Başsavcı tebliğnameyi tamamladı: Atabeyler davası bozulsun
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan'a suikast iddialarıyla gündeme gelen Atabeyler davasıyla ilgili tebliğnamesini tamamladı. Mahkemenin 'silahlı terör örgütü' iddiaları netleşmeden ve yetersiz gerekçeyle karar verdiği belirtildi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-14 21:20:45
14.03.2013 11:11 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Atabeyler Grubu davasıyla ilgili tebliğnamesini tamamladı. Zaman'dan Metin Arslan'ın haberine göre (1), Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanıkları örgüt suçundan beraat ettirip sadece patlayıcı maddeden hapis cezası verdiği hatırlatılan tebliğnamede, suçun silahlı terör örgütü faaliyeti kapsamında işlenip işlenmediğinin aydınlatılması istendi. Örgüt iddiası açıklığa kavuşmadan, yetersiz gerekçeyle ‘basit nitelikli izinsiz patlayıcı madde bulundurma’ suçundan mahkumiyet kararı verilmesinin kanuna aykırı olduğu belirtildi.
Yargıtay Savcısı Murat Kızılyar, mahkemenin sanıkların izinsiz patlayıcı bulundurma eylemlerinin amaç ve saikleri hususunda bir kanaate varamadığı, sanıkların TSK hiyerarşisinden çıkarak oluşturdukları illegal yapı konusunda da herhangi bir değerlendirme yapmadığı ifade etti. Ardından şu ifadeleri kullandı:
“Sanıkların bu eylemleri bir silahlı terör örgütü faaliyeti kapsamında işleyip işlemediklerinin açıklığa kavuşturulması suçun vasıf ve niteliğini tayin açısından zorunluluk arzetmektedir. Bu itibarla, mahkemece sanıklar hakkında ‘silahlı terör örgütü kurmak’ iddiaları yönünden gereğinin takdiri için Cumhuriyet başsavcılığına yapılan bildirimin sonucunun beklenmesi, sanıkların sabit görülen ve temyize konu olan izinsiz patlayıcı madde bulundurma ve nakletme suçunun vasıf ve niteliğinin buna göre değerlendirilmesi, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerekir.”
Tebliğnamede sanık avukatlarının suçun sübutuna ilişkin temyiz itirazlarının reddi de istenerek şöyle denildi: “Sanıklar hakkındaki ‘silahlı terör örgütü’ iddiaları netleşmeden ve vahamet arzeden sayıdaki patlayıcı madde ve silahları bulunduran sanıklar hakkında, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle basit nitelikli ‘izinsiz patlayıcı madde bulundurma suçundan mahkumiyetlerine hükmedilmesi kanuna aykırı görülmekle, sanıklar aleyhine temyiz bulunmaması nedeniyle cezai kazanılmış hakları korunmak kaydıyla, hükmün, CMK’nın 321. maddesi uyarınca bozulması talep edilir.” (1)
ATABEYLER OLAYI NEYDİ?
Haberdeki ayrıntılar bu şekilde. Olayın arka planına gelince, Atabeyler grubuna yönelik operasyon Ankara Eryaman'da 31 Mayıs 2006 tarihinde gerçekleştirilmişti. Bir eve baskın düzenleyen ekipler, Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi'nde (ÖHD) görevli iki astsubay, iki yüzbaşı ile emekli bir binbaşının da aralarında bulunduğu 9 kişiyi gözaltına aldı. Aramalarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Danışmanı Cüneyd Zapsu'nun evlerine ait krokiler bulundu. 1 law roketatar, Serkisof marka saatle hazırlanmış TNT karışımı patlayıcı, farklı menşeli 70 adet infilak kapsülleri, 348 gram C-4 patlayıcı, TNT kalıpları, dinamitler, yangın çıkarıcı bombalar ele geçirilmişti. 10 sanıkla ilgili yargılama Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 4,5 yıl önce başladı. Soruşturmayı yürüten savcılık, iddianamesinde sanıkların eylemlerinin ‘terör suçu’ niteliğinde olduğunu anlattı. Ancak eyleme geçilmemesi sebebiyle sanıkların sadece ‘patlayıcı madde bulundurmaktan’ yargılanması gerektiğini savundu. 2007'de başlayan ve 5 yıl süren davayı 18 Temmuz 2012’de karara bağlayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi de savcının görüşüne uygun olarak sanıkları örgüt suçundan beraat ettirdi. Sadece patlayıcı maddeden 3 ila 5 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme, gerekçeli kararında savcılığın sanıklara silahlı terör örgütü kurmak suçundan dava açmadığına dikkat çekti. Gerekçeli kararını gönderdiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yeni bir soruşturma açılması için yazı yazdı. Bunun üzerine Ankara Terör Savcılığı, Atabeyler grubu hakkında terör örgütü kurma suçundan soruşturma başlattı.
Operasyon ihbar maili ile başladı
Atabeyler Operasyonu, Ergenekon ve benzeri derin devlete yönelik ilk operasyon olarak nitelendirilebilir. 2 Haziran 2006’da yapılan operasyonda önce Ankara’da Özel Harp Dairesi'nde görevli iki yüzbaşı ve iki astsubayın da bulunduğu 11 zanlı gözaltına alındı. Zanlılar, evlerinde ele geçen flamalardan hareketle “Atabeyler Grubu” olarak nitelendirildi. Operasyonun Ankara Emniyeti’ne gelen bir elektronik posta üzerine yapılması da dikkati çekti. E-postanın, Askeri Hava Üssü’nün bulunduğu Merzifon’dan gönderildiği ortaya çıktı.
ERGENEKON BAĞLANTISI
İhbar yazısında dikkati çeken bir ayrıntı yer alıyor. İhbarda, Danıştay’a yönelik saldırıyı yapan Avukat Alparslan Arslan’ı yönlendiren grubun yeni bir eylem hazırlığında olduğu, Başbakan Erdoğan ve danışmanı Zapsu’yu hedef alarak keşif yaptığı belirtildi. Böylece, Ergenekon soıruşturmasının başlamasından 1 yıl kadar önce Ergenekon örgütü konusunda ipuçlarına da yer verilmiş oluyordu.
AYNI İHBARCI YA DA İHBARCILAR MI?
Bu noktada dikkati çeken ilginç bir başka ayrıntıdan daha bahsedebiliriz. O da ihbarın 2006 yılında yapılmış olması. Hatırlanacağı gibi son bir kaç ayda TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'na MİT'ten 6 adet ihbar mektubu iletilmişti. O mektupların MİT'e gönderilme tarihi de 2006. O mektuplarda ihbarcı subay 2006 ve 2007 yılları içinde, en tepesinde Özel Harp Dairesi'nin yer aldığı bir grubun çok sayıda suikast ve diğer terör eylemleri planladığını, bir kaos ortamı oluşturularak hükümetin devrilmesini hedeflediğini yetkililere ihbar ediyordu. (2)
Emniyet Müdürü: 4x4'lük suikast planıydı
Ergenekon operasyonlarını ilk olarak yürüten İstanbul Emniyet eski Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, önceki yıl verdiği bir demeçte Atabeyler çetesinin hedefinin Başbakan Erdoğan olduğunu ileri sürmüştü. Yılmazer, “Atabeyler operasyonu var ya, o olay Başbakan’a yönelik dört dörtlük bir suikast girişimi. Öyle ordudan dışarıya silah çıkarma, bunları gizleme, saklama işi falan değil. Ele geçirdiğimiz mühimmat ve planlar, Başbakan’a nerede nasıl saldırılacağını gösteriyordu. Çok netti. Bunun dört dörtlük bir suikast girişimi olduğunu Başbakan’a dahi anlatamadılar” demişti.
5 OLAYDAKİ LAW ROKETATARLARIN BENZERLİĞİ
Atabeyler operasyonunda sanıklardan Özel Harp subayı Yunis Akkaya'nın Eryaman'daki evinde suikast silahı olarak bilinen 1 adet law roketatar ele geçirildi. Law silahı üzerinde "ROCKET HE 66 MM M72 A2 LOT 2 RA-77" ibareleri vardı. Bu law'ın diğer 4 karanlık olaydaki law silahlarıyla aynı seriden olduğu da ortaya çıktı. (3) Bunlardan biri de Erzincan Ergenekon davası kapsamında ele geçen law silahlarıydı. Bu benzerlik, Atabeyler davasında soruşturmanın uzanabileceği ayrıntılardan biri olabilir.
BAŞBAKAN: SİZ ZANNEDİYOR MUSUNUZ Kİ BİZ BUNLARI HİÇ DUYMUYORUZ!
Tekrar etmek gerekirse derin güçlere karşı hükümetin ilk ciddi hamlesinin Atabeyler operasyonu ile geldiği de söylebilir. Ancak asıl tepkinin 1 yıl sonra başlatılan Ergenekon soruşturması olduğu çok net görülüyor. O kaos dönemini daha iyi anlayabilmek için olaylara biraz daha geriden bakmakta fayda var. 2002 sonunda iktidara gelen AK Parti hükümeti ilk yıllarında derin devletle mücadele etmedi. Ekonomik ve diğer yapısal değişikliklerle meşgul oldu. Başbakan Erdoğan'ın Balyoz planı medyaya ilk olarak yansıdığında söylediği, "Siz zannediyor musunuz ki biz bunları hiç duymuyoruz. Ama biz işimize baktık. Ne yazık ki onlar da işlerine baktılar" sözünü hatırlayalım. AK Parti iktidara gelir gelmez Ergenekon örgütünün ve TSK içindeki uzantılarının Balyoz, Sarıkız, Ayışığı ve benzer şekilde, çeşitli isimlerle kodladıkları çok sayıda darbe hazırlığı yaptığı ortaya çıktı. Balyoz kod adlı darbe hazırlığı, Balyoz davasında kanıtlandı. Diğer darbe planlarının doğru olup olmadığı ise Ergenekon davasının bitmesiyle ortaya çıkacak. Bu planlar doğrultusunda Türkiye'de yer altında sürekli bir hareketlilik yaşandı. Hükümet bunlara kayıtsız kaldı. 2005 yılındaki Şemdinli olaylarını soruşturan savcı ile mahkeme heyetlerinin nasıl sürgün edildiği ve davanın askeri mahkemeye alınarak sanıkların serbest bırakıldığı hatırlanırsa hükümet, yaşananlara sessiz kaldı. Yer altındaki hareketlilik hiç bitmedi. Cumhurbaşkanlığı makamına Abdullah Gül'ün seçilmemesi sürecinde ise bu hareketlilik zirveye çıktı.
CUMHURBAŞKANI GÜL'E YÖNELİK DARBE ÇABALARI BARDAĞI TAŞIRDI
Abdullah Gül'den önceki Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in görev süresinin 15 Mayıs 2007 tarihinde bitmesine 1 yıl kadar varken, Türkiye'de peşpeşe bir takım hareketlenmeler gerçekleşmeye başladı. Son kale dedikleri Çankaya'daki cumhurbaşkanlığı makamını AK Partili müslüman bir isme kaptırmak istemeyen aşırı laik çevreler, 2006-2007 arasındaki 1,5 yıllık süreçte hareketlendi. Daha öncesinde düşüncelerini başlangıçta sağda solda dillendirilmekle yetinen çevreler, bir adım daha ileri gittiler ve 2006 Mayıs ayının başlamasıyla birlikte toplumsal boyutta 'kışkırtmalar' sürecini başlattılar. Bu kaos olaylarının birbirinden bağımsız olduklarını, tesadüfen peşpeşe geldiklerini düşünmek mümkün değil.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM SÜRECİNDEKİ EYLEMLERDEN 4'ÜNCÜSÜ İDİ
1 Mayıs 2006 tarihinde Süleyman Demirel'in, 'Başörtüsüyle okumak isteyen Arabistan'a gitsin' diyerek birden ortaya çıkmasıyla başlayan 1 yılı aşkın bu süreçte, 29 tanesini tespit edebildiğimiz peşpeşe gerçekleşen bu kışkırtmalardan ikincisi Cumhuriyet gazetesinin bahçesine üç kez gerçekleşen el bombası atılması olayı, üçüncüsü Danıştay saldırısı olayı ve dördüncüsü Atabeyler grubunun suikast girişimi olayıydı.
Atabeyler olayının Danıştay saldırısından temelde farkı yok. Biri yargının üst kademesine yönelik sansasyonel bir suikast girişimiydi. Göstere göstere hakimlerin toplantısı basıldı ve hepsine kurşun yağdırıldı. Suçlu olarak dinci kesim gösterildi. Diğeri ise siyasetin üst kademesine yönelik idi. İkisi de Türkiye'yi sarsmayı, kaosa sokmayı amaçlayan girişimlerdi şüphesiz.
Son aylarda ortaya peşpeşe çıkan şok deliller, şimdiye kadar yazdıklarımızın ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Şöyle ki, 2006 yılında MİT'e gönderilmiş bazı ihbar mektupları 2012 Aralık ayında TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonuna iletildi. 6 adet ihbar mektubunun Özel Harp Dairesi'nde (ÖHD) çalıştığı anlaşılan bir subay tarafından gönderildiği tahmin ediliyor. Çok sayıda olay hakkında somut kişi ve yer isimleri veriliyor. İhbarı yapan subay 2006-2007 yılında Özel harp öncülüğünde hükümeti devirmek amacıyla planlanan kaos eylemlerini haber veriyor. Çeşitli kişilere yönelik suikast planlarını bildiriyor.
2006 yılında başladığımız ve 2007'de de sürdürdüğümüz 1,5 yıl süren canlı yayınımızda meydana gelen olayları bir bir habere eklemiş, sürekli güncelleme yapmıştık. Web sitemizin 1 nolu haberi bu canlı yayındı. (4)
Özel Harp mensubu subayın ihbarındaki bilgilerin, 2006-2007 cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki kaos eylemleriyle örtüşmesi dikkati çekiyor. Tek başına bu bile, 2006'da gönderilmiş mektupların delil niteliği taşıdığını göstermeye yeter.
Bu ihbar mektupları haricinde iki şok delil kaynağı daha ortaya çıktı. (5) İlki Ergenekon mahkemesinin talebi üzerine Genelkurmay'ın mahkemeye gönderdiği çok sayıdaki harddiskler. Bu disklerden çıkan yaklaşık 3 milyon adet belgeden 600bini şifreli olduğu için henüz açılamadı. Diğer 2 milyon 400 bin belgeden bir çoğunun darbe davalarındaki iddiaları doğrulayan şok nitelikli belge olduğu ortaya çıktı. Sadece Ergenekon davasını değil bir çok davayı ve soruşturmayı etkileyecek. Yeni soruşturmaların açılmasını da beraberinde getirecek.
Diğer delil kaynağı ise Malatya Zirve davası sanığı bir binbaşının akrabası tarafından taşınma esnasında bulunan ve önemi olabilir düşüncesiyle savcılığa teslim ettiği harddisk. Bu diskten de şok belgeler, ses kaydı ve bilgiler çıktı.
Her iki olaydaki harddiskler ile ihbar mektupları, Ergenekon, Zirve ve Dink davası mahkemeleri ile diğer bazı soruşturmaları yürüten savcılıkların ilgisini çekti. İçlerinde çok somut belgeler var. Özel Harp mensubu subayın iddiaları bu harddisklerden çıkan belgelerle güçlendi. Belgeler öylesine güçlü ki, hem elde edildikleri yer, hem de içerikleri itibarıyla iddialara dair hakimlerde kesin kanaat uyandıracak nitelikte. Bir örnek olarak, Genelkurmay'ın inkar ettiği Özel Harp bünyesindeki Ergenekon hücresi Tushad'ın varlığı ıslak imzalı belgelerin taranmış fotoğraflarıyla ortaya çıktı. Bu bilgiler bizzat Genelkurmay'dan gelen harddisklerde çıktı. Bir diğer örnek de, Zirve katliamının adeta itirafı niteliğindeki ses kaydı Zirve savcılığına teslim edilen harddiskten çıktı.
Atabeyler olayının kapatılmaya doğru gittiğini aylar öncesinden hissetmiş, bu tahminimizin dayandığı somut bulguları da göstermiştik. Şöyle ki, sanıkların evlerinde Başbakanın evinin bulunduğu sokağın krokisi ele geçirildi. Diğer AK Partili yetkililerle ilgili bilgiler ele geçirildi. Suikast nitelikli patlayıcılar ile diğer silahlar ele geçirildi. Sanıkların Özel Harp Dairesi mensubu, yani terör ve kaos çıkarma yöntemleri kendilerine öğretilmiş özel görevliler olduğu anlaşıldı. Soruşturmayı yürüten emniyet müdürü olayın 4x4'lük suikast planı olduğunu açıkladı. Ancak tüm bu somut delil ve bulgulara karşı savcılar esas hakkındaki görüşlerinde, sanıkların evlerindeki patlayıcıları PKK'ya karşı kullanacaklarını beyan ettiklerini, bu nedenle de buna inanılması gerektiği, suikast planı yapmışlarsa da eyleme geçmeden vazgeçtiklerinin anlaşıldığını -nasıl anlaşıldıysa artık!- ifade ederek sanıkları ilginç ve skandal şekilde savundular.
Oysa çok kritik bir ayrıntıyı görmezden geliyorlar. Atabeyler çetesi ihbar üzerine ortaya çıkarıldı. Yani kendileri teslim olmadılar. İş üzerinde yakalandılar. Kroki ve silahlar evlerinde ele geçirildi. Yoksa tam eylemi yapacakken pişmanlık duydular ve eylemden vazgeçtiler de pişmanlıklarını ifade edemeden operasyonlar hemen sonra mı geldi yani? Buna mı inanmalıyız?
Atabeyler mantığıyla bakılırsa; şu halde örneğin Balyoz ya da Ergenekon davasında olduğu gibi darbe ve terör davalarındaki sanıkların da beraat etmesi gerektiği söylenebilir. Neden, çünkü Balyoz darbesi gerçekleşmemiştir. Hükümet de Ergenekon davasındaki asıl suçlama konusu olan terör eylemleriyle düşmüş değildir. O halde Balyoz ve Ergenekon sanıkları da beraat etmeli. Ama Balyoz davasında öyle olmadı. Sanıkların örgütlü oldukları, fiiliyata geçtikleri ve darbenin bazı aşamalarını gerçekleştirdikleri sabit görüldü ve ağır hapis cezaları verildi. Evet darbenin tam gerçekleşmemesi de göz önüne alındı ve cezalar müebbet olmadı. Gerçi buna da itirazlar oldu. Bazı mağdurlar temyize gitti. Görüşleri dikkate alınırsa ilerleyen süreçte müebbet cezası da gelebilir.
Atabeyler mantığıyla bakılırsa, madem "Başbakan'a suikast gerçekleşmedi, sanıklar demek ki eylemden vazgeçmiş" denilip beraat verilebiliyorsa, Balyoz darbesi de gerçekleşmedine göre, Atabeyler'de olduğu gibi Balyoz mahkemesi de sanıkların pişman olduklarını varsaymalı. Çok hafif cezalar ya da beraat kararları vermeliydi. Ancak Balyoz mahkemesi öyle yapmadı. Atabeyler'de olduğu gibi sanıklara beraat ya da silah taşıma cezası verme komikliğine gitmedi.
Madem PKK'ya karşı kullanılacakmış o patlayıcılar, neden PKK'lıların kaldığı yerlere ait krokiler değil de Başbakan'ın evinin krokisi sanıklarda bulunuyor? Bir ülkenin seçilmiş başbakanına bir suikast planı olduğuna dair somut bulgular ortaya çıkıyor, ancak mahkeme sanıkların beyanlarına itibar ediyor. Avukatlar sanıkları savunur savcılar kamu adına onları suçlarken bu davada bu şekildeki bir tersliğin ortaya çıkması nasıl izah edilir?
Ergenekon davasına bakan mahkeme Danıştay saldırısını ciddiyetle ve silbaştan soruşturmaya başlayınca çok sayıda şok ayrıntıyı ortaya çıkardı. Mahkemelerin bu şekilde titiz davranması gerekirken Atabeyler davasında bu yapılmadı. Tıpkı Dink davasında olduğu gibi. Dink mahkemesi de davayı skandal şekilde kapatmıştı. Ancak o da Yargıtay'dan döndü. Tıpkı Dink davasında olduğu gibi Atabey mahkemesi de soruşturmayı derinleştirmek zorunda. Mahkeme, tıpkı Dink davasında olduğu gibi son aylarda ortaya çıkan yeni delilleri de dikkate almak zorunda.
Atabeyler davasında savcı ve mahkeme heyetinin soruşturmayı derinleştirmediği ve örtbas ettiğine dair kamuoyunda yaygın bir izlenim oluştu. Yargıtay Başsavcısının son uyarısı dikkate alınmalı. Atabeyler mahkemesi Danıştay saldırısına ilk bakan Ankara mahkeme heyeti gibi davranmaktan vazgeçip soruşturmayı tıpkı İstanbul'daki Ergenekon davası heyeti gibi titizlikle soruşturmalı.
Ne yani Ergenekon mahkemesi Danıştay'ı soruştururken sahte delil mi üretti? Örneğin kameraları mahkeme mi kararttı? Kameraların saldırı gününde bozuk olduğu bilinmesine karşın mahkeme olayın üzerine düşmemiş. Bu şekilde en temel şüphelerden birini gözardı etmiş. Saldırıya uğrayan hakimlerin ifadesinin alınması en temel yargılama aşamalarından biri iken bu yapılmamış. Ergenekon mahkemesi ise bu ihmalleri yapmadı. Şu halde yanlış mı yaptı? O ifadelerde ortaya çıktı ki, saldırgan tekbir getirmediği halde bir olay yerinde olmayan Danıştay üyesi saldırganın tekbir getirerek kurşun yağdırdığını basına flaş açıklama olarak heyecanla duyurdu. Olay dinci kesime mal edildi. İslama ve müslümanlara hakaretler edildi. Hükümet üyeleri hayatını kaybedeb hakimim cenaze töreninde kalabalıklarca yuhalandı. Pet şişe yağmuruna tutuldu. Bakanlar korumalar eşliğinde camiden kaçma zorunda bırakıldı. İstenen de anlaşılıyor ki bu ve devamıydı. Oysa saldırı anında olay yerinde bulunan hakimlerin ifadesi bir kaç yıl sonra alındığında tekbirin atılmadığı anlaşıldı. Saldırganın meyhanelerden çıkmayan bir kişi olduğu, takıldığı arkadaşlarının da kadın satıcılığından hüküm giymiş ya da uyuşturucuyla bağlantılı kişiler olduğu ortaya çıktı. Kendini delil göstermeye, bu şekilde yargılamadan ve gerçeklerin ortaya çıkmasından kurtulmaya çalışan saldırganın çok akıllı olduğu, uzman doktorları bile şaşırtan bir simültane çabası sergilediği çok sayıdaki doktorun oy birliği ile tespit edildi. Ankara'daki mahkeme bırakın soruşturmayı derinleştirmek için gayret göstermeyi, ayağına kadar gelen delilleri bile görmezden geldi. Ergenekon soruşturma savcısının saldırının Ergenekon örgütüyle bağlantısına dair 9 delili mektupla sunmasına karşın mahkeme gözardı etti ve hükmünü verdi: Olay dincilerin işi!.. Bunda bir kasıt aramamak mümkün mü? Bu kasıt olasılığının da tıpkı atılmayan tekbir iddiacıları gibi Ergenekon kapsamında soruşturulması gerekmez mi? Yani, "Biri emir vermiş, biri planlamış, biri tetiği çekmiş, biri kameraları karartmış, biri de mahkemede örtmüş!" dediğimizde bu söz bizim uydurmamız mı olmakta yoksa bazılarına acı gelen bir gerçek mi?..
Kamuoyu kendisinin seçtiği bir Başbakan'a yönelik suikast iddiasının ciddiyet ve titizlikle soruşturulmasını bekliyor. Eskiden davalar kolaylık kapatılır, kamu vicdanı yöneticilerin umurunda olmazdı. Çünkü asıl suç odakları ve özel daireler yönetici ve karar verici konumundaydı. Ama geçti o eski devirler. Şimdi hesabı ödeme zamanı. Başbakan seçim meydanlarında millete hizmetçi olduklarını, milletin garsonu olduklarını ifade ediyordu. Milletin garsonu, hesap pusulasını darbecilerin masasına götürdü. Ödemelerini istiyor. Olay kısaca bu.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
SON VİDEO HABER
Haber Ara