Güneydoğu Anadolu Akil İnsanlar Heyeti, Gaziantep'te görev yapan gazetecilerle bir araya geldi. Anatolian Otel'de düzenlenen toplantıda heyet üyeleri, süreçle ilgili gazetecilerin görüşlerini aldı. Heyette bulunan Gazeteci Yazar Etyen Mahçupyan, Türkiye'de ortak kaygıların bir düşünülmüşlüğe dayanmadığını ifade etti. "Aslında Türkiye'deki kaygıların birçoğu düşünmemeye dayalı." diyen Mahçupyan, "Alışkanlığımız böyle bizim. Çünkü çok uzun yıllar bizim meselelerimizi başkaları çözmüş. Dolayısıyla o başkaları ne düşünüyor diye çok merak ediyoruz. O kadar çok merak ediyoruz ki kendimiz düşünmeyi bırakıp, kendi fikrimizi geliştirmeyi bırakıp o başkası ne düşünmektedir acaba diye bütün enerjimizi oraya harcıyoruz. Şimdi de PKK'nın aklında ne var? Başbakan'ın aklında ne var? Hâlbuki kendimizin de daha çok düşünmesini mümkün kılacak bir dönemin eşiğindeyiz şu anda. Sivil toplum, medya çok önemli olacak." ifadelerini kullandı.
Konuşmasında, hiçbir ülkenin bölünmemesinin garanti olmadığını belirten Mahçupyan, "Böyle bir şeyi dünya tarihi yazmıyor. Hiçbir ülke ilelebet payidar kalmadı ve kalmayacak. Türkiye, bu haliyle hiçbir zaman bin sene olmayacak. Bu, sadece Türkiye değil, Amerika da olmayacak, Rusya da olmayacak, hiçbirisi olmayacak. Tarihe çok az bakan birisi bile bu açık gerçeği görür. Dolayısıyla, bölünme denen şeyi mutlak olarak engellemek hiçbir zaman mümkün değildir. Bu, sizin ne yaptığınıza bağlıdır. Siz doğru şeyleri yapmaya devam ederseniz, bölünmemek iyiyse eğer bölünmezsiniz." değerlendirmesinde bulundu.
"BİRLEŞMEYİ ENGELLEMEK DE MÜMKÜN DEĞİL"
Madalyonun öteki yüzünün de olduğunu dile getiren Mahçupyan, "Bölünmeyi engellemek nasıl mümkün değilse, birleşmeyi engellemek de mümkün değil. Türkiye, öyle bir davranış kalıbı gösterebilir ki sınırları daha da genişletebilir. 100 sene sonra bambaşka bir çok daha geniş coğrafyada başka bir devlet olur. Adı Türkiye olmayabilir de. O dönemde burada yaşamakta olan insanların zihniyetleri, bakışları ne ise hayat öyle tecelli edecek. Bizim gücümüz, bizi aşan bir güç değil. Dolayısıyla bu tür ideolojik takıntılarla siyaset yapmamakta büyük yarar var. Türkiye'nin şu andaki olayıyla bölünmek veya bölünmemek tamamen Türkiye'deki demokrasinin bir uzantısı olan bir sorun. Türkiye demokrasiye gidemezse tabi ki bölünür. Çok normaldir. Çünkü beraber yaşayamadığınız zaman ayrılırsınız. Demokrasi, beraber yaşamayı mümkün kılan bir şey çünkü. Birbirine benzemeyenlerin beraber yaşamasını mümkün kılan bir şey. Dolayısıyla ortadaki mesele budur. Çözüm süreci denen olayın arkasında da bu var. Dünya konjonktürünü veri aldığımız zaman bölgesel konjonktürü veri aldığımız zaman eğer Türkiye demokrasiye gidemez ise o zaman kesinlikle Kürtleri kaybedecektir. Bu kaçınılmaz bir şey. Türkiye devleti 90 yıldır yanlış yapıyor. 20 yıl daha yanlış yapacağım diye ısrar etmek kadar akılsızca bir şey olamaz. Bugün Türkiye devleti de bu akılsızlıktan sapıyor. Şöyle veya böyle." açıklamasını yaptı.
"TÜRKİYE'NİN BU HALE GELMESİNİN NEDENİ KIRMIZI ÇİZGİLERİ"
Kırmızıçizgilerle ilgili bir soruya cevap veren Mahçupyan, şunları söyledi: "Türkiye devletinin kırmızı çizgileri meşru mu ki onların aşılmaması bir değer olsun. Türkiye'nin bu hale gelmesinin nedeni Türkiye'nin kırmızı çizgileri zaten. Devletin kırmızı çizgileri. O kırmızı çizgilerin devam etmesi mümkün değil. Nasıl ki PKK'nın kırmızı çizgilerinin de devam etmesi mümkün değil. Özellikle Irak Kürdistanının kurulmasından sonra ve Kürtlerin demokratik bir zemin üzerinde ayakta durma şansını elde etmelerinden sonra artık PKK, eski önemini kaybetti. PKK'nın eskisi gibi siyaset yaparak devam etme şansı kalmadığı anda da Öcalan'ın vizyonu daha geniş olduğu için o onların önüne bu yeni tabloyu çıkarttı. O yüzden bu kırmızı çizgi denen olayların da gene bugün yaşanmakta olan insanların sorunları ve istekleri çerçevesinde hep yeniden çizilecek şeyler olduğunu görmek lazım. O kırmızı çizgileri bütün kimlikler olarak beraber çizersek eğer, Türkiye, Türkiye olarak devam edecektir."
"İTTİHAT VE TERAKKİ'DEN BU YANA DERİN YAPILANMA ZİHNİYETİ DEVAM EDİYOR"
Heyette yer alan bir diğer isim Kezban Hatemi de Batı'dan daha önce demokrasiye sahip olamama nedenlerine vurgu yaptı. Hatemi, "Bizim problemlerimizin kökeni çok derin, çok iltihaplı ve kangren olmuş vaziyette. Bazı şeyleri kesip atmak lazım. Bazı şeyleri pansuman etmek lazım. Çok çeşitli lokasyondan geçmesi lazım." ifadelerini kullandı.
İttihat ve Terakki'den bu yana derin yapılanma zihniyetinin devamına vurgu yapan Hatemi, "İşçi Partisi'nin de söz hakkı olmalı diyor arkadaşımız. Ama şimdi Ergenekon'u gerçekten kendine şiar etmiş ve onu savunanla nereye varabiliriz. O kronikleşmiş kangren olmuş yapıyla baş edemeyiz. Onlar zaten sayıca belli. Bir kere buna da dikkat etmemiz lazım. Soruları sordular ve gittiler. Dinlemiyorlar. Dinlemedikleri için anlamıyorlar. Acaba dinleseydi anlayacak mıydı onda şüpheliyim. Gülerek indiğini söylüyorlar. Bizim böyle bir sorunumuz var." şeklinde konuştu.
Sivil anayasanın gerçekten acilen yapılması gerektiğinin de altını çizen Hatemi, "Basın olarak siz muhalefet yapma yerine, muhalefeti sivil anayasayı yapması yönünde baskı uygulamanız lazım. Siz muhalefetin yerini dolduruyorsunuz." dedi. Barışın arkasında olunması gerektiğini anlatan Hatemi, "Hiç kimse kimsenin kölesi, memuru, talimatlısı, yöneticisi değil. Biz siyasi partilerle diyalog kurmak için daha buralara gelmeden önce yazışmalarımızı yaptık. Telefonlarımızı açtık. Diyarbakır'da CHP ile görüştük. Çok da nitelikli bir toplantı oldu. İlk defa Kürt raporunu hazırlatan, akil insanları telaffuz eden CHP'dir." diye konuştu.
YILMAZ ENSAROĞLU:
Akil İnsanlar Heyeti Güneydoğu Anadolu Heyeti Başkanı Yılmaz Ensaroğlu da bu projede siyasi iktidar yanlısı oldukları için bulunmadıklarını kaydederek, "Siyasi iktidar projesi olduğu için görev almaya değer gördük, siyasi iktidar yanlısı olduğumuz için değil. Çünkü siyasi iktidar benimsemiyorsa, karşı çıkıyorsa zaten onu gerçekleştirme imkanınız yok. İktidarın, sorunu çözmeye karar vermesi lazım ki bu kadar saldırıyı, iftirayı, dedikoduyu, göze almanıza değsin. CHP iktidarda olsaydı da kesinlikle katılırdım. Siyasi iktidar projesi olması kötü bir şey değil. Önemli olan siyasi iktidarın toplumun talep ve beklentilerini eşit bir şekilde gözetip gözetmediği." değerlendirmesinde bulundu.
Akil insanlarla ilgili algı sorunu olduğuna da dikkat çeken Ensaroğlu, "Ancak biz yıllardır bütün sorunlarını hep güvenlik sorununa dönüştürerek bakan, güvenlik önlemleriyle çözmeye çalışan bir geçmişe sahiptik. İlk kez çok karmaşık ağır bedeller ödenmiş bir sorunu silahla değil konuşarak tartışarak çözmeye gidiyoruz. Böyle olunca da baştan şunu bilerek yola çıktık. Çözüm süreçlerinin savaşmaktan çok daha zor olduğunu çok daha karmaşık olduğunu bileceksiniz. Bunun için de gerektiğinde bedel ödemeyi de göze alacaksınız. Kahraman olduğumuz için değil ama gerçekten kanın durmasını istiyorsak, demokrasinin herkes için kökleşmesini istiyorsak elimizin taşına altına girmesine de rıza göstermemiz gerekiyor." diye ifade etti.
Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal da şunları ifade etti: "Bu süreç içerisinde devlet, benim görebildiğim kadarıyla, asayiş bakımından yapılması gerekeni yaptı. Defalarca sınır ötesi harekat yapıldı. On binlerin üzerinde insanlar mahkemelerde cezaevlerine atıldı. Binlerce insan şu anda eli silahlı şu anda Irak dağlarında ve Türkiye´nin Doğusunda dağlarda dolaşıyor. 100 binleri geçen insanlar Avrupa´ya diasporaya çekildiler ve bu yöntemle geldiğimiz noktada ne bu problemin üzerinden gelebildik ne de silahla kendisini ifade etmek isteyen insanlar, şiddete başvuran insanlar kendi programlarını uygulayabildiler. Nihayetinde Türkiye'de klasik olarak uygulanan yöntemlerin dışında bir yöntem deneniyor. Yani bu konuşma yöntemi. Bakın dünyada devletiyle şiddet üzerinden problemini çözmek isteyen tek grup Türkiye´de yok. Bakın İrlanda´da da bu yapıldı, İspanya´da da benzer problemler oldu. Latin Amerika, Güney Afrika´da oldu. Hiçbir yerde şiddetle sonuca ulaşılmadı. Ne devlet şiddetiyle karşı tarafı bastırabildi, ne karşı taraf şiddetiyle devleti bir yere getirebildi. Nihayetinde ilk defa başka bir yöntem uygulanıyor. Bu iyi bir şey, dünyada bu işler nasıl çözülüyorsa Türkiye´de dünya tecrübesini aktararak dünyadakine benzer bu işleri çözmeye çalışıyor."
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem de bölünmeden Doğu illerine yaptıkları gezilerdeki edindikleri intibaı aktardı. Buradaki insanların da bölünmeye karşı olduklarını, problemlerinin Türklerle değil devletle olduğunu kendilerine söylediklerini anlatan Erdem, şöyle konuştu: "Ümit ediyoruz ki bu diğer kimliklerle de bu barış gerçekleşsin. Oradaki vatandaşların bize söyledikleri, 'Biz eşit ve özgür vatandaşlar olarak Türkiye ortak vatanında birlikte yaşamak istiyoruz' bu çok önemli herkes için. Herkes için talep edilen bir şey. Kürtlere ayrıcalıklı bir muamele istenmiyor. Umut ediyoruz ki bu yeni anayasayla taçlandırılır ve güvence altına alınır diye düşünüyorum."
(CİHAN)