Ortadoğu (Kürt/Türk) Birliği absürd mü?
Önümüzdeki dönemde Avrupa'nın on yıllar içinde çeşitli zorluklarla yaşadığı süreçlerin iç içe geçmiş bir versiyonuna tanık olacağız.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-13 11:04:15
Radikal'den Sedat Yurttaş'ın yazısına göre, tartışma çok. İktidarı, muhalefeti, siyasi partileri, STK’ları, âkilleri, öteden beri yazanı çizeni; herkes konuşuyor, görüş bildiriyor, tartışıyor. Dahası, tartışmalar artık bölgesel hale gelmiş. Erdoğan, Maliki, Esad, Barzani, Kılıçdaroğlu , Bahçeli, Demirtaş ve elbette Öcalan. Gelişmeleri sadece devlet sınırları anlamında ‘içeriden’ izlemek yetmiyor. Ancak hepsine yetişmek de zor. Yine de açık ve net olan, en çok da bütün toplumu gerçek anlamıyla rahatlatan, güven duygusunu pekiştiren gelişmeleri sıralarsak...
* Çatışmalar durmuş.
* Cenazeler gelmiyor.
* Çekilme sürüyor.
Bu tablo paradigmanın değiştiğini, ‘silahlı mücadelenin/satrancın yerini siyasal mücadeleye/satranca’ bıraktığını apaçık ortaya koyuyor. Buradan geriye dönüş yok! Ancak yaşadığımız coğrafyanın Ortadoğu olduğunu unutmadığımı, her zamankinden çok daha derin, kapsamlı ve bir o kadar sarsıcı ‘provokasyon ya da provokasyon zinciri’ ile yapılmak istenebileceğinin de kaydını düşmeliyim.
Bu yazının yazılmasının üzerinden henüz saatler geçmeden Hatay Reyhanlı’daki kanlı saldırı gündeme gerçek bomba olarak düştü.
Ancak yine de kulağı kirişte olanlar da dahil, herkesin, Kürt meselesinin silahsız çözümü bağlamında, hesaplarını o imkânsız kadar zor ve düşük olasılık üzerinden değil, çok daha güçlü, kararlı ve sürekli beslenen gerçeklik üzerinden yapmak zorunda kalacakları, şimdiye kadarki öteleyici, kaçış cümlelerinin yerini artık tutum cümlelerine bırakmasından açıkça anlaşılıyor.
Yaşadığımız ve hem ağırlığı hem de özü itibariyle ‘etnik ve dini/mezhebi’ nitelikli sorunları esasında dünyanın pek çok coğrafyası önemli oranda çoktan aşmış, çözmüş durumda. Elbette bu sorunlar diğer temel ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, düşünce ve anlatım, örgütlenme sorunlarıyla gerçek anlamda iç içedir. Bu itibarla şu anda bize temel/ana gibi gelen sorunların çözümü, beraberinde başka yapılanmaları, kurumlaşmaları, birliktelikleri de doğal olarak getirecektir. Böylece süreç çatışma sebebi olan başlıkların yakınlaşma, birlikleşme sebebine dönüştüğüne tanıklık etme süreci olarak da hayatlarımıza yeni anlamlar katabilecektir.
‘9 Mayıs Avrupa Günü’ Türkiye ’de de kutlandı. Kaynağını II. Dünya Savaşı’nın ardından yeni umutlara doğru atılan 5 Mayıs 1949’da kurulan ‘Avrupa Konseyi’den almaktadır. AET (henüz AB olmadan) Avrupa Günü’nü 9 Mayıs olarak ilan etmiştir. İlk defa genel kabulle insan hakları, hukukun üstünlüğü, parlamenter demokrasi ilkeleri savunulmuş, bunların yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Birliğin ekonomik temelini de ‘Schuman Bildirgesi’ diye anılan, Fransa ve Almanya’nın ‘kömür ve çelik’ sektörlerindeki ekonomik işbirliği oluşturmuştur.
Yani bugünkü Avrupa Birliği’nin ekonomik zeminini, toplamda 35 milyon insanın öldüğü, 17 milyon insanın sakat kaldığı II. Dünya Savaşı sonrasında kömür ve çelik sektörü üzerinden, herhalde madenlerinin verimli üretiminden tüketimine uzanan bütün süreçleri kapsayan, uyuşmazlıkları ortadan kaldıran işbirliği oluşturmuştur. ‘Gümrük Birliği, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği’ ve nihayet inişli çıkışlı da olsa devam eden bir süreç olarak, ‘Euro’.
Ortadoğu ise esas olarak enerjinin olmazsa olmazı ‘petrol ve gaz’ üretim alanıdır. Bu açıdan bakıldığında Kürdistan coğrafyası yeni yeni bulunan yüksek kaliteli petrol ve gaz alanları ile bir büyük depo, bir büyük çekim merkezidir.
Diğer yandan, bölgesel paylaşımın temelini oluşturan ‘Sykes-Picot anlaşması’, Kürt düşmanlığının esasına bina edilen ‘CENTO (Bağdat Paktı)’, ‘Cezayir Anlaşması’ dönemleri geri dönmemek üzere kapanmıştır.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi halen yılda 10 milyar dolarlık petrol ihraç etmekte ve bunun 2018’de 108 milyar dolara çıkacağı konuşulmaktadır. Türkiye’nin günlük petrol tüketimi ise 700 bin varil olup bunun onda birini ve tümüne yakını da Kürt coğrafyasında, Batman-Adıyaman-Diyarbakır gibi illerde elde edilmektedir. Üretim miktarının yeni yeni arama faaliyetleriyle çokça artacağı da konuşulanlar arasında. Bu durum önümüzdeki zaman içinde makul olanın, şüphesiz şimdi bir şekilde yaşandığı gibi Türkler-Kürtler arasındaki en geniş özgürlük, yakınlaşma, işbirliği ile ‘petrol ve gaz’ üretimi, taşınması, pazarlanması, tüketimi üzerine bina edilecek bir yapılanmayı kaçınılmaz kılıyor.
Kaçınılmazlık kendisini daha şimdiden Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki ticaret hacmi ile -ki 2012 yılı itibariyle yıllık 20 milyar dolara ulaştığından söz ediliyor- gerçekleştirmektedir. Öyle ki Türkiye’nin biraz da bu nedenle, ‘toprak bütünlüğüne saygı’ için yapmadığının kalmadığını düşündüğümüz Maliki’nin Irak’ına meydan okuyarak, hatta Kürdistan yönetimini bağımsızlık yönünde yüreklendirdiği bilinmektedir.
Zaten bu sürece gelinmesinin en önemli nedenlerinden biri, doğrudan savaştan kaynaklanan kayıplar ise diğeri de savaşın engel olduğu üretim dışılıklardır diyebiliriz. Bu kayıplara eklenecek daha çok halka olduğu yayla yasaklarından canlı hayvan üretimine, korucuların üretim dışı kalmalarından tarım alanlarının ekim dışı kalmasına kadar... Kış-su sporları, doğa, tarih, inanç turizmi vs.
Önümüzdeki zamanlarda Avrupa’nın on yıllar içinde çeşitli zorluklarla yaşadığı süreçlerin iç içe geçmiş bir versiyonuna tanıklık edeceğimizi söylemek, öngörmek, Reyhanlı benzeri saldırılara rağmen -bilakis daha çok ihtiyaç haline getirecek- hayal olmasa gerek. Bunda elbette yaşanılan deneyimlerden çıkarılan derslerin yanında, teknolojik düzey, çağı yakalama ihtiyacı bağlamında edinilen toplumsal eğitim, kültür ve beklentilerin belirleyici payı olacaktır.
Ancak bütün bu konulara dair düşünce ve görüşlerin ortaya konulmasında, bugüne kadar edindiğimiz bilgiler çerçevesinde, ‘devlet/millet/eğitim/ideoloji/ilke/prensip’ vs. başlıklar altında öğretilmiş, hayatı tarif edilmiş hallerinden ibaret sandığımız sözcük ve kavramlara takılmadan, parantezlere, ideolojik kalıplara boğulmadan, dilimizin esir ve mahkûmu olmadan, olabildiğince geniş, özgür ve bir o kadar da yukarıdan/dışarıdan bakmakla, yorumlamakla, önermekle mümkün olacağını görmek gerekir. Kendi özgünlüğü içinde Ortadoğu’nun geleceğinin şekillenmesinde, içinde Avrupa Konseyi’nin, Schuman Bildirgesi’nin, Gümrük Birliği’nin, AET’nin, Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa Birliği’nin, ‘Euro’nun kuvvetli çizgilerini taşıyan; dillerin, dinlerin, mezheplerin, düşüncelerin, milliyetlerin, milletlerin özgürlüğünü, katılımını, işbirliğini gerçekleştirdiği yeni bir ruh ve ortak gelecek tasarımına yönelmiş bir belirleyici kader çizgisinin yaratılmakta olduğunu öngörmek gerçekçi olur diye düşünüyorum.
Kanımca, bu temelde kalıcı bir ‘Kürt-Türk Birliği’nin oluşacağını ve buna ‘Arap-Acem’ halkalarının da eklenerek sonuçta ‘Ortadoğu Birliği’nin temellerinin atılmakta olduğunu söyleyebilirim.
* ‘Absürd mü?’ Reyhanlı saldırısından sonra eklendi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara