Soylu, Süleyman Şah Üniversitesi Sosyal Bilimler Kulübü'nce düzenlenen "Yeni Türkiye Vizyonu" başlıklı konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 1600'lü yıllarda başlayan gerileme döneminin ardından, 21. yüzyılın başından itibaren çok önemli bir süreçle karşı karşıya kaldığını, yükselme devrine adım atmaya çalışan bir ülke konumuna geldiğini söyledi.
Küresel güç ekseninin değiştiğini ve ilk kez doğuya kaydığını ifade eden Soylu, bunun da Türkiye için tarihi bir fırsat olduğunu dile getirdi.
Küresel ekonomik paradigmanın da değiştiğini aktaran Soylu, "Dünyada küreselleşme, bilişim, iletişim, etkileşim ne kadar önemliyse, birey, inovasyon ve yenilik de o kadar önemlidir. Artık paradan para kazanmanın dönemi değil" şeklinde konuştu.
Türkiye'den dünyaya 2000'li yılların başına kadar yapılan yatırımın 1.5 milyar dolar olduğunu, bugün bu rakamın 4.5 milyar dolara çıktığını anlatan Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu, sermayemizin yurt dışına kaçışı değildir. Bu, yeni dünya anlayışına kendimizi adapte edebilmemizin en önemli koşullarından biridir. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca 2002'ye kadar toplam 14.5 milyar dolarlık uluslararası doğrudan yatırım alan Türkiye, sadece son 10 yılda 124.5 milyar dolarlık uluslararası doğrudan yatırım almış bir ülke haline geldi."
Kentsel dönüşüm uygulamalarına da değinen Soylu, Türkiye'nin, inancını, benliğini, gücünü, atasını, dinini, milliyetini bilen bir neslin yanı sıra estetiği ve sanatı bilen bir yeni nesil ortaya çıkarması gerektiğini ifade etti.
Minibüslerde sıkış tıkış giden çocuklardan tasarım beklenemeyeceğini dile getiren Soylu, "Sabah kalktığınızda, eciş bücüş binaların içerisinden vizyon ve hayal geliştiren bir nesil oluşturamazsınız" dedi.
-"Evrensel demokrasiye göre kendi sistemimizi kurmalıyız"-
Çocukluğundan beri başkanlık sistemi taraftarı olduğunu anlatan Soylu, şunları kaydetti:
"Ülkeyi kompartımanlara ayıranlar, bu parlamenter sistemi Türkiye'ye inşa edenlerdir. Gün geldi Türk-Kürt, sağ-sol, Sünni-Alevi, laik-antilaik, başı örtülü-başı açık... Bütün bu kompartımanlar, enerjimizi toprağa veren, ihtilaflarımızı derinleştiren, ihtilaflarımız üzerinden bizi zafiyete düşürüp, yönetilmeye mahkum eden bir anlayışı oluşturmuştur. Biz kendi sistemimizi kurmalıyız. Evrensel hukuk normlarına ve evrensel demokrasiye göre kendi sistemimizi kurmalıyız. Bunu parlamenter sistem üzerinden inşa edebiliriz ama rehabilite edemeyeceğimiz kadar zordur.
Demokratik, modern hukuk devletinin bütün normlarını kendi içinde barındıran bir sistem oluşturmalıyız. Çözüm süreci de bunun ta kendisidir. O medeniyet zincirini kırmamak için, bu coğrafyadaki bütün zenginlikleri ve farklılıkları, bu coğrafyanın geleceğinin en önemli teminatı olarak yürütmek adına ortaya konulan sistemin adıdır. Çünkü tarihsel bir süreç önümüzdedir."
-Sorular-
Süleyman Soylu, konuşmasının ardından öğrencilerin sorularını yanıtladı.
"Türkiye gibi demokrasi kültürü pek olmayan bir ülkede, başkanlık sistemine geçmek, kimilerine göre diktatörlüğe doğru gidiş olarak değerlendiriliyor. Başkanlık sistemi sizce ne kadar doğru?" sorusuna Soylu, şu yanıtı verdi:
"Başkanlık sisteminin diktatörlük getireceği anlayışını şurada tutalım, parlamenter sisteme bakalım. Parlamenter sistemde 28 Şubat 1997'de ülkeye bin yıllık elbise biçen örtülü bir diktatörlük gelmiş midir, gelmemiş midir? 1961'de kurulan parlamenter sistemden sonra bu ülkede 1980 darbesine kadar bir tek sivil adam cumhurbaşkanı olabilmiş midir? Parlamenter sistem, Türkiye'deki uygulamalarla birlikte örtülü diktatörlüğün önünü açmıştır. Örtülü diktatörlüğü, bu milletin temel egemenliğinin üzerine geçirmiştir.
'Türkiye başkanlık sistemiyle bölünecek' deniyor. Türkiye 1990'da bölgelerine gazete, öğretmen, doktor gönderemeyen, neredeyse fiili olarak bölünmüşlük anlayışını kendi içinde yaşayan bir ülke olmuş mudur, olmamış mıdır?"
"Akil insanlar sizce gerekli miydi? Barış sürecinde kimle, niye barışıyoruz?" sorusuna karşılık Soylu, Türkiye'nin ihtilafları üzerinden sürekli zayıflatılan bir ülke olduğunu ifade etti.
Hep birlikte güzel bir cumhuriyet inşa edildiğini ancak cumhuriyeti demokrasiyle bütünleştirmekte ve topyekun ayağa kaldırmakta sürekli sıkıntı çekildiğini dile getiren Soylu, "Eğer kalkınmak, büyümek ve zenginleşmek istiyorsak... Irak, İran, Suriye'de kim var? Kürtler var. Sen onlarla ilişki kurmak istiyorsan, önce kendi ülkende yaşayan Kürtler ile ortak bir sözleşme kurman lazım" diye konuştu.
Akil İnsanlar'ın, toplumun çeşitli alanlarda üst kademelere gelmiş bireylerinden oluştuğunu dile getiren Soylu, "Bazı meselelerinizi sadece siyasallaştırırsanız, siyasi köşede kalırsınız. AK Parti bu meseleyi, başından itibaren siyasallaştırmamak için büyük bir çaba ortaya koydu. Hangi sivil toplum örgütüyle bu işi yürütecek siniz? Var mı? Yok" dedi.
Türkiye'deki Kürt kökenli vatandaşların yüzde 80'inin, "Biz bu çözüm sürecini istiyoruz" demesinin bir işaret olduğunu aktaran Soylu, "Bu işareti hep beraber anlayalım. Bu iş bitsin sevgiyle birlikte. Başkasına da imkan vermeyelim. Bunun üzerinden bizi yönetiyorlar. Bu bölge yeni bir cazibe coğrafyası haline geldi. Böl, parçala, yönet en güzel taktiktir. Buna niye alet olalım?" şeklinde konuştu.
Konferansın ardından Süleyman Şah Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ali Dumankaya, Soylu'ya plaket takdim etti.
aa