'Barış süreçlerinde şeffaflık anlaşmadan sonra geliyor'
Nazan Üstündağ: Yasaların nasıl olacağına dair Birleşmiş Milletler'in kapsamlı tavsiyeleri var. Çekilme ve silah bırakmanın daha sora ise ne şekilde toplumsal katılımın sağlanacağına dair.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-13 08:43:38
TIMETURK / Haber Merkezi
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ, iç savaş geçirmiş ve barış görüşmeleri gerçekleştirmiş ülkelerden örnekleri topladığı son çalışmasına ilişkin T24'e konuştu.
305 akademisyenin barış süreci için başlattıkları "Barış için Akademisyenler" grubu geçtiğimiz haftalarda!! basın toplantısında dünyadaki barış süreçlerine inceleyeceklerini açıklamışlardı. Grup üyelerinden Nazan Üstündağ'ın öğrencilerinin yardımı ile başlattığı kapsamlı araştırmasında Türkiye'nin de içinden geçmekte olduğu barış süreci için kritik tespitlerde bulundu.
Türkiye'deki süreçte en çok tartışılan konu başlıklarından biri, geri çekilme için yasal düzenleme gerekip gerekmediği. PKK'nın yasal düzenleme istemesine rağmen, hükümet yetkilileri bu yönteme "gerek olmadığını" söylüyor. Üstündağ'ın incelediği örneklerde ise barış süreçlerinde yasal düzenlemelerin kullanılmış. Düzenlemeler ilkin çekilme ve silah bırakmanın sağlanması için yapılıyor. Fakat hazırlanan yasal metinlerin yaptırımlarının garantiye alınmadığı ortaya çıkıyor. Üstündağ, bu durumu taraflardan birinin her zaman "şaibeli" kabul edilmesi ile açıklıyor. Nihayet toplumsal katılımın ne şekilde sağlanacağını belirlemek için de yasal düzenlemeler yapılıyor.
Üstündağ incelediği örneklerde süreçlerin Türkiye'de de olduğu gibi gizli görüşmelerle başlayıp asıl görüşmelerde kiminle görüşüleceğinin belirlendiğini, ardından da bir anlaşma ve anlaşmayı takiben yasa yapıldığını söyledi.
Nazan Üstündağ, barış görüşmelerinde çözüm alınmasında ve barışın toplumsallaşmasında kadınların sürece katılımlarının önemine değinerek, incelediği bir çok örnekte kadınların görüşmelere tanıklık için heyetler oluşturduklarını, anlaşma maddelerinin kadınlara ve cinsiyet eşitliği ile diğer toplumsal eşitsizlik ilişkilerine nasıl yansıyacağı üzerine bilgi ürettiklerini ve hatta kendi aralarında paralel görüşmeler yürüterek ve taslak anlaşma metinleri meydana getirdiklerini aktardı. Üstündağ, kadınların "hangi topraklar üzerinde hangi araçlarla egemenlik kuracaklarından çok , savaşın açtığı yaraların tamiratı ve gündelik yaşamın nasıl ezilenlere yer açacak şekilde kolaylaştırılacağı" ile ilgilendiklerini belirtti.
İşte Nazan Üstündağ’ın T24’e internet aracılığıyla verdiği söyleşi:
Meksika, Guetamala, Arjantin, Kolombiya, Güney Afrika, Uganda, Burundi, Kenya, Sudan, İngiltere, İspanya, Yugoslavya, İsrail, Filipinler, Endonezya gibi ülkeleri içeren araştırmanıza dayanarak, dünyadaki barış süreçlerinde;
- Kadınlar, barış sürecine ne tür mekanizmalarla dâhil oluyor?
Kadınlar çok çeşitli mekanizmalar kulanmışlar. Bir kere Birleşmiş Milletler'in 2000 yılında aldığı 1325 nolu kararı kadınların barış görüşmeleri de dâhil barışın inşasının her alanında eşit temsil edilmesini söyler. Birçok ülkede kadınlar bu yönde farklı mücadeleler sürdürmüş. Kadınlar öncelikle resmi görüşme heyetlerine katılmaya çalışmışlar. Ancak hem devlette, hem de örgütlerin üst kademelerinde kadınlar sayıca az olduğu için bu gerçekleşememiş. Görüşmelere tanık olarak ya da sivil toplum ve akademisyenlerden oluşan gözlemci heyetler kurarak dâhil olmuşlar.
‘Uganda ve Kenya’da kadın katılımı BM ve UNIFEM’in şart koşmasıyla oldu’
Arabuluculara ya da taraflara cinsiyet meselesinde danışmanlık yapmışlar. Yine cinsiyet eşitliğinin; yapılacak anlaşmalarda, anayasa dâhil olmak üzere varılacak tüm mutabakatlarda, nasıl ifade bulacağı ile ilgili raporlar yazmış, önerilerde bulunmuşlar. Tüm anlaşma maddelerinin kadınlara ve cinsiyet eşitliği ile diğer toplumsal eşitsizlik ilişkilerine nasıl yansıyacağı üzerine bilgi üretebilecek teknik heyetler kurmuşlar. Örneğin, egemenlik paylaşımını sağlayacak farklı yapılarda kadın temsiliyeti üzerine düzenleme önerilerinde bulunmuşlar. Kimi zaman gayrı resmi ve sivil gözlem heyetleri kurmuşlar, taraflarla görüşmüşler. En ilginci kendileri, kendi aralarında paralel görüşmeler yürütmüş ve taslak anlaşma metinleri dahi hazırlamışlar. Birkaç örnek vereyim:
Kenya’da kadın temsiliyeti hem arabulucu, hem katılımcılar arasında % 25. Uganda’da ise % 9. Bu iki süreçte de kadın katılımı Birleşmiş Milletler ve UNIFEM’in şart koşmasıyla gerçekleşmiş. Kadınların dahiliyeti sonucunda kadınlarla ilgili konular gündeme gelmiş ve geniş toplumsal kesimlerin cinsiyet eşitliğini konuşması sağlanmış. Sudan’da kadınların resmi heyetlerde temsiliyetinin yanı sıra, Nuer ve Dinka kadınları kendi barış konferansları ve görüşmelerini yapmış.
‘Burundi’de kadınların taslak anlaşması temel kabul edildi’
Aynı şekilde Burundi’de de kadınlar resmi süreçlere katılamayınca kendi barış görüşmelerini yapıyorlar. Düzenledikleri barış konferansında farklı taraflardan kadınlar bir taslakta anlaşıyorlar ve biz bu konularda anlaştık diyerek bir deklarasyon yayınlıyorlar. Aynı sırada Burundi’de savaş tekrar patlak veriyor ve resmi görüşmeler son buluyor. Ancak kadınlar görüşmelere devam ediyor. Resmi barış görüşmeleri tekrar başladığında taraflar kadınların taslak anlaşmasını temel olarak kabul ediyorlar.
Benzer bir şekilde Guatemala’da da resmi görüşmelerin yanı sıra sivil toplum gözlemci, takipçi ve tartışmacı olarak sürece dâhil olmak amacıyla örgütleniyor ve hem siyasi, hem teknik konularla ilgili çok çeşitli heyetler kuruyorlar. Bu heyetlerin tamamında kadınların eşit temsiliyeti sağlanıyor. Guatemala’da sivil toplumun tarihe geçen bu hareketliliği sayesinde dünyanın en çoğulcu ve eşitlikçi anlaşması ve anayasası hazırlanıyor. Ne yazık ki mutabakatın yasallaşması sürekli erteleniyor. Seçimlerde sağ bir hükümetin kazanması ile de bu anayasa askıya alınıyor.
'Sri Lanka’da kadın örgütleri Norveç aracılığıyla heyetlere dâhil oldu’
Sri Lanka’da kadın örgütleri resmi kanalları zorlayıp sonuç alamayınca arabulucu konumunda olan Norveç’i ikna ediyor ve onun baskısıyla heyetlere dâhil oluyor. Ancak görüşmelerde kadınların katılımı cinsiyet meselesi ile sınırlandırılıyor. Toplumsal cinsiyet ile diğer konular (egemenlik bölüşümü, yerinden yönetim, çatışma kaynaklı mağduriyetler) arasındaki ilişki kurulamayınca da kadın sorunları gettolaşıyor; kimsenin ilgilenmediği ve yaptırımı olmayan maddelerle sınırlı kalıyor.
‘Kuzey İrlanda’da kadınların partisi üçte bir katılımı yasallaştırdı’
Son olarak bilindiği gibi Kuzey İrlanda’da barış görüşmelerini yürütmek ve barışı tesis etmek amacıyla görevlendirilecek heyetin belirlenmesi için seçime gidiliyor. Var olan tarafların adaylarını kadınlardan seçmemesi üzerine Protestan ve Katolik taraflardan akademisyen, aktivist ve örgütlü kadınlar bir araya gelerek Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu’nu kuruyor ve partileşiyorlar. Parti seçimde aldığı oylar sayesinde iki kadını barış kurulu içine sokmayı başarıyor. Ondan sonraki süreçte kadınlar tarafından görevlendirilmiş ve seçilmiş bu temsilci her konuda toplumsal cinsiyet sorununu gündemleştiriyor. Kadınların mücadelesi sonucunda Kuzey İrlanda’nın yönetiminde; yürütmeye danışmanlık edecek bağımsız bir heyetin kurumsallaşması kararı alınıyor. 60 kişiden oluşan bu heyetin en az 20’sinin kadın olması yasallaşıyor.
‘Kadınların katılımı, cinsiyet eşitliğini gözeten düzenlemeleri garantilemiyor’
- Kadınların barış sürecine katılımının sağlandığı ülkelerde sürece ne tür etkileri oluyor? Katılımlarının derecesi ile yarattıkları etki arasında nasıl bir ilişki var?
Bu karmaşık bir durum. Kadınların barış süreçlerine katılımını iki ayrı başlıkta ele almak gerekiyor. Bunlardan birincisi kadınların barış süreçlerine “cismen” katılımı ki yukarıda bundan bahsettim. İkincisi ise tarafların imzaladığı mutabakatların cinsiyet ilişkileri ve eşitliğine ne kadar duyarlı olduğu. Bu iki başlık birbiri ile tam örtüşmüyor. Örneğin, kadınların sürece katılımı artsa da bu kadın erkek eşitliğini gözeten düzenlemelerin barış anlaşmalarına girmesini garantilemiyor. İmzalanan anlaşmaların içeriğine gelince; 45 barış sürecini ve bu 45 süreçte imzalanan 300 anlaşmayı ele alan bir araştırmaya göre bunların sadece % 18’i savaş zamanı kadınlara yönelik işlenmiş suçları söz konusu ediyor. 102 farklı süreçte imzalanmış 582 anlaşmanın ise sadece 92’si, yani % 16’sı kadın meselesinden bahsediyor.
Öte yandan yine araştırmaların gösterdiğine göre kadınların barış görüşmelerine, barışın tesisi yönünde atılacak adımların kararlaştırıldığı ve uygulandığı süreçlere katılması cinsiyet temelli sorunların gündeme gelme ihtimalini kuvvetlendiriyor. Kadınların sürece müdahil olması aynı zamanda toplumun başka ezilen kesimlerinin de temsiliyetini kolaylaştırıyor. Onların sorunlarını da gündeme getiriyor. Kadınların gündemlerini egemenlik paylaşımından daha çok ve daha sıklıkla özgürlük için ödenmiş bedeller, barışa yatırım yapılmış umutlar ve kayıplar oluşturuyor. Yani kadınlar, hangi topraklar üzerinde hangi araçlarla egemenlik kuracaklarından çok (zaten o egemenlikte kadınlara pek pay düşmüyor), savaşın açtığı yaraların tamiratı ve gündelik yaşamın nasıl ezilenlere yer açacak şekilde kolaylaştırılacağı ile ilgileniyorlar.
‘Barış süreçlerini incelediğim ülkelerin tamamında yasal anlaşma var’
- Barış sürecine yasama dâhil ediliyor mu? Ne tür yasal çerçeveler sunuluyor?
Barış süreçlerinde - benim baktığım ülkelerin tamamında - bir anlaşma yapılıyor. Yani önce gizli görüşmeler ve bu görüşmeler sonucunda asıl görüşmelerin kimlerle olacağı kararlaştırılıyor. Daha sonra bir anlaşma ve en sonda bu anlaşmanın yasalar yoluyla uygulanması. Ancak müzakere süreçlerinin ürettiği metinlerin ne uluslararası alanda, ne de “ulusal” alanda tam anlamıyla yasal ve yaptırımı garantiye alınmış metinler olmadığı da vurgulanır. Çünkü masaya oturan taraflardan en az birinin kimliği “şaibelidir.” İç hukukta tanımlanmış bir kimliği yoktur.
Müzakerelerin saptanması ve çözülmesi müzakerelerin gidişatı için büyük önem taşımaktadır. Nitekim son yıllarda barış müzakerelerini kolaylaştırmak amacıyla masaya oturan tarafların uluslararası alanda tanınacak bir kimliğe dönüşmesi için Cenevre Konvensyonu’na maddeler eklenmiş; yanı sıra farklı uluslararası anlaşmalar genişletilmiştir. Örneğin silahlı örgütlerin yasal çerçeveler içindeki meşru temsili hümaniter yasalar aracılığıyla sağlanırken, başka uluslararası yasalar ise “yerli” kategorisini ait oldukları ulus-devlet dışında bir tüzel kişilik olarak kabul etmiştir. Ya da henüz ulus devlet olmayan ancak bu amacı taşıyan ve bu arzusuna kavuşması muhtemel bölge temsilcilerinin de müzakere masalarına oturmasını kolaylaştırıcı yasalar son dönemde yaygın olarak kullanılmaktadır.
‘Yasallaşma en önce çekilme, silah bırakma gibi konularda oluyor’
Yasallaşma ise en önce çekilme, silah bırakma gibi konularda oluyor. Bunların izlemesi ile ilgili anlaşmalara dayalı yasal komisyonlar kuruluyor. Mesela en yakında Kolombiya'da geçti yasa. Hem bir af yasası, hem de bu yasa sayesinde silah bırakılması sağlanıyor. Zaten bu yasaların nasıl olacağına dair Birleşmiş Milletler'in kapsamlı tavsiyeleri var. Çekilme ve silah bırakmanın daha sora ise ne şekilde toplumsal katılımın sağlanacağına dair. Zaten yasallaşma aslında sürecin bir bakıma devletin kontrolü çerçevesinde geliştiğini de gösteren metin. Yani bir bakıma var olan devletin yasasının örgüt tarafından tanınacağının garantisi. O olmazsa o zaman anlaşmayı örgüt bozdu diyorsunuz mesela ETA örneğinde olduğu gibi.
‘Anlaşma süresinde hükümetler genelde ikili oynuyor’
- Barış süreçlerinde şeffaflık nasıl yönetiliyor? Taraflar ne ölçüde şeffaflık talebinde bulunuyorlar, taleplere uyuyorlar?
Görüşmelerin ilk kısmı genelde şeffaf değil, uzun bir süre. Anlaşma imzalandıktan sonra şeffaf olması öngörülüyor büyük ölçüde. Anlaşma süresinde hükümetler genelde ikili oynuyor. Kimi zamansa mesela kendileri yapamadıklarını yandaş gruplara yaptırıyorlar. Ya da kendileri gizli suikastlar tezgâhlıyor. Guetamala'da ya da Kolombiya'da olduğu gibi. Son dakikaya kadar karşı tarafı bombalamayı da ihmal etmiyorlar.
Kolombiya'da tabi bir yandan da IRA ile işbirliği içinde olduğu ortaya çıkmıştı gerillaların o zamanda anlaşma bozulmuştu.
Bu mesele çok önemli ve aslında anlaşmada olması gerek. Yani anlaşmanın hangi durumlarda ihlal edileceğinin açıkça telaffuz edilmesi karşılıklı sırları belirliyor. Mesela kadınların uğraştıkları şeylerden biri kadınlara ya da çocuklara yöneltilen devlet saldırılarının sözde kaza ile bile olsa anlaşmayı bozmaya sebep olması. Çünkü burada gizli bir sindirme niyeti olduğu söyleniyor.
‘İrlanda'da kadınlar anlaşmayı toplumsallaşsın diye evlere mektup olarak atmış’
- Toplumsal barış süreçlerinde hükümetler tarafından tepeden inme bir şekilde yaratılan Akil İnsanlar Heyeti benzeri oluşumlar oluşturulduğu durumlarda toplumun zemininde dile getirilen talepler birbirleri ile iletişimi nasıl sağlanıyor?
Çok çeşitli yöntemler var. Bosna'da mesela Miloseviç'in yargılanması uzakta gerçekleşince ve örneğin kadınlar mahkemelere parasızlık sebebiyle gidemeyince mahalle aralarını mahkemeye çevirmişler. Ya da İrlanda'da kadınlar varılan anlaşmayı her eve mektup olarak yollamış toplumsallaşsın diye. Guetamala'da resmi heyetler çeşitli başlıkları görüşürken her başlık için bir de yerlilerin çoğunlukta olduğu sivil heyetler kurulmuş ve aynı başlıkları tartışmış.
Çok fazla enformel gözlem heyeti kurulmuş. Bol bol konferans. Yani açıkçası toplumlar kendi içlerinde de müzakere mekanizmalarını ve hakikat üretim mekanizmalarını çalıştırıyorlar.
- Barış nasıl kurumsallaştırılıyor? Kurumsallaştırmayı yönetenler kimler?
Anayasa olmazsa olmaz kurumsallaşma yolu. Bu da elbette meclis yoluyla oluyor. Ancak anayasaya gelinceye kadar yukarıda da belirttiğim gibi hükümetlerin sürdürdüğü ve anlaşmalarla kurumsallaştırdığı görüşmeler de var. Bu anlaşmaların birçoğu çeşitli sivil kurumlar kuruyor. Hakikat komisyonları, barışı ya da insan haklarını gözleme komisyonları hemen her anlaşmada kuruluyor. Bunların önemli rolü var.
‘Meclis bünyesindeki komisyonlar bir noktadan sonra egemenleri koruyor’
- Savaş suçları ile yüzleşme komisyonlarının kurulduğu durumlarda, devlete bağlı mı oluyorlar bağımsız mı?
Bu genellikle meclis bünyesinde yasayla komisyonlar, kurumlar oluyor. Ancak komisyonların içinde kimlerin yer alacağı değişim gösteriyor. Genellikle bağımsız kişilerden oluşuyorlar. Örneğin ülkenin ileri gelenleri olabilir. Rejim değişikliği varsa yani yeni rejimin eski rejimle devamlılığı yoksa yeni gelen rejimin oluşturduğu siyasi parti temsilcileri de olabilir. Ancak bu harika bir yöntem değil, çünkü hemen her zaman öyle ya da böyle egemenler bir noktadan sonra diğer egemenleri koruyor. Mağdurlardan oluşan hakikat komisyonları da bulunuyor.
Şimdi elbette savaş suçları komisyonları biraz farklı. Çünkü savaş suçları dediğinizde uluslararası alana girmiş oluyorsunuz. Miloseviç'in durumu gibi. Bu suçların affedilmemesi açısından önemli bir yöntem olsa da yargılamayı sıradan insanlar için ulaşılmaz kılıyor. Bosna sürecinde bu çokça sorunsallaştırıldı.
Kimi yerlerde mesela Mozambik'te hakikat komisyonları kurulmamıştır ve bunun da iyi olduğu söylenir. Yani hakikat komisyonları da diğer mekanizmalar gibi mekanizmalardan sadece biri ve üzerinde konuşmak gerekiyor.
Guetamala'daki gibi hem resmi hem gayrı resmi hakikat komisyonlarının kurulması da mümkün.
SON VİDEO HABER
Haber Ara