Güçlü bir ulusal sinema için politik kararlılık gerekir
Costa-Gavras, 'Kapital'in filminin gösterimi için İstanbul'daydı. Gavras, Emek eylemine destek verdi ve Başbakan'a bir çağrıda bulundu.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-09 09:04:39
TIMETURK / Haber Merkezi
Bu sene İstanbul Film Festivali’nin en sık tekrarlanan cümlelerinden biri “İyi ki Costa-Gavras var” oldu kuşkusuz. Böyle bir tespitin birinci sebebi 80 yaşındaki auteur’ün hâlâ kendini tekrarlamadan üretiyor olması. Yönetmenin festivalde gösterilen ‘Le Capital- Kapital’i dünyanın ekonomik krizlerle çalkalandığı bir döneminde para meselesine dair derli toplu, mizahi damarı da olan bir hikâye anlatıyor. İkincisi, polis şiddetine sahne olan Emek sürecinde Türkiyeli sinemaseverlerin yanında saf tutması, Gavras’ın sinema haricinde de reflekslerinin hâlâ yerinde olduğunu gösterdi festivalcilere. Gavras, Emek’in yıkımı protestolarında platforma çıkıp desteğini sunmakla kalmadı, önceki gün polis şiddetiyle sona eren protestolar sonrası Başbakan’a açık bir çağrıda bulundu. Malum olaylar öncesinde Gavras’la buluştuk, ‘Le Capital’den başlayıp yüklü filmografisini masaya yatırdık.
‘Le Capital’in hikâyesinin oluşmasında ekonomik krizin payı nedir?
Başlangıç notası paranın insanları nasıl etkilediğine yönelik bir film çekmekti. Çünkü para hem toplum için bir gereklilik hem de insanları yozlaştırma olasılığı var. Tam bu hikâye üzerine çalışırken kriz patladı. Ben de krize dokunmak istemedim. Zaten parayla ilgili bir şeylerden bahsedince insanın aklına doğrudan kriz geliyor.
Hikâyenin ana karakterinin paraya yaklaşımında tam da kestirilemeyen bir şeyler var. Bir yandan tüm hareketleri daha çok kazanmak odaklı ama diğer yandan paraya karşı sinik bir tutumu var…
Evet. Zaten o yüzden bu rolün çok ünlü bir komedyen olan Gad Elmaleh tarafından oynanmasını istedim. Bu karakterin aynı zamanda sempatik bir yönü olsun istiyordum. Çünkü filme hazırlanırken tanıştığım bankerler de bana karşı çok sempatiktiler. Ama yavaş yavaş tanıdıkça bu yüzün arkasında başka bir şeylerin olduğunu da fark etmeye başlıyorsunuz. Gad Elmaleh de Fransa’da çok sevilen büyük bir yıldız. İnsanlar, onun bu filmde yaptıklarını neden yaptığını anlayamıyor. Rahatsız oluyorlar.
Gad Elmaleh’in bu projeye yaklaşımı nasıl oldu başta?
İlk başta “Neden ben” diye sordu. Ben de ona ‘The Missing’de de başka bir komedyen Jack Lemmon’la çalıştığımı, onun da bambaşka filmlerden gelip böyle bir hikâyede oynadığını söyledim. Seyretmişti ‘The Missing’i, “Tamam, oynayacağım filmde” dedi.
1980’lerde Hollywood’da da çalışmıştınız. Bugün Hollywood’da böyle bir şeyin olabilirliği mümkün mü?
Bugünün Hollywood’u tamamen farklı. O dönem yapılan filmleri bugün yapmak gerçekten imkânsız. Eskiden bir şekilde vizyon sahibi yapımcılar vardı. Ama şimdinin vizyonu tamamen paraya bağlı.
Fransız kapitalizmi ve ABD kapitalizmi arasında filmdeki gibi bir ayrım olduğunu düşünüyor musunuz?
Geleneksel bankacılıkta Avrupa, özellikle de Fransa, ABD’dekinden daha farklı bir sisteme sahip. ABD’deki sistemde herhangi bir kurallar bütünü yok, her şey serbest. Birkaç yıl önce ABD’de insanların evlerini kaybetmesine sebep olan bir felaket yaşandı. Fransa’da daha az sinik davranmaya çalışılıyor galiba.
Yunanistan’da halihazırda süren kriz üzerine gözlemleriniz oldu mu?
Büyük bir kriz tabii. Ama Yunanistan, tarihi boyunca çok büyük krizler atlattı. 2000 yıldır böyle bu. Şimdiki krizi de atlatacaklar.
Politik sinemanın auteur’ü tanımı sizin için ne ifade ediyor?
Böyle tanımlanmak kendi tercihim değil tabii. (Gülüyor) Ama bana sorarsanız tüm sinemalar politiktir. Roland Barthes’ın lafıdır bu. Ben de canı gönülden buna inanırım.
Bugünün politik sinema damarını nasıl buluyorsunuz?
Daha farklı bir vizyonları var. Fransa’da toplumdan ya da direkt politikadan bahseden çeşitli yönetmenler söz konusu.
Yılmaz Güney’le Altın Palmiye’yi paylaşmıştınız. O tarihten itibaren Türkiye sinemasını takip etme fırsatınız oldu mu?
Bir ülkede ulusal bir sinema olması için ortada politikacı düzeyinde kararlılık gerekiyor. Nüfusu çok yoğun bir ülke burası ve anlatacak çok şeyi var. Eminim bunu ortaya çıkartmaya hazır birçok genç yetenek var ama öyle bir fırsatı yakalamaları pek de kolay değil. Misal, Güney Kore sineması… Daha öncesinde öyle bir sinemanın varlığından söz edemezdik. Ama hükümet düzeyinde destek kararı çıkıp, salonlarında yılda 120 gün Kore filmi gösterme zorunluluğu getirilince dünyada etkili bir sinema çıktı ortaya.
Erdoğan’a çağrı Emek’İ kurtarın
Emek Sineması eyleminde polis müdahalesine tanık olan Costa-Gavras, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’a çağrı yaptı: Gavras’ın çağrısı şöyle: Barışçıl bir toplantı sonrasında çıkan ve tam olarak neyin tetiklediği bilinmeyen şiddet olayları bize bu toplantının asıl sebebini unutturmamalı.
Önemli bir sinema, bir kültür merkezi, tahrip edilmemelidir. Bu sanki geçmiş belleğimizden bir parçayı silmek ve gelecek için önemli bir mekânı ortadan kaldırmak gibidir. Bu da politik, sosyal ve sanatsal bir hata olur. Bulunduğu yerin gerektirdiği tüm saygı ile Başbakan’a, İstanbul ’un kültürel bütünlüğünün garantörüne seslenmek istiyorum. Ondan bu salonu kurtarmasını ve ticaretin kültürden üstün gelmemesi için harekete geçmesini rica ediyorum.
(Radikal)
SON VİDEO HABER
Haber Ara