Dün gazete bayiinden aldığım gazetelerden bir tanesinin haberi 7 sütuna manşetti. 'Ürdün ve Irak Orduları Filistin'e girdi' başlığıyla veriliyordu.
Büyük bir heyecanla haberi okudum.
Haberin başlık altı bölümleri şu şekildeydi:
'Ürdün Kıralı Abdullah Arap orduları başkomutanı oldu.
Yahudi Orduları Kudüs şehrinin kapılarına dayandılar' şeklindeydi.
Haberin detayları daha ilginçti:
'Irak Kral Naibi Abdullah Associated Press'e verdiği demeçte Arap devletlerinin Filistin'e gönüllü kuvvetleriyle değil, resmi ordularıyla yürüyeceklerini söylemiş fakat taarruz tarihini bildirmek istememiş.'
Haberin devamında:
'Ürdün'ün ileri gelen resmi şahsiyetlerinden Fevzi Mülki Paşa bu taarruzun Filistin üzerindeki İngiliz himaye idaresi sona ermeden başlayacağını söylemiştir.
Filistin'e karşı taarruza geçecek Arap ordusu 30 binden mürekkep olacaktır. Bütün kuvvetler Ürdün Kralı Abdullah'ın fahri başkomutanlığı altında bulunacak, ayrıca her milletin ordusuna kendi komutanları komuta edecektir.
Filistin'e karşı mücadeleye Ürdün, Irak, Mısır, Suriye ve Lübnan askerlerle, Suudi Arabistan ise yalnız para ve silahla iştirak edecektir. Mısır'la Irak ayrıca hava kuvvetleri de tahsis edecektir.(…)
Mısır kuvvetleri Filistin'in cenubundan yürüyeceklerdir. Irak ordu kurmay başkanı General Salih Saib'in verdiği malûmata göre Arap kuvvetlerinin büyük bir kısmı daha şimdiden mevzi almış bulunmaktadırlar. Irak, Suriye ve Lübnan orduları şimalden harekete geçeceklerdir.
Başlıca hedef Kudüs'tür.'
Gazete 65 yıl önce çıkan Hürriyet'in 1 Mayıs 1948 tarihli tıpkıbasım nüshasıydı.
Kasım 1947'de BM'de Filistin toprakları üzerinde biri Filistin diğeri de Yahudi olmak üzere iki devletli bir yapının kurulmasına karar verildi. Bu plana göre Filistin topraklarının %44'ü Filistinlilere ve %56'sı Yahudilere önerilmiş, Kudüs için özel bir statü teklif edilmişti. Araplar bu planı ret ettiler.
1 Mayıs 1948'de Ürdün Kıralı Abdullah'ın başkomutanlığında Arap orduları Filistin topraklarına girmiş. Ardından 14 Mayıs 1948'de yani 14 gün sonra İsrail Devleti kurulmuştu. İsrail Devleti'nin kuruluşu Arap ülkeleri tarafından savaş nedeni sayılmış ve Arap-İsrail savaşı başladı.
Sonunda savaşa girmiş olan Ürdün Batı Şeria'ya, Mısır da Gazze Şeridi'ne asker yığdı. Kudüs'ün kontrolü ise batıda İsrail, doğuda Ürdün arasında bölündü. Gazze ise Mısır'ın oldu. Yahudiler Filistin topraklarının %78'ini ele geçirdiler. Ayrıca Arap Birliği'ne katılan ülkelerden birçoğunun liderleri ve rejimleri değişti.
Bugün gelinen noktadan bakıldığında Filistin sorununun çözümü için önerilen iki plan mevcuttur.
Birincisi: 1967 sınırlarında Doğu Kudüs'ün Filistin devletinin başkenti olduğu iki devletli çözüm. Bu çözüme ek olarak Arap Birliği'nin toprak takası teklifi var.
Bu teklife göre; İsrail, Kudüs ve Batı Şeria'dan çekilmek yerine Filistinlilere Gazze'nin kuzeyinde, çölün ortasında arazi vermeyi taahhüt ediyor. Kudüs'e karşılık Negev Çölü. Toprak takası teklifine El Fetih olumlu bakarken; Hamas şiddetle karşı çıkmaktadır.
Başbakan İsmail Heniye, 'Toprak değişiminden dem vuranlara sesleniyorum, Filistin satılık arsa veya ticari mülk değildir. Filistin'in tarihsel sınırları bellidir ve Kudüs bir bütündür. Ülkelerinden sürülen mültecilerin geri dönme hakkı vardır. Müzakere ve taviz stratejisi faydasızdır ve sonuç vermeyecektir' dedi.
İkincisi ise; Batı Şeria'nın Ürdün'e ve Gazze'nin Mısır'a bırakılması ki, bunu en çok İsrail Likud'u istemektedir.
Anlaşılan Orta Doğu'da Filistin-Suriye ekseninde yeni gelişmelere tanıklık edeceğiz. Reyhanlı'daki patlamaları bu çerçevede ele almak gerekiyor. Türkiye gelişmelerin içine fiili olarak da çekilmeye çalışılıyor. Soğuk kanlı hareket etmek gerekir.
Yaşadığımız coğrafyada olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki; genelde başlangıç noktası unutuluyor. Doğru ile yanlış veya iyi ile kötünün birbirine karıştığı bir süreç yaşanıyor. Bunu izah etmek için herhalde 'at izi it izine karışmış' sözünü kullanabiliriz.
Evet, Orta Doğu'da bugün 'at izi it izine karışmış' durumda. Dünün doğruları bugünün yanlışları veya dünün yanlışları bugünün doğruları haline dönüşmüş. Siyasi düşünceler, siyasi davranışlar ve siyasi beklentiler kısa vadede büyük değişimler gösterdi. Artık hiçbir ilke, akşamdan sabaha veya sabahtan akşama taşınmıyor. Söz, söylendiği andan itibaren ya değiştirilmekte veya değersizleştirilmektedir.
Zaman hızla geçse de bazı haberler hala güncelliğini koruyor.
İsrail'in kuruluşunun 65. yılı ve Orta Doğu'nun hal-i pür melali ortada.