Dolar

34,8761

Euro

36,7523

Altın

3.038,06

Bist

10.140,82

Dünyayı bekleyen felaket

Worldwatch Enstitüsü’nün raporuna su kaynakları 20 yıl sonra ihtiyacın sadece yüzde 60’ını karşılayabilecek. Sanayileşme ve kentleşme kaynaklı karbon salınımı ise Sanayi Devrimi’nden bu yana en yüksek değere ulaştı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-03-24 18:27:35

Dünyayı bekleyen felaket
TIMETURK / Haber Merkezi

Canlı türlerinin yok olması, su sıkıntısı, karbon birikimi ve azotun yer değiştirmesinden, mercan resiflerinin ölmesine, balık tarlalarının tükenmesine, ormansızlaşmaya ve sulak alanların kaybına kadar pek çok olayda ekolojik baskı açıkça görülüyor. Gezegenimizin atıkları ve kirleticileri sindirme kapasitesi giderek azalıyor.

Ekonominin kullandığı malzeme miktarı artmaya devam ettikçe gezegenimizin doğal kaynakları ve ekolojik sistemleri üzerindeki baskılar da önemli ölçüde arttı. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kentler, enerji tüketimi ve karbon salımının yüzde 75’inde pay sahibi.

Aynı zamanda fosil yakıt kullanımından kaynaklanan küresel karbondioksit salımları da 2010’da yarım milyar ton arttı; bu rakam Sanayi Devrimi’nin başlangıcından bu yana görülen en büyük yıllık artış oldu.

SUDA KRİTİK 20 YIL

Worldwatch Enstitüsü’nün kıdemli araştırmacısı Michael Renner, dünyadaki tüketici sınıfın, giderek daha büyük bir hızla atık nehrine giden, çoğunlukla kısa ömürlü ve uyduruk ürünlere odaklanmaktan vazgeçerek aşırı tüketimi azaltması gerektiğini söylüyor. Dünyanın Durumu raporunun iki proje yöneticisinden biri olan Renner, balık stoklarının yaklaşık yüzde 52’sinin kullanıldığını, yaklaşık yüzde 20’sinin aşırı kullanıldığını ve yüzde 8’inin de tüketilmiş olduğunu kaydediyor. Su sıkıntısı da giderek artıyor ve var olan kaynaklar 20 yıl sonra dünyadaki talebin sadece yüzde 60’ını karşılayabilecek.

Tarımsal verimin artmasının bedeli olarak toprak kalitesi düştü, araziler bozuldu ve ormanlar yok edildi. Dokuz adet önemli çevresel eşiğin geçildi, bu nedenle ekonomilerin, toplumların, hatta dünyadaki bütün yaşamın ciddi ölçüde bağımlı olduğu ekolojik istikrarı bozulma tehdidiyle karşı karşıya.

DÜNYA 2.0 YOK...

İnsanoğlu sanki her an yeni kaynaklar bulunabilecekmiş, ekolojik sistemler ile insanların varlığı arasında hiçbir bağ yokmuş, bu gezegeni mahvetmeyi nihayet başarırsak Dünya 2.0 versiyonu hazırda bekliyormuş gibi davranıyor. Tarih kaynak tabanını tüketmiş, yıkılmış ve yok olmuş pek çok farklı uygarlıkla dolu. Ama bu yok oluş daha önce hiç gezegen ölçeğinde yaşanmamıştı; insanlık daha önce benzeri görülmemiş bir evreye geçiyor.

EN BÜYÜK SUÇLU ENERJİ

Enerji kullanımı dünya üzerindeki her insan faaliyetine yayılmış durumda ve fosil yakıtlara olan yoğun bağımlılık kentsel hava kirliliğinin ve iklim değişikliğinin ardındaki en büyük suçlu.

2010’da petrol, gaz ve kömür, ticari birincil enerji tüketiminin yüzde 87’sini oluşturuyordu. Yenilenebilir enerjilerin (su gücü dâhil) katkısı yüzde 8 iken nükleer enerjinin payı da yüzde 5 oldu. Ama gelişmekte olan ülkelerdeki çoğu insan enerji sıkıntısıyla mücadele ediyor; bu insanlar genel anlamda enerjiye yetersiz erişiminin zorluklarını çekiyor ve geleneksel, kirletici biyokütle kaynaklarına (odun, kömür, gübre ve ekin artıkları) bağlı yaşıyorlar. Yenilenebilir enerji hızla yayılıyor, bu umut verici bir gelişme ancak gelenesel enerjiyi ikame edecek büyüklüğe henüz ulaşamadı.

ATIKLAR BAŞA BELA

Tüketim ekonomisi, madencilikle birlikte atık nehirlerinin de büyümesi anlamına geliyor. 2010’da dünya genelinde yaklaşık 11 milyar ton katı atık toplandı (ve bundan daha fazla olan ama bilinmeyen miktarda atık yaratıldı.)
Atık yönetimi çoğunlukla yasal olarak ya da yasa dışı şekillerde atık gömme, atık yakma, atıkları başka ülkelere gönderme anlamına geliyor. Bu uygulamalar komşu topluluklarda çevre ve sağlık üzerinde de olumsuz etki yaratıyor.

Bunun aksine, ürünlerin geri dönüştürülmesi, yeniden kullanılması ve yeniden üretilmesi ağaç kesimini ve maden çıkarılmasını azaltıyor; ham malzemelerin işlenmesi yerine artık malzemelere daha fazla yer verilmesi sayesinde önemli miktarda enerji ve su tasarrufu sağlanıyor; atık boşaltımından kaynaklanan hava, su ve arazi kirliliğinden kaçınılıyor. Her yıl 1 milyar tondan fazla metal, kâğıt, kauçuk, plastik, cam ve diğer malzemeler geri dönüştürülüyor. Ama bu, toplanan atıkların sadece onda birini oluşturuyor.

ÇÖPLÜKLERE GİDİYOR

Atıklar çoğunlukla sokaklara, tarlalara, derelere, açık çöplüklere dağılıp gidiyor. Kontrol edilmeyen çöp boşaltım alanlarını karıştıranlar tehlikeli çalışma koşullarıyla karşı karşıya bulunuyorlar: Pek çok zehirli maddeye maruz kalıyor, ayrıca bağırsak, parazit ve cilt hastalıklarına açık hale geliyorlar.

BİNALAR ENERJİYİ EMİYOR

Küresel enerji son kullanımının yaklaşık üçte biri binaların içinde gerçekleşiyor ve dünyadaki elektriğin hemen hemen yüzde 60’ı evler ve ticari binalar tarafından tüketiliyor. Mevcut koşulların devam edeceği varsayılırsa, binaların enerji taleplerinin 2050’de yüzde 60 artacak.

Yine de bu sektör aynı zamanda daha uygun inşaat malzemeleri; pencerelerde ve çatılarda daha iyi yalıtım; binalarda daha verimli ısıtma ve soğutma sistemleri, aydınlatma ekipmanı gibi yöntemlerle enerji tüketimi ve karbon salımlarının azaltılması için potansiyel de sunuyor. Yoksul haneler genellikle gelirlerinin orantısızca büyük bir kısmını enerjiye harcıyor.

İKLİMİ DEĞİŞTİREN ULAŞIM

Ulaşım sektörü, dünya karayollarına çıkan neredeyse 1 milyar motorlu taşıt, küresel sıvı fosil yakıt tüketiminin yarısından fazlasını oluşturuyor. Enerjiyle bağlantılı karbondioksit salımlarının yaklaşık dörtte birine neden olan ve salımların diğer sektörlerden daha hızlı arttığı ulaşı, iklim değişikliğinde önemli bir pay sahibi. Diğer etkileri de hava kirliliği, kazalar, trafik, gürültü kirliliği ve obezite.

İşin toplumsal boyutlarına da dikkat etmek gerekiyor: Toplu taşıma seçeneklerinin sınırlı ya da sıfır olduğu yerlerde insanların otomobil olmadan güvenli bir işe ve geçim kaynaklarına erişmeleri çok pahalı. Ulaşımın ayak izini azaltma çalışmaları büyük ölçüde teknolojiye odaklanıyor.

MADENLER ÇEVREYİ KATLEDİYOR

Geleneksel ekonominin temelinde, büyük ölçekli doğal kaynak çıkarımı yatıyor. Cevherlerin ve minerallerin çıkarılması XX. yüzyılda 27 kat artarak ekonomik büyüme hızını bile geride bıraktı. Kolayca çıkarılabilen maden yatakları artık tüketildiği için madenciliğin çevreye etkileri daha da kötüleşecek. Yüz yıl öncesiyle aynı miktarda cevher çıkarmak için bugün yaklaşık üç kat daha fazla kayanın kaldırılması gerekiyor.

Haber Ara