Dua, kul ile Allah arasında özel bir iletişim halidir. Kulun en özel hallerini, ihtiyaçlarını, isteklerini Allah’a arz etmesidir. Peygamber Efendimiz’in (sas) tabiriyle ibadetin özü olan dua için Kur’an-ı Kerim’in Furkan Sûresi’nde “De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabb’im size değer verir miydi?” buyurulur. Dua ederken kelimelerimizin yetmediği yerde Allah katında salih kulları, alim zatları isteklerimizin kabulüne vesile kılarız. Vesile, Kur’an-ı Kerim’in Maide Sûresi’nde de zikredilen bir kavram: “Ey iman edenler, Allah’tan korkup sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” Ancak son zamanlarda vesile kılmayla ondan medet ummayı birbirine karıştırır hale geldik.
Medet dilenecek ve yardımına başvurulacak tek merci Allahü Teâla’dır. O’nun dışında medet umulan şahıs veli ya da peygamber dahi olsa bizzat onların şahsına müracaat etmede şirke düşme tehlikesi vardır. Özellikle sınav zamanı öğrenciler, düğün öncesi evlilik adayları ve hastalıklarına şifa arayanlar, akın akın büyük zatların kabrine gider ve dua eder. Burada ettikleri dualarda zikredilen kelimeler, takınılan tavırlar şirke düşmemek adına oldukça önemli. Büyük zatlar vefat etmiş de olsa vesile kılınabilirler ancak kabirleri başına ip veya herhangi bir kumaş parçası bağlayıp onlardan medet ummak caiz değil.
Nasıl vesile kılarız?
Duaya vesile kılmanın yollarından biri Allah’ın isimlerini duamızda zikretmek. Nitekim A’raf Sûresi’nin yüz sekseninci ayetinde “İsimlerin en güzeli Allah’ındır. Öyleyse O’na bunlarla dua edin.” buyuruluyor.
Dua ederken kelimelerin yetersiz kaldığı yerde vesile kıldığımız zatın duasıyla dua etmek de bunlardan biri. Peygamber Efendimiz’in duaları, Kur’an-ı Kerim’in geçmiş peygamberlerden naklettiği dualar, büyük velilerin duaları gibi. Diğer bir usûlse dualarımıza yaptığımız amel ve ibadetleri vesile etmek. Buhari’de kayıtlı ve ‘mağara’ hadisi olarak bilinen hadis-i şerifte Peygamberimiz’in (sas) anlattığı bir olay var. İslamiyet’ten önce yolculuğa çıkan üç arkadaş, sığınmak için girdikleri bir mağarada mahsur kalır. Kurtulmak için üçü de işledikleri salih amelleri vesile kılarak dua eder. Sonunda mağaranın kapısı açılır.
Büyük zatları duamıza vesile kılmak en çok başvurduğumuz dua şekli. Buhari’den rivayet edilen bir diğer hadiste Hz. Ömer’in (ra) yağmur duasında Hz. Abbas’ı (Peygamberimiz’in amcası) vesile ederek şöyle dua ettiği zikrediliyor: “Allah’ım, biz Peygamber’in amcasını Sana vesile kılıyoruz, bunun için bize yağmur yağdır.”
Duanın altına büyük zatların imzasını attırmak
İlahiyatçı Ömer Faruk Şentürk, duaya birini vesile kılmakla ondan medet ummak arasındaki sınırı şöyle anlatıyor: “Bir kişinin bir peygamber veya Cenab-ı Hakk’ın nezdinde makbul bildiği bir Hak dostunun sözleriyle Allah’ın dergahına yönelmesinin ve müracaat etmesinin hiç mahzuru yok. Bu o büyük şahsiyetlerin sözleriyle Hakk’ın kapısına yönelir ve müracaat eder ve yaptığı dualarının altına da adeta o salahiyetli zata imza attırır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kendi muhasebesini yaparken, zatına çok yakışan büyük bir tevazuyla “İlahî, günahlar dilime kilit vurdu, isyanların çokluğu belimi büktü, gafletin dehşeti sesimi kıstı; fakat yine de Senin kapına geldim. Günahlarla âlûde halimle değil, efendim Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin Hakk katında makbul ve kapıcı tarafından tanınan sesiyle Senin kapının tokmağına dokunuyorum!” demesi böyle bir şeydir. Ancak istenecek her şey Allah’tan istenmeli. Başkalarından, bu peygamber ve veliler dahi olsa, bir şey dilenmek asla doğru değildir. Bu şirke girer. Mesela Hz. Eyyûb el Ensari’nin kabrine gidip şifa için onu vesile kılarak dua edilebilir. Ama ‘Hz. Eyyûb’a gittik ve şifa bulduk’ demek yanlış. Çünkü şifa yalnız Allah’tandır. Cenab-ı Allah nimetlerini ulaştırmada birtakım kullarını aracı kılmış. Rahmet, önce Efendimiz’e, O’ndan da bize gelmiştir. O yüzden medet umulacak merci Allah’tır.”
‘Allah’tan başkasından medet ummak şirktir’
Yrd. Doç. Dr. Ali Vasfi Kurt, (Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) dua ederken birinden medet ummanın şirk olduğunu söylüyor: “Allah dışında başka birinden medet umma cahiliye devrinden beri var. Bu da zamanımıza kadar gelmiş. Bir nevi şirk, görünürde olmasa bile yani putlara tapmak şeklinde olmasa bile hâlâ devam ediyor. Kelimeler bir noktada insanın Allah’a olan yakınlığıdır. İnsan kendi kelimeleriyle, samimiyetiyle dua etmeli. İhtiyaçlarını gayri meşru yollarla gideren insanlar dua etmeyi bıraktı. Rüşvet alıyor, ihtiyacını gideriyor, neden Allah’a dua etsin ki? Öyle bir duruma geldik. Bir rivayette Allah’ın sevdiği kullarının hürmetine Allah’tan bir şey istendiğinden söz ediliyor. Allah katında salih bir kulun hürmetine bir şey istenebilir. Bunda sorun yok. Hz. Peygamber Efendimiz’in bize şefaatçi olmasını da Allah’tan istiyoruz. Efendimiz’in kime şefaat edeceğine de Allah karar verecek. Dolayısıyla, ‘Efendimiz’in benim için şefaatçi olmasını Allah’tan istiyorum.’ demek gerekir. Çünkü Yüce Allah’ın yerine evrende tasarruf edecek başka hiç kimse yoktur.” ( BAHAR KARAMAN APAK / Zaman)