Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Chavez Öldü, İspanyol Terzi Hazır mı?

ABD’nin eski başkanlarından Jimmy Carter, Filistin sorununa dair kitabındaki insaflı yaklaşımından sonra beni bir kez daha şaşırtarak şunları söylemişti: Chavez “Latin Amerika hükümetleri için özerklik ve bağımsızlığı cesurca savunmasıyla hatırlanacaktır.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-03-07 14:13:00

Chavez Öldü, İspanyol Terzi Hazır mı?
TIMETURK / Mesut Karaşahan

Venezüella Devlet Başkanı Hugo Rafael Chávez Frías’in vefatını haber alır almaz gece geç saatte televizyonun karşısına geçtim, Batılı TV kanallarının gelişmeyi nasıl yansıttığını gözlemleyebilmek için.

Tahmin ettiğim gibiydi: Gerek CNN International, gerekse BBC vefat olayını sevinç kokar tarzda işliyordu. CNN Chavez için alışılmış küçümseyici nitelemeleri kullanıyor, “ütopik sosyalizm peşinde koşan”, “demagog” vb. ifadelerle Amerikan kamuoyuna merak edilecek bir şey olmadığı mesajını veriyordu. BBC ise -yanılmıyorsam- Venezüella haberleri sorumlusuyla stüdyoda söyleşi yapıyor, aksanından Latin Amerikalı olduğunu sandığım bu kişi sırıtarak “artık bundan sonra işleri zor” anlamında birşeyler söylüyordu.

Ertesi gün İran Devlet Başkanı Ahmedinejad’ın Mehdi benzetmesi ve övgülerle dolu mesajından Kremlin’in Venezüella halkına moral veren açıklamasına, ABD Başkanı Barack Obama’nın insan hakları ve demokrasiyi diline dolayarak taziyede dahi husumet çağrıştıran beyanatına kadar çok farklı tepkiler gelecekti.

ABD’nin eski başkanlarından Jimmy Carter, Filistin sorununa dair kitabındaki insaflı yaklaşımından sonra beni bir kez daha şaşırtarak şunları söylemişti: Chavez “Latin Amerika hükümetleri için özerklik ve bağımsızlığı cesurca savunmasıyla hatırlanacaktır. Bilhassa kendini ihmal edilmiş ve marjinalleşmiş hisseden kesimlere fayda sağlayacak şekilde, ülkesinde köklü değişiklikler meydana getirme vizyonunu ortaya koyan bir adam tanıdık.”

***

Vefat haberi, ülke ekonomisinin darboğaza girdiği bir dönemde geldi. Şubat ayı başlarında Chavez’in durumu ağırlaşırken Venezüella ekonomisi de büyük bir sarsıntı geçirdi. Venezüella Bolivarı % 47 oranında değer kaybetti. Yapılan analizlerde yüzde 20’lerde seyreden enflasyonu -ki, Latin Amerika’daki en yüksek orandır- kontrol altına alma ve bütçe açığını azaltma gayesi devalüasyonun sebebi olarak öne çıkarılıyordu.

Başkan Yardımcısı Nicolas Madura’nın açıklamasına göre ise asıl sorun, ülkedeki değişimi engellemek isteyen iç ve dış düşmanlardan kaynaklanıyordu. Bu odaklar stokçuluk yoluyla, temel ürünleri piyasadan kaldırarak kıtlık oluşturmaya çalışıyorlardı; yani ülke bir bakıma “ekonomik sabotaj” ile karşı karşıyaydı.

Lakin devalüasyonun yoksul halk üzerinde çok olumsuz etkileri olacağı muhakkaktı. Muhalefet bu yüzden gelişmeyi “kızıl kemer sıkma” politikası diye adlandırmıştı, sosyalist bir hükümet tarafından tatbike konduğu için. “Chavista”lar (sıkı Chavezciler) bile -“işbirlikçi” diye damgalanma korkusuyla sesini fazla yükseltmeseler de- hükümeti eleştirmeye başlamıştı.

Sözünü sakınmayan yazarlardan Jose Juan Requena, “Bolivar’ın Devalüasyonu: Bolivarcı Devrime İhanet” başlıklı makalesinde ihanetin hükümet içinde olduğunu iddia etmişti. Ona göre Ekim 2012 seçimlerinde büyük destek vermesine rağmen halka bu konuda hiç danışılmaması ancak bu anlama geliyordu.

Devalüasyonun büyük Karnaval arifesinde ilan edilmesi de ilginçtir; hükümetin gelişmeyi gözlerden saklama çabasını gösterir. Zira halk henüz birkaç hafta önce Venezüella Maliye Bakanı’nın ağzından ekonomide işlerin yolunda gittiğini ve devalüasyon olmayacağını dinlemiştir.

Chavez döneminde ülke petrollerinin kamulaştırılması, yoksul kesimlerin sağlık ve eğitim hizmetlerinden çok daha fazla yararlanır hale gelmesi, çok daha fazla öğrencinin karşılıksız burs almaya başlaması, emeklilik şartlarının kolaylaştırılarak emekliliği hak edenlerin kat kat artması ve özellikle son birkaç yıl zarfında yüzbinlerce konutun inşa edilerek dar gelirlilere verilmesi, elbette önemli başarılı icraatlardır.

Ne var ki ülke ekonomisinin petrol ihracatına dayanmaya devam ettiği iddiası yabana atılmamalıdır. Buna göre “içeriden kalkınma” olarak adlandırılan, yerli imalat sanayii ve kendi kendine yeterli tarım sektörleri inşa etme hedefleri tutturulamamıştır.
Clifton Ross’un vurguladığı gibi, bu durum ABD doları üzerinden ithalat bağımlılığı anlamına gelmekte ve nihayet ülke ekonomisinin enflasyon ve mükerrer devalüasyon vakalarına karşı çaresiz kalmasına yol açmaktadır. Vefatın ardından kaçınılmaz hale gelen seçimlerde, halkın, olan bitenin faturasını dış mihraklardan ziyade Chavez’in takipçilerine çıkarması hiç de ihtimal dışı değildir.

***

Yıllar önce, Chavez’le gelen değişimin boyutlarına dair bana ipucu veren şey bir belgesel olmuştu. “Chavez Venezüella – Devrimden Canlı Yayın” başlığını taşıyan belgesel, röportajlar yapmak için Nisan 2002’de bu ülkeye giden, fakat Chavez’i devirmeye yönelik bir darbe girişiminin tam ortasında kalan bir TV ekibi tarafından hazırlanmıştı.
12 Nisan 2002 günü Chavez, Başkanlık Sarayı’nı terketmeyi kabul etmiş ve tutuklu vaziyette bir adaya götürülmüştü. O gün akşam saatlerinde Başkanlık Sarayı görülmeye değerdi. Her haliyle halkın arasından çıktığı belli olan, entelektüel birikim sahibi, vakur ve oturaklı insanlar gitmiş, zengin ve şımarık bir topluluk gelmişti.

Darbenin arkasındaki güçler, yani Venezüella oligarşisinin yanı sıra ABD ve bazı AB ülkeleri, Venezüella Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Pedro Carmona’yı uygun görmüşlerdi Chavez’in yerine.

Carmona, kendisini de ilgilendiren planlardan haberdar birisi olarak, darbenin hemen arifesinde devlet başkanına yakışır bir kıyafet bulma telaşındaydı. Bunun için Madrid’teki bir giyim mağazasına bizzat gitmek, Atlantik ötesi bir yolculuk gerçekleştirmek zorunda kalmıştı.

Ne var ki devlet başkanlığı ancak 48 saat sürecekti. Halk Chavez’e sahip çıkacak ve darbe sürecini tersine çevirecekti.
Chavez artık vefat ettiğine göre, aklıma ister istemez şu soru geliyor: Şimdi kim bilir nerede, hangi Carmona, başkanlık gardrobunu hazırlama telaşında…





Haber Ara