Dolar

34,8956

Euro

36,6300

Altın

3.008,96

Bist

10.058,63

‘Ne Türk ne Kürt, insan cumhuriyeti olsun’

Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarına başladığından bu yana, en büyük tepkiyle Kayseri’de karşılaştı. İç Anadolu heyetinin başkanı, Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren, “Bir itirazımız olursa biz de dile getiririz” diyor; “Akıllarımızı kiraya vermedik ki”

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-04-22 13:44:09

‘Ne Türk ne Kürt, insan cumhuriyeti olsun’

TIMETURK / Haber Merkezi

İç Anadolu Heyeti Başkanı Ahmet Taşgetiren, akil insanların farklı düşüncelerden geldiğini belirterek, eleştirilerle de olsa iletişimin sürmesinden yana olduğunu söylüyor.

Geçen hafta yaptığınız bir konuşmada, “Öcalan’a Kürtlerin temsilcisi pozisyonu verilmemelidir” cümlesini kurdunuz. Öcalan şu anda sizin de Akil İnsanlar Heyeti’nde olduğunuz sürecin bir aktörü. Siz bu cümleyi neye dayanarak dile getirdiniz?

- Kürtler, geniş bir topluluğu ifade ediyor. BDP-PKK ekseninde Kürtler var, ama onun dışında da Kürtler var. BDP’nin Kürt seçmenden aldığı oy, yüzde 25-30 gözüküyor. Buna karşılık Ak Parti’nin Kürtlerden aldığı oy yüzde 50. Kürtlerin tamamı PKK çizgisini tanımıyor, Öcalan’ı da önder olarak bilmiyor. Onun altını çizmek gerekli diye düşünüyorum. Genelde sanki Öcalan bütün Kürtlerin temsilcisi olarak masaya oturmuş gibi bir izlenim verilmek isteniyor. Kürtlerin temsilcisi konumuna oturtup bütün Kürt sorununu Öcalan’la görüşmek, Öcalan’a aşırı misyon yüklemek anlamına gelir. Kürtlerin tamamına da haksızlık olur.

Ak Parti’ye oy veren yüzde 50’lik kesimin Kürt siyasi hareketine yakın olmadığını düşünürsek, PKK ve BDP’nin ‘haklarını talep eden’ Kürtlerin temsilcisi olduğunu söyleyebilir miyiz?

- Hak talep eden ifadesi, belki Ak Parti’deki Kürtler için de söz konusu. Mesela Galip Ensarioğlu Kürtlerin bugüne kadar verilmemiş haklarını talep etmekte geride kalan bir isim değil. Ya da Abdurrahman Kurt ya da Mehdi Eker. BDP’li olmayan Kürtlerin de dil ya da bölgenin mağduriyeti gibi sorunlar konusunda benzeri talepleri seslendirmeleri son derece doğal.

‘Siyasetteki hormonlu yapı’

Sizce Kürtleri kim temsil ediyor?


- Kürtler farklı siyasi yapılarda temsil ediliyorlar. Bir tek temsilci söyleme imkanı yok. Yanlış olan, o çerçevenin Kürt temsiline el koyması. Belki terörün kalkması en çok Kürtleri özgürleştirecek. Onun için “Kürt siyasetinin demokratikleşmesi” diye bir yazı yazdım. Silah devreden çıkarsa, belki en çok Kürt siyaseti demokratikleşecek. Genel Türkiye siyasetinde de hormonlu bir yapının ortadan kalkacağını düşünüyorum. Şu anda BDP hormonlu bir siyaset uyguluyor.

Nedir o hormon?


- Silah. Bir dönem CHP de hormonlu siyaset uyguluyordu. Sayın Baykal demişti ki, “CHP’nin sayısal ağırlığıyla siyasi ağırlığı birbirinden farklıdır”. CHP’nin hormonunun arkasında da bir dönem askerin silahı vardı. Türkiye askerin silahını siyasetin içinden çıkardı. Bütünüyle çıktı mı tartışılabilir, ama önemli ölçüde çıktı. Öbür tarafta hormon devam ediyor. Kürtler özgürce siyasal yapılarını oluştursunlar, siyasi tercihlerini yapsınlar. Ben bunun siyasette gerçekten yeni bir denge ortaya çıkaracağını düşünüyorum.

‘En steril insan Öcalan’

Silahlar bırakıldığında BDP’nin oylarında azalma olacağını mı düşünüyorsunuz?

- Evet, böyle düşünüyorum.

Bu noktada BDP’nin aldığı oyu küçümsemiş olmuyor musunuz?

- Küçümseme kelimesini kullanmıyorum ama hormonlu bir oy olduğunu düşünüyorum. Özellikle bölgede derinden akan KCK yapılanmasının çok sıkı bir denetim uyguladığını düşünüyorum. Özellikle kırsal alanda insanların çok zor tercihlerde bulunduklarını düşünüyorum.

Öcalan’ın şu anda sürecin baş aktörlerinden olması sizde memnuniyetsizlik yaratıyor mu?

- Başka çare olmadığını düşünüyorum. Ben şahsen bundan memnuniyetsizlik duyuyorum diyemem ama sahada aldığımız izlenim şu, halk hala bebek katili, terör örgütü lideri damgalarını saklı tutuyor. Ve onunla görüşülmesini, baş aktör olmasını içine sindirmiş değil. Süreçle ilgili sorular sorulduğunda en az desteğin geldiği konu bu. Devlet ise şu anda uluslararası birtakım odaklardan en az etkilenen, en steril insan olarak Öcalan’ı görüyor. Onun bu sürece daha Türkiye eksenli bakabileceğini düşünüyor.

Ahmet Taşgetiren arkadaşımız Zeynep Miraç’ın ‘Akil İnsanlar’ konusundaki sorularını yanıtladı. Taşgetiren, silahın artık devreden çıkması gerektiğini söyledi.

‘Ne Türk ne Kürt, insan cumhuriyeti olsun’

Siz 2005’te Başbakan’ın Kürt sorununa yaklaşımını Türkiye-PKK eksenine sahip olduğu için eleştirmeniz nedeniyle Yeni Şafak’tan ayrılmak zorunda kalmıştınız. Şimdi Öcalan’ın başat olduğu sürecin içinde akil insan olmanız, Başbakan’ın sizi ikna ettiği anlamına mı geliyor?

- Ben orada sorunun etnik bir sorun olarak tanımlanmasına karşı çıktım. Etnik sorun tanımlamasının, Ak Parti’nin ideolojik yapısıyla da, Tayyip Erdoğan’ın dünya görüşüyle de bağdaşmadığını düşünüyorum. Sayın Başbakan’ın en son geldiği nokta, tek millet kavramı. O tek milletin içini de etnisiteyle, Türklük vurgusuyla doldurmuyor. Değerler ve ideal birliği çerçevesinde millet tanımı bu. Ama o yıllarda maalesef danıştığı alanlar, Sayın Başbakan’ın olayı etnik bir sorun olarak sunmasına yol açtı. Ben de buna itiraz ettim. Sonra Başbakan da, Cumhurbaşkanı da olayı etnik bir sorun olarak tanımlamaktan kaçındılar. Şu anda hükümetin politikasının 2005’ten farklı bir yerde olduğuna inanıyorum.

Ben değişmedim, onlar değişti mi diyorsunuz?

- Ne olursunuz böyle bir başlık çıkarmayın. Hassas bir dönemden geçiyoruz. Farklılıklarımız hala var. Bunları da yazıyorum. Sayın Beşir Atalay’la konuşmamızda da söyledim, biz akıllarımızı kiraya vermedik. Siz benim 2005’teki yazımı önüme koyuyorsunuz. Ben 1969’dan beri fikir hayatının içindeyim, kendi içimde tutarlı olmak isterim. Bir aydın yola çıkıyor, on yıl içinde 20 kere zikzak yapıyor. Onun için Öcalan’a dedim ki, “Kürtlerden özür dile”.

‘Öcalan realiteyi kabul etti’


Niye

- Demokratik özerkliği bıraktın, federasyonu bıraktın, bağımsız devleti bıraktın. Otuz yıl içerisinde 35 bin insan öldü senin çağrınla, sen yaşıyorsun. Ben isyan ediyorum, 2012 yılında dağlarda 1500 Kürt çocuğu ölmüş. Mesela Öcalan’ın Newroz konuşmasına yansıyan o bin yıllık beraberlik, İslam bayrağı gibi sözlerin de Öcalan’ın alt kültüründe bulunmadığını düşünüyorum. Marksist dünya görüşünde o kavramlar yok. Yeni dönemde muhtemelen devletin görüşmelerinde devreye girmiş yaklaşımlardır.

Devletin ona dikte ettiği sözler mi?

- Dikte ettiğini söylemek doğru olmaz. Belki de Öcalan realiteyi kabul etmiştir. O hareket bugüne kadar Türklerle Kürtlerin İslam potasında bu derece eridiğini görmek istemedi. Öcalan’ın içinde olduğu kültürde İslam çok yer almıyor. Kürtleri de zaten dönüştürmek gibi bir düşüncesi vardır. Ben Abdülmelik Fırat’ın bir sözüne konuşmalarımda atıfta bulunurum. O diyor ki, “Kemalist ideoloji ile PKK aynı yöntemlerle çalıştı. Kemalist ideoloji Türklüğü öne çıkarıp İslam’ı azaltmayı politika olarak benimsedi, PKK da Kürtlüğü öne çıkarıp İslam’ı azaltmayı”. Sonunda Türk etnisitesiyle Kürt etnisitesi karşı karşıya geldi. Tayyip Erdoğan’da daha farklı bir bileşim var.

Nasıl bir bileşim?

- Kürtlerden niye oy alıyor? Bir, Tayyip Erdoğan sistemin, statükonun mağduru oldu. Kürtler bu açıdan aynileştiler. İki, İslam ortak paydası var. Üç, Tayyip Erdoğan’ın fukara sofralarında iftar yapan fakir babası hüviyeti etkili oldu. Belki birçok aydınımız o İslam ortak paydasını çok önemsemiyor olabilir, ama sosyolojik bir gerçek bu.

Ancak dillerini, kimliklerini, haklarını isteyen Kürtler bu çerçevenin dışında kalıyor.

- Önemli olan, Türkiye’de demokratik ortamı geliştirerek herkesin mutlu olacağı çerçeveyi bulmak. Öyle bir sistem içinde yaşıyoruz ki, yalnızca Kürtlerin değil Türklerin de hakkı verilmemiş. Sistemin tamamının yeniden inşa edilmesi gerekiyor.

İslam ortak paydası konusunda bir sorum var: Bu ortaklık inanmayanları toplumun yeni “öteki”si haline getirmez mi?


- O niteliğe büründürmemek gerekir. Herkesin ötekileştirmemek gibi kalbi ve zihni eğitimden geçmesi, herkesin hukukunu içimize sindirmemiz gerekiyor. En önemli ortak paydamız insan olmak. Hatta Türk Cumhuriyeti mi, Kürt Cumhuriyeti mi konuşmalarında “İnsan Cumhuriyeti olsun” dedim.

‘Say kamu vicdanında yargılanmalı’


Barış sürecinin Türkiye’ye demokratikleşme getireceğinin konuşulduğu bir dönemde, Fazıl Say Twitter’da retweet ettiği sözler nedeniyle 10 ay cezaya çarptırıldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Hiç ceza almayabilirdi. Ama Fazıl Say’ın o sözleri toplumun genelini yargılayan, tahammül edilemez sözler. Bunu ben hak olarak görmüyorum.

Ayıpla suç arasındaki çizgi nasıl çizilebilir?


- Keşke yargılanmasaydı. Ama keşke aydınlarımız da ilk başta “Fazıl bu olmadı” diye keşke isyan etseydi, kamu vicdanında yargılansaydı. Bu sözleri Fazıl Say’a yakıştırmıyorum. Müzikle iç içe, dünya çapında bir sanatçımız toplumuyla aşağılayıcı bir dille iletişim kuran bir insan olmamalıydı. Bunu da bizim Fazıl Say’ı utandıracak ölçüde yüksek sesle söylememiz lazım ki, bir daha söylemesin. Bunu yapalım ama mahkumiyet olmasın.

‘Bayrağı bize silah olarak yöneltiyorlar’


En sert tepkilerle sizin başkanlığını yaptığınız İç Anadolu Akil İnsanlar Heyeti karşılaştı. Önce Konya, sonra Kayseri... Siz bu tepkilere nasıl karşılık veriyorsunuz?

- Herkesin konuşmasına imkan sağlamayı ilke olarak benimsiyoruz. Sürece muhalif olanlara da söz hakkı vermek istiyoruz. Fakat bu söz hakları iyiye kullanılmıyor. Oraya bir organize yapı olarak geliniyor, amacın sabote etmek olduğunu hemen anlıyorsunuz. Kayseri’de baktık salon işgal edilmiş. İstiklal Marşı okudular, bayrak kaldırdılar. Marşı, bayrağı bize silah olarak yöneltiyorlar.

Siz 11 Nisan tarihli köşenizden Devlet Bahçeli’yi ilk durağınız olan Konya’ya davet ettiniz. Herhangi bir cevap aldınız mı?


- Hayır. Gerçekten Bahçeli ile görüşmek isterdim. MHP’nin bu süreçte eleştiriyle bile bir misyon üstlenebileceğine inanıyorum. İletişimi kesmek ve sadece “vatan haini” diye suçlamak bir anlam taşımıyor. Birtakım sorular, endişeler olabilir. Ben de Sayın Beşir Atalay’a sordum, “Bizim silah bırakılmasından başka bir gündemimiz yok” dedi, “Onun dışında söylenenler kurgudur”. Muhtemel ki MHP, CHP tabanından oy almaya çalışıyor. Ege’de de İşçi Partisi CHP’den oy almaya çalışıyor. CHP de çok ciddi bir kafa karışıklığı içinde. Ana muhalefet olarak duruşu olmayan bir parti ve çok problemli.

Şu cümleyi nasıl tamamlarsınız? “Barış sürecinin başarıyla sonuçlanacağına inanıyorum, çünkü...”

- Başka çaremiz yok! Bu ülkenin başka çaresi yok. “Bu süreç akamete uğrasın” demek, arkasından gelecek genç ölümlerinin vebalini taşır.

(Zeynep Meriç / Milliyet)

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara