Amerika: Terörün finansmanı yasasını yakından takipteyiz
Terörün Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı Türkiye'deki sivil toplum kurumlarından büyük tepki çekerken, ABD'nin Ankara Büyülkelçisinden şaşırtıcı bir açıklama geldi: Takipteyiz
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-02-06 14:53:20
Terörün Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı'na karşı çıkanlar yasanın 11 Eylül'ün devamı olduğunu ifade ederken yanılmadılar. Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan bugün köşesinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile yaptıkları sohbeti köşesine taşıdı. "ABD terörün finansmanıyla ilgili halen TBMM gündeminde olan yasayı çok yakından takip ediyor. Yasayla ilgili her adım gündemlerinde. Bu ilgi dikkat çekici." diyen Arslan, yasanın ABD tarafından çok önemsendiğini ve takip edildiğini belirtti.
Yasa'nın ABD ve AB'nin isteği ile çıkarıldığını savunan STK temsilcileri, "El Fetih'ten, Hamas'a kadar ABD'nin, AB'nin "Terörist" ilan ettiği kişi ve kurumların Türkiye tarafından da "Terörirst" ilan edileceğini ifade ediyorlar.STK temsilcileri, "Yargı kararına bağlı olmak kaydıyla masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı olarak uygulanan ve henüz kesinleşmiş hüküm olmadan kişi hak ve hürriyetlerini araç niteliğinde kısıtlayan koruma tedbirleri ancak yargı makamları tarafından uygulanmalıdır." diyorlar
MAZLUMDER: ULUSLARARASI TERÖRİZMLE MÜCADELE YASA TASARISI BATI VE ABD'NİN İSLAMOFOBİ İTİRAFIDIR!
Ulusal ve uluslararası planda kara para aklamayla ve terörizmin finansmanıyla mücadele amacıyla 1989 yılında OECD bünyesinde kurulan Türkiye'nin de 1991'den bu yana üye olduğu Mali Eylem Görev Gücü'(FAFT)nün himayesinde uluslararası terörizmle mücadele yasa tasarısı, TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşülerek kabul edildi.
Terörizm tanımının paranoyak/egemen bir diskurla tek taraflı olarak belirlenmiş olması ve bu tanımın 11 Eylül'den sonra özellikle İslam coğrafyasındaki etkileri göz önüne alındığında söz konusu tasarının iyi niyetten uzak ve bütün dünyayı dizayn ve terbiye etme amacına matuf olduğu görülecektir.
Afganistan-El Kaide ilişkisi iddiasıyla başlatılan işgal süreci, Guantanamo realitesi, Irak'ta kitle imha silahları söylemi üzerinden gerçekleştirilen işgal, Bush doktrini, "şeytan üçgeni" tanımlamaları, İran'ın nükleer enerji sürecinde Batı'nın İsrail'e ve İran'a karşı takındığı çifte standart, Pakistan'da İnsansız Hava Araçları'nın gayri hukuki ve sivil katliamlara yol açan saldırıları, NATO'nun Lizbon toplantısıyla beraber alınacağını deklare ettiği yeni form, BM yerine NATO ve/veya tek taraflı bir Batı ülkesince yönetilen ve koordine edilen saldırı/operasyonlar, son olarak Fransa'nın Mali'de terörizm ve terörist organizasyonlar söylemi üzerinden gerçekleştirdiği ve genişleyen emperyal saldırısı, İsrail'in BM'de aleyhine alınmış hiçbir kararı tanımayarak illegal işgal, yerleşim ve abluka politikalarını sürdürmesi, nükleer silahlar konusundaki devletler merkezli terörizm faaliyetleri ve insanlığa karşı suç kapsamında mütalaa edilmesi gereken kitle imha silahlarına yönelik iki yüzlü tavır, sadece bir coğrafyaya yönelik ve sadece son on yıl içerisindeki politikaların sistematiği gerçeğini göstermektedir.
Bu bağlamda konu, bir bütün olarak ele alındığında; meselenin Türkiye'nin bir iç politika meselesi olmaktan çok, uluslararası planda tek bir zihin üzerinden inşa edilen terörizm kavramının dünyaya ezberletilmek istenen paranoyakça tanımıyla ilgili olduğu görülecektir.
Söz konusu tasarıda dikkat çeken bir başka husus da, ABD ve Batı tarafından herhangi bir kurum, STK, yardım kuruluşu, örgüt veya partinin evrensel ve hukuki normlar olmaksızın subjektif bir algı temeliyle terörizmle irtibatlandırılması, FAFT'a üye devletlerin bu yapıları aynı çerçevede değerlendirmesini ve yaptırım uygulamasını gerektirecektir.
Bu ise, hegemonyanın yeni dilinin kazandığı yeni bir formdur; orta ve uzun vadeli gelecek sonuçları itibariyle bu durum, niteliksel bir kuşatma, kontrol ve dizayn etme anlamı taşıyacaktır. Özellikle insani yardım kuruluşlarının ve daha genelde tüm STK'ların her bir faaliyeti, bu suretle keyfi bir biçimde terörizm kapsamına alınabilecek ve buradan bu kuruluşların malvarlıklarının dondurulması, el konulması, hukuki işlemler başlatılması ve faaliyetlerinin engellenmesine zemin açılabilecektir.
Öte yandan KYOTO protokolünü imzalamayı reddederek dünya ekolojisine tecavüz ederken, bütün bir hayatı terörize eden ABD, kendi sapkın "terörist" tanımını inşa etmek ve makbul kılmak için uluslar arası taşeron yapılar eliyle Türkiye ve diğer ülkelere baskı uygulamaktadır. Süper güç olma iddiasındaki ABD'nin İsrail'in kural tanımaz şımarıklığına göz yumarken, dünyanın her yerinde örneklerini gördüğümüz ve bütün dünya kamuoyunun bildiği işkence üsleri ortadayken kendinden başka terörist arayışına girmesi ve kendinden başka terörist tarifi dizayn etmeye çalışması; KYOTO protokolünü imzalamayıp görmezden gelirken, söz konusu yasa tasarısı için uluslar arası mekanizmalar ile baskı uygulaması tam anlamıyla ikiyüzlülüktür.
MAZLUMDER, Türkiye Hükümeti'ni ve TBMM'yi; bu geri dönülmez yolun olası tehlikeli ve vahim sonuçlarını gerekli ciddiyetle ele almaya; bağlayıcılık ilişkisi bulunan FAFT gibi yapılardan gerekirse üyeliğini çekmek dahil birtakım adımları atmak gibi ilkesel bir duruş sergilemeye davet etmektedir.
Türkiye kamuoyunu, sonuçları itibariyle yeni bir kuşatma, ötekileştirme ve İslamofobia anlamına gelen bu yasa tasarısına karşı tepki vermeye davet ediyor, bu tasarıya evet oyu verecek milletvekillerini tarihin ve vicdanların kayıtlarında kirlenmemeleri hususunda uyarıyoruz.
YASA NELER GETİRİYOR, HAMAS NASIL TERÖRİST SAYILIYOR OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
SON VİDEO HABER
Haber Ara