İsrail'in özründen sonra... Başyurt: 'Gülen de özür dilemeli' densizliği
Bugün Gazetesi köşe yazarı Erhan Başyurt, İsrail'in özründen sonra gelen yorumlara sert bir yazı yazdı: İsrail'in özründen fitne çıkartmak...
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-26 09:09:47
İşte o yazı:
İsrail'in özründen fitne çıkartmak
Mavi Marmara gemisinde 9 vatandaşımızı katleden İsrail, sonunda özür diledi.
Türkiye ilkeli tutumunun karşılığını aldı.
İsrail, açık şekilde "apology" kelimesini kullandı.
Yakın zamana kadar "üzgün" olduklarını belirtmekte ısrar ediyorlardı.
İsrail, tarihinde ilk kez resmen özür diledi.
Özür, sadece "iade-i itibar" değil Türkiye'nin haklılığının da açık itirafıdır.
Türkiye'nin diplomatik ve ekonomik açıdan bölgesel gücünün ikrarı ve göz ardı edilemeyeceğini de gösteriyor.
ABD ve Avrupa aynı gemide hayatını kaybeden ve yaralanan vatandaşları olduğu halde sorgusuz sualsiz İsrail'in arkasında olmasına, Batı'daki güçlü lobilerine rağmen, resmi özür Türkiye açısından büyük başarıdır...
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu büyük takdiri hak ediyor.
Netanyahu'yu dize getiren 6 neden
Peki, İsrail neden özür diledi.
Birincisi, İsrail seçimden yeni çıktı. Netanyahu'nun önünden sandık korkusu kalktı.
Özür dilenmesine inatla karşı olan koalisyon ortağı Liberman, koalisyon dışı kaldı.
İkincisi, ABD bütün gücüyle Ortadoğu'daki iki müttefiki arasındaki buzları eritmek için gayret gösterdi.
Özrün, Obama'nın ziyareti sırasında gelmesi rastlantı değil.
Yeni Dışişleri Bakanı John Kerry, ilk yurtdışı gezisini gerçekleştirdiği Ankara'da bu konuda girişimde bulunacaklarını belirterek destek istemişti.
İsrail, ikinci kez seçilen ve 4 yıl daha bu görevi sürdürecek olan Obama'yı bir yönüyle onurlandırmış ve Washington nezdinde elini güçlendirmiş oldu.
Üçüncüsü, İsrail savunma ihalelerindeki büyük pastasını kaybettiği gibi, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu başta İHA'lar teknolojisini kendisinin geliştirmesine ve savunma sanayiinde dünya piyasasına girmesine neden oldu.
"Kötü komşu, insanı ev sahibi yapar" misali...
Dördüncüsü, Suriye'de final süreci yaklaşıyor. Türkiye'nin yeni yönetim ile yakın ilişkisi biliniyor. İsrail, Suriye topraklarını halen işgal altında tutuyor.
Yeni yönetimin, Türkiye'yi de arkasına alarak topraklarını talep etmesinden endişe ediliyor.
Muhalif güçler arasında yer alan "Selefiler" de İsrail'in bir başka endişe kaynağı.
Başka bir deyişle, İsrail için ilk defa sınırında (Hizbullah'tan sonra) böyle bir güvenlik kaygısı potansiyeli var.
Beşincisi, HAMAS ve Abbas'la Türkiye iyi ilişkilere sahip. Özellikle HAMAS üzerinde Türkiye'nin etkinliğini kullanarak, yeni roket ve füze saldırılarının da önüne geçmek istiyor.
HAMAS, bugüne kadar İsrail'e 7 bin roket fırlatmış...
Son olarak, Başbakan Erdoğan görevde olduğu halde İsrail için "terör devleti" ve Siyonizm için "ırkçılık" diyebilen dünyadaki tek lider.
İsrail, dünya kamuoyunda kendisini zora sokan bu tarz açıklamaların da "özür" ile son bulacağını tahayyül ediyor.
"Dost" değilse bile "düşman" olmamak
Gelinen noktada İsrail'in hangi oranda Gazze'ye insani yardımların önünü açtığı zamanla netlik kazanacak.
Mesela, Mavi Marmara gemisi aynı yükü yüklenip bu kez Gazze Limanı'na yanaşabilecek mi?
Başbakan konuyla ilgili, "Sadece Mısır Kapısı'ndan değil, bütün kapılardan girişin başlamasını istiyoruz... Sükûnet devam ettiği sürece bu çalışmaların devamının olmasını özellikle kayda bağladık" açıklaması yaptı.
Her şeye rağmen İsrail ile buzların eritilmesi Türkiye'nin lehine.
Sadece haklılığımızın tescili ve iade-i itibar açısından değil, Washington ile iyi işleyen ilişkiler ve Musevi lobilerinin Türkiye karşıtı faaliyetlerini önleme açısından da...
Özellikle tehcirin 100'üncü yılı 2015 geliyor. Musevi lobisinin diasporaya sağlayacağı destek Türkiye'nin pek arzu edeceği cinsten değil.
Yine Türkiye her ne kadar savunma teknolojisinde ilerleme sağlıyorsa da henüz kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar ileri teknolojiye sahip değil.
ABD'den talep edilen helikopterler gibi bazı malzemeler, Musevi lobisinin engeline takılıyordu.
Dolayısıyla, İsrail ile "dost" olmak değilse bile "düşman" olmamak Ankara'ya da bir rahatlama sağlayacaktır.
Türkiye henüz ekonomik ve teknolojik kalkınmasını tamamlamış ve kültürel bakımdan da "soft power" açılımlarını bitirmiş değil.
Son 10 yılda olduğu gibi istikrarlı büyümeye ihtiyacı var.
"Gülen de özür dilemeli" densizliği
Ne var ki, İsrail'in özür beyanını da bazı çevreler son dönemlerde sıkça görüldüğü gibi bir "hükümet-cemaat" tartışmasına veya çatışmasına dönüştürme gayretindeler.
Bu güzel gelişmeden hareketle, "İsrail Mavi Marmara için özür diledi, Fethullah Gülen de dilemeli" gibi densiz çıkışlarda bulunuyorlar.
Gülen, Mavi Marmara'da hayatını kaybedenler için "şehit" olduklarını ifade ederek taziye ilanı yayınlamıştı.
"Filistin'de yaşanan bu drama son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah'tan rahmet diler..." diyordu.
The Wall Street Journal gazetesine verdiği beyanda da Mavi Marmara baskını için "Gördüğüm şeyler hoş değil, çirkin şeylerdi" ifadesini kullanmıştı.
Gülen, söz konusu gazeteye verdiği beyanda "diplomatik yolların sonuna kadar zorlanması gerektiğini" belirtiyor, "kritik bir zamanda Türkiye'yi savaşın eşiğine getirecek bir krize meydan vermemek için başka yolların aranması gerektiğini" ifade ediyordu.
"İsrail'le uzlaşma yolunu seçmemenin faydalı sonuçlar doğurmayacağını" kaydediyordu.
Yine seçilen yöntemin Mavi Marmara baskınına kadarki dönemde Filistin'e giden yardımların da önünü kesebileceğine dikkat çekiyordu.
Gelinen nokta, Gülen'in öngörülerinin doğruluğunu ortaya koymaktadır.
Bu gerçeklere rağmen, "Gülen de özür dilemeli" çıkışları "fitne amaçlı densizlikten" başka bir şey değildir.
Gülen'in "otoriteden izin alınmalıydı" sözlerini eleştirenler de şu soruya vicdanlarında cevap vermeliler: "Mavi Marmara baskını hiç yaşanmasa, 9 Türk vatandaşı da uluslararası sularda tarihte ilk kez askeri saldırı ile hayatlarını kaybetmeseydi, bu 3 yıllık gerilime de hiç gerek kalmasaydı daha iyi değil miydi?"
SON VİDEO HABER
Haber Ara