Murat Yetkin - Patlamanın arkasında kim var? / Radikal
Patlamanın şekli tipik El Kaide çağrışımı yapıyor; ikiz patlama, şehrin en kalabalık yerlerinde, en fazla hasarı vermeyi amaçlayan yüksek patlayıcılar yüklü araç bombaları... Reyhanlı’nın orta yerinde açılan kraterler, yıkılmış binalar, yanmış araçlar ve daha acısı etrafa saçılmış, parçalanmış cansız insan bedenleri. Tek kelimeyle korkunç!
Akla ilk gelen ya El Kaide’ye bağlı çalıştığını açıklayan El Nusra ya da bu saldırının El Nusra tarafından yapıldığı izlenimi vermek isteyen Suriye ya da bir başka istihbarat örgütü güdümünde çalışan bir taşeron örgüt; çünkü El Kaide saldırıları artık kolay taklit edilebilir hale geldi. Öte yandan Suriye istihbaratının bu iş için seferber edebileceği güç ve malzeme imkânı olup olmadığı bilinmiyor; El Kaide’ye bağlı örgütlerin ise bu sıkıntıları hiç olmadı.
Eğer bu kanlı saldırı (bu yazı yazılırken öldürülenlerin sayısı 40’a yükselmişti, 100’e yakın yaralı vardı) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi Kürt sorununa çözüm süreciyle bağlantılı ise arkasında El Nusra ya da Kaide’den çok, Suriye ve müttefiki istihbarat örgütlerini aramak lazım. Suriye 1980’ler ve 90’lar boyunca yasadışı PKK’ya ev sahipliği yaptı. Sonunda 1998’de Ankara tehdit edince Abdullah Öcalan’ı 1999’da, Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliği’nde tuzağa düşüp yakalanacak şekilde sınır dışı etti. Suriye’nin dış politikasının asli unsuru olarak komşularında faaliyet gösteren silahlı grupları kullanma sabıkası biliniyor. Gerçi Ankara’nın ‘olağan şüpheliler’ listesinde Mavi Marmara olayının ertesi günü 31 Mayıs 2010’da yapılan İskenderun saldırısından bu yana hep İsrail servisleri de yer alıyor ama şu barışma sürecinde, tam da Başbakan Erdoğan’ın ABD seyahati öncesinde bu ihtimal çok yüksek sayılmamalı.
İşin doğrusu, Kürt sorununun bir şekilde çözüm yoluna girmesi, hatta bu yoldaki algı dahi, Türkiye’nin bölgesindeki siyasi ve ekonomik rolünü ve payını büyütecektir; bunu isteyenler olduğu kadar, belki daha fazla istemeyenlerin de olduğu bir gerçek.
Saldırılar eğer Kürt sorunu değil de Suriye’deki iç savaşla ilgiliyse, o zaman olağan şüpheliler listesi daralıyor; geriye Suriye veya destekçisi servisler ile El Nusra kalıyor. El Nusra, Türkiye’de üslenen Özgür Suriye Ordusu’ndan, onu terörist örgütler listesine alan ABD’nin de etkisiyle dışlandığı için Türkiye’ye kızgın. Türkiye’yi, uluslararası planda, mesela BM’de bir karar olmadan Suriye içine fiilen çekmek yönünde bir kışkırtma olabilir bu saldırılar o zaman. Suriye’deki Beşar Esed yönetimi ise Türkiye’yi baş hasım ilan etmiş durumda. İsrail saldırılarına karşı aciz kalınca, taraftarlarına hâlâ düşmanlara cevap verme yeteneğinde olduğunu göstermek, yaklaşmakta olan Suriye konferansına Türkiye üzerinden mesaj vermek istemiş olabilir. ABD ve Rusya, Suriye yönetimindeki Baas Partisi ve Suriye Ulusal Koalisyonu muhalefetini bir araya getirmeye hazırlanıyor. Tam bu sırada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, daha önce Türkiye’nin savunageldiği, “Geçiş döneminde Baas olur ama Esed olmamalı” tezini iki gün üst üste söylüyor. Başbakan Erdoğan ABD televizyonuna verdiği demeçte Suriye rejimine karşı alınacak (uçuşa yasak bölge ve benzeri) uluslararası askeri tedbirlere destek vereceğini, ABD seyahati öncesi açıklıyor. Geriye parçaları birleştirmek kalıyor.
Saldırıların arkasında tam olarak kimin olduğunu öğrenmek zaman alabilir. Kesin olan Suriye’deki iç savaş ve Türkiye’nin bu iç savaşta aldığı tutumun bu ve daha önceki (Cilvegözü, Akçakale, vb) saldırılarla ilgili olduğu.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sınır güvenliğinin kalmadığı tespiti önemlidir. Cilvegözü sonrası artık orada kuş uçmadığını söyleyenler, şimdi ne diyecek? İçişleri, MİT, Genelkurmay ve hepsinin bağlı olduğu hükümetin güvenlik zafiyeti konusunda da açıklama yapma borcu var. Ama önemli olan artık Suriye’deki bu savaşı bir an önce sonlandıracak tedbirler neyse, vakit geçirmeden almak. Aksi halde yangın giderek Türkiye’ye de sıçramaya başlıyor.
Cüneyt Özdemir - Hay 'zamanlama manidar'ınız batsın! / Radikal
* Reyhanlı patlamalarındaki mesaj net. Birileri bize “Suriye’ye karışma” diyor. “Karışırsanız bu ateş sizi de yakar” diye gözdağı veriyor. Elbette bir bomba patladı diye Suriye politikamızı tam tersine çevirecek değiliz ancak bizim kafamızdaki Suriye’deki çözüm modeli ile Suriye gerçekleri ne yazık ki örtüşmüyor. Türkiye’nin dış politikası Esad’sız bir Suriye’nin hayalini kuruyor. Ancak artık kabul etmemiz gerek ki Esad yakın zamanda gidici değil. Yetmezmiş gibi ABD ve Rusya da Esad’lı bir çözümün etrafında konuşmaya başladılar. El Kaide militanları ile İsrail’in aynı hedef uğruna birleştiği tam bir arapsaçının ortasındayız. Bir de üstüne sınırımızda 300 bin mülteci var. Hadi Reyhanlı’da patlayan bombaları, ölen vatandaşlarımızı bir kenara koyalım yine de Suriye politikamızı gerçekçi bir şekilde gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?
* Suriye sorunu yetemezmiş gibi ‘Zamanlama manidar’cı yorumcular sorunumuz var. Biz bu yüzeysel ‘zamanlama manidarcıları’ dinlemekten bıktık onlar her olayda ekrana çıkıp aynı lafları gevelemekten bıkmadılar arkadaş. Hay zamanlamanız, manidarınız batsın!
* İzansızlıkta üstümüze yok. Dün Reyhanlı’daki patlamaların ardından daha birkaç saat geçmemişken ünlü mizah sitemiz Zaytung espriler patlatıyordu. 40 ölü yüzlerce yaralı olan bir olaydan espri çıkartabilen bir ahlaka sahibiz. Buna sadece ‘akıl tutulması’ değil aynı zamanda kalpsizlik diyoruz. Bu konuyla ilgili içime atıp söylemediğim sözler de mevcut.
* Dün Suriye saldırılarından sonra halk Suriyeli mültecilere saldırmış. Neresinden baksanız olacak iş değil. Bu arada önemli bir detay bizim neden bu kamplarda yaşananlardan haberimiz yok. Son rakamlara göre 1.5 milyon Suriyeli mülteci sınır boylarında farklı ülkelerin kamplarında yaşıyor ama haklarında neredeyse tek bir haber yok. Bu kampların durumunun iletişimi dahi iyi yapılsa emin olun sadece dünyada değil Türkiye’de de Suriye konusunda farklı bir duyarlılık oluşacaktır.
Deniz Zeyrek - Olağan şüpheli, olağan hedef / Radikal
Ölü sayısı bakımından Türkiye tarihinin bekli de en büyük terör saldırısı olduğunu söylersek yanlış olmaz (Türkiye, en son 2003’te İstanbul’da Sinagog ve HSCB Bankası’na eşzamanlı yapılan bombalı saldırılarda bu çapta bir sarsıntı yaşamıştı).
OLAĞAN ŞÜPHELİ: Doğrusu bu tür saldırıların olağan şüphelilerine dair analiz yaparken ilk sorulması gereken soru, “saldırının sonuçları ne olur, hangi sonuç kime yarar” olmalı. Bu sorunun irili ufaklı çok fazla yanıtı var ama bunlardan ikisi çok ciddi ve önemli. Hemen göz atalım:
Saldırı o kadar can yakar ki Türkiye’de kamuoyu ve özellikle de Hatay halkı, rejim yanlısı ya da muhalifi olup olmadığına bakmadan bu musibetin sorumlusu olarak bütün Suriyelileri görür ve bu da sığınmacıları hedef haline getirir. Kendi düşük yoğunluklu savaşını bitirmeye uğraşan Türkiye kamuoyu, başkalarının savaşında bedel ödemeyi kabullenemez. Bu kimin işine yarar? Elbette ki kendisini devirmek için silaha sarılanlara en büyük desteği veren Türkiye hükümetini kendi halkı karşısında zor duruma düşüreceğinden Esad cephesinin (İran ve Rusya’nın da hala aynı cephede olduğunu unutmamalı). O yüzden Esad olağan şüphelidir. Tıpkı daha önce Cilvegözü sınır kapısında yaşanan patlamada olduğu gibi. Zaten saldırının hemen ardından Hataylı gençler yolda gördükleri Suriyeliler’e saldırdı. Başbakan ve Dışişleri Bakanı ihtiyatlı konuşsa da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da olağan şüpheli olarak Esad’ın ismini zikretti.
Saldırı, son 18 aydır sürekli bedel ödeyen Türkiye’deki siyasi irade açısından bardağı taşıran son damla olur ve Türkiye, onlarca vatandaşının ölümüne neden olan bu saldırıya misliyle karşılık verir. Bu da Suriye rejiminin karşılık vermesi, Esad’a karşı uluslar arası toplumun oluşturduğu askeri yapılanmanın müdahalesini beraberinde getirir. Bu kimin işine gelir? Tabii ki Esad’ı devirmeye çalışanların. Bu durumda olağan şüpheli listesinde kimler olur? Elbette ki başta El Kaide’nin Suriye’deki yapılanması El Nusra tugayları olmak üzere, Türkiye’nin Esad’a karşı askeri cephe açmasını arzulayan bütün gizli servislerin. ABD’nin öncülük ettiği müttefiklerin askeri müdahaleye ‘şimdilik’ sıcak bakmaması da bu olasılığın şüpheli listesini daraltıyor.
OLAĞAN HEDEF: Bir de saldırının belki de ölenlerin acısı dinene dek konuş(a)mayacağımız bu boyutu var. Olağan şüpheli her kim olursa olsun, hem coğrafi konumu, hem izlenen Suriye politikası Türkiye’yi sorunun bir parçası, doğal olarak da hedefin bir parçası haline getirdi. Tıpkı RF-4 uçağının düşürülmesi, Akçakale’nin top atışına tutulması, sınırı ihlal etmek isteyen Suriyeliler’in bir polis memurunu şehit etmesi olaylarında olduğu gibi.
Diğer taraftan, Suriye sınırının yol geçen hanına dönmesi, Esad’ın muhaberatı da dahil yabancı gizli servislerin bölgede cirit atması, ciddi güvenlik açıklarını beraberinde getirdi. ABD istihbaratının bile hayatı insanlara zehir eden bütün önlemlerine karşın Boston saldırısını önleyemediğini hesaba katarsak, Suriye sınır bölgesindeki bu kaos ortamının orada görev yapan güvenlik ve istihbarat kurumlarının elini kolunu bağladığını görmemiz zor olmaz. Yine de kamuoyunun “Kısa süre önce bombalı saldırı yaşanan bir bölgede, o kadar patlayıcı oraya kadar nasıl gider” sorusunu sıkça sormasının önüne kimse geçemeyecektir.
Can Dündar - İnsanlık suçu / Milliyet
Reyhanlı katliamını her kim, ne amaçla, nasıl yapmış olursa olsun, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan biri olarak tarihe geçti.
Lanet olsun yapanlara!
Türkiye’nin tam barışa dair umut yeşerttiği anda patlayan bu bomba, sadece bizde “Yeniden başa dönüyoruz“ kuşkusu yaratmakla kalmadı, (aynı zamanda) bir Ortadoğu ülkesi olduğumuzun altını da kanla çizdi. Hükümetin ilk açıklamaları “olağan şüpheli“nin Şam rejimi olduğunu gösteriyor.
Hiç kimseyi şaşırtmayacak bir şüphe bu...
Bir başka şüphe, saldırının Türkiye’nin Suriye müdahalesine zemin hazırlamak için yapılmış olabileceğidir.
Her ne olursa olsun Türkiye, biraz da gönüllü bir şekilde Suriye bataklığına çekilmiş görünüyor.
“Gönüllü“ diyorum, çünkü aylardır, sadece birbirinden tahrik edici demeçlerle değil, muhalefete doğrudan verdiğimiz silah ve mühimmat desteğiyle de Suriye’deki iç savaşın tarafı olmuş durumdayız.
Bence yanlış, ama bu bir siyasi tercih olabilir. Öyleyse bile Hükümet’e düşen, esip gürlerken bunun Şam’da yaratabileceği tepkiyi hesaplamak, gereken istihbarat ve koruma önlemlerini almak, yurttaşını korumak olmalıydı. Olmamasının bedelini ağır ödedik.
Ölenlere başsağlığı, yaralılara şifa diliyorum.
Melih Işık - Reyhanlı vuruldu / Milliyet
Hatay Reyhanlı’da patlatılan iki bomba dün 40’ın üzerinde masum insanımızın ölümüne bir o kadarının yaralanmasına yol açtı. Ne demişti Rus Dışişleri Bakanı geçenlerde:
- Bir tiyatro sahnesinde tabanca görünüyorsa oyun bitmeden mutlaka patlayacaktır...
Ateşle oynuyorsanız bir yeriniz mutlaka yanar...
Kovana çomak sokarsanız arılar sizi delik deşik eder.
Halkın çıkarlarıyla ilgisiz bir savaşı çomaklıyorsanız fırlayan kıvılcım önce sizi yakar...
ABD adına savaşlara talip olursanız elbette başınıza nereden hangi belanın geleceğini tahmin edemezsiniz...
Obama geçen Mart sonu İsrail’e yaptığı ziyarette Suriye için geri sayımı başlatmıştı.
Netanyahu’nun Mavi Marmara nedeniyle özür dilemesi... Peşinden PKK’nın çekilmeye zorlanması.
Bütün bunlar Türkiye’nin Suriye’ye karşı elinin rahatlaması için atılan adımlardı...
Başbakanımız Suriye’ye yürümekte zaten herkesten daha hevesliydi. Geriye kalıyordu Türk halkını savaşa ikna etmek.
Dünkü bombaları kimler patlattı?
Türkiye’nin Suriye’ye yürümesinde kimler fayda umuyorsa onlar patlattılar...
Üstelik önümüzdeki savaş Suriye ile sınırlı değil. Bir yandan da İran’a karşı geniş çaplı savaşın hazırlığı yapılıyor.
Bütün Ortadoğu’yu içine alacak bir cehennemi savaş var ufukta...
Türkiye’nin böyle bir savaşın dışında kalamayacağı şimdiden bellidir.
Bizi hiç ilgilendirmeyen ve içinden sağ çıkmamız mümkün olmayan savaşlara doğru hızla ilerliyoruz...
Abdullah Bilici - Kanlı tahrik, karanlık plan! / Zaman
Reyhanlı’daki masum insanları hedef alan vahşet öncelikle insanlığa karşı bir saldırıdır. Dini, milliyeti, mezhebi ne olursa olsun bütün dünya bunu kınamalı ve Rusya’dan ABD’ye, BM’den NATO’ya herkes saldırının faillerine hesap sorulması için birlikte hareket etmelidir.
Vahşi saldırı, aynı zamanda Türkiye’yi hedef alan acımasız ve kanlı bir mesajdır. Saldırının boyutu, arkasındaki odağın Türkiye’yi batağa çekme konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor. Zamanlama açısından Başbakan Erdoğan’ın, NBC televizyonuna önceki gün yaptığı, “Türkiye’nin ABD öncülüğünde Suriye’ye bir kara harekâtını ve uçuş yasağı uygulamasını destekleyeceği” açıklamasının ardından gerçekleşmesi dikkat çekici. Erdoğan’ın röportajında yer alan kara harekâtı kısmı yalanlansa da Reyhanlı saldırısı Ankara’nın bu çıkışına bir cevap niteliği taşıyor. Saldırının arkasındaki Baas ve yandaşları, “Suriye’ye savaş açılırsa Türkiye de güvende olmaz” mesajı veriyor. Erdoğan’ın uzun zamandır beklenen ve ağırlıklı olarak Suriye krizinin ele alınacağı Obama görüşmesine birkaç gün kala bu saldırının yaşanması da anlamlı.
Belli ki istenen, gururu defalarca rencide edilen Türkiye’nin bu kez sert bir misillemeyle Şam yönetimine cevap vererek kaosa daha doğrudan ortak olması; Baas rejiminin de krizi bölgeye yayarak zaman kazanması. Ayrıca milliyetçi Türklerin ve Sünni Arapların çoğunluğu oluşturduğu Reyhanlı’nın hedef alınması, Suriye’de hızlanan mezhepsel çatışma çizgisini demografik yapısı hassas Hatay’dan başlayarak ülkemize taşıma ihtimalini de akla getiriyor. Bu uğurda Baas’la işbirliği yapmaya teşne çok sayıda örgüt ve karanlık yapı ülkemizde mevcut. Dolayısıyla Hükümet ve toplumun bu saldırıya cevap verirken, akl-ı selim ve sağduyu ile hareket edip bu karanlık planları boşa çıkaracak tarzda hareket etmesinde fayda var. Cevap asla hissi ve tepkisel olmamalı. Caydırıcılığı korurken atılacak adımın muhataptan çok Türkiye’ye zarar vermemesine dikkat etmeli. Her şeye rağmen Suriye krizinin, temelde Türkiye ile Suriye arasında değil, Suriye’deki gruplar arasında bir kriz olduğunu unutmayalım.
Sıcağı sıcağına verilen bazı tepkilerin aksine Reyhanlı saldırısı, ne ilk ne de sürpriz. Reyhanlı olayı; Akdeniz’de seyreden keşif uçağımızın vurulması, Akçakale’ye yapılan saldırı ve kısa süre önce Cilvegözü’nde aynen dün olduğu gibi bomba yüklü araçların sınırda patlamasıyla yapılan saldırılar zincirinin bir halkası. Açık konuşmak gerekirse Suriye’de izlenen politikanın da beklenmesi gereken bir sonucu. Ankara’nın rejime karşı duruşu, muhalefetle ilişkilerinin boyutu düşünülürse Şam’daki rejimin de Türkiye’nin canını acıtmak istemesi doğal. Sorunlu olan, bu durum ortada iken Türkiye’nin öncelikle bu tür saldırıların akıldan geçilmesini dahi önleyecek bir caydırıcılık gücüne maalesef sahip olmaması. İkincisi ise bu tür eylemler için düğmeye basıldığında bunları boşa çıkaracak istihbaratın eksikliği.
Şaka değil, 910 km ortak sınır paylaştığımız Suriye ile adı konmamış bir savaşın içindeyiz. Her an daha fena saldırı ve provokasyonlarla karşılaşabiliriz. Ama acaba sınır ve sınır ötesindeki alınan tedbirler bu gerçeğe uygun mu? Ciddi istihbarat bir yana, Suriye sınırlarından kimin girip çıktığını ne kadar takip edebiliyoruz? İstanbul’da Amerikalı Sierra’yı öldüren Laz Ziya’nın rahatça sınırdan Suriye’ye geçtiğine hep beraber şahit olmadık mı? Akdeniz’de düşen uçağı o kritik bölgeye elini kolunu sallayarak tedbirsizce göndermemiş miydik? İki pilotun ölümü ve prestijimizin ağır darbe almasıyla sonuçlansın o hadiseyle ilgili tüm soru işaretleri cevaplandı mı? Bomba yüklü arabalar sınırdan nasıl giriyor? Ülkemize girip çıkanların sağlam bir kaydı var mı? Evet, bugün yas günü. Belki bunları konuşmamak daha doğru ama böyle cevapsız kalan soruların yarın benzer olayların tekrarını kolaylaştırdığı da kesin. Ortadoğu her açıdan çok bereketli ama o kadar da tehlikeli bir bölge. Bu bölgede, ya etliye sütlüye karışmayan ya da ülkelerin iç tartışmalarına fazla taraf olmayan bir siyaset izlemek lazım. Şayet şimdiki gibi problemlere aktif olarak karışacaksak Türkiye’nin caydırıcılığı ve istihbarat gücü en üst düzeyde olmalı. Suriye krizi, bu iki açığı başka güçlerin desteğiyle telafi etmenin imkânsızlığını göstermiş olmalı. Yoksa yüreğimiz daha çok yanar ve daha çok Reyhanlı yaşarız.
Mustafa Ünal - Savaş gibi / Zaman
Bilanço çok ağır. Ekrana yansıyan görüntüler bir patlamadan çok, kanlı bir savaşı andırıyor. Tersyüz olmuş araçlar, enkaza dönüşmüş binalar, sağa sola kaçışan insanlar...
Dün öğle saatlerinde iki bomba Reyhanlı’nın tam göbeğinde patladı. Patladığı yer can pazarına döndü. Ölü sayısı giderek yükseldi, akşam saatlerinde 43 oldu, onlarca yaralı. Bir bölümünün durumu ağır. Bu, ölü sayısı daha da artabilir demek. Yıllarca terör eylemleriyle örselenmiş bir ülkenin vatandaşları için bile çok yüksek bir rakam.
Haber duyulur duyulmaz bütün Türkiye’de şok etkisi yaptı. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan hatta muhalefet liderleri bile programlarını değiştirdi. Bütün ülke Reyhanlı’ya kilitlendi. ‘Orada ne oluyor?’ sorusuna cevap aradı. Reyhanlı’da yaşananları anlamaya çalıştı. Suriye sınırından gelen ilk acı haber değil bu. Aylar önce birkaç kez Esed rejiminin topları Akçakale’ye düştü. Hayatını kaybedenler oldu. Cilvegözü Sınır Kapısı’nda araç patladı. Ölenlerin sayısı yine az değildi: 14 kişi. Türk jetinin düşürülmesini de bu kapsamda değerlendirebiliriz. İki pilotumuz şehit oldu. Hasarı Türkiye’ye büyük oldu. Reyhanlı’daki patlamanın failleri kim? ‘Olağan şüpheliyi’ tahmin etmek zor değil. Bu olayın ‘Suriye’ ile ilgisi olduğu kesin. Ankara’dan yapılan açıklamalar da bu yönde. Her terör saldırısı veya her kanlı patlama için ‘zamanlamanın manidarlığına’ dikkat çekilir. Bu kez zamanlama gerçekten manidar. İki açıdan... Başbakan Erdoğan’ın Amerika seyahati salı günü başlayacak. Beyaz Saray’daki ‘Obama görüşmesi’ ayın 16’sında, perşembe günü. Sıradan bir görüşme değil. Hem ABD hem de Türkiye, Beyaz Saray buluşmasına olağanüstü anlam yüklüyor. Beklentiler yüksek. ‘Suriye sorunu’ masaya gelecek en önemli dosyalardan.
Erdoğan, yola çıkmadan Amerikan medyasına sert Suriye mesajları verdi. Obama’ya da sivil katliamların dayanılmaz boyutlara ulaştığını anlatacak. Son saldırılarda çoluk çocuk, kadın yaşlı ayrımı yapılmaksızın doğrudan sivil halk hedef alındı. Obama yönetiminin Suriye politikası değişecek mi? Bu yönde sinyaller var... Reyhanlı’daki patlamaların Esed rejiminin kaderini etkilemesi beklenen ‘Erdoğan-Obama görüşmesinin’ hemen öncesinde gerçekleşmesi anlamlı. Bir mesaj özelliği taşıdığı muhakkak. Suriye’nin böylesine kanlı operasyon kabiliyeti var. Sicili bu tip olaylarla dolu. Ayrıca Suriye sadece Suriye’den ibaret değil. Arkasında benzer sicillere sahip başka ülkeler var. Zamanlama gerçekten manidar. Çözüm sürecinin en kritik günleri zira. Türkiye 30 küsur yıllık terör belasından kurtulmanın eşiğinde. Terör örgütü Türkiye topraklarındaki terör unsurlarını Kuzey Irak’a çekmeye başladı. Bu olumlu gelişmeden hoşnut olmayan ülkeler var. Suriye de bunlardan biri. Terör örgütüne yıllarca yardım ve yataklık etti. Öcalan’ın yakalanmadan önce yaşadığı şehir Şam’dı.
Reyhanlı’da patlayan bombalar, çözüm süreciyle biraz nefes alan Türkiye’yi kana bulamak isteyenlerin işi olabilir. Bu odakların bölücü terörün yerini alacak ‘Alevi-Sünni’ kavgasına oynayacaklarını terör uzmanları bir süredir söylüyor. Reyhanlı’nın bulunduğu coğrafya bu açıdan oldukça hassas. Hatay, dini ve etnik zenginliği bünyesinde barındıran bir şehir. Ankara’dan yapılan açıklamalarda ‘çözüm sürecine’ de dikkat çekilmesi boşuna değil. Manzara vahim, durum ağır. Savaş ilanı gibi. ‘Suriye’deki yangın Türkiye’ye sıçradı’ şeklinde açıklanamayacak kadar karmaşık bir olay bu. Yapanın yanına kalmamalı. Mutlaka cevabı verilmeli. Bunun için önce faillerin tespit edilmesi gerekiyor. Bu kadar büyük hasara yol açan patlamaların izini sürmek Türkiye gibi bir ülke için pek zor olmasa gerek. Katile götürecek ayak izi olmalı. Velev ki Şam’a kadar uzanıyor, peşi bırakılmamalı...
Fehmi Koru - Reyhanlı Eylemi: Önce Emin Olalım / Star
Hatay/Reyhanlı’da dört ayrı yerde patlayan ve çok sayıda insanımızın hayatını kaybetmesine yol açan bombalar neyin nesi?
Bu soruyu, bir önceki akşamı, uzman güvenlikçilerle söyleşirken gündeme gelen, ‘’PKK terörü bitince yerini ne alır?’’ gibi ilk bakışta anlamsız gelen bir tartışmayla geçirdiğim için daha rahat sorabiliyorum.
Konunun uzmanları Türkiye’nin kendi başına bırakılmayacağı kanaatini taşıyor; dünkü bombalama eylemi de onları haklı çıkartan bir gelişme... Serinkanlı olur ve doğru bir tahlil eşliğinde ne yapılacağına karar verebilirsek, eylem, planlayanların hesaplarını bozmaya da yarayabilir.
‘Olağan şüpheliler’ belli: İlki PKK, diğeri Suriye rejimi...
‘Süreç’ tarafından boşa çıkartılmış, Öcalan’a kafa tutmayı göze alamadığından aleni karşı çıkmak yerine dolaylı oyun bozanlığa soyunan PKK içerisindeki bir hizip yapmış olabilir... Daha güçlü bir ihtimal de, Türkiye’nin izlediği Suriye politikasından hoşlanmayan, özellikle son zamanlarda ‘kimyasal silâh’ şikâyetlerinden rahatsız olan Baas rejiminin işi olmasıdır.
İhtimali daha güçlü bulmamın sebebi eylemin zamanlaması... Başbakan Tayyip Erdoğan Washington’a gidecek ve görüşme dosyaları arasında ‘Suriye’ ilk sırada. Erdoğan’ın hayli uzun sürmesi beklenen Beyaz Saray buluşması sırasında ABD Başkanı Barack Obama’yı ikna etmesi düşünce Baasçıların herhalde uykusunu kaçırıyordur.
Eylemle verilen en önemli mesaj, ‘’Ben de senin uykunu kaçırırım’’ mesajıdır. Baas rejimi iç-savaşı Türkiye’ye zarar vermek üzere ülkesi sınırları dışına taşırmaya karar verdiğinde saldırmayı düşünebileceği birkaç muhtemel hedeften birinde patladı bombalar...
Yapar mı yapar Baas rejimi; Beşşar Esad da böyle eylemlere onay vermekte fazla zorlanmaz.
Düşünün: Epeydir süren iç-savaş boyunca 100 bin civarında Suriyeli hayatını kaybetti; 4,5 milyon Suriyeli çevre ülkelere sığındı. En büyük hasar Hums’ta olmak üzere Şam ve Halep’te bir çok tarihi eser harap oldu. Evleri ve işyerleri insanların başlarına yıkıldı.
Hani olmaz ya, Rusya’nın istediği, ABD’nin de direnmekten vazgeçeceği sinyallerini verdiği türden ‘Baas Partili bir çözüm’ üzerinde uzlaşılırsa, her hânesinden ölüler çıkmış harabistan görüntülü Suriye’yi nasıl yönetebilecek Esad? Veya Baas Partisi?
Yönetemeyecek elbette. Savaşın amacı da bu değil zaten...
Rusya ve ABD’yi böyle bir çözüm noktasına kadar getirmek başarıydı Baas ve Esad için; formüle gerçek anlamda direnen Türkiye’ye ders vermeye kalkışmaları bu yüzden fazla uzak ihtimal değil.
Yine de ihtiyatlı davranarak eylemlerin Suriye’yi âcilen cezalandırmaya kalkışmamızı isteyen farklı odaklarca yapılmadığından emin olmamız gerekiyor. Öyle ya, eylemi planlayanların amacı Türkiye’yi kaçınması gereken bir savaşın içine itmek de olabilir pekâlâ...
Serinkanlılık bugünler için gerekli. Aksi halde palas pandıras girdiğimiz nice çatışmalar (en belâlısı 1. Dünya Savaşı’ydı) veya kıyısından döndüğümüz bâdireler (en sonuncusu Irak’a girme tezkeresiydi) türü bir yanlışa sürüklenebiliriz.
Önce kimin yaptığından emin olalım, ne yapacağımıza sonra karar veririz.
İbrahim Karagül - Kan Tutulması Akıl Tutulması / Yenişafak
Hatay Reyhanlı'da, 40'ın üzerinde insanımızın hayatını kaybetmesine, yüze yakın kişinin yaralanmasına yol açan korkunç saldırı üzerine ne söylenebilir?
Önce hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa ve Türkiye'ye başsağlığı…
Sonra derin bir üzüntü ve öfke.. Giderek büyüyen bir öfke. Ve lanet olsun denir.
Ölü ve yaralı sayısı daha da artacak gibi, maalesef..
Türkiye tarihinin en büyük, en kanlı terör saldırılarından biri gerçekleşti dün. Banyas'taki katliamın bir benzeri Reyhanlı'da yapıldı. Banyas katliamının failleri kimse bu saldırının sorumluları da onlar.
El Muhaberat.. Acilciler… Stepne örgütler.. Ya da hepsi.. Suriye rejimi ya da onlarla birlikte hareket eden Türkiyeli unsurlar..
Bu işin içinde, Suriye üzerinden, PKK'nın devredışı kalması üzerinden hesap yapanlar da var mı, bilmiyorum.
Ne önemi var! Kimin yaptığını sorgulamaya ne gerek var. Her şey ortada.
Cilvegözü saldırısından üç ay sonra, yine ayın on birinde, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD'ye yapacağı ziyaret öncesi böyle bir saldırı ne anlama geliyor?
Üç ay önceki saldırı ne anlama geliyorsa o anlama geliyor.
Şartlar aynı, bölge aynı, taraflar aynı, örgütler aynı, sorun aynı, Suriye aynı, Türkiye'nin durduğu yer aynı..
O saldırı sonrası yapılan yorumlar/analizler de aynı.. O gün ne söylenmişse o söyleniyor.
Farklı olan; ölümlerin çoğalması, öfkenin artması, krizin yayılıp Türkiye'nin istikrarını tehdit eder hale gelmesi, terörü bitirme noktasına gelen Türkiye'nin yepyeni bir sorunla yüzleştirilmek istenmesi, on yıllardır olduğu gibi bu ülkenin terörle terbiye edilmek istenmesi…
'ABD'de Suriye'nin kaderini etkileyecek bir karar alırsanız bu savaşı Türkiye'nin içlerine yayarız' diyorlar.
'Türkiye'deki uzantılarımızla ülkenizi kan gölüne çeviririz' diyorlar. 'Suriye olayında taraf olan bölge ülkelerini de savaşın içine çekeriz, Suriye krizini bölgesel savaşa dönüştürürüz' diyorlar.
Savaşı Türkiye'ye taşımak istiyorlar.
Türkiye topraklarında Arap-Türk savaşı çıkarmak istiyorlar. Saldırı sonrası sokaklarda Suriyeli mültecilere yönelik uygulama bunun ilk örneği.
Suriye'deki ayrışma üzerinden Türkiye'de de bir ayrışma tezgahlamak istiyorlar. PKK sonrası stepne örgütleri devreye sokmak istiyorlar.
Türkiye'de etnik çatışmaları yeniden başlatmak, belki de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar.
PKK'nın sınır dışına çekilmesi ve barış sürecinin başarılı olması sonrası Türkiye'nin kucağına bir ateş topu daha bırakmak istiyorlar.
Suriye yönetimi, aslında ortada bir yönetim de yok aksine bir örgüt var, kendisinden sonra bütün bölgeyi yangın yerine çevirmek istiyor.
'Benden sonrası tufan, ben öleceksem herkes ölecek' diyor.
Bunu yapar da… Gücü yetse bütün bölgeyi yok eder. Kendi halkını da bölge halkını da. Bunun örneklerini çok gördük.
Bu rejim, halkına rağmen, bölgeye rağmen ayakta kalamayacağını çok iyi biliyor. Ne kadar yıkım yaparsa yapacak, becerebilirse bölgesel savaş çıkaracak.
Bir uyarı yapmak istiyorum buradan.
Suriye meselesini kimse küçümsemesin. Hafife almak en büyük hatadır. Tahmin edilenden çok büyük bir mesele bu. Bu bölgede hiçbir mesele küçük değildir. Kolay başlar yıllarca bitirilemez.
Uzun yıllar sürebilir. Türkiye'yi, Ürdün'ü, Lübnan'ı içine çekebilir.
PKK sonrası PKK kadar büyük bir meseleyle yıllarca uğraşmak zorunda kalabiliriz.
'PKK bitti' derken yeni PKK'larla yıllar geçirebiliriz.
Bunu sadece Suriye değil, bütün komşularımız ve Türkiye'nin büyümesinden rahatsız olan 'Batılı dostlarımız' da istiyor, emin olun..
Suriye bir intikam saldırısı yaptı.
Ama PKK'nın bıraktığı boşluk üzerine hesap yapanların sırada olduğu ortada.
Sadece Suriye'yi, sadece bu saldırıyı değil, bugünlerde her şeyi dikkatle sorgulamak lazım. Kendimizi de…
Türkiye'nin başı sağolsun…