'Önyargıların düşmanlığa dönüşmemesi için herkes üzerine düşeni yapmalı'
Mersin'de düzenlenen 'Kültürlerarası Diyalog ve Önyargıların Giderilmesi' konulu panelde önyargıların düşmanlığa dönüşmemesi için herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiğine dikkat çekildi.
Mersin Kültürlerarası Diyalog Merkezi (MEKAD
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-15 22:06:13
Mersin Kültürlerarası Diyalog Merkezi (MEKADİM) ile Özel Toros Üniversitesi tarafından düzenlenen 'Kültürlerarası Diyalog ve Önyargıların Giderilmesi' paneli Türkiye'deki farklı kültürlerin temsilcilerini bir araya getirdi. Toros Üniversitesi'nde gerçekleştirilen panelde iki oturum halinde gerçekleştirildi.
Üniversitesi'nin rektör yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Özer'in yönettiği ilk oturumda Kültürlerarası Diyalog üzerinde duruldu. Prof. Dr. Özer yaptığı konuşmada ülkede çeşitli biçimler altından inançlar, kültürler arasında ve devlet idaresi arasında çelişkilerin yaşana geldiğine dikkat çekti. Ayrıca ülkenin 30 yıldan beri çatışma ortamı içinde yaşadığını vurgulayan Özer, "Bu günlerde bir çözüm ve barış süreci yaşıyoruz. Böyle bir ortamda önyargıların düşmanlığı dönüşmemesi herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi lazım. En başta da akademinin bu görevi yerine getirmesi lazım. Bizde MEKADİM ile sorumluluğumuzu yerine getirmek için bu toplantıyı yaptık" diye konuştu.
Ekopolitik Genel Koordinatörü Tarık Çelenk ise toplumda insanların bir arada yaşayabilmesi için ortak bir rüyayı görmeleri gerektiğine dikkat çekti. İnsanlar farklı inançtan bile olsalar ortak bir geleceği olması gerektiğini dile getiren Çelenk, "Ortak geçmiş belki travmatik olabilir. Bazı yaslar üzüntüler yaşanabilir. Ama bizim Avrupa'da ve 2. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi yüz kızartıcı bir geçmişimiz de yok. Bazı hatalar yapılmış olsa bile. Bu ortak gelecek kurgusunun kurulması çok önemli. Ortak hedeflerin, ortak rüyanın birde toplumda ara kesit görevi gören kurumların çok olması önemli bir şey. Toplumda ara kesitler yoksa toplumun sibobunu alabilecek şeyler yoksa bu büyük bir problemdir. Buna talip olması gereken camialar çok önemli" ifadesini kullandı.
Gazeteci -Yazar Muhsin Kızılkaya ise yaşama alışkanlıkları bir birine benzeyen toplumların ve halkların dinleri, dilleri farklı olsalar bile bir birlerinden ayrılamayacağına işaret etti. "Yaşama alışkanlığı dediğiniz şey insanları yediği yemektir, giydiği giysidir seyrettiği filmdir. Yaptığı düğündür, yasıdır, törenidir, evlenmesidir." diyen Kızılkaya o halkların bu özelliği bir birine benziyorsa o halkların Kürt, Türk, Rum, Alevi-Sunni olması hiç ama hiç önemli değildir. Bu ülkeyi bu kadar büyük yapan sevecen yapan kendi kardeşine eli kalkmayacak yapan bir ülke haline getiren budur. Yugoslavlar bunu başaramadılar. Eğer siz suni birliktelikler oluşturmaya çalışırsanız bir takım sınırlar çizip o sınırlar içerisinde bu halklardan müteşekkil deyip adını koyarsanız oradan huzur çıkmaz. Tıpkı Irak'ta olduğu gibi." şeklinde konuştu.
PAPAZ LEYLEK: MÜSLÜMANLAR İLK DEFA KİLİSEDE FAKİR HIRİSTİYANLAR'A ET DAĞITTI
Mersin Latin İtalyan Katolik Kilisesi Papazı Hanri Leylek ise geçen Kurban Bayramında ilk defa kiliselerinde MEKADİM'deki dostları tarafından 30 Hıristiyan fakir aileye kurban eti dağıtıldığını söyledi. Bir kilisede Hıristiyan fakirlere Müslümanların gelip et dağıtmasının daha önce hiç görülmemiş bir şey olduğunu dile getiren Leylek, "Fakirin Müslümanı Hıristiyanı yoktur. Zavallının dini yoktur. Herkesin zavallısıdır. Bu olay iki toplumu ayıran örülmüş bir duvarı yıkmak için indirilmeye başlanan darbelere benzetebiliriz. O inşa edilen duvarın yavaş yavaş yıkılmaya başlaması" diye konuştu.
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel ise tüm inançlara tüm kültürlere ve tüm canlılara saygılı olduklarını söyledi. Yunus Emre'nin dediği gibi yaradılanı yaradandan ötürü hoş gördüklerini ifade eden Özel şöyle devam etti: "Biz inancımız gereği her canlıda hakkın ve hakikatin izini görürüz. İnancımız bizi bu doğrultuda eğittiği için. Hoşgörü ve diyalog çalışmalarında herkes bir adım atmalı. Herkes kendinden bekleneni özgüven içinde sunabilmeli ve çekinmemeli çünkü buna ihtiyacımız var. Ama herkesin kendi inancından ödün vermesi de beklenmemeli."
MEKADİM Başkan Yardımcısı Dr. Erdoğan Günal'ın yönettiği ikinci oturumda ise önyargıların giderilmesi ele alındı.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil yaptığı konuşmasında diyaloğun yetmeyeceğini polilog yada multilog olması gerektiğini vurguladı. Mono'nun tek, dia'nın iki, toplumun ise çoğul bir varlık olduğuna dikkat çeken Ergil şunları söyledi: "O yüzden diyalog yetmez. Bu polilog veya multilog yani çoklu konuşma olmazı lazım, herkesin bir biri ile konuşması, Belirli bir gurubun devletle konuşması diyalogtur. Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri makbul addedilen vatandaşın, resmi kimliğe uyan vatandaşın hep devletle olan diyaloğunun başka diyaloglara ve çoklu diyaloglara izin vermemesi. O yüzden diyalog yetmez. Bunun bütün gurupların bir biri ile konuşması ve ortak değerleri bulmak o ortak değer ise siyasal birlik ve siyasal katılma. Hukukun eşitleyici özelliği ile mümkün."
Süryani Kırlar Kilisesi Hori Psikoposu Gabriyel Akyüz de dinlerin birbirleri ile kaynaşıp dünya barışı sağlaması gerektiğini, bazı dönemlerde din adamlarının görevini kötüye kullandıklarını iddia etti. "Bizler tekrar bu hatalara düşmemek için geçmiş kirli tarihten ders çıkarmamız lazım" diyen Akyüz, "Şuna inanıyorum ki dinler ve kültürlerarası barış gerçekleşmedikçe dünya barışının gerçekleşmesi imkansız" ifadesini kullandı.
Ortodoks Kilisesi Ruhani Reisi Coşkun Teymur ise insanların bir birlerinin kültürlerine ve inançlarına karşı tahammülsüzlüklerinin kaşınmaya hazır bir yaraya benzetti. Ortadoğuda yaşanan acılar bu gerçeğin bir ürünü olduğun ifade eden Teymur, "Benim inancım doğrudur seninki yanlıştır şeklindeki yaklaşım karşısındaki insana şiddet ve öfke barındıran bir yaklaşım haline dönüşebilmekte ve eylemsel bir hal alabilmektedir. Bu önyargıyı kırabilmek ancak sevgi eylemleri ile mümkündür. Bütün semavi dinlerin ortak mesajı sevgi barış ve kardeşliktir. Bunları uygularsak dünya barışına katkı sunmuş oluruz." şeklinde konuştu.
Türkiye Romanları Avrupa Konseyi Temsilcisi Özcan Purcu ise Romanlar olarak ön yargılardan duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Gerek yasalarda gerek toplumda Roman dendiği zaman diğer bir tabirle benimsemediğimiz bir tabirle bütün olumsuz terimlerin kötü yakıştırmaların sahibi olduklarını ifade eden Purcu şunları söyledi: "Biz bunlara kulağımızı tıkamışız zaten. Bunlara karşı çıkıpta sokaklara bayrak sallamadık. Çıkıpta her hangi bir faaliyet yapmamışız. Hitler döneminde soy kırıma uğrayan Yahudiler bunu çok dillendiriyorlar. Ama Yahudiler kadar çingenelerde soykırıma uğradı. Biz öyle bir toplumuz ki soykırıma uğradığız halde onu dillendirmeyecek kadar önemsiz görmüşüz."
Soru cevap bölümünde söz alan AK Parti Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt ise arkadaşlarının Sünni yada Alevi olmasının önemli olmadığını ilk diyaloğu başlatanlarda birinin de kendisi olduğunu söyledi.
CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı da şu masada kaç Alevi kaç Sünni oturduğu ile bu sorunun çözülemeyeceğini tam tersine ateşe benzin dökülmüş olacağını kaydetti. Atıcı burada oturan Sünni - Alevi'nin, Kürt - Zaza'nın, Hıristiyan - Nusayri'nin derdini dile getirir sahip çıkarsa barışın o zaman geleceğini kaydetti.
Program katılımcılara belge verilmesi ile sona erdi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara