TIMETURK / Haber Merkezi
Çok imrendiğim şu ifade kalıbını kullanmak için elime bir fırsat geçti, kullanacağım: “Siz bu satırları okurken...” ben Newroz kutlamalarını Diyarbakır’da izliyor olacağım. İstanbul’dan ve Ankara’dan gelen onlarca gazeteciyle, çevre illerden yola çıkan binlerce vatandaşla ve şehrin Newroz Meydanı’nı dolduran on binlerce Diyarbakırlıyla... Barış sürecinin başladığı ‘Hayırlı Newroz’ olarak hatırlarız bugünü diye umarak...
* * *
Dün Öcalan ve PKK’nın silahsız mücadelenin fikri altyapısını 10 yıldır oluşturmaya gayret ettiğini, devletsiz ama Ortadoğu’ya yayılan konfederal bir Kürdistan hayal ettiğini yazmıştım. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İmralı’daki görüşmenin detaylarını Özgür Gündem gazetesine değerlendirirken benzer tanımlar kullanmış. Daha doğrusu Öcalan bu sembol kavramlar üzerinden meramını anlatmaya çalışmış. Şöyle diyor Demirtaş: “Öcalan tekleştirilmiş millet tanımının Ortadoğu gibi bir coğrafyada hiçbir devlete uymayacağını, devletlerin bundan vazgeçtikçe ancak toplumun özgürleşebileceğini fakat bunun yerine ikame edilecek şeyin de yine ulus-devlet olmaması gerektiğini ısrarla belirtiyor. Ve bütün farklı kimlikler, farklı inançlar bir Ortadoğu konfederal sistemi içerisinde bir arada yaşayabilirler diyor. Resmi sınırların farklı şekilde çizildiği bir modeli kastetmiyor. Dolayısıyla hiç kimsenin marjinal düşünmemesi lazım.” İşte bu son cümleye katılmıyorum. Çünkü bu ülkede herkesin barış tarifi farklı ve Cengiz Aktar’ın da çok güzel ifade ettiği gibi “Silahların susması barışın, öyle bir barış da zaten demokrasinin garantisi değildir.” Dolayısıyla bir yandan anayasada gereken değişiklikleri yapıp bir yandan da toplumun tüm kesimlerinin barış tarifini, çözüm önerilerini dinlemeliyiz. Varsın, marjinal olsun, en marjinali de duyalım. Faydalıdır.
* * *
Bakın mesela... Hiç beklemediğiniz yerden hiç beklemediğiniz öneriler çıkabilir. Said-i Nursi’nin talebesi, cemaat nezdinde son derece saygı gören araştırmacı–yazar Abdülkadir Badıllı’nın Hürbakış adlı internet sitesine verdiği röportajda Kürt sorununu nasıl tanımladığına, çözümü nerede gördüğüne gelelim: “Kürt sorunu yani Kürtlerin haklarına tecavüz gerçeği mazide yaşandı. Dillerini, örf ve âdetlerini, giyim ve kuşamlarını yasaklayan olaylar başlarına geldi. Şimdi çekilen ve sorun haline gelmiş olan sancılar ve problemler eskinin kafatasçılık, Turancılık ve koyu Türkçülüktendir. MİT–İmralı sürecini ben iyi ve yararlı karşılıyorum. Öcalan her ne kadar idama mahkûm olmuş olarak müebbet hapse giriftardır, lakin hayatta olduğu için bütün haklardan mahrumdur denilemez. Öcalan’ın şahsi inancı ne olursa olsun tesir sahası geniş bir aktördür. Maslahat için, asayiş için MİT elemanlarının onunla yaptıkları görüşmeler muvafıktır, yararlıdır. Evet, silahsızlanarak medeni ve siyasi bir iklimde hukuklarını arama tarzında akılane hareketlerde bulunsalar ve mutlaka Türk unsuruyla barış ve birlik içinde medeni bir hal gösterseler ümidim kavidir ki; bir eyalet sistemi ile bir baharı yaşayabilirler.” Bu sözlerin Badıllı’dan geliyor olmasını, Nur cemaati nezdinde eyalet sistemi gibi bir ihtimalin dahi dillendirilmesini çok önemsiyorum. Çünkü bu, kuru bir silah bırakmanın sorunu çözmeyecek olduğunun siyasi ve sivil güçler tarafından kabullenildiğini, hükümetin de ona göre bir plan çizmek zorunda kalacağını gösteriyor. Ve benim inancımı arttırıyor.