Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Türkiye nasıl küresel güç olur?

Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisi geçen haftanın en çok konuşulan konusuydu. Bu ziyaret öncesi Reyhanlı'da katliam yaşandı. Erdoğan ve Obama görüşmesinde Suriye ve buna paralel olarak İran, Irak ve Kürt dosyası konuşuldu. Zaman gazetesi yazarı Ekrem Dumanlı da bu görüşmeyi köşesine taşıdı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-20 08:37:41

Türkiye nasıl küresel güç olur?


İşte Zaman gazetesi yazarı Ekrem Dumanlı'nın Obama Erdoğan görüşmesi ile ilgili "Türkiye nasıl küresel güç olur?" balıklı yazısının ilgili kısmı:


Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Amerika gezisi geçen haftanın en çok konuşulan konusuydu. Gündemin ilk maddesi hiç şüphesiz Suriye’de yaşanan krizdi.

Suriye’nin Türkiye için önemi malum; orada patlayan her bomba Türkiye’yi bîzar ediyor. Ya Amerika? Suriye’deki bir sorunun çözümü için binlerce kilometre ötedeki bir ülkeyle görüşme zaruretinin pek çok sebebi var. O yüzden “Suriye nire Amerika nire?” diyemiyorsunuz. Sadece Suriye de değil; dünyanın öbür ucundaki bir siyasi kriz, küresel güçlerle görüşülmeden çözülemiyor. “Bu problemi tek başıma çözerim...” dediğinizde karşınıza çok daha karmaşık bir tablo çıkıyor. Dünyanın realitesi bu!

Dünyadaki değişik güç odaklarını hesaba katınca ister istemez herkesin aklına “Türkiye de bir gün küresel bir güç olur mu?” sorusu geliyor. En azından global karar aşamasında fikri sorulan bir ülke olmayı kim istemez? Bu isteği, “Türkiye sömürgeci bir ülke olsun ve oluşturacağı hegemonya ile ülkelere nizamat versin.” şeklinde algılamak tabii ki bir şaşırmışlık ifadesidir. Önemli olan, bizi ya da yeryüzünü etkileyecek kararlar verilirken o sürece dahil olmak ve güç odaklarının bize dayattığı bir senaryonun içinde kaybolup gitmemek. Bulunduğunuz bölgede ya da dünyanın ta öbür ucunda sözünüzün dinlenmesini istiyorsanız bunun kendine mahsus bir yol haritası var, onu takip edeceksiniz. Ki barış adına gördüğünüz rüyalar gerçek olsun. Birkaç maddeyle o yolun erkânını şu satırlara iliştirmek isterim:


1- DOĞRU TESPİT YAPARAK:

İşe, “Şu an neredeyiz?” diye başlamak ve rasyonel bir tespitte bulunmak lazım belki de. Ve

manzarayı olabildiğince doğru resmetmek. Gerçek şu ki, biz henüz ne bölgemizde ne de yeryüzünde denge unsuru olacak kadar büyük bir güce sahip değiliz. Tarihin bize emanet ettiği muazzam bir şuuraltı potansiyelinin varlığı ortada. O birikim belli bir coğrafyada güzel çağrışımlar da yapıyor; ancak devletler dengesinde söz sahibi olabilmemiz için henüz yeterli bir mesafe alınmış sayılamaz. Bu tespiti doğru yaparsak bir ufka yürüme becerisini kazanabiliriz.


2- KENDİMİZİ AŞARAK:

Türkiye’nin iç enerji kaybı hâlâ çok yüksek. Kutuplaşmalar, onlarca yıl iç enerjimizi tüketti. Hâlâ da tüketiyor. Siyasette, düşüncede, sanatta, sporda... Her alanda korkunç bir gerginlik hatta kimi zaman düşmanlık yaşamaya mahkûm ediliyor kitleler. Çoğu suni ve güdümlü kavgalar, bitmek bilmeyen anlamsız gölge dansına dönüşüyor. Gergin, öfkeli ve her an patlamaya hazır insanların büyük resmi görmesi ve doğru istikamete yürümesi hiç kolay değil; çünkü paçalarını seviyesiz kavgalara kaptırmış bir toplumun çağıyla hesaplaşması ve istikbale kanatlanması da mümkün değil.


3- SİSTEMİ DÖNÜŞTÜREREK:

Kendi içinde sorunlarını asgari düzeye indirmiş bir ülkenin önünde çok mühim bir kavşak var: Bürokrasiden demokrasiye geçiş safhası. Devlet dediğimiz yapının, halka karşı gücünü hoyratça kullandığı uzun bir dönemi arkada bırakması gerekiyor. Bireyi esas alan bir tekamülden başka elimizde seçenek yok. Ancak statükonun binbir kılığa girerek yürüttüğü bir direnişten söz edebiliriz. Devletin kamulaştırıcı fonksiyonları ve bürokrasinin taviz vermez yapısı, bir şekilde hükümranlığına devam ederse hem içeride huzur tastamam sağlanmaz, hem de sınır ötesinde denge olma konusunda mesafe alınamaz...


4- KATILIMCI DEMOKRASİYİ HAYATA GEÇİREREK:

Katılımcı demokrasinin en temel dinamiği bireyin ve sivil toplum kuruluşlarının yönetime katılmasıdır. İcraat makamı ne kadar önemliyse onun sivil denetimi de o kadar önemlidir. Bu nedenle fikir zenginliğinin kaynak unsurları çeşitlenmeli ve farklı fikirlerden istifade etme arzusu, usulü, standartları belirlenmeli. İnanç, düşünce, ifade, basın özgürlüğü gibi temel haklar teminat altına alınmalı ki hem doğru adımlar atmanın yolları açılsın hem de içerdeki özgürlükçü ufuk dışarıda da inandırıcı bir beyin fırtınasına dönüşsün.


5- SAYDAMLIKTA MESAFE ALARAK:

Kalıcı bir etkinin, inandırıcı bir yapının, güven verici bir davetin ülke sınırlarını aşarak dalga dalga yayılması için şeffaflık ve samimiyetin ortaya konması gerekiyor. Toplumun tamamını kucaklayan bir devlet, toplumun tamamına karşı kendini sorumlu hisseder. Hesap vermeye açık yapıların inandırıcı bir modele dönüşmesi ve kalıcı etkiler bırakması hakkaniyet ilkesinin hayata geçirilmesine bağlı.

Daha pek çok şey söylenebilir. Her geçen gün dünya devletleri tarafından daha ciddiye alınır bir halimizin olduğu aşikâr. Son ABD gezisi de buna şahittir. Her ziyaret, daha kapsamlı, daha saygılı ilişkileri işaretliyor. Ortaya çıkan her yeni durum sevindirici bulunsa da daha alınacak çok mesafe olduğu belli. Türkiye, insan kaynaklarının zenginliği, kültürel altyapısının ihtişamı, demokratik tecrübesinin birikimi gibi pek çok özelliği ile “Dünya dengelerinde ben de varım!” demeyi hak ediyor. Yeter ki aynadaki aksinden ürkmesin, kendi gölgesinin altında ezilmesin...




Haber Ara