Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Gökkuşağının ağırlığı

Bianet'ten Murat Türker bugünkü yazısında 32.İstanbul Film Festivali'nde gösterilecek olan savaşın ve savaşla gelen baskı ortamının gündelik olarak yaşandığı bir köy ilkokulunda okuyan çocukların 90’lı yıllarda ve bugün neler yaşadığına ve barışa olan özlemlerinin anlatıldığı Dilek Gökçin'in 'Bûka Baranê / Yağmurun Gelini' adlı belgeselini köşesine taşıdı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-04-14 11:14:35

Gökkuşağının ağırlığı

TIMETURK / Haber Merkezi

"Bûka Baranê" Gökkuşağının Ağırlığı

Bûka Baranê, Kürtçe’de Yağmurun Gelini yani gökkuşağı anlamına geliyor. Befircan köyünün çocukları ovalarında karşılarına sık sık çıkan bu doğa harikasına ulaşıp altından geçtikleri taktirde cinsiyet değiştirebileceklerine inanıyorlardı fakat büyüdükçe karşılaştıkları gerçekler saflıklarını hızla kaybetmelerine sebep oldu.

32.İstanbul Film Festivali kapsamında Tepebaşı'ndaki Pera Müzesinde dar bir zümreye ulaşan Bûka Baranê adlı belgeselin galası 15 Nisan Pazartesi akşamı saat 20:00'de Atlas sinamasında yapılacak.


Karanlık mazi


Bûka Baranê, 1989 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesinin Befircan ya da Türkçe adıyla Karlı köyünde ilkokul öğrencilerinin okul bahçesinde çektirdikleri bir fotoğraf ile başlıyor. Hakkari bilindiği gibi hem İran hem de Irak ile sınırı olan ve Kürtlerin nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturduğu bir il.

Fotoğrafın bir köşesinde bu yörede her yağmurdan sonra çıkan gökkuşağını görmek mümkün.

Fotoğrafın çekiminden 23 yıl sonra bu fotoğraftakilerden biri (İrfan) o fotoğraftakilerden bir başkasının (Aysun) düğünü için köye dönüyor. O fotoğraftaki sınıf arkadaşlarının çoğu bu düğünde olacak.

Irfan köye doğru yolculuğa çıkarken biz de bu fotoğrafta yer alan 10 kişi ile 1989’dan bu yana bir yolculuğa çıkıyoruz.

Köyün yaşadıklarıyla paralel olarak bölgede yaşanan olağanüstü hal ve koruculuk süreçlerini izliyoruz. Köy 90’larda artık PKK militanlarının da askerlerin de uğrak yeri haline geliyor.

Gözaltılar, baskılar ve dayak başlıyor. Aynı zamanda dağa çıkmalar.

Gençlerin Yüksekova ve Hakkari dışındaki lise ve üniversite yıllarını dinliyoruz.

Bu belgesel, savaşın ve savaşla gelen baskı ortamının gündelik olarak yaşandığı bir köy ilkokulunda okuyan çocukların 90’lı yıllarda ve bugün neler yaşadığına ve barışa olan özlemlerine odaklanıyor.


Film niye çekildi?

Hafıza Merkezi, ağırlıklı olarak Türkiye’de zorla kaybedilenlerin belgelenmesi ve bu alandaki hukuki mücadele konularında çalışıyor. Türkiye’den ve dünyadan farklı kaynaklar yaklaşık bin ile iki bin arasında kişinin zorla kaybedildiğini ortaya koyuyor.

Gözaltında, kaçırılarak, infaz sonrası kaybedilerek uygulanan bu politikadan birinci derecede devlet görevlileri ve devletçe görevlendirilenler sorumlu, ancak bu güne kadar Türkiye’de bu insanlık suçundan hüküm giymiş hiç kimse yok.

Rakamlar özellikle 90’lı yıllarda kaybetmenin bir strateji olarak uygulandığını ortaya koyuyor. Ağırlıklı olarak PKK ile savaşta gündeme gelen bu uygulamanın kurbanları sivil halktan.

Hafıza Merkezi, yaşananlara tanıklık etmek için savaşın gündelik hayatın bir parçası olarak yaşandığı bölgede bir köyde, 90’lı yılların başında çekilen bir ilkokul sınıf fotoğrafının belgeselini yaptı. Bu fotoğraftaki çocukların tanıklıklarıyla savaşın son 20 yılına ışık tutmak istedi.

"Resmi olarak ‘bu ülkenin geleceği’ kabul edilen çocuklar ne yazık ki bu ülkenin her yerinde benzer hayatlar yaşamıyor. Biz Hakkari’nin (Colemêrg) Yüksekova (Gever) ilçesinin Karlı (Befircan) köyünde büyüyen çocukları belgeledik. Nasıl bir baskıya maruz kaldıklarını siz de izleyeceksiniz. Bu köyde yaşananlar istisna değil. Bölgedeki yüzlerce köyde binlerce çocuk benzer koşullarda büyüdü.

Hafıza Merkezi, geçmişte yaşanan zulüm pratikleriyle yüzleşilmedikçe, adalet yerine gelmedikçe, özür dilenmedikçe ve hatalar kabul edilmedikçe geçmişin baskısından kurtulamayacağımıza ve bu gün de özgür olamayacağımıza inanıyoruz.

Kulak verenler neler yaşandığını duysun, ’terörle mücadele’ adı altında sivil halkın nelere maruz kaldığını anlasın ve bunlar asla bir daha yaşanmasın diye bu filmi çektik.

Filmimiz, Türkiye’de yaşayan halkların birbirini anlamasına, demokratik, eşitlikçi ve adil bir topluma katkıda bulunabilirse mutlu olacağız".


Filmin ekibi

Yönetmen Dilek Gökçin Mimar Sinan Üniversitesi Sinema - Televizyon Bölümü’nden mezun oldu. Film kariyerine 1980’de başlayan Gökçin, Metin Erksan, Ömer Lütfi Akad ve Okan Uysaler gibi ünlü yönetmenlerin asistanlığını yaptı. 32. Oberhausen Kısa Film Festivali’nde kısa filmi Yokuş (1986) ile Uluslararası Jüri’nin Birincilik Ödülü’nü kazandı. Marmara Üniversitesi Sinema - Televizyon Bölümü’nde “Senaryo Teknikleri” dersleri verdi (1988-1990). Birçok senaryo yazdı. Çeşitli belgesel filmlerin, reklamların ve televizyon dizilerinin yönetmenliğini yaptı.

Filmin yapımcısı insan hakları konusunudaki çalışmalarını yıllardır sürdüren Murat Çelikkan, yazarı ise Bianet'teki makalelerinden da tanıdığımız İrfan Aktan.

Ulaş Özdemir'in müzikleriyle katkıda bulunduğu çarpıcı belgesel ilk gösteriminde hararetle alkışlandı. Sinemalarda gösterime girmeyecek olan Bûka Baranê Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde STK'ler, Üniversiteler ve benzer kurumlar aracılığıyla seyirciye ulaştırılacak, takip etmekte fayda var. 

Bu yazıda http://www.bukabarane.com/ sitesinden yaralanılmıştır.

(Bianet / Murat Türker)

Haber Ara