İtiraf edeyim bölgeyi yeni tanıdım
'Akil İnsanlar'ın çalışmaları kapsamında Malatya, Elazığ, Hakkari ve Van'da temaslarda bulunan TESEV Başkanı Can Paker bir itirafta bulunarak, bölgeyi ve Kürt sorununu yeni yeni tanımaya başladığını söyledi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-29 09:49:49
TIMETURK / Haber Merkezi
Çözüm süreci üzerinde uzlaşılan yol haritasına uygun biçimde ilerliyor. 21 Mart'ta Öcalan'ın ilan ettiği 'silahlı mücadele dönemi bitti' çağrısı Murat Karayılan'ın açıklaması ile resmi hale geldi. Artık çözüme olan inanç toplumun her kesiminde artıyor.
Bu hafta Söyleşi-Yorum'da TESEV Başkanı ve Akil İnsanlar Heyeti'nin Doğu Anadolu Bölgesi Başkanı Can Paker ile son gelişmleri konuştuk. Paker 'Son gelişmeler Akil İnsanların işlerini daha da kolaylaştırdı. Arık sürece kuşku ile bakanlara karşı elimiz daha güçlü' dedi.
Akil İnsanlar Heyeti'nin Doğu Anadolu Bölgesi Grubunun Başkanısınız. Nasıl geçiyor bölgede çalışmalarınız?
Geçen hafta itibari ile Malatya, Elazığ, Van ve Hakkari'ye gittik. Bu hafta Erzincan ve Tunceli'ye, gidip, oralarda ikişer gün geçireceğiz.
Size (Akillere) yönelik, sürece yönelik özellikle Batı'dan ve siyasi çevrelerden sert eleştiriler var. Etkileniyor musunuz bunlardan?
Bir kere psikolojik olarak etkilenmemek mümkün değil. Zaten TESEV Başkanı olarak da zaman zaman benzer tepkiler aldığım için çok sorun etmiyorum. Beni asıl mutlu eden, çözüm sürecine, 30 yıl sürecin sona ermesine küçük de olsa katkı sunmuş olmak. Bu duygu gelen bütün eleştiri ve itibarsızlaştırma çabalarını önemsizleştiriyor. Zaman zaman üzüldüğüm bir konu daha oluyor…
YAPAY TÜRK KİMLİĞİ BİTİYOR
Nedir?
Bizim üzerimizden çözüm sürecini ve AK Parti'yi yıpratmak. Bence bu daha tehlikeli. Belki buna izin vermemek gerekiyor. Diğer taraftan ben bütün bu tepkileri anlıyorum. Ve bunun arkasında sosyal, ekonomik, siyasal çıkarların kaybedilmesi korkusu olduğunu biliyorum.
Açar mısınız?
Türkiye'de 85 yıldır devletin gölgesinde büyümüş bir sosyal sınıf var. İş adamlarından sanatçısına, edebiyatçısından akademisyenine kadar her alanda bu sınıf toplumun imtiyazlı sınıfı oldu. Bu statü hak edilerek değil, devletin askeri ve sivil bürokrasisinin bahşetmesi ile oldu. Elbette bu sınıfın içinde yer alıp, buna itiraz edenler, bunun dışına çıkanlar vs. oldu. Buna hiç şüphe yok ama ortalaması böyle. İtiraf edeyim ki ben de iş adamı olarak bu sınıfın içindeyim. Hatta bana çevremde 'sınıfına ihanet eden adam' diyorlar. Bu sınıf ve sahiplendikleri bu kimlik yapay bir kimliktir. Hak edilmemiştir. Bugün değişen budur. Kürselleşme dalgası ve Özal'ın liberalizasyon politikaları ile bu tablo değişmeye başladı. Anadolu'da kendi çapında küçük girişimciler yeni ortamda birer aktör haline geldiler ve Türkiye'de ilk defa bir orta sınıf oluşmaya başladı. Tabii zamanın ruhu bu yeni sınıftan yana.
Ve bu sınıf AK Parti'yi destekliyor…
Evet. Şimdi sürece karşı çıkanlar bu yapay kimliği ve dünyayı korumak istiyorlar. Bu sosyal statülerini kaybetmek istemiyorlar. Türkiye'nin eski Türkiye olmayacağını da biliyorlar. O yüzden siyasiler üzerinden mücadeleye devam ediyorlar. Bugün karşı karşıya olduğumuz durum cumhuriyetin inşa ettiği yapay, içi boş Türk kimliği bitiyor oluşudur. İçinde olduğumuz süreç gerçek bir Türkiyeli kimlik üretme ve toplum olma sürecidir. Önümüzde önce yan yana sonra birlikte yaşama süreci var. Devlet, komünizim, irtica ve bölücülük üzerinden bu yapıyı konsolide etmiştir. Oysa bugün geldiğimiz noktada irticacı diye dışladığı İslami kesim ve bölücü diye dışladığı Kürtler Türkiye'yi demokratikleştirip normalleştiriyor. Çözüm süreci aslında bu.
HALKLA KONUŞUYORUZ
Bir il'e gittiğinizde neler yapıyorsunuz?
Ben Doğu Anadolu Grubu Başkanı olarak şunu söyleyebilirim. Bu süreçte bize hükümetten ya da hükümet kanadından gelmiş bir telkin yok. Zaten gelse bizim yaptığımız işin bir anlamı olmaz. Biz sonuç olarak gittiğimiz illerde toplumun süreç hakkındaki düşüncelerini tespit edip, neler yapılması gerektiğini bir rapor olarak hükümete sunacağız. Biz kendi aramızdan yaptığımız toplantıda hedefimizi olabildiği kadar çok insan dinlemek üzerine kurduk. Siyasi parti ve devlet kurumlarını, seçilmiş belediye başkanlarıyla protokol ziyaretleri dışında ziyaret etmeme kararı aldık. Yani biz halkın, sokaktaki insanın ne düşündüğünü anlamak istedik. Programları da ona göre yaptık. Gittiğimiz her ilde önce halk toplantıları yapıyoruz. Bu toplantılar 1000-1500 kişilik oluyor. Orada birbirinden taban tabana farklı görüşleri dinliyoruz. Halk bence bu sürecin en önemli aktörü. Çünkü sorunu, sorunun sonuçlarını hisseden insanların gerçek düşüncelerini, eleştirilerini, desteğini görüyoruz. Halk toplantılarında toplumun ortalama duygusunu yakalıyoruz.
Nedir ortalama duygu?
Endişeleri var ama çözüm istiyorlar. Ziyaretlerde ildeki bütün STK'ları bir araya topluyoruz. Birbirinden farklı STK'lar bir araya geldiği zaman daha toleranslı oluyorlar, birbirlerini daha çok dinliyorlar. Üçüncü olarak üniversitelere gidiyoruz. Özellikle de öğrencilerle bir araya gelmeye çalışıyoruz. Öğrencilerle olamayacağımız yerlere gitmiyoruz. Cami cemaatiyle bir araya geliyoruz.
Nasıl?
Cuma günlerine mutlaka bir ziyaret koyuyoruz. Cuma namazından sonra cami cemaatiyle sohbet ediyoruz. Bunlar çok önemli bence. Esnaf ve kahve ziyaretleri yapıyoruz mutlaka. Önem verdiğimiz bir diğer ziyaret de çocuklarını kaybetmiş aileler. İster asker ya da polis, ister PKK'lı. İkisine de mutlaka gidiyoruz. Bir şehirde iki gün içinde şehrin bütün farklı çevreleri ile bir araya geldiğinizde daha bütünlükçü bir resim ortaya çıkıyor.
BÖLGE BARIŞA SUSAMIŞ
Ne var o resimde?
Bir kere uçları kenarda bırakırsak çoğunluk artık çözüm istiyor. Yorgunlar ve daha fazla acı çekmek istemiyorlar. Daha önemlisi, bu süreci son fırsat olarak görüyorlar. Devlet tarafından daha önce aldatıldıklarını düşünüyorlar. Sürecin içinde Öcalan'ın olması özellikle BDP'ye yakın olanlar tarafından çok önemseniyor. Bu sürecin akamete uğramasını tahayyül edemiyorlar. Uçları bir kenara bırakırsak; bir grup; 'barış olsun da nasıl olursa olsun' diyor; bir başka grup da; 'barış olsun ama haklarımız yasal güvenceye alınsın' diyor. Ağırlıklı görüş bu ikisi.
Nedir hak olarak istedikleri?
Üç temel konu var; Ana dilde eğitim, Kürt kimliğinin yasal güvenceye alınması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Bir de şunu ifade edeyim, bu görüşlerde şehirden şehre de farklılık gösteriyor. Hakkari ile Malatya arasında birbirinden çok farklı iki tablo var. Hakkari ile Van arasında fark var. Ama şunu söylemek mümkün Doğu Anadolu'da da Türkiye gibi Doğu'dan Batı'ya bir fark var.
İtiraf edeyim ki bölgeyi hiç ama hiç tanımamışım
Gittiğiniz yerlerde sizi en çok etkileyen ne oldu?
Gittiğimiz yerlerin her birinde beni etkileyen farklı şeyler oldu. Özel şeylerden çok genel gözlemlerimi paylaşayım. Birincisi bölge her açıdan büyük bir trajedi yaşamış ve hala yaşıyor. Bunu rakamlarla, oranlarla açıklamak işin teknik kısmı. Asıl trajedi insani olarak yaşananlarda. 30 yıllık savaş süresince Batı'nın bilmediği, devletin bilinçli olarak Batı'ya yansıtmadığı bir Doğu var. Batı'daki pekçok kişi için Doğu, Kürtlerin yaşadığı, fakirliğin olduğu bir bölge; PKK'ya katılanlara ise kandırılmış Kürtler olarak bakılıyor. Bu algı, çok uzaktan, çok yüzeysel ve bilgi temeli olmayan bir bakış.
Gerçeği ne bu tablonun?
Şunu itiraf edeyim. Ben TESEV Başkanı olarak bölge hakkında çalışmalar yapmamıza, bölgeye defalarca gelmem rağmen bölgeyi hiç tanımadığım görüyorum. Bunca ilgime rağmen hiç tanımamışım. Kürt sorunu üzerine pekçok araştırma yapmış bir kurumun başkanıyım, bölgeye pekçok defa gittim ama hiç birinde görmediklerimi bu dört ile yaptığım ziyarette gördüm. Düşünün ben tanımamışsam, ömründe bir kez bile buralara gelmemiş insan ne düşünür?
SALONLARA SIKIŞMIŞIZ
Tanımamanızı neye bağlıyorsunuz?
Bölgeye geldiğimizde doğru yerlere gitmememe, doğru insanlarla temas kurmamama. Buralara sadece toplantı için gelmişiz, toplantı bitmiş dönmüşüz. Belediye başakanı, vali ve STK temsilcileri ile görüşmeyi yeterli saymışız, eksiğimiz bu. Halka dokunamamış, onların dertlerini görmemişiz. Ben bile dört ilde gördüklerimden sonra Kürt sorununun asıl boyutunu bilmediğimi, görmediğimi düşünmeye başladım. Aslında Akil İnsanların da en büyük imkanı bu. Belki pekçoğu ilk defa otellerinden dışarı çıkıp halkla konuşuyorlar.
Gerçek sorun ne gördüğünüz?
Müthiş bir acı, sefalet. Köy boşaltmaların yol açtığı göç, birden çok ailenin bir arada yaşamak zorunda kaldığı varoşlara sıkışmış bir hayatlar. Doğu neredeyse büyük bir varoşa dönüşmüş durumda. Bu yüzden işsizlik çok, çaresizlik çok. Buna bir de ölümleri, güvenlik kuvvetlerini, PKK baskısını eklerseniz ortaya çıkan tabloyu siz düşünün.
Tabii bir de şu var; 30 yıllık çatışma sadece insani kayıpların dışında ciddi maddi kayıplara da yol açmış. Bölge halkı ve Türkiye Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nin ekonomik potansiyelinden hiç yararlanamadı. Bu bölgelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerinden, turizm imkanlarından, tarımından vs. hiç yararlanamadı. Bunun maliyetini bilmiyoruz. Barış süreci ile birlikte Türkiye'nin uluslararası kredi notu yükseldi. Bence barışın kalıcı hale gelmesi bölgenin ekonomik potansiyelini de ortaya çıkaracaktır.
ŞİMDİ DEVLET DE ÇÖZÜM İSTİYOR
PKK sınır dışına çekilme kararı aldı. Bu sizin çalışmanızı nasıl etkiler?
Artık her iki taraf için de geri dönülmez nokta geçildi diye düşünüyorum. Karayılan'ın çekilme açıklaması çok önemli gelişme. Sürecin geldiği nokta en çok bizlerin işini kolaylaştıracak. Yani Akil İnsanların.
Neden?
Bizi eleştirel bakan, bize inanmayan pek çok kesim var. Doğu'da bu kadar yok ama Orta Anadolu'da, Ege'de, Akdeniz'de var. Bu gelişmelerden sonra süreç konusunda endişesi olanları ikna edebilme şansımız arttı. Buraya gelmek bence kolay olmadı. AK Parti gerçekten büyük bir siyasi risk almış ve Türkiye'nin en önemli sorununu çözmek için adım atmıştır. Bize düşen bu çabaya katkı sunmaktır.
DEMOKRATİKLEŞME DEVAM ETMELİ
AK Parti tarafından kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?
Hayır. Bir kere AK Parti bu sorunun farkındaydı ama iktidarının ilk yıllarında adım atamadı. AK Parti bu sürece askeri vesayeti azalttığı, darbe tehlikelerini atlattığı, devletin demokratikleşmesiyle başlayabildi. Bugün çözümü sadece AK Parti değil, demokratikleşen devlet de istiyor. Çözümü mümkün kılan devletteki değişim ve demokratikleşmedir. Sürece kuşku ile bakanlara bunu anlatıyoruz.
Devlet nasıl değişti?
İktidarın atanmışlardan seçilmişleri geçtiği ve seçilmişlerin toplumsal sorunları çözme iradesi gösterdiği bir devlet. Yani devleti önceleyen değil, toplumu önceleyen bir devlet var. Burada kritik nokta şu; süreçle birlikte karşılıklı güven ortamı arttıkça çözüm süreci ve PKK'nın silah bırakması hızlanır. Bu sağlayacak olan ise demokratikleşmedir. Sürecin sigortası demokratikleşmedir.
CHP DE MHP DE MARJİNALLEŞİR
Çözüm siyaseti nasıl etkiler?
Şu anda iki kitle partisi çözüme karşı pozisyonda duruyor. MHP açıktan karşı, CHP'de karşı çıkanların sesi güçleniyor. Buna Kılıçdaroğlu da dahil. Vakfımıza üye olduğu için Kılıçdaroğlu'nu itibarsızlaştırmaya çalışanlar, benzer biçimde bizi itibarsızlaştırarak sürece engel olmaya çalışıyorlar.
Kılıçdaroğlu'nun TESEV üyeliği devam ediyor değil mi?
Evet. Zaten kendisi üyelikten rahatsız değil.
CHP süreçten nasıl etkilenir?
İki senaryo var. İlki süreç başarısız olursa AK Parti oy kaybeder, CHP ve MHP yükselir. İkincisi de süreç devam ederse AK Parti ve BDP yükselir, CHP ve daha çok da MHP oy kaybeder. Ben ikinci seçeneğin daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Zaten çözüm süreci, bu sürecin dışında kalan partileri zaman için marjinalleştirecektir.
DAVET GELİRSE KABUL EDERİM
CHP'den Kürt sorunu ya da başka bir politika geliştirme konusunda katkı talebi gelse, cevabını ne olur?
Bakın biz bu sürece AK Parti'ye destek olsun diye değil, hükümet bu sorunun çözülmesinde bizim barış isteğimizi toplumla paylaşmamızı istedi o kadar. Biz hükümeti programını, çözüm paketini vs. bilmiyoruz. Biz barışa inancımızı paylaşıyoruz. CHP herhangi bir konuda politika geliştirmek için benden talepte bulunursa tabii ki katkı sunarım.
((MURAT AKSOY / Yeni Şafak)
SON VİDEO HABER
Haber Ara