakın isterseniz. Boşanmaların çoğu aldatma ve şiddetli geçimsizlikten. İtaatkârlığın olmadığı yerde elbette geçimsizlik de olur aldatma da.
Sayın yazar, İsmailağa cemaatinin erkekleri senin sandığın gibi kaba, saygısız ve cahil değil. Bilakis İslam ahlakıyla ahlaklanmış, nezaket kaidelerini bilen, kültürlü insanlar. Ayrıca nerede ne konuşacağını ve hanımlarına nasıl davranacağını da çok iyi bilirler. Bahsettiğiniz o binlerce kadın halinden gayet memnun. Sen asilik rüzgârına takılmış, sefalet içindeki milyonlara bak!
“Haydi, bu nesli heba ettiniz. Bu şartlarda yetişen bir kadın çocuklarını yaşamakta olduğumuz teknolojik çağa-bilime nasıl ve hangi bilgi ile hazırlayacak? Hangi görgü ile toplum içine salacak? O zavallı çocuklar da şimdiden potansiyel köle olmaya itilmiyorlar mı?”
Yazarımız neslin hebasından bahsediyor. Sanırım bu ülkede yaşamıyor. Baksanıza çocuklarımızın ve gençliğimizin her geçen gün ne kadar kötüye gittiğinin farkında bile değil. Sanki uyuşturucunun ve cinselliğin ilkokulları tehdit ettiğini hiç duymamış. Teknolojik çağa ve bilime hazırlıktan söz ediyor. Ne hazırlığından bahsediyorsunuz? Çocuklarımız, atari oynayarak ve internette abuk sabuk şeylerin başında saatlerini heba ederek mi bu çağa hazırlık yapıyor. Yoksa elektronik mağazalarında satışa sunulan saçma sapan bir teknolojik ürünü alabilmek için sabahlayanlar mı bu milletin kurtulmuş nesli? Liseyi bitiren gençlerin çoğunun basit bir metni bile okumakta zorlandığı günümüzde hangi bilimden bahsediyorsunuz? Ya küfür ehlinin uydurduğu moda saçmalığının ürettiği marka kavramı ile gençliğimizin marka kölesi haline gelmesine ne demeli? Sözde yazar! Bu hamasi ve boş söylemler ile kimseyi kandıramazsınız, kendinizden başka.
“Peki, 30-35 milyon erkek, 75 milyonun karnını nasıl doyuracak, temel ihtiyaçlarını nasıl sağlayacak ve kendini yetiştirip toplumu yaşanmakta olan teknolojik çağa hangi güç ve hangi bilgi ile hazırlayacak?
Ülkesinin geleceğini, çocuklarının-torunlarının yarını düşünen herkesin bu soruları sorması gerekir.”
Yazarımızı şimdide açlık korkusu sardı ve 30-35 milyon erkeğin, 75 milyonun karnını nasıl doyuracağını soruyor. Bu soruya nasıl cevap verilir bilemiyoruz. Fakat hiç kimse uzun süredir bu kadar komik bir soru ile karşılaşmamıştır. Birde temel ihtiyaçların karşılanmasını ve teknolojik gücün yakalanmasını kadınlara bağlamak bahsi var. E pes doğrusu buna da diyecek bir şey bulamıyorum. O nedenle takdiri size bırakıyorum.
Birde utanmadan herkesin bu soruları sormasını talep ediyor. Kusura bakmayın ama hiç kimse zekâsına bu kadar ihanet etmez diye düşünüyorum.
Yazının devamında daha pek çok anlamsız ve asılsız ifadeler kullanan yazar, ayrıca kamuoyunda saygın bir yere sahip olan İsmailağa cemaatini, birtakım siyasi partiler ile ilişkilendirmiş ve devletin karşısında duran bir terör örgütüne benzetmiştir. Sözde yazar ortaya attığı onca asılsız iddia ve iftiralar ile halk arasında sevilen ve sayılan bir cemaati hedef göstererek tahkir etmiştir. Oysaki herkes bilir ki İsmailağa cemaatinin hiçbir siyasi oluşumla bağlantısı yoktur. Hele hele terörle hiç bir bağlantısı yoktur. İsmailağa cemaatinin yaptığı çalışmalar ve hizmetler ortadadır. O nedenle ne kadar iftira atılırsa atılsın İsmailağa cemaati, yaptığı çalışma ve hizmetler ile her zaman halk nazarındaki itibarını ziyadeleştirerek koruyacaktır. Diğer yandan küfre hizmet etmeyi gaye edinmiş zavallılar ise iftiralarla dolu hamasi söylemlerine devam edeceklerdir. Küfür ehlinin her yaptığını, ilahi görerek hayat felsefesini oluşturmuş bu tip insanların söyleyecekleri şeyler, üç aşağı beş yukarı hep aynı olacaktır. İslam karşıtı söylemlerini hamasi anlamda ne kadar zirveye taşırlarsa o kadar başarı elde edeceklerini zanneden bu zavallılar, kıyamet sabahına kadar var olacaklar. Gerçi varlıkları o kadarda önemli değil. Çünkü bu türden çalışmalar dozunu ne kadar arttırırsa arttırsın hiçbir zaman İslam nurunu söndürmeye yetmeyecektir. Karşı taraf buna inanmakta güçlük çekse de hakikat böyle!
SON VİDEO HABER
Haber Ara