Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na, NTV’de, ‘İmralı tutanakları’nın basına sızmasının çözüm süreci nasıl etkileyeceği soruldu.
Bu gelişmeyi ayrıntı olarak gören ve büyük resme bakılması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, genel bir bölge fotoğrafı çektikten sonra "Şimdi kendi derdimizi çözmenin vaktidir" dedi.
Davutoğlu’na, Yunanistan’la ilişkiler, Kıbrıs sorunu, Suriye’deki durum ve İsrail gerçeğiyle birlikte ABD’yle ilişkilerin sorulduğu programda, asıl konu çözüm süreci ve İmralı görüşmeleriydi.
Davutoğlu, Abdullah Öcalan ile BDP heyeti arasında İmralı’da yapılan görüşmenin tutanakları olduğu iddia edilen konuşmaların basına sızmasının süreç için ne anlam ifade ettiği konusunda, ayrıntılara değil büyük resme bakılması taraftarı olduğunu söyledi.
“Tarihi ve kritik bir süreç yaşandığını” söyleyen Davutoğlu şunları kaydetti:
Bu bölgede tarih boyuna birlikte yaşayan insanlar, son yüzyıl içerisinden birbirlerinden koparıldılar, uzaklaştılar. Sınırların dağıldığı, coğrafyanın parçalandığı, ekonomik alanların ayrıştığı bu dağılmada, Türkiye merkez ülkeydi. Bunlar yetmiyormuş gibi, ülkemizde bir başka ayrışmanın tohumları atılmaya başlandı.
Şu anki sancı, o tarihi doğayı yeniden yakalama sancısı. Bizim hem içimizi hem de dışımızı toparlamamız gerekiyor. Tabi ki ilk önce kendi derdimize deva olmamız lazım.Büyük düşünmek gerekiyor... Ben akademisyenken, bu kadar büyük bir ülkenin kışın komünizm yazın da bölüneceğiz korkusuyla yaşadığını görürdüm... Şimdi kendi derdimizi çözmenin vaktidir. Bu gecikirse dışarıdaki travmaların bizi olumsuz etkilemesi ve tam tersinin gerçekleşmesi olası.
"TARİHİ BİR SÜREÇ"
Birileri bu coğrafyadaki hareketlilik içinde Türkiye’nin aşırı güçlendiğini düşünüp engellmeye çalışabilir. Hem ülkemizdeki hem de diğer ülkelerdeki tarihdaşlarımızı, Kürt kardeşlerimizi kullanmak isteyenler olabilir. Bu açıdan bakıldığında çözüm sürecini tarihi bir süreç olarak görüyorum. Herkesin de buna uygun davranması gerektiğni düşünüyorum.
"HERKES SOĞUKKANLI OLMALI"
Süreç içinde yeni durumlar ortaya çıkabilir. Burada sadece siyasiler değil; MİT , ilgili birimler, adaya giden taraflar yani herkes; çocuk ve torunlarımızı, bölgenin geleceğini düşünerek, samimi ve soğukkanlı bir tavır içinde olması lazım.
Olayı ne önemine bakıldığında sızmaya takılmamak mı gerekir?
‘Takılmamak gerekir’ biraz hafif kalır. Bunları esas almayız, yolumuza devam ederiz ama Oslo sürecinde ve Habur gelişlerinde yaşananlara bakıldığında, tribünlere dönük yapılabilecek her türlü faalieyet sürece zarar verir.
Sızmanın bir provokasyon olduğunu söyleyenler ne kadar haklı?
Sürecin başında, Paris’teki infazları düşününce, biz parantezi kapatmaya çalışırken, birileri ‘bu parantez sürekli açık olsun’ diye düşünüyor olabilir. Yaraların açık kalmasını isteyenler olabilir.
Ayrıca bir sektörden bahsediyoruz. 30 yılda kariyer oluşturan; hiyerarşi, itibar, para getiren bir sektör. Siyasi boyutunu düşünmeden rant sağlayan geniş bir kesim oluşuyor. Bunlar da yaraların açık kalmasını isteyebilir.
Bütün bunları alt alta topladığınızda, bu tür süreçleri provoke etmek isteyenler olacaktır. Bu an, bir milleti millet yapan ortak aklın devreye girmesi gereken andır.
"NEREDE DURUYORUM DEMENİN TAM VAKTİ"
Günlük tartışmalardan kurtulup; tarihe, mekana, zamana; bulunduğumuz coğrafyaya yukarıdan bakıp, ‘nerede duruyorum demenin’ tam vakti. Ben sürece böyle bakıyorum. Şimdi tartıştığımız küçük şeyler, resmin bütününde aynı önemde değil. Daha önce Kürtçe televizyonu hatırlayın, ‘çatışmalar doğacak’ diyenler vardı ama hiçbir şey olmadı... Biz zor olan bir şeyi yapmaya çalışmıyoruz, bu işi beceremezsek, kolay olan bir şeyi yapamamanın acısını çekeceğiz.
Dış politika pratiğinde gördüğüm, bazen yaşayarak öğreniyorsuuz, eğer doğru okuma yapmışsanız ve kararlı bir tutum segilemişseniz, ilk aşamada eleştirilseniz bile orta ve uzun vadede istediğiniz neticeleri alabilirsiniz. Orada sağlam durmak önemli. Uygulanan politikanın doğruluğundan eminseniz taviz vermeyeceksiniz. Önemli olan kritik noktada, karar anında kararsızlık göstermemek.