Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ahlâksız İslamcılık Olur mu?

Timetürk Yazarı Ömür Çelikdönmez: 'Gelinen noktada en çok da ahlâka ihtiyaç duyulduğu ortaya çıktı. Merhumdan Allah razı olsun. Yoksa siyasallaşan ve sözde gelenekle bağlarını kopartan yenilikçi akımların vardığı yer, Emevi İslam anlayışından öte değildir...'

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-04-30 00:01:58

Ahlâksız İslamcılık Olur mu?

TIMETURK / Ömür Çelikdönmez

Eba Müslim Horasani’nin muktedir olanların kulaklarını çağlar boyu çınlatan bir uyarısı var. Abbasoğullarının Türk kökenli bu fedaisi der ki; “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”

Özellikle bürokraside beklediği terfii alamayan mustariplerin çerçeveletip makam koltuklarının arkasına astıkları bu veciz söz, belki de günümüzde muktedirlerin göz önünde bulunduracakları tarihi bir uyarı niteliğinde. Çünkü mahkemenin kadıya mülk olmadığının bilinmesi gerekiyor.

Siyasallaşmayla birlikte dünyevileşme, inanç gruplarının önündeki en büyük açmazlardan. Seküler çevreler tarafından sıklıkla gündeme getirilen “mücahitler müteahhit oldu” eleştirilerine kulak tıkanmamalı bence. Bürokraside de durum farklı değil. Nefis muhasebesinden söz edenlerin nefislerinin nefasetlerinde nice şehvet putları yonttukları aşikâr. Bir zamanlar Ahmet Hamdi Akseki merhumun yazdığı İslam İlmihali kitabının, itikat/ibadet ve ahlâk başlıklı üç bölümden oluşmasını eleştirenler, muamelat babına neden yer verilmediğini sorgulardı.

Gelinen noktada en çok da ahlâka ihtiyaç duyulduğu ortaya çıktı. Merhumdan Allah razı olsun. Yoksa siyasallaşan ve sözde gelenekle bağlarını kopartan yenilikçi akımların vardığı yer, Emevi İslam anlayışından öte değildir. Beğenilmeyen geleneksel İslami cemaat ve oluşumları topyekûn Kemalist İslamcılıkla itham etmek, Türkiye’deki İslamcılık akımının mazisini, yol haritasını, dinamiklerini göz ardı etmektir.

Felsefe, insanın kendini arayış serüvenidir. O nedenle olsa gerek ilkçağın büyük filozofları “Kendini Bil!” sözünü, öğretilerine düstur edinmişler, en büyük erdemin insanın kendisini bilmesi olduğunu söylemişlerdir. Nitekim bizim irfan geleneğimizde de “Kendini bilen Rabbini bilir” ilkesi hayatın hemen her safhasında varlığını nüfuz ettirir.

İslamcı camiada temayüz eden muktedirlik hırsı hemen her platformda gündeme geliyor. Bir şekilde iktidarın eteğine yapışmak, icraatın içinden programını sunarcasına yapılan her uygulamayı sorgulamadan alkışlamak, ortaçağ skolastik anlayışında olduğu gibi, şirkin mantık dışılığını aklileştirmeye çalışmak gibi bir şey. İrangate patlak verdiğinde yapılan şerhleri biz unuttuysak tarih unutmadı, kolektif hafıza unutmadı. Ortaçağ’dan ithal edilen şerhi şerh etmek illetine duçar olanlar, bu hususta da o dönem fazla mesai yaptılar. Sonuç ortada…

Uzun lafın kısası dostlar dini, herhangi bir siyasi organizasyonun ideolojik aygıtına dönüştürmek, münevver ve mütefekkirlerin misyonu olamaz. Unutulmamalı, entelektüel muhalefet eden aydındır. Yanlışa yanlış doğruya doğru diyebilmek duruşunu gösteren Horasanlı Eba Müslim’in torunlarına selam olsun…

[email protected]
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara