Samet Aybaba: Artık dışarıya açılmalıyız
Beşiktaş'ın tecrübeli çalıştırıcısı Samet Aybaba, kendini disiplinli aynı zamanda babacan bir teknik direktör olarak tanımlıyor.
Gençleri futbolumuza kazandırmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Aybaba, en çok etkilendiği teknik direk
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-13 14:23:12
Gençleri futbolumuza kazandırmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Aybaba, en çok etkilendiği teknik direktörün Branko Stankoviç olduğunu söylüyor. Samet Aybaba, Türk teknik adamların özellikle futbolda gelişmek isteyen Türki cumhuriyetlerde çalışarak yeni bir pazar yaratmaları gerektiğine inanıyor ve bu alanda öncü olabileceğini belirtiyor.
Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Gelişim Direktörlüğü tarafından hazırlanan eğitim bülteninden M. Koray Gürtaş'a konuşan Aybaba'nın röportajının detayları şöyle:
Aktif futbolculuk sürecinizin hangi aşamasında futbolu bıraktıktan sonra yolunuza teknik adam olarak devam etmeye karar verdiniz?
Teknik direktör olmaya futbolculuğumun son senesinde karar verdim. Aslında daha önceleri de düşünüyordum ama kesin kararımı son yıl verdim. Bizim bildiğimiz başka bir iş yok. Yapabileceğimiz, gelecekle ilgili planlayabileceğimiz tek şey antrenörlüktü. Bu kararı verdikten sonra kurslara gittim ve teknik direktörlüğe başladım.
Futbol oynadığınız yıllarda hangi teknik adamlardan etkilendiniz?
Beşiktaş'ta şampiyonluğu kazandığımız 1985-1986 sezonunda teknik direktörlüğümü yapan Branko Stankoviç en çok etkilendiğim teknik direktör oldu. Hem babacandı, hem işi çok iyi biliyordu. Sistemi bize, bizi sisteme çok iyi uyarlamıştı.Onunla geçen günlerimizde çok şey öğrendim. Gordon Milne çok çalışkan bir teknik adamdı. Sisteme bağlılığı çok etkileyiciydi. 1981-82 sezonunda 16 sene aradan sonra şampiyonluk yaşadığımızda Dorde Miliç ile çalıştım. O biraz daha yüklenen, tempolu oynatmaya çalışan bir teknik direktördü. Aklıma gelen ilk isimler bunlar. Önemli olan çalıştığınız teknik adamların neyi iyi yaptığını görüp onlardan bir şeyler alıp üstüne katabilmek.
Çalıştığınız takımlarda en çok hangi noktalara önem verirsiniz?
Değişik takımlara, değişik camialara, değişik ortamlara gidiyoruz. Gittiğimiz her yerde de bir şeyler oturtmaya çalışıyoruz. En önemlisi kaliteli, karakterli, düzgün, takımdaşlık duygularını bilen, hangi dinden ırktan olursa olsun geleneklerine bağlı oyuncuları bir araya getirerek bir takım oluşturmak. Bu özellikler birinci planda önemli diye düşünüyorum. Oyunculuk kalitesi ise sonra gelir. Çünkü saydığım özellikler geliştiği anda bu oyunculuğu da olumlu yönde etkiliyor. Futbolcu arkadaşı için, takımı için, hocası için başarmak istiyor.
Kendinizi nasıl bir teknik adam olarak tanımlarsınız?
Çok disiplinliyimdir. Çok da babacanımdır. Oyuncum için, çalıştırdığım takım için her şeyi yaparım. Tabii oyuncuların da belli bir çizgide kalmasını isterim. Mesela şu anda Beşiktaş'ta oyuncularımla nasıl giyinmeleri, ne okumaları, nereye gitmeleri gerektiği gibi şeyleri sürekli konuşuyoruz. Hayatlarını nasıl geliştirmeleri gerektiğini paylaşıyoruz. Yani antrenman öncesi böyle bir mesai de harcıyoruz. Ondan sonra sahadaki becerilerini nasıl geliştirebileceklerine eğiliyoruz. Oyuncum benimle ilgili şöyle hisseder: "Hoca bir şey olursa benim arkamdadır ama ben bir şey yaparsam da gerekeni yapar." Türk insanını biliyorsunuz. Disiplin sevgiden geçer.
Takım planlamasını yaparken önceliği nelere veriyorsunuz?
Önce bir sistem belirliyoruz. Bunu planlayabilmek için tabii sezon başı bir takıma gitmek lazım.Kulübün bütçesine göre bir transfer politikası oluşturuyoruz. Ondan sonra bu sistemi ve oyuncuları geliştirmeye çalışıyoruz. Ama sonradan bir takıma gittiğiniz zaman elinizdeki oyuncuların kapasitesine, özelliklerine, kalitesine göre bir sistem oluşturuyorsunuz. Tabii bu çok sağlıklı değil.Kısa vadeli bir çalışma planı. Ama ülkemizde uzun vadeli görev yapmak pek mümkün olmadığından daha çok bu sistem geçerli oluyor.
Antrenmanlarınız nasıl geçiyor, ne kadar sürüyor? Ne tarz özel çalışmalar yaptırıyorsunuz?
Önce antrenmanda ne çalışacağımızı planlıyoruz. Arkadaşlarımız bir hazırlık yapıyor, ben de inceleyip son şeklini veriyorum. Taktik çalışmaların yanı sıra özel çalışmalara da önem veriyoruz. Sonuçta oyuncunun eksiğine bakıyoruz. Bu eksikleri giderecek çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Sıçrama veya gol vuruşu konusunda sıkıntı varsa çözüm geliştirecek çalışmalar yapıyoruz. Savunmada kademe ve birlikte hareket ile ilgili çalışmaları çok yaptırıyoruz. Bu çalışmalar bireysel, grup veya takım halinde olabiliyor. İdmanlarımız 1,5 saat sürüyor. İngilizler en ideal çalışma süresinin maç süresi kadar, yani 90 dakika olduğunu söylüyor. Ben de bu görüşe katılıyorum.
Teknik ekibinizde hangi isimler yer alıyor. Görev ve sorumluluklar nasıl paylaşılıyor?
Yardımcılarımdan biri Beşiktaş'tan eski takım arkadaşım Ulvi Güveneroğlu. Ulvi her şeyden sorumlu. Recep Çetin kondisyondan sorumlu. Kaleci antrenörümüz Mehmet Tezcan. Bu isimlerin altında da Ersin Aka, Eren Şafak ve Selçuk Erdoğan görev yapıyor. Bu arkadaşlarımız da analiz ve kondisyondan sorumlu.
Genç oyunculara büyük önem veren bir teknik adamsınız. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Gençlerle ilgilenmeyi seviyorum. Ülkemizde yetişen çocukların bir şeyleri iyi yapmasına katkı sağlamaktan mutlu oluyorum. Çok yetenekli bir ırkız. Avrupa'daki ülkelere göre çok genç nüfusa sahip bir ülkeyiz. Yöresel olarak farklılıklar taşıyan ama yan yana geldiğinde futbolda olması gereken tüm özellikleri barındıran bir ırkımız var.
Örneğin İç Anadolu insanı dayanıklıdır. Akdeniz insanı çabuktur, Karadeniz insanı kuvvetlidir, isteklidir. Bu çocuklara sevgiyle yaklaşırsanız her şey olur. Bu özellikleri biliyorum ve ülke futboluna, milli takıma katkı sağlayacak gençleri kazandırmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Bir teknik adam için bu da bir başarıdır. Başarı sadece ligi istenilen derecede bitirmek değildir. Oyuncuları geliştirerek kulüplerin bütçesine, ülkeye yarar sağlamak çok mühim.
Genç bir oyuncunun A takım seviyesine geldiğini, hazır olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Öncelikle genç oyuncunun neyi iyi yapıp neyi iyi yapamadığına bakarım. En önemli şey de hissetmek. Oyuncunun neler yapabileceğini, ne kadar ileri gidebileceğini hissediyorum. Bazı oyuncular zaten yetenekleriyle kendilerini çok net belli ediyor. Hafta içi Çarşamba-Perşembe günleri çift kalede görüp beğendiğim ve hafta sonu A takımda oynattığım çok oyuncu oldu. Çalıştığım hemen hemen her kulüpte gençlere şans verdim. Bana göre 16-17 yaşında bir oyuncu ligde, büyük takımda hatta Milli Takım'da oynayabilir.
Tabii genç oyuncuların yanında deneyimli oyuncuların da seçimi önemli. 35 yaşında bir oyuncunun da takıma çok katkısı olur. Üstelik bu tür oyuncular genç oyuncuları yönlendirme ve geliştirme konusunda da yarar sağlar.Bu tür oyuncuları bulmak ve takıma kazandırmak lazım.
Antrenörlük kariyerinizde görev yaptığınız takımlar içinde en güzel, en keyif veren futbolu hangisi sergiledi?
Beşiktaş'ı bir kenara koyalım çünkü burası evim ve duygusal yaklaşıyorum. Onun dışında Bursaspor'a sezon ortasında gelmiştim. Ertesi yıl takım olarak iyi oynadığımızı düşünüyorum. Trabzon'da iyi işler yaptık. Ankaraspor, ilk çalıştığım dönemde Ankaragücü ve Gaziantepspor'da da iyi futbol sergilediğimizi düşünüyorum.
Bir sıraya koymak gerekirse Trabzonspor'da çeşitli sıkıntılara rağmen takım halinde keyif veren bir futbol sergilemiştik. İkinci sıraya da Ankaraspor'da çalıştığım dönemde ortaya çıkan futbolu koyabilirim.
Teknik direktörlüğünüz sürecinde maç içinde yaptığınız, en başarılı başka deyişle de yaratıcılığınızı en iyi sergilediğiniz hamle hangisiydi?
Teknik adam olarak maçlarda bir çok hamle yapıyoruz. Kimi zaman bunlar olumlu sonuç veriyor, maçı lehimize çeviriyor. Kimi zaman da hata yapıyoruz. 1991-92 sezonunda Ankaragücü'nde çalışıyordum. Henüz 33 yaşındaydım. Trabzonspor ile karşılaşıyorduk. Maçın 30. dakikasında Trabzonspor'dan bir oyuncu kırmızı kart gördü. Bunun üzerine ben bir stoperi çıkarıp oyuna bir forvet oyuncusu aldım. Maç berabere bitti. O dönem Trabzonspor'da Belçikalı Urbain Braems görev yapıyordu. Maçın ardından verdiği demeçte, "Genç meslektaşımı kutluyorum. O kadar iyi bir hamle yaptı ki maçı kazanma şansımızı ortadan kaldırdı" demişti. Bu meslek hayatımın güzel olaylarından biriydi.
Türkiye'de ve dünyada futbolun geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Dünya futbolunda bana göre çok büyük gelişme yok. İspanya'nın iki kulübü büyük bütçeleriyle ve oyunlarıyla ön planda. İngiltere'de oturmuş bir sistem var bu aynı şekilde devam ediyor. Bunlar dışında kayda değer bir şey yok. Biz asıl kendi futbolumuzun durumunu tartışmalıyız. Futbolumuzun hangi özelliklerini ön plana çıkaracağımızı oturtmamız, hangi ülkeyi model alacağımızı düşünmemiz lazım. Mesela biz İngilizler gibi oynayamayız. Bize en uygun olan sistem Latinlerinki. Onların anlayışı biraz iş disipliniyle harmanlanırsa ortaya ülkemize uygun bir model çıkabilir. Futbolumuz istenen seviyede değil. Yeterince genç oyuncu gelmiyor. Kulüplerin tesisleri yeterli değil. Alttan oyuncu gelmemesi milli takımı da olumsuz etkiliyor. Böyle olunca mecburen yurt dışındaki Türk oyunculara yöneliyoruz. Tüm bunları oturup tartışmalıyız.
Beşiktaş bu seneki bütçesiyle şampiyonluğa ulaşırsa, bu bir değişimi başlatabilir mi?
Eğer şampiyonluğu kazanırsak çok iyi bir örnek olacağımızı düşünüyorum
Beşiktaş'taki hedefleriniz neler?
Beşiktaş'la anlaşırken yönetimden tek isteğim uzun vadeli çalışabilmekti. Bunun neticesinde 4 yıllık bir anlaşma yaptım. Hedeflerimizi kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere üçe ayırdık. Kısa vadede hedefimiz takımı bir yere getirerek camianın ihtiyacı olan moral motivasyonu sağlamak. Orta vadede gelecek yılın ve bir sonraki yılın takımının planlamasını gerçekleştirmek istiyoruz. Uzun vadeli hedefimiz ise doğrudan altyapıyla ilgili. Altyapı tesislerini geliştirmeye başladık zaten.
Altyapı derken sadece kendi yetiştirdiğimiz oyuncuları değil, bölgeyi, Türkiye'yi, yurt dışındaki gurbetçilerimizi tarayarak genç yetenekleri renklerimize bağlamak ve geliştirerek Beşiktaş'ın oyuncu kaynağı haline getirmek istiyoruz. Bunu yapmak zorundayız yoksa kulüpler bu bütçelerin altından kalkamaz. Bir pilot takımla çalışmak istiyoruz. Türkiye'de bir takıma üç-dört oyuncu gönderiliyor sonra bu pilot takım olarak adlandırılıyor. Biz böyle bir uygulama değil gerçek bir pilot takım oluşturmanın peşindeyiz. Bu takım şirkete bağlı olacak. Orada kendi yönlendirdiğimiz menajer, teknik adam ve çalışanlar görev yapacak. Bu takım bizim planladığımız sistemle yoluna devam edecek. Bu projeyi yakın zamanda hayata geçireceğiz.
Altyapıyla işbirliğiniz nasıl?
Altyapıyla düzenli olarak toplantılar gerçekleştiriyoruz. Onlara yaptıkları transferlerde yardımcı oluyorum. Almak istedikleri oyuncuların aileleri ile görüşüyorum. Aileler bu durumdan çok memnun oluyor. Bugüne dek gençlere verdiğimiz değerden dolayı da tercihlerini bizden yana kullanıyorlar.
Scouting sisteminiz nasıl işliyor?
7 kişilik bir scouting ekibimiz var. Biz onlara hangi mevkilere hangi özelliklerde oyuncuları istediğimizi bildiriyoruz. Onlar oyuncuyu üç-dört maçta izliyorlar. Gelen rapor olumluysa bu kez Recep Hoca ve Ulvi Hoca, kaleciyse Mehmet Hoca izliyor. En sonunda ise ben ve bir yönetici gidip seyrediyoruz ve kararımızı veriyoruz.
Beslenme uzmanı, mentor, psikolog gibi uzmanlarla çalışıyor musunuz?
Beslenme uzmanımız var. Psikolog ya da mentor konusunda ise oyuncunun ihtiyacı olursa destek almayı tercih ediyorum.
Bundan sonrası için hedefiniz nedir?
Beşiktaş'ta görev aldıktan sonra Fenerbahçe ve Galatasaray'da çalışma şansım olmaz. Yurt dışında çalışmayı düşünebilirim. Futbolda gelişmek isteyen ülkelerden birinde çalışıp bu alanda öncü olmak ve başka teknik direktörlerimizin de bu ülkelere gitmesine önayak olmak isterim. Bu ülkelerde geliştirebileceğime inandığım bir takıma gidebilirim.
Şu anda ülkemizde teknik direktörler arasında kısır bir çekişme var. Türki cumhuriyetler bizim için çok iyi bir pazar olabilir. Oralarda Almanların hakimiyeti var. Bu kadar üst düzey teknik adamımız var. Ülkemizdeki kulüp sayısı belli. Aynı isimler dönüp duruyor. Teknik adamlarımızın bir kısmı yurt dışına giderse hem kendilerini geliştirirler hem de bunun Türk futboluna büyük katkısı olur.
Spor Toto Süper Lig'in ilk yarısında takımların puan farkı çok azdı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkes herkesi yeniyor. Sonuçta bu futbol. İki takım da 11 kişi sahaya çıkıyor, elbette her sonuç çıkabilir.Bu son derece doğal. Ama bu durum bile kimilerinin tuhafına gidiyor. Bundan bile rahatsız oluyoruz. Eskiden şampiyonluğa oynayan takımlar diğerleriyle puan farkını çok açardı deniyor. Takımların birbirine yakın gitmesinde ne sakınca olabilir? Bundan daha büyük keyif verecek bir şey var mı?
Meslek yaşantınızda en mutlu olduğunuz ve en üzüntü duyduğunuz anlar hangileri?
Kaybetmek en büyük üzüntü duyduğumuz, kazanmak ise en mutlu olduğumuz an.
Kulüpte bir iş gününüz nasıl geçiyor?
Çoğu gün burada yatıyorum. Şu ana dek 200 gün çalıştıysam 170'inde tesislerde yatmışımdır. Ben kalınca bekar oyuncular da geliyor.Kapıdan girerken çok mutlu oluyorum. Heyecanla çalışmaya başlıyorum. Bu çok önemli. İnsanın sevdiği yerde çalışması, kendini iyi hissetmesi çok güzel bir duygu. Antrenmanların dışında maç izliyorum. Kendi takımımın yaptığı maçları defalarca seyrediyorum. Bunun yanında lig maçlarını, Avrupa'dan maçları takip ediyorum. Tabii teknik adam olarak maç izlerken biz daha farklı bir gözle bakıyoruz. Oyuncuların bireysel performanslarından çok takım halinde neler yapıldığına, antrenörlerin hamlelerine dikkat ediyoruz. Hangi oyuncunun çıkacağına dair tahminde bulunuyorum, doğru çıkarsa da keyif alıyorum elbette.
Beşiktaş dışında zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Şu sıralar ne yazık ki yoğun tempodan kendime hiç vakit ayıramıyorum. Eskiden eşimle kızımla yemek yerdik. Bundan çok keyif alırdım. Şimdi benim için en büyük keyif torunumla vakit geçirmek. O tesislere gelince onu sahaya çıkartıyoruz, bize keyif veriyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara