TIMETURK/Martin Chulov/Halep
Kırmızı telefon 20 yıldan fazla süredir sessiz. Binbaşının ofisinin köşesinde güçlendirilmiş camın içinde duruyordu. 6 Eylül 2007’de gece yarısından az sonra çaldığında, irkilen yakınlardaki Suriyeli subaylar kendilerine ne yapmaları gerektiğini hatırlatmak zorunda kalmışlar.
Kuzey-doğu kenti Deyr Azzor’daki hava savunma istasyonunda o zamanlar görevli eski hava kuvvetleri binbaşısı Ebu Muhammed, “Arkadaşlarıma çekiçle kırmalarını ve cevap vermelerini söyledim. Tatbikatlar esnasında dahi çalmazdı” diyor.
Şimdilerde ülkenin kuzeyindeki muhalif hareketin önde gelen isimlerinden Ebu Muhammed, camı kırmış. Dediğine göre arkasından meydana gelen şeyler askeri kariyerinin en tuhaf 10 dakikasını teşkil etmiş.
Ebu Muhammed şöyle anlatıyor: “Camı kırdım ve telefona cevap verdim. Şam’daki stratejik hava komutanlığından bir tuğgeneral vardı. Dedi ki: “Yaklaşan düşman uçakları var, hiçbir şey yapmayacaksınız. Kafam karışmıştı. Bir şey yapmayacak mıydık? Bu beklediğimiz şeydi. Onları radarda göremiyorduk. Sonra radarlarımız kitlendi. Yakınlarda füze bataryası izin verilse dahi ateş açamazdı.”
Geçen haftaya kadar, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun Deyr Azzor’un kuzeyinde yer alan El-Kibbar’da nükleer bir reaktör olarak doğruladığı tesisi hedef alan 2007’de İsrail saldırısı, Suriye’nin çok-övündüğü hava savunma sisteminin test edildiği son seferdi.
Fakat geçen Çarşamba şafaktan az evvel İsrail uçakları geri döndü. Saldırı formasyonları NATO izleme istasyonları ve Lübnan sivil havacılık radar sistemlerinde görünüdü. Yaklaşık 10 jetin hepsi Akdeniz’den gelip Lübnan üzerinden yaklaştılar.
Bazı uçaklar Lübnan hava sahası içerisinde daireler çizmeye devam etti. Diğerleri Suriye’ye geçip Şam’ın yaklaşım 15 km kuzeyindeki bir binaya 8 füze fırlattı ve ardından batıya uçtu. Tıpkı 6 yıl önce Deyr Azzur’daki gibi Suriye hava savunması sessiz kaldı.
Ebu Muhammed Halep kırsalında Pazartesi günü, “Bize ne dedilerse aynısını yaptık. Hakikat düşmanın karşısında kör olduğumuzdur” diyor.
Suriye savunma yetkililer, işgal eden uçakların radarın altında kalarak kaçtıklarını iddia ediyor. Bu arada muhalifler büyük ölçüde saldırıyı görmezden geliyor ya da olmamış gibi davranıyor. Her iki tarafın da kadim bir düşmanını onaylamamak herkes için işleri kolaylaştırıyor.
Savaşla geçen neredeyse iki solgun yıl Suriye ordusuna ağır bir darbe vurdu. Muhaliflerin öncesinde Suriye ordusunun bölgenin en güçlüsü olduğu söyleniyordu. Ordu üsleri zapt edilmez farz ediliyordu, hava savunma bölgede en heybetlisiydi ve askerler tereddütsüz sadıktı.
Halep’in kuzey sırtlarında ele geçirdikleri piyade okulundan kalanları toplarken muhalif savaşçıya dönüşmüş eski marangoz Malik Sayedi, “Hala gerçekten korktuğumuz tek şey Migler. Buraya bastığımızda çatışma iki saatten az bir sürede bitti” diyor.
Piyade okulu, Aralık-ortası ve Ocak-sonu arasında ele geçirilen yakınlardaki dört rejim üssünden biri. Kuzey Suriye’de subay ve erleri eğiten ana eğitim sahası olan bu kasvetli ve yayılan tesiste bulunan birimler, yakınlardaki hava üslerini savunanlardan daha az karşı koymuşlar. Bozgun işaretleri her yerde.
Çam ve köknar ağaçlarıyla çevrili alanın ortasında 5 harap Sovyet tankı, iç üssün savunma merkezi, harabe halinde duruyor. Her birinin içindeki levhanın üzerinde 1959 yazıyor. Dört zırhlı personel taşıyıcısı parçalanmış bir halde, kabloları ve paslanan zırhları tank izleriyle kaplı çamur kahvesi alanlara dağılmış.
Aralık’a kadar bu üs, kuzey Suriye’deki son rejim kalelerinden biriydi. Fakat şimdi bir zamanlar devasa beton duvarları ve onu çevreleyen kulelere yaklaşmaya cüret edemeyecek kişiler, üssü temizliyorlar. Her şey mubah, özellikle de tahta. Bulunan her parça evleri ısıtmak için toplanıyor.
Duvarın hemen dibindeki yüzlerce eski ağaç kesip devrilmiş. Kütükleri, Suriye toplumunda ordunun konumuna bir hürmet olarak uzun süredir durmuş binaları ortaya çıkarıyor. Çevrenin açılması üssün sırlarını ifşa ediyor. Onları görmek içeriye akanlar ise etkilenmiyor.
Bir elinde testere öteki elinde çıra dallarla toplu plastik bir kova taşıyan 17 yaşındaki Hüseyin Muhammed, “Başta heyecanlıydı. Fakat bu kadar işte. Suriye ordusunda asker olmayı öğrendiniz yer burası” diyor.
Ölü diktatör Hafız Esed’in canlı resimleri, tören alanları ve şimdilerde düzinelerce muhalif savaşçının bulunduğu üssün nizamiyesindeki duvarlara çizilmiş. Beşar Esed Suriye’yi 13 yıldır yönetmesine rağmen gücü tek bir resme yetmiş. 1994’de araba kazasında ölen kardeşi Basil, hala babasının yanında övgüyü topluyor.
Her tarafta engelli parkurları var. Yüzlerce paslanan siyah-beyaz halkalar ve engeller ile kamyon lastikleri toprağa yarı gömülmüş bir halde. Eksiklikler ne olursa olsun bu okuldan mezun olanlar fit olmak zorundaymış.
Halep’in ısıran soğuk kış gecesinde piyade okulu baskınına katılmış ve o zamandan beri diğer üslere baskın girişimlerine dahil olan Firas Tememi, her operasyonun bir ifşa olduğunu söylüyor.
Uzak bir yerden gelen gürültüyle cümlesini kesmeden önce Tememi, “Güçlü olduklarını sanıyorduk. Ancak perde kalktı. Korku rejimin en büyük silahıydı. Bunsuz onlara dengiz” diyor.
“Uçaklar hariç” diye ekliyor, üstümüzde alçaktan uçan bir jetin sesiyle eğilirken: “İki tanesi ele geçirdiğimiz tüm üslere bedel...”
The Guardian’daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.