Müslüm babayı en iyi bilirdi: Şarkılar artık o kadar güzel okunmayacak
Müslüm Gürses'in ardından medyada pek çok sima Gürses'i nasıl bildiklerini anlattılar da, şarkılarının altındaki imza Ali Tekintüre'ye soran olmadı fazla. Oysa o da Müslüm kadar babaydı hayranlarına.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-10 10:00:31
TIMETURK / Haber Merkezi
‘Tanrım Beni Baştan Yarat’tan ‘Kaderi Ben mi Yarattım’a, ‘Hangimiz Sevmedik’ten ‘Dilek Taşı’na saymakla bitmeyecek binlerce şarkı, Zeki Müren’den Ferdi Tayfur’a, Küçük Ceylan’dan Bergen’e gönüllere dolarken, kimseler pek de bilmedi kimdi bu sözleri diyen. Müslüm Gürses’in vefatıyla Ali Tekintüre’yi ‘Nerelerdesiniz’ diye aradığımda, ‘Ben öyle pek kameralara çıkmayı sevmem, zaten bizi tanımazlar da gençler fazla’ dedi. Arabesk müziğin değerli şarkılarına isim veren Tekintüre’yi, tanıyalım istedik.
Ne hissettiniz Müslüm Gürses’in cenazesinde?
Fazla ağlayan bir insan değilim ama benim bile törenin yapıldığı CRR’den (Cemal Reşit Rey) Teşvikiye Cami’ye giderken gözlerim yaşardı. Müslüm Gürses’in insanların hayatında büyük bir yeri vardı. O boşluğu gördüm, şarkıların daha güzel okunamayacağını gördüm. Benim şarkılarımı en güzel okuyan insandı. Şarkılar artık o kadar güzel okunmayacak. Bir başkalık vardı onda.
Nereden geliyor o başkalık sizce?
Allah vergisi bir şey. Çalışmakla olacak bir şey değil.
Nasıl tanışmıştınız Müslüm Gürses’le?
Elenor Plak’a geldikten sonra, 80’lerin başında tanıştık. ‘Güldür Yüzümü’. ‘Aldanma Mahsun Yüzüne’, ‘Vefasız Alem’, ‘Canım Dedikleri’, ‘Unutamazsın’... Hangi birini sayayım, benden aşağı yukarı 100 tane şarkı okudu.
En meşhurlarından biri de ‘Evlat’. Var mı bir hikâyesi?
Bütün şarkılarımın içinde onun yeri ayrıdır. Bir nasihattır ve Müslüm Gürses için yazılmıştır. Yedikule konserindeydik, hani yarım kalan konser. Sunuculuğu bana vermişlerdi. Ben kendi halinde bir söz yazarıyım, fazla ortaya çıkmadığım için tanımazlar diye düşünüyordum. Müslüm Baba diye bağıranlar beni görünce Ali Baba diye bağırmaya başladılar. İlk orada duydum bana da baba sıfatını verdiklerini. İlk defa orada Müslüm’ün onlara seslenmesi adına ‘Evlat’ dedim işte.
Konseri yarıda kesen bu sevgiye ne diyorsunuz?
İnsanlar Müslüm Gürses’i çok seviyorlar ama o sevgiyle Müslüm Gürses’i öldürebilirler. O gün öyleydi. Ben dünyada böyle bir sevginin olabileceğini sanmıyorum hayranlık anlamında. Duyguların had safhada tezahürü.
Müslüm Gürses sizce de çok erken ölmedi mi?
Hayatta bir yola çıkıyor insan. Engebelerden geçerken vücudunda ruhunda birtakım tahrifatlar oluyor. Müslüm kolay gelmedi oralara. Çok kötü zamanları vardı. En iyi zamanları Muhterem Nur’la bir araya geldikten sonraydı. Birbirlerine baston oldular, birbirlerini ayağa kaldırdılar. Müslüm yokluk içinden geldi ama para kazandığında da parası yoktu. Dikili ağacı yok derler ya, öyle. Yokluk çekmiyordu ama varlık da görmedi. Parayla pulla fazla işi yoktu.
Çok muhabbet eden biri de değil.
Çok az konuşurdu ama çok şey söylerdi. Algılamada zorluk çekerdi ilk başta ama sözleri ağırdı yani.
Sohbete başlamadan önce, bundan sonra arabeskte 75-90 arası çıkan renkler gibi renkler çıkmaz dediniz, neden?
Artık zaman değişti, ortam değişti, internet geldi... O duygulara, o yoğunluğa sahip olmak artık mümkün değil. O şarkılar da yapılmaz, o şarkıları ifade edecek ruhta insanlar da olmaz. Bir kültür boşluğu olacak şimdi. Bugün yapılanlar yarına taşınmıyor. Şimdi baktığınızda 70’lerdeki insanları görebiliyorsunuz. 20 sene sonra bugüne baktığınızda bugün gelen o insanları göremeyeceksiniz.
Sözlerini yazdığınız şarkıdaki gibi ‘Fark Yaraları’ hâlâ var lakin.
‘Yakarsa Dünyayı Garipler Yakar’ diyen ‘Garipler’ gibi sözler yazdım ben. Haksızlıklar hep var. Ama o şarkı sadece yoksulluğu anlatmıyor, başka şeyleri de işliyor. Her şeydeki yanlışları, haksızlıkları sadece sevgiliye değil başka insanlara da söylüyor.
Hâlâ şarkı sözü yazıyorsunuz. Zaman değişti dediniz, peki yazdıklarınız?
Yazılmamış birçok şiir vardır daha. Ortam değişmiş olabilir ama ben yine aynı. Hep cebimde kağıtlar olur, yıllar yılı kalır; kimisini yazıp bitiririm kimisi yarımdır ama atmaya da kıyamam. Yarım şiirler. İster istemez saklamak zorunda kalıyorum. Öldükten sonra atılır herhalde bunlar.
Madem çıkardınız cepten, okuyabilir misiniz bir tanesini.
Sormadın gönlümün efkarını hiç nedir gözündeki bu buğulanmalar. Hiç bilmedin mi çare sendedir hep senin için bu duygulanmalar. Sonlara doğru şöyle devam ediyor: Ben seni sevmiştim sen başkasını o bir başkası bir başkasını. Üç köşeli midir hep bu sevdalar?
Kavuşulmuş aşktan pek şarkı, şiir çıkmıyor değil mi?
Mutluluk yaşanır fazla akılda kalmaz ama acılar insanın aklında kalan şeylerdir. Mutluluğun öyle izini bulamazsın. Onun içindir ayrılık, hasret, yokluk... Bunlar insana iz bırakan şeyler olduğu için daha çok tercih ediliyor.
Türkiye ’de de zaten fazlasıyla iz var.
Tabii. Geri kalmış ülkelerde hep vardır. Hepsinin kendine göre anlatımları vardır.
Neşeden ziyade kedere teşneyiz değil mi?
Tabii biz şair bir milletiz. Bizim insanlarımız yüzde 80 bir şeyler yazmıştır yani. Kayda değer olur olmaz ama duygularını anlatmaya çalışmıştır. Keder olacak ki bir şey yazma hissi doğsun. Mutlu olan bir insanın aklına nerden gelsin bir şey yazmak. Oturur yaşar o mutluluğu ancak.
Yazdıklarınızın sizin yaşadıklarınız olmadığını her zaman söylüyorsunuz. Peki siz nasıl yaşadınız?
Benim hayatım mütevazi bir hayat. Türkiye’de herhangi bir insanın yaşadığı gibi. Yokluktan gelip babası vefat etmiş bir insanın hayat mücadelesi. Çoğu kimse zanneder ki ben üniversite okudum. İlkokulu bitirdim ve bırakmak zorunda kaldım. Babam vefat ettikten sonra sekiz kardeş İstanbul ’a geldik. Çok zor zamanlardan geçtik herkes gibi. Benim anlattıklarım benim hayatım değildir de, hissettiklerimdir. İnsanlardan hiç kopmadım çünkü.
Sadece şarkı sözü yazarak mı geçindiniz?
Bijuteriyle başladım, kuyumcu yaldızcılığı yaptım ama hep yazdım. Bir süre sonra da sadece bu yöne gelmek için bıraktım. Asgari ücretle çalışmayı göze alarak Türküola firmasında yıllar yılı çalıştım. Sanatçılarla ilgili resim çekimlerine kadar her işle uğraştım sırf bu işin içinde olayım diye. Şarkılarımı vermenin yanı sıra bu işin emekçiliğini de yaptım. 13-14 sene sigortamı dışarıdan ödeyerek emekli oldum. Keşke birçok arkadaşım da bunu yapabilip o mağduriyeti çekmeseydi. Hala sigortası olmayan arkadaşlarım var. Bizim de elimizden fazla bir şey gelmiyor. Öyle birikimi olan insan da değilim. Biraz daha şarkılarım fazla olduğu için geçimimi sağlayabilen bir insanım. Arkadaşlarımı gördükçe üzülüyorum. Onların hakları birilerinin cebinde yani. Başbakanın okuduğu Evlat şiirimden yola çıkarak şiiri gönderip haklarımızın iyileşmesi adına bir yardım isteyeceğim. Yanlış anlaşılmasın, çok korkuyorum kendimi övmek için söylemiyorum ama çok şarkı patladı benim yazdığım mesela ‘İçiyorsam Sebebi Var’, ‘Dert Çekmeye Gidiyorum’, ‘Kaderi Ben mi Yarattım’, ‘Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’...
Övünmek değil ki bu, üstelik övünedebilirsiniz.
Ama sevmiyorum. Bana kimse sormadığı sürece ben şu şarkıları yazan adamım demem. Benim olduğunu söylemek gibi bir gaflete de düşmem. Bu Allah vergisi bir şey. Şükrediyorum ki bana vermiş nasıl benim diye övünebilirsin ki.
Müslüm Gürses’in ardından hep yeni dönem parçaları çalınınca ne düşündünüz?
Medyanın çarpıcı olmaya çalışması. Mesela Sezen Aksu yazdıysa bir şarkıyı ‘Sezen Aksu şarkısı’ der ama ‘Bir Ali Tekintüre şarkısı’ demez, belki on katı ses getirmiştir, faydalı olmuştur. Bizi biraz daha aşağıda görmüşler demek ki. Bilmiyorum ben anlamıyorum o felsefeyi. Sezen Aksu’dan 10 bin doları cebine koyup ister şarkı, bize gelince ‘Ali bey durumumuz kötü’. Yıllar yılı böyle. TRT’de söz yazarlarını yıllar yılı kabul etmedi, varlığını inkar etti.
İtiraz etmiyor musunuz şarkılardaki gibi?
Bu maddesel kavganın yapılmasını doğru bulmuyorum. Para için yapılıyormuş gibi algılanır düşüncesiyle. Ama insanların haklarını vermek lazım. Mesela Mahsun Kırmızıgül televizyon dizisine ‘Benim İçin Üzülme’ ismini verince gittim konuştum. ‘Bunda benim bir hakkım var’ diye ama yapmadı bir şey. Bilmiyorum yüzde bir mi milyonda bir mi ama orada benim hakkım var, yazdığım şarkının ismini koymuşsun. Sanatçısın, sen de bu yollardan gelen bir insansın. En ağır gelen de bunlar.
Çok naif kaldınız siz bu dünyada...
Arkadaşlarımın yaşam zorluğu çekmesinin sebeplerinden biri budur; naif olmaları. Dünyaya başka açıdan bakmaları.
Müslüm Gürses’in son döneminde okuduğu popüler şarkıları nasıl buldunuz?
O tür şarkıların okunmasına karşı değilim. Ben Müslüm Gürses’in o tarafa dönmesini hazmedemedim. Vermedim bir daha şarkı. Nasıl ki bir Orhan Gencebay pop okuyamazsa. Biri mesela televizyonda ‘Biz Müslüm’ün garipliğini sevdik’ diyordu. Oysa diğerleri öyle değildi.
Cenazede de yoktular zaten.
Olmaz zaten. Sadece onu kullanmak adınaydı. Ama o sevenleri, bizler o gözle bakmadık hiç. En başından beri çok iyi okuduğunu, çok değerli bir insan olduğunu biliyorduk. Kendi de biliyordu. Beyoğlu’ndaki en kötü zamanlarını biliyorum. O zamanlar bile Müslüm Gürses kendinin ne olduğunu, ne kadar iyi okuduğunu biliyordu. Diğerlerinin medyatik olduğunu da. İçinde bu yüzden bir burukluk vardı. Onu her zaman yüceltmeliydik.
Cenazenin Teşvikiye Cami’den kalkmasına ne diyorsunuz?
İnsanlar orada hiçbir şey beklenmeden nasıl sevileceğini gördüler bir insanın. İster istemez bazen böyle gözlerine takılıyor bazı şeyler.
Demek ki burada bir şeyler vardı. Belki zamanında da biliyorlardı ama işlerine gelmedikleri için belki görmezden geldiler.
Neden gelmedi?
Kimse kendi düzeni bozulsun istemez.
(Radikal / Berrin Karakaş)
SON VİDEO HABER
Haber Ara