Dolar

34,9540

Euro

36,7234

Altın

2.999,91

Bist

10.012,03

14 haftada 224 kişi izledi; daha kötüsü de var

Türkiye’de sadece tek sinemada gösterime giren filmler var. Uluslararası festivallerde en büyük ödülleri alan saygın isimlerin filmleri: Michael Haneke’nin, Aida Begic’in, Ken Loach’un… Seyirci sayıları parmakla sayılacak kadar az. Festival filmlerinin seyirciyle buluşamaması büyük bir tehlikenin habercisi.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-19 09:29:08

14 haftada 224 kişi izledi; daha kötüsü de var


Tablo çok net, festivallerden ödülle dönen filmler, ne gösterilecek salon buluyor, ne de seyirci. Yönetmene göre değişmiyor durum. İsterseniz herkesin önünüzde önünü iliklediği auteur yönetmen olun, isterseniz ilk filmiyle rüştünü ispatlamış bir genç yönetmen olun sonuç aynı.

Örnekler üzerinden gidelim; Bosnalı savaş çocuklarının hikâyesini anlatan Aida Begic’in Çocuklar’ı geçtiğimiz günlerde gösterime girdi. Cannes Film Festivali’nde jüri özel ödülü almasına rağmen yalnızca bir sinemada yer bulabildi. İzleyici sayısı bir hayli düşük. İlk haftada izleyici sayısı: 59

İki ihtiyarın birbirine dayanma hayatının son demlerinde birbirine tutunma çabalarına kamerasını çeviren Michael Haneke’nin Aşk’ı Türkiye’de tek salonda gösterildi. Cannes’da Altın Palmiye alan, Oscar’ın en iyi yabancısı seçilen film, 6 hafta kaldı gösterimde. Toplam izleyici sayısı: 2 bin 335.

Vittorio Kardeşler’in son filmleri Sezar Ölmeli, İtalyan Sinema Akademisi tarafından verilen ve İtalyan Oscarı olarak kabul edilen David Di Donatello ödüllerinde 5 dalda birden ödül aldıktan sonra Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’ya layık görüldü. Ancak bu ödüller filmin kaderini değiştirdi. 14 hafta gösterimde kaldı, yalnızca 3 bin 556 çift göz tarafından izlendi. Yan taraftaki tabloya bakıp sayıyı artırabiliriz. Görüldüğü gibi durum pek iç açıcı değil. Peki, sinema dünyasında saygınlığı olan festivallerde en iyi ödülleri alan bu filmler neden salon ve seyirci bulamıyor?


Salonların tekelleşmesi:

Son dönemde sinema dünyasının tartıştığı bu konu sektörün geleceğini etkileyen en büyük tehlikelerden biri. Eski salonlar son dönemde AVM’lere karşı direnemeyip teker teker kapanınca bağımsız filmler yurtsuz kaldı. AVM sinemalarının da birkaç grubun elinde olduğunu, gösterime giren filmlerin onların beğeni algısına göre seçildiğini düşünürsek fotoğraf netleşiyor. Yapımcı Sabahattin Çetin’in verdiği rakamlarla konuyu derinleştirelim: Türkiye’de iki yüz yirmi bin sinema koltuğu var. Bunların 110 bini ticari… Sinemaların yüzde 60’ı AFM ile Cinemaximum Grubu’nun elinde. Pastada payı olan diğer gruplar, Cinema Pink ve Prestige. Yani, büyük reklam bütçeleri olmayan, uluslararası ödüller kazanmış filmlerin seyirciye ulaşması, sinema salonu tekeli oluşturmuş işletmecinin iki dudağı arasına sıkışmış.


Seyir alışkanlıkları:

Malum Türkiye’deki seyirci Yeşilçam geleneğinden geliyor. Bu yüzden daha çok melodramlardan hoşlanıyor. Sinemayı sadece eğlence aracı olarak gördüğü için bir konuyu farklı bir dille anlatan, hakkında kafa yorduran filmlere karşı mesafeli davranıyor. Dünya sinemasını yakından takip eden, festival festival gezen dinamik bir seyirci kitlesi var ama onun sayısı filmlerin yüzünü gişede güldürecek kadar çok değil. Bir de sinemamızın emeklediği günden beri Türkiye’de egemen olan Hollywood etkisini de göz ardı etmemek gerek. Bir hikâyeyi paket halinde sunan, bol bol dövüş, aksiyon, aşk sunan dev bütçeli filmler seyircinin beklentilerini karşılıyor!


Yıldız oyuncu:

Filmlerin olmazsa olmazı. Onlarla beraber daha görünür oluyor projeler, yapımcıların dikkatini çekiyor, seyircide merak uyandırıyor. Düşük bütçeyle çekilen filmlerin yıldız oyuncusu yoksa medyanın da dikkatini çekmiyor, gündeme dair bir sözü yoksa kaybolup gidiyor.


Televizyonlar da önyargılı


Türkiye sinemasındaki filmler de salon bulmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor. Özellikle festivallerden ödüllerle dönen filmler… Mesela Emin Alper'in Berlin'den Taypey'e, Karlovy Vary'den Saraybosna'ya muhtelif festivallerden toplam 16 ödülle dönen Tepenin Ardı filmine yedi salon talip oldu sadece. Venedik Film Festivali'nde Geleceğin Aslanı ödülü alan Ali Aydın'ın ilk filmi Küf de benzer bir sıkıntıyla karşı karşıya. Ay sonunda seyirciyle buluşacak ama kaç kopyayla gösterime gireceği (10-15'i geçmeyecek gibi) belli değil. Ali Aydın ile Görünmeyen filmini iki sinemada gösterime sokan usta yönetmen-yapımcı Ali Özgentürk durumu farklı şekillerde değerlendiriyor.


Ali Aydın:

Bu tablonun oluşmasında salonlardaki tekelleşmenin payı yüzde yüz. Neredeyse Türkiye'deki salonların yüzde 70-80'i tek bir grubun elinde ve onlar salonları bize kapatmış durumda. Bu durum uzun bir süre değişmeyecek sanırım. Yurtdışında başarı kazandıkça uluslararası koşullarda daha fazla gösterim şansı bulduğumuz bir gerçek, ama kendi ülkemizde sürekli olarak salonların dışına itiliyoruz. Bir süre sonra filmlerimizi gösteremeyecek duruma geleceğiz. Türkiye gösterilmemiş filmler pazarına dönüşebilir. İzleyicilerin filmlerimize önyargıyla yaklaşmadığı kesin fakat özel sektör ve televizyon kanalları önyargıyla yaklaşıyor. Kanallara satışları bile imkânsız bir hal almaya başladı. Oysa televizyon satışlarında yer açılması halinde film yapma koşullarımız biraz daha iyileşecek ama inatla bu alana girmemize de müsaade etmiyorlar.


‘Fransa model alınmalı’

Ali Özgentürk:

Sinema mekânları ulvi hislerle kiralanmıyor. Sahipleri var, ticaret yapıyorlar, tamamen kapitalizmin masası. Bir filmi 800-1000 salonda gösterime sokacaksan, bu sayı kadar kopya basmanız, salon sayısı çoğalınca ‘paralı tanıtım' yapmanız gerekir. Bu da büyük bütçe ister. Dağıtımcılar bazı filmlere karşı daha çok ilgi gösterirler, onların başrolünde star varsa, geniş bir gişesi olabilir diye düşünürlerse daha çok kopyayla sokarlar. Tarkovski'nin devamı olarak gösterilen Alexander Sokurov bile filmi çıkınca Paris'i arayıp kaç kişi izlemeye geldi diye soruyor. Sanat sineması deyimi Fransa'da 1960-70'lerde başladı. Fransa Devleti sanat sinemaları zinciri kurdu, hâlâ var. Kendi içlerinde bir network oluşturmuşlar. Bazı salonlarda sadece sanat filmleri oynar, onlar hâlâ vardır. Türkiye'de de buna ihtiyaç var.

(Ayhan HÜLAGÜ / Zaman)


Haber Ara