Erdoğan: 'Suriye'den bize ne' diyenler çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyor?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özellikle Reyhanlı saldırısından sonra hükümetin dış politikasını eleştirenlere TBMM'deki AK Parti Grup Toplantısı'nda cevap verdi.
Suriye politikasının iki eksenden oluştuğunu anlatan ve bu eksenden en önemli
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-14 11:21:35
Suriye politikasının iki eksenden oluştuğunu anlatan ve bu eksenden en önemlisinin insani yanı olduğunu söyleyen Erdoğan, "Suriye'de her gün onlarca bebek katlediliyor. Banyas'ı izlediniz, gördünüz. O yavruların üst üste nasıl katledildiğini gördünüz. Annesinin kucağında şehit edildiğini gördünüz. Suriye'de her gün onlarca masum kadın katlediliyor, tecavüze uğruyor. 'Suriye'den bize ne' diyenler acaba çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyor? Hele bu Banyas'tan sonra. 'Suriyeli mülteciler gitsin' diyenler acaba komşularının yüzüne nasıl bakabiliyor. 'Türkiye Suriye ile ilgilenmesin' diyenler vicdanlarına bunu nasıl izah ediyor." diye sordu. Erdoğan, "Biz ırkçı bir millet değiliz. Bencil bir millet değiliz. Bizi büyük millet yapan zor zamanlarda mazlumların yanında durmamızdır. Kim ne derse desin, hakkı savunmaya, mazlumun yanında durmaya devam edeceğiz." dedi.
"ER YA DA GEÇ MİSLİYLE ÖDETECEĞİZ"
Reyhanlı saldırısına ilişkin bilgi verdikten sonra hükümete yönelik eleştirilere cevap veren Erdoğan, "Saldırıyı çok dikkatli okumak, saldırının arkasındaki niyetleri çok hassas şekilde analiz etmek, tavrımızı da ona göre belirlemek zorundayız. Büyük devletler büyük provokatif hadisler karşısında soğukkanlılığını muhafaza edebilen, akl-ı selimle hareket edebilen devletlerdir. Biz bu saldırının altında kalmayız. Er ya da geç bu alçakça saldırının faillerine bedelini misliyle ödetiriz. Bunu yapacak gücümüz de tecrübemiz de var. Soğukanlı davranacak ve bizi çekmek istedikleri tuzaklara asla düşmeyeceğiz." diye konuştu.
Türkiye'de bazı kesimlerin, uzun yıllardır teröre maruz kalan bir ülke olmalarına rağmen belli noktalarda terörün tuzağına tekrar tekrar düşmekten kendilerini alamadıklarını ifade eden Erdoğan, "Terörün maksadı sadece saldırmak, bomba patlamak, güvenlik güçlerini masumları hedef almak değildir. Terör yaptığı eylemle propagandasını yapmak, ses getirmek ister. Terör eylemleriyle toplumda korku oluşturmak, kaos oluşturmak ister. Terör hedef aldığı canların ötesinde onların üzerinden toplumu, politikaları şekillendirmek, onlara yön tayin etmek ister. Bomba yüklü araçları patlatmak, onlarca cana kıymak, terörün kullandığı sadece bir araçtır, terörün sadece bir yönüdür. Terör ve terör örgütleri asıl o saldırının arkasından çıkacak manzaraya bakar, o manzarayı şekillendirme durumlarına göre kendilerini başarılı ya da başarısız görürler. Terör örgütü saldırıyı gerçekleştirdiğinde özellikle bunun gerçekleşmesi ile değil saldırı sonrasında toplum korkarsa, dehşete düşerse, infiale kapılırsa, kaosun içine sürüklenirse işte o zaman amacına ulaşır. Eğer toplum ikiye ayrılır, toplumda soru işaretleri oluşursa, toplumun fertleri arasında bir gerilim baş gösterirse terör işte o zaman hedefine vasıl olur." değerlendirmesinde bulundu.
"MEDYA VE SİYASETÇİLER ALÇAKÇA TUZAĞIN İÇİNDE YER ALDILAR"
Türkiye'de bazılarının terörün bu boyutu üzerinde durmadıklarını, durmak istemediklerini söyleyen Başbakan Erdoğan, "Arşivlere dönün bir bakın. Bizim hükümetimiz döneminde ya da öncesinde bu tür hadiselerin ardından sorumluluk mevkiindeki kişi ya da kurumların nasıl tavır takındıklarını inceleyin. Başta siyaset kurumu ve medya, bunların yapmış olduğu açıklamalar, yayınlar, tavırlarla; son derece hassas olması gereken kesimlerin terörün bu tuzağa nasıl tekrar tekrar düştüğünü görürsünüz. Cumartesi günü meydana gelen bu hadisenin ardından bir kısım medya kuruluşları ve siyasetçiler, işte bu açık tuzağın ve alçakça tuzağın içinde rol aldılar. Daha Reyhanlı'nın caddelerinde dumanlar tütüyor, sokaklarında feryatlar göğe yükseliyor, insanlar sokaklarda can mücadelesi veriyor, daha o anda henüz hiçbir şey belli değilken, birileri çıkıyor sanki o saldırıyı beklermiş gibi, sanki böyle bir fırsatı kolluyormuş gibi sorumsuzca açıklamalar yapıyor. Bu ne aceleciliktir, bu ne fırsatçılıktır? Hele durun bir hadiseyi anlayalım, hele durun bir gözyaşlarımızı dindirelim. Cenazeleri defnedelim. Ondan sonra herkes eteğindeki taşları döksün, söyleyeceğini yine söylesin." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama daha Reyhanlı sokaklarından kara dumanlar yükselirken, tam da saldırganların istediği gibi, hemen suçlamalar yapmak, hemen tahrik oluşturmak; en hafif tabiriyle fırsatçılıktır ve son derece çirkindir. Açık açık söylüyorum; saldırganlar o iki aracı patlattıklarında, 50 cana kıydıklarında değil bu açıklamaları yaptırdıklarında Suriyeli mültecilere, Özgür Suriye Ordusu'na Türkiye'nin Suriye politikasına yönelik infial oluşturduklarında, küstahça tebessüm ettiler. İşte o zaman sevindiler, asıl maksat o zaman hasıl oldu. Bunu görmek için illa terör uzmanı olmak gerekmiyor. 30 yılı terörle mücadele ile geçiren bir ülkenin siyasetçisi de medyası da bunu artık görebilmeli, buna göre tavır belirleyebilmeli, bu tuzaktan uzak kalmayı becerebilmeli."
"Bizim Suriye halkı ile zerre kadar meselemiz yoktur, bizim Suriye'deki alçak, gaddar, zalim, diktatör rejim ile meselemiz vardır." diyen Erdoğan, ardından Arap Baharı başladığında Suriye rejimi ile yaşadıklarını anlattı. Kuzey Afrika ülkelerinde olaylar başladığında Suriye rejimine uyarılarda bulunduklarını, Suriye'de olaylar başladığı anda bile Şam'la irtibatı kesmediklerini söyleyen Erdoğan, Suriye yönetimine sürekli tavsiye ve uyarılarını ilettiklerini kaydetti. Bunun 6 ay devam ettiğini söyleyen Erdoğan, "Tankla topla insanların üzerine saldırdıktan sonra tavrımız değişti. Biz zalimlerin yanında değil her zaman mazlumların yanında yer alan bir ülkeyiz. Suriye'de kanlı olaylar devam ederken iki yılı aşın süredir olayların sona ermesi halkın taleplerin karşılanması için girişimlerimiz sürdürdük, sürdürüyoruz. Biz ana muhalefet partisi gibi çok farklı saiklerle zalimin, diktatörün, eli kanlı canilerin yanında duranlardan değil sadece hakkın, mazlumun yanında duranlardan olduk. Türkiye'ye yakışan hakkın yanında durmaktır, biz de bunu yaptık." dedi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bize ne Suriye'den' diyenlere, 'Suriye'de ne işimiz var' diyenlere, 'mültecilere neden kucak açıyoruz' diyenlere buradan seslenmek istiyorum: Bizim Suriye politikamızın iki ana ekseni vardır. Birincisi bölgede barış huzur ve istikrarın Türkiye'yi çok yakından ilgilendirdiğine inanıyor kendi huzurumuz barışımız iç güvenliğimiz için bölgede barış istiyoruz. Türkiye Filistin meselesine en başından itibaren kayıtsız kalabilirdi. Türkiye Suriye meselesine de başından beri kayıtsız kalabilirdi. Bölgedeki en küçük ateş dahi gelir Türkiye'yi bulur, Türkiye'ye dokunur. Türkiye bunun bedelini geçmişte ağır ödemiştir. Filistin'e kayıtsız kalmış bedelni ödemiştir, Arap ülkelerine sırtını dönmüş bunun bedelini ağır ödemiştir. Türkiye bölge meselelerine kayıtsızlığı nedeniyle ekonomik, diplomatik bedeller hatta terör nedeniyle hayatlara mal olan bedeller ödemiş, ödemek zorunda kalmıştır. Çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafyada kapıları kapatmak, duvarları örmek, sorunlara kayıtsız kalmak asla çözüm değildir. Bölgesine, dünyaya özellikle de kardeşlerine kayıtsız kalan bir devlet asla ve asla büyük bir devlet olamaz. Böyle bir devletin ekonomisi büyümez, refah seviyesi artmaz, saygınlığı itibarı olmaz. Türkiye uzun yıllar kardeşlerine sırt çevirerek yaşamış, olduğu yerde saymış, itibarı ciddi şekilde zedelenmiştir. Bugün Türk lirasının, pasaportumuzun, ay yıldızlı bayrağımızın bir saygınlığı varsa bu aktif ve barışçıl dış politikamızın bir eseridir."
"ÇOCUKLAR KATLEDİLİRKEN SUSACAKSAK AK PARTİ'YE NE GEREK VAR?"
Suriye politikalarının ikinci ekseninin ise insani boyut olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle izah etti: "Bosna Hersek'te acı katliamlar yaşanırken, Türkiye 'bana ne Bosna Hersek'ten' deseydi bugün Saraybosna'nın yüzüne bakabilir miydik? Kosova'da acı hadiseler yaşanırken, 'bana ne Kosova'dan' deseydik bugün Prizren'in yüzüne bakabilir miydik? Halepçe katliamı sonrası Kuzey Irak'tan kaçan Kürt kardeşlerimize kucak açmasaydık, bugün Erbil'in yüzüne bakabilir miydik? 'Lefkoşe'den bana ne, Karabağ'dan, Bakü'den bana ne' deme imkanına sahip miyiz? CHP'nin Boraltan Köprüsü'nde Stalin'in ordusuna teslim ettiği Azeri kardeşlerimizin acısını bugün bile yüreğimizde taşıyoruz. Türkiye'ye böyle acı hatıralar, silinmesi zor lekeler bırakmaya hakkımız olabilir mi? AK Parti teşkilatının, bize gönül verenlerin, 76 milyonun bilhassa şunu bilmesini istiyorum: Biz Türkiye'nin çocukları, dünyanın çocukları için sorumluluk yüklenmiş bir iktidarız. Biz Türkiye'de ve dünyada kadınların çocukların alçakça katledilmesine isyan ederek iktidara gelmiş bir kadroyuz. Çocuklar katledilirken susacaksak, AK Parti'ye ne gerek var. Bunu CHP yapabilir, bunu MHP yapabilir, bunu BDP yapabilir. Ama bunu AK Parti asla yapmayacak. Kapımızı çalan misafirlere kapıyı kapatacaksak o zaman bu harekete ne ihtiyaç var? Şu anda Reyhanlı'da CHP örgütü kendine göre çalışmalar yaparak, oradaki 20- 25 bin Suriye'den gelmiş kardeşlerimize karşı 'bunlar buradan çıksın, gitsinler...' Ama aklı selim sahibi olan Reyhanlılı kardeşlerim de tam aksini savunuyor. Onlar bizim misafirimiz diyor. CHP bunu her zaman yaptı ve yapıyor. Ben aynı şeyi MHP'de görüyorum. Diğer statüko partileri bunu tarihleri boyunca yaptılar ve yapıyorlar. Biz AK Parti'yiz , biz farklıyız. Bizim siyasetimizde dış politikamızda vicdan var, kalp var, akıl var. AK Parti milletin kurduğu, istikamet çizdiği bir partidir. Bu millet misafirperverdir. Mazlumun ve mağdurun yanında bu millet her zaman hakkın yanındadır. Öyleyse biz de misafirperver olacağız, mazlumun yanında duracağız sonuna kadar hakkı savunacağız."
Suriye'de her gün onlarca bebek katledildiğini belirten Erdoğan, "Banyas'ı izlediniz gördünüz. O yavruların üst üste nasıl katledildiğini gördünüz. Annesinin kucağında şehit edildiğini gördünüz. Suriye'de her gün onlarca masum kadın katlediliyor, tecavüze uğruyor. 'Suriye'den bize ne diyenler' acaba çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyor? Hele bu Banyas'tan sonra. 'Suriyeli mülteciler gitsin' diyenler acaba komşularının yüzüne nasıl bakabiliyor. Türkiye Suriye ile ilgilenmesin diyenler vicdanlarına bunu nasıl izah ediyor. Biz ırkçı bir millet değiliz. Bencil bir millet değiliz. Bizi büyük millet yapan zor zamanlarda mazlumların yanında durmamızdır. Kim ne derse desin, hakkı savunmaya mazlumun yanında durmaya devam edeceğiz." dedi.
"SİYASETİ BIRAKIRIZ"
Erdoğan ayrıca "Annesinin karnındaki gibi büzülmüş yatan, iki bacağı kopmuş minicik bebelerin, yarısı yanmış o bebekleri görmezden geleceğimize siyaseti bırakır çeker gideriz. Biz Türkiye bebekleri için dünyanın bebekleri için siyaset yapıyoruz. Onları görmeyecek, duymayacaksak onlardan yüz çevireceksek siyaset yapmanın hiç ama hiç anlamı yok. Biz hesap gününe inanan bir kadroyuz. Hesabımızı alnımızın akıyla verebilmek için de Türkiye'nin, dünyanın mazlumları için, bebekleri için sesimizi yükseltmeye, onlar için çırpınmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
"KILIÇDAROĞLU TEHLİKELİ BİR OYUN OYNUYOR"
Öte yandan seçim sandığında başarı gösteremeyen CHP'nin, demokrasi dışı yöntem ve odaklardan ve kaostan medet umarak fırsat devşirmenin gayreti ve cüreti içinde olduğunu söyleyen Erdoğan, "Yeni genel başkanı yönetiminde CHP'nin bu arayışının çok tehlikeli mecralara sürüklendiğini görüyoruz. Sokak sokak direniş çağrısı yapan, çözüm sürecini dahi bir ayrışma fırsatı olarak gören ve sürekli olarak Alevi vatandaşlarımızı tahrik eden CHP Genel Başkanı şu anda da Suriye'nin kanlı rejimine koşulsuz destek vererek çok tehlikeli bir oyun oynuyor. CHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum: Bu oyunun lütfen farkında olun. CHP Genel Başkanı Türkiye'nin düşmanlarıyla, Reyhanlı'yı kana bulayan canilerle aynı fotoğraf karesinde bulunmak, onların değirmenine su taşımak gibi vahim bir hata yapıyor. CHP Genel Başkanı, en kanlı terör örgütlerine karşı sessiz ve tepkisiz kalmakla adeta onları yüreklendirmek gibi bir tavrın içine giriyor. Daha Reyhanlı'da kara bulutlar dağılmadan çıktılar hükümeti suçlayan, Suriye politikasını eleştiren sorumsuzca açıklamalar yaptılar. Adeta suçun üzerini örten, saldırganları kollayan, saldırıyı çok başka yerlere çekmeye çalışan bir tavrın içine girdiler. CHP yönetimine, CHP'ye gönül verenlere sesleniyorum: CHP Genel Başkanı'na ateşle oynadığını, topluma ve siyasete çok ağır zarar verecek bir tavır içerisinde olduğunu hatırlatsınlar ve onu uyarsınlar. Türkiye en basit meselelerde dahi ağır gerilimler, ayrışmalar yaşayan bir ülke haline getirilmek isteniyor. Arkasına halkı alıp muhalefet yapamayan CHP, MHP gibi partiler bu gerilimi, ayrışmayı körükleyerek, kaos ortamına zemin hazırlayarak buradan medet umuyor, fırsat kolluyorlar. Biz CHP ve MHP yönetimi ile seçmenlerini, gönüldaşlarını hep ayrı tuttuk. CHP'ye gönül verenlerin de bu yanlışı anlayacaklarını görüyorum. MHP'ye gönül verenlerin de genel başkanlarının hakaret dolu, bu süreci adeta küfürle sürdürmesinin yanlışlıklarını gördüklerine inanıyorum. Bugün de şahsıma ve partime yönelik hakaretleri yenilir yutulur değil, hep tahrik unsuru. Ama bugüne kadar bu tahriklere nasıl aldanmadıysak yine aldanmayacağız. Çünkü benim milletim feraset sahibidir, ona gereken dersi sandıkta en güzel verecek. Kime oy vermiş, kime gönül vermiş olursa olsun 76 milyona sesleniyorum: Muhalefet tarafından tırmandırılan gerilime prim vermeyin; bölücü, ayrıştırıcı dil, üslup ve tavırlara aldanmayın. Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürecek açıklamalara ve yayınlara karşı dikkatli olun." çağrısında bulundu.
SON VİDEO HABER
Haber Ara