-''Kürt kardeşlerimiz değil teröristi bombalıyoruz''-
Paris'te öldürülen 3 PKK'lının cenaze töreninde söylenen ''Barışı savunduğunu iddia eden Başbakan benim Kürt kardeşlerimi bombalıyor'' sözüne de değinen Erdoğan, şunları ifade etti:
''Ben Kürt kardeşlerimi nasıl bombalarım? Biz teröristi bombalıyoruz. Neredeki? İnlerindeki teröristi bombalıyoruz. Biz, inlerindeki teröristi bombalarız. Niye? O geliyor polisimi arkasından şehit ediyor, kızlarımızı arabasında giderken tarayarak öldürüyor. Birçok yerde bakıyorsunuz 20 tane 30 tane vatandaşımı tarayarak öldürüyor. Yeri geliyor askerimi, polisimi öldürüyor. Silahların bırakılması demek operasyonların bitmesi demektir. Buna da biz varız. Diyorlar ki 'farklı bir ülkeye gidilse ne olur. Burada bize teminat verilir mi'? 'Evet, buna da hazırız' diyoruz. Elimizden geleni sonuna kadar yaparız.''
-Anadilde savunma hakkı-
''Dağ kadrosunun tasfiyesi hakkında ne diyeceksiniz?'' sorusuna karşılık Erdoğan, elinden gelen bütün güvenliği bu noktada temin edeceğini, geçmişte yanlışlar yapılmış olabileceğini, ancak kendilerinin taahhütlerini yerine getireceklerini dile getirdi.
Güneydoğu'nun refah ve huzur ortanına kavuşmasının halkın hakkı olduğuna işaret eden Erdoğan, hareketlerinin, öldürmek için değil yaşatmak için olduğunu dile getirdi.
Anadilde savunmaya imkan getiren tasarının hatırlatılması üzerine Erdoğan, kavramlara dikkat edilmesi gerektiğini, anadilde savunma denilmemesi gerektiğini, herkesin en iyi şekilde kendisini nasıl ifade ediyorsa o şekilde ifade etmesi gerektiğini söyledi.
Erdoğan, bazılarının bunu çarpıtmak istediğini, ''Bu, resmi dil talebini getirir'' dediğini ifade ederek, ''Geçin bu işi. Bu ülkede dilimiz bellidir; Türkçe... Kendi anadilini öğrenmek vesaire... Biz o konuda her şeyi yaptık. Üniversitelerde yaptık. Şimdi ilk, orta, lise buralarda adımlar atıldı. Seçmeli dersler geldi, öğrenmek isterse gider öğrenir. Nitekim 20 bin civarında talep oldu. Öğrenmeleri için ne gerekiyorsa onu yaptık'' ifadelerini kullandı.
-''Neden 'Kürt sorunu yok' diyorsunuz?-
Başbakan Erdoğan, ''Bütün bunları yapıyorsunuz ama 'Kürt sorunu demiyorum' diyorsunuz. Bu, muhatap bazı insanların zihninde geçmiş dönemlerde neden denmemişse sizin de sanki aynı çizgide 'inkarcı, Kürt varlığını kabul etmez' düşüncesinde olduğunuzu düşündürüyor. Neden son zamanlarda ısrarla 'Ben buna Kürt sorunu demiyorum' diyorsunuz?'' sorusu üzerine bunun, Kürt sorunu, Laz sorunu, Çerkes sorunu diye çoğaltılabileceğini, durumun ülkeyi bölmeye götürebileceğini söyledi.
Bu ayrımcılığa düşmemeleri gerektiğinin altını çizen Erdoğan, ülkedeki etnik unsurların hepsinin de sorunu bulunduğunu, bunların sorununu çözmenin kendilerine ait olduğunu, bu sorunları çözmekle mükellef olduklarını vurguladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
''Ben son grup toplantımda 'Ben Kürt kardeşimi seviyorum' dedim. Biz inkarı falan sildik. Ben Kürtçülüğe de, Türkçülüğe de, Lazcılığa da bunların hepsine karşıyım. Ben, Kürt kardeşimi de severim. Kimse yaratılırken ne olarak yaratıldığını bilmiyor ki. Burada benim özellikle ifade etmek istediğim, biz bu ayrımcı çizgiye düşeriz endişesini taşıyorum. Biz programımıza da bunu şu şekilde işledik. Adına isterseniz Güneydoğu, isterseniz terör, isterseniz Kürt sorunu deyin böyle bir sorun var diye girdik. Ben bunu 2005'te bu şekilde işledim. Şimdi geldiğimiz nokta ortada biz buraları düzelttik, geride bıraktık. Şimdi biz iktidar olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da toplu olarak yaklaşık 30 milyar dolar yatırım yapmış. Bu yatırımlar içerisinde kültürel yatırımlardan tutun eğitim, sağlık, altyapı, üst yapı, aklınıza ne gelirse... Yani batı ile doğu arasında ayrımcılığı yıkmışız. Yola çıkarken de biz 'etnik milliyetçiliğe hayır' demişiz. CHP bunu daha bugün söylüyor ama milletvekili hala bu noktaya gelememiş. 'Bölgesel milliyetçiliğe hayır' demişiz. Çünkü batı neyi almışsa Doğu ve Güneydoğu da bunu görecek. Bizim Erzurum'da üniversiteler arası kış olimpiyatlarını düzenlerken niyetimiz o anlayışı oraya taşımak ve oradaki gençliğin bunları görmesidir.''
Erdoğan, bu olimpiyatlarda, spor salonlarında, tiyatrolarda kendini gösteren gençlerin özgüveninin yerine geldiğini dile getirdi.
-''Hakkari'de pislik diz boyu''-
Diyarbakır'da Suriçi ile kendilerinin ilgilendiğini anlatan Erdoğan, Diyarbakır'da kavşak düzenlemesi yaptıklarını ancak Büyükşehir Belediyesi'nin oraya iş makinesi koyarak, 'bunu ben yapıyorum' dediğini, burasını Karayolları Genel Müdürlüğünün yaptığını anlattı.
Başbakan Erdoğan, şu şekilde devam etti:
''Onların dertleri oraya bir şey kazandırmak değil. Nereden geçiniyorlar, besleniyorlar? Beslendikleri sadece ideoloji, sadece yatıyorlar kalkıyorlar Kürt sorunu... 'Benim Kürt kardeşime ne veriyorsun?' diye sorduğunuz zaman verdikleri bir şey maalesef yok. Öyle bir hal var ki, hizmet noktasında bir şey almadığı halde oyunu gidip ona veriyor. Belediyelerdeki hizmetleri gazeteci gözüyle bir inceleyin inanın bir şey göremeyeceksiniz. Hele şu Hakkari. İnanın pislik diz boyu. Afrika'ya gittik orada neyse, orada da o. Ama nedense yaşayanlar olaya şehircilikte, hizmetten bakmıyor. 'Bana ne hizmet verdin?' diye sormuyor. Yine oyunu veriyor. Ama 'Herhalde bir gün idrak edecekler, doğru neyse ona gelip oyunu verecekler' diyoruz. Neden Hakkari öyle kalsın? Bütün belediyeler ne para alıyorsa biz oraya da aynı parayı gönderiyoruz. Bir ayrım yok.''
Başbakan Recep Recep Tayyip Erdoğan, İmralı'daki görüşmelere ilişkin ''Bu bir süreç. Oradaki istatistiki eğri, sosyolojik olarak, hatta psikolojik olarak neyi gerektiriyorsa, biz de buna göre adım atmak zorundayız'' dedi.
Başbakan Erdoğan, 24 TV'de yayınlanan ''Sansürsüz Özel'' programında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
İmralı ile yapılan görüşmelerle ilgili bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''Şu tarihte heyet gidecek diye belirlenmiş herhangi bir şey yok'' yanıtını verdi.
''Siz engellemişsiniz gibi bir kanaat var. Ahmet Türk yeniden gidecekti'' ifadesi üzerine de Erdoğan, ''Bu işin belli bir süresi söz konusu değil. Bu konuda bizler istişaremizi yapıyoruz. Ne zaman gidilmesi gerekirse bu konuda gerek Milli İstihbarat Teşkilatımız, gerekse Adalet Bakanlığımız bu konuda, bu işi karara bağlayıp, gitmesi uygundur veya değildir. Bu bir süreç. Oradaki istatistiki eğri, sosyolojik olarak hatta psikolojik olarak neyi gerektiriyorsa, biz de buna göre adım atmak zorundayız. Eğer o nabzı iyi tutamazsak, bu defa nabız tamamen onların elinde kalıp ters tepebilir. Buna dikkat etmemiz gerekiyor. İlla da tabii bu iki kişinin gideceği anlamına gelmez. Kiminle, aklıselimle bu iş gidecek. Buna bakmak durumdayız. Eğer buradan gelen şeyler geri döndüğünde farklı olarak dönüyorsa, bu bir tahrike dönüşüyorsa, o zaman tabi ki biz aynı şekilde bu yola devam edemeyiz'' diye konuştu.
''Diyarbakır konuşmasındaki bir cümle yüzünden Ahmet Türk'ün İmralı'ya gidemediği şeklinde bir his olduğu''nun ifade edilmesine karşılık Erdoğan, ''Öyle bir şey olsa, o cümleden dolayı gidemediği zaman bazılarının bir şey anlaması lazım. Burada dikkatli olun, dikkat edin. Ben bir Başbakan olarak dikkat ediyorsam, sen de dikkat edeceksin. Sen dikkat etmezsen, bu takımı sadece o mu temsil ediyor veya etme kabiliyetine sahip. Başka içlerinde birileri yok mu. Başkaları olur. Onun yerine o gider'' dedi.
-Öcalan'a televizyon verilmesi-
''İmralı'da bu programın da yayınlandığı kanallar izlenebiliyor. Siz bu süreci nasıl buluyorsunuz. İmralı dediğinizde kastettiğiniz kişinin bu sürece katkılarını nasıl buluyorsunuz?'' sorusu üzerine de Erdoğan, 12 tane kanalın olduğunu belirterek, ''Doğrusu son dönemdeki görüşmelerde, olumlu görüşmeler var. Diğer, 5 televizyona sahipti. Adalet Bakanıma oraya da televizyon koyun talimatını daha önce vermiştim. Sonra bunun konulmadığını öğrenince, Adalet Bakanımı tekrar aradım. 'Bunu niye geciktirdiniz' diye. Diğer tarafa verdiniz. Oraya da bir televizyon koyun. Radyo dinleyeceğine televizyon dinlesin. Dışarıda hep konuşulan 'hücre hücre'... Tek başına kalıyor. Yatağı var. Şimdi televizyonu da var. 40 metrekarelik avluda voltasını atabiliyor. Bu imkanı var. Jimnastiğini her şeyini yapabiliyor. Adalet Bakanıyla konuşacağım. Kaç gün jimnastik yapıyor, avlu olayı falan. Yavru muhalefeti falan rahatsız edebilir. Kucaklaşma diyor, benzetmeler yapabiliyor. Çirkin, çirkin. Akla hayale gelmez şeyler, falan. Sayın Bahçeli'nin bu tür şeylerini çok yanlış buluyorum. İğreti buluyorum. Bu ülkenin huzuruna destek değil. Maalesef huzursuzluğuna destek oluyor. Biz burada risk aldığımızın farkındayız. Ben ülkemin refahı için, mutluluğu için bu riski almaya şahsım ve partimiz hazırız. Bunu alacağız'' şeklinde konuştu.
-Terörle mücadelede uluslararası destek-
Erdoğan, ''Terörle mücadele konusunda uluslararası desteğe ciddi anlamda ihtiyaç olduğu bir gerçek. Bu konuda yol alınabiliyor mu?'' sorusu üzerine de, şunları söyledi:
''Aslında yol alıyoruz dersem bu biraz aldatıcı olur. Bundan yaklaşık 3 yıl kadar önce, Sarkozy G20 toplantısında, 'Bir şey konuşacağım. Sana sürprizim var' dedi. 'Ne' dedim. 'Şimdi söylemeyeceğim' dedi. 'Söyle de bileyim bu sürprizi, beni böyle heyecanlandırma falan' dedim. 'Terör örgütünün liderlerinden teslim edeceğim' dedi. Kendisi gitti, hala teslim edecek. Kendisine, 'Siz AB olarak terörle mücadelede işbirliği halinde olmamız gerekir diyorsunuz, bölücü terör örgütünü kendiniz açıkça terör örgütü olarak ifade ettiniz. Ama ifade etmenize rağmen, bugüne kadar bize herhangi bir teröristi teslim etmediniz' dedim. 'Bundan sonra böyle olmayacak' dedi. 'Eğer bu böyle giderse, bugün bize, unutmayın yarın da size. Bumerang gibi dönecek sizi vuracak' dedim. Ben Paris'i böyle görüyorum. Almanya sırada. Bayan Merkel'e kaç kez bu konuyu anlattım. En son Cannes'te bana ''Şu anda bizde yargılamada olan 4 bin, 4 bin küsur dosya var' dedi. 'Bu nasıl dosya. Şu adaleti geciktirmeyin, verin bir an önce kararınızı, suçluların iadesi diye bir anlaşma var. Bunları bize iade edin' dedim. Ülkenin rahatlaması lazım. Bunlar sizin başınıza yarın iş açacak.''
Merkel'e, Almanya'da bir şehrin merkezindeki çadırdaki resimlerin kaldırılmasını, yanlış yaptıklarını söylediğini belirten Erdoğan, ''Burada para toplanıyor. Az paralar değil. 10 milyon, 15 milyon avro. Paralar dağa gidiyor. Paris'te öldürülenlerden bir numara. Daha önce bunu Almanya'dan iadesini istedik, vermediler. Durum bu hale geldi. Almanya'da çok daha ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliriz. Almanya'da mezhebi noktada da Türkiye'yi bölmeye gayret eden bir yapılanma var. Almanya bunu da destekliyor. Parasal olarak da destekliyor. Bunu da kendilerine söyledim. Söyleyince rahatsız oluyorlar. Gerçeği size söyleyeceğim. Çünkü ülkemi rahatsız ediyorsunuz. Almanya'yı rahatsız eden bir şey yapsam, siz bana sessiz kalabilir misiniz? Şubat ayında ziyaretleri var. Bunları tekrar kendileriyle konuşacağız'' diye konuştu.
-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı-
''Mezhebe dayalı bir asabiyeti eleştirdiniz. İbn-i Haldun sebep asabiyetinden bahsediyor. Farklı ırklar, etnik kimlikten gelen kimseler ortak bir sebep etrafında birleşebilir, diyor. Böyle bir ortak sebep düşünülecek olursa bu ne olabilir? Lazıyla, Çerkezi, Kürdüyle hep birlikte oturduğumuz masadan ortak bir sebep olarak neyi söyleyebiliriz?'' sorusu üzerine de Erdoğan, ''Bu zemine göre değişir. Yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'de bana göre İslam bu iş için en önemli, bizim için çimentodur. Bu bizi birleştirir. Çünkü burada ayrım etnik noktada asla söz konusu değildir'' dedi.
Gazi Mustafa Kemal'in ilk Meclis konuşmasına atıfta bulunan Erdoğan, ''Ortak akıl dediğimiz şey orada da bu şekliyle meydana gelebilir. Ortak akıl oluşturulduğu anda yine çözülür. Türkiye'nin şu andaki durumuna geldiğimizde, yeni Anayasa'da da teklifimiz odur. Gelin biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı adı altında toplanalım. Türküyle, Kürdüyle...'' dedi.
Anayasal vatandaşlığın çok farklı yerlere çekilebildiğini ifade eden Erdoğan, ''Anayasal vatandaşlık tanımı Anayasa içinde kalacaksa, onun altına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olarak deyin. Bazı gruplar ondan rahatsız oluyor. Hepsini toparlamak için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı dediğimiz anda bu işi bitirmiş oluruz. Bu zaman kimse kalkıp da, ben mesela Türkiyeliyim dediğim için yargılandım. Ama Avrupa'da Almanyalıyım, Amerikalıyım dediği için yargılanmıyor. Siyasette de siz yıllardır, solun jargonunu kullanıyorsunuz, komünistlerin jargonunu kullanıyorsunuz diyorlar. Ne alakası var. Ben bu memleketin evladıyım. Türkiyeliyim diyorum. Bunların hepsi ne oldu, kalktı'' şeklinde konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB sürecini unutması, kaybetmesi diye bir şeyin söz konusu olmadığını belirterek, ''AB bizi unutmak istiyor ama çekiniyor unutamıyor. Halbuki bir açıklasa biz rahatlayacağız. Oyalayacağına bizi, açıklasın biz de işimize bakalım. Geçenlerde Sayın Putin'e 'bizi Şangay Beşlisi içine alın' dedim. Biz de AB'ye 'allahaısmarladık' diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?'' dedi.
Terörle mücadele ile ilgili soru üzerine Erdoğan, bunun daha iyi olacağına inandığını söyledi.
Erdoğan, ayrı ayrı toplantılarda partisinin Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerindeki milletvekilleri, il başkanları, kadın kolları başkanları, gençlik kolları başkanları ve belediye başkanlarıyla bir araya geldiğini aktararak, bundan sonra diğer bölgelerde de toplantıların yapılacağını belirtti.
Toplantılarda ülke sorunların değerlendirildiğini anlatan Erdoğan, ''Gördüğüm hava, Doğu ve Güneydoğu'da bir defa özgüven gelmiş. Bu var. Bu özgüvenin gelmesi bana göre çok çok önemli. Şu anda atılan adımlar sebebiyle bir rahatlama var. Biz bir çözüme doğru gidiyoruz ve 'bu çözüm süreci daha güçlü ilerliyor' diyorlar'' dedi.
Erdoğan, bir hedefinin daha olduğunu dile getirerek, ''Milli Birlik ve Kardeşlik'' projesiyle ilgili yaptıkları çalışmaları bu kez farklı bir zenginlikte ele alacaklarını, bu kapsamda akademisyen çevrelerle, sanat camiasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, medya gruplarıyla çalışmalar yaparak destek ve katkı isteyeceklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, ''Sorulmadığı zaman bize sormadınız, bizimle görüşmediniz gibi yaklaşımlar var, onun için. Bu aralar 'Akil Adamlar' diye gruplar çıktı, kendilerine göre dolaşıyorlar. Hayırlı olsun, niyet hayırlıysa hepsine alkış tutarız'' dedi.
''Akil adamları destekliyor musunuz?'' sorusuna Erdoğan, ''Niyet hayırlıysa niye desteklemeyelim? Ama bazıları gelip çomak sokarsa o kötü. Niyetin hayırlı olması çok önemli. Bazıları bakıyorsunuz garip garip şeylerle dolaşıyorlar, bu olmaz. Nereden baktığınız, ne söylediğiniz çok önemli. Şimdi kalkıp da bana, 'bölücü terör örgütünün liderini evde mahkum edelim' dersen ben bu adama 'akil adam' demem. Kaldı ki bu ülkede anayasa varsa, yasalar varsa, burada da zaten yargının verdiği bir karar, bakın bunu da aşıyorum, diyorum ki kamuoyu araştırmasıyla bunu halka sorduğumuz zaman ne der?'' diye yanıt verdi.
-''Geçmişte vardı ama şu anda 'Kürt Gladyosu'nun varlığını kabul etmiyorum''-
Erdoğan, Paris'te üç kadının öldürülmesi ve ''Kürt Gladyosu'' ile ilgili soru sorulması üzerine, ''Bu geçmişte vardı, şu anda böyle bir gladyonun varlığını kabul etmiyorum. Biliyorsunuz gladyoların sırtını dayadığı yerler de var. Bunlar mafyayla, çetelerle hepsi işbirliği halinde, biz bunları zaten büyük ölçüde çökerttik. Mafya, çete, gladyolarla iç içe olanlar, şu anda bunların hemen hepsi cezaevinde, böyle bir durumun içerisinde. Fakat bundan iki grup öncesinde, böyle bir şeye temas ettim konuşmamda. Dağda infazlar hakkında bilgiler vermiştim. 100'ü aşkın rakam var bu noktada ki bu tür infazları bunlar yapıyorlar. Bunlarda acıma falan bir şey söz konusu değil'' diye konuştu.
Üç kadının öldürülmesiyle ilgili söyleneceklerin şu anda tahminden öte olmadığını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Kesin net bir şey değil ama şu anda Fransa İçişleri Bakanının yaptığı açıklamaya bakarsanız, 'bu kendi içlerindeki bir hesaplaşmadır' şeklinde açıklamayı yapıyor. Bizce de mantıki olan, bize gelen şey buna benzer. Çünkü ilk açıklamalarımda da söylemiştim, bir defa üç kilit ve tanımadıkları birini içeri almaları bu üç bayanın mümkün değil. Tanıdıkları birini içeri alıyorlar. O da bütün hazırlıklarını yapmış, mahir de biri. Bu işi profesyonelce yapıyor. Sıradan, rastgele birisi değil, girip kendi hesaplaşmasını yapıyor ondan sonra da çıkıp gayet rahat şekilde yoluna devam etmek istiyor ama...''
Bir gazetecinin, ''Suriye sorunu ortada malum. Çözülecek gibi de gözükmüyor. Bir yandan da Türkiye'ye böyle füzeler yerleştirildiği için acaba Türkiye bir tehdit altında mı, ne olacak diye büyük soru işaretleri dolanıyor herkesin kafasında. Nasıl görüyorsunuz bu gelişmeleri?'' sorusunu Başbakan Erdoğan, şu şekilde yanıtladı:
''Konuyla ilgili tabii gerek Rusya, gerek İran, gerekse Çin noktasında bir sıkıntım var. Birinci derecede Rusya ve Çin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde ne yazık ki daimi üyeler olarak orada ortak bir akla destek vermiyorlar. Sürekli orada engel oluşturuyorlar. Bu da zaten Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin oluşumunun ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Benim aylardır hatta 2 yıldır, 3 yıldır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yaptığım konuşmalarımda bunu ısrarla işliyorum. Bunu gündeme getiriyor ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi şu anda tartışmalıdır. Buradan hukuk beklemeyin, çıkmaz. Çünkü orada 5 tane daimi üyenin iki dudağının arasından dünyada adalet çıkmaz. O savaş zamanının anlayışı içerisinde kurulmuş bir yapı ve bu yapı şu anda adalet dağıtacak... Olmuyor işte. Bir tanesi 'hayır' dediği anda iş bitiyor. Bundan bir şey çıkmaz. Şu anda işte siz bizi Libya'da dinlemediniz. Burada da bizi dinlemezsiniz dolayısıyla da biz burada önünüzü devamlı kesiyoruz, keseceğiz...''
Erdoğan, en son İstanbul zirvesinde Putin'le ikili görüşmeleri olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu:
''Ondan sonra burada yaptığımız açıklamamızda olsun, kendileri 'ben Beşar'ın avukatı değilim' dedi. Rusya'nın Beşar'ın avukatı olmadığını ifade etti. Fakat gelişmelerde ikimiz de dışışleri bakanlarımızı görevlendirelim kararına vardık. Fakat bu dışişleri bakanlarımızın da alabildiği mesafe maalesef yok. Bu süreci tabii bırakacak mıyız? Hayır.
Şunu ortaya koymamız lazım. 60 bin Suriye'de ölüm var. Bu bilineni ve ülkemde 170 bine yakın şu anda sığınmacı var. Bir de kendi imkanlarıyla gelenler var bunları aldığınız zaman 230 bini buluyor. Geçen hafta Nizip kamplarına gittim ziyaret ettim. Ondan önce Kilis'e gittim ziyaret ettim. Arkadaşlarım aynı şekilde ziyaret ediyorlar ve devam edeceğiz. Bütün bunların yanında tabii içeride 'Beşar'ın artık dayanması mümkün mü' derseniz Beşar şu anda arkadan desteklerle yürüyor. Ama Suriye halkının desteğini her geçen gün kaybediyor. Ve muhalif güçler şu anda destek aldığı sürece ben inanıyorum ki er veya geç Suriye halkı orada kendi iradesini iktidara getirecektir. Çünkü bu şekilde gitmesi, yürümesi zaten mümkün değil.''
-''Suriye'de her geçen gün muhalifler güçleniyor''-
Başbakan Erdoğan, Suriye'de her geçen gün muhaliflerin güçlendiğini gördüğünü belirterek, ''Güçlenmenin ötesinde tabii rejimin kendi elindeki imkanlarını da onlar artık ele geçirmeye başladılar'' dedi.
Şu anda Şam'ın kuşatma altında olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Halep büyük ölçüde zaten muhaliflerin elinde. Ülkenin yüzde 70'i diyebilirim ki muhaliflerin elinde. Fakat güneyden henüz beklenen şey gelmiş değil yani Ürdün tarafından. Bunlar da geldiği anda tablo çok daha farklı olacaktır diye düşünüyorum'' diye konuştu.
''Mali ve Suriye'de kadınlara ve genç kızlara yönelik tecavüzler artmış durumda. En son bir esir değişimi yapılmıştı orada 15 yaşında kız çocukları var ve bölgeden aldığımız haberlerde 10-12 yaşında küçük kızların tecavüze uğradığını öğrendik. Ne yapılabilir, sivil birtakım akil adamlar gibi gruplar olabilir mi Suriye'de işletilebilir mi? Ne yapılabilir, sadece devlet olarak değil insan olarak bizler ne yapabiliriz?'' sorusuna ise Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi:
''Suriye ile alakalı olarak yani STK'lar bazında Suriye'nin şu mevcut şartları içerisinde yani verilebilecek bazı ayni nakdi bu tür destekler olabilir. Nitekim ekmek battaniye kampanyası falan bunların bir tanesi. Ve büyük ölçüde STK'larımızın buna yönelik bir kampanyası var. Fakat Suriye'de bu iş Suriyeliler tarafından çözülür. Buradan STK'ların vesairelerin yapacağı bir şey yok. Biz hükümet olarak diyelim ki bütün imkanlarımızla şu ana kadar biz 500 milyon doların üzerinde buraya belli destek verdik. Bu kamplardı vesaire hala da sürüyor ve bunu biz sürdüreceğiz. Bunların hiçbirisi kampanyayla alakalı değil. Bunları biz AFAD'dan veriyoruz. Birileri işte bütçe müzakerelerinde geldiler. Böyle işte bakın hemen harcamalar fırladı falan gibi yani tahsisat, özel örtülü ödenek dedikleri olaydır filan. Tabii buralar bizim şu anda elimizi uzatmamız gereken yerler. Biz buralarda, bu olaylar olurken buna sessiz kalamayız.''
Erdoğan, geçtiğimiz hafta Gaziantep'te olduğunu ve STK'ların bir araya geldiklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Mesela oradan yani tırlarla un gönderiyorlar, şeker gönderiyorlar aklınıza ne gelirse. 'Fırın yok' dediler ben orada hemen il başkanıma dedim ki süratle seyyar fırınlar alacaksın buraya göndereceksin ve oralarda seyyar fırınlar kurmak suretiyle oraların ekmek ihtiyacını özellikle Halep'in falan gidermenin gayreti içerisinde olacaksın. Ertesi gün baktım 'çözdük o işi gönderdik' dediler. Şimdi buna benzer adımları süratle tabii atmamız lazım. Ancak uluslararası camiayı bizim bu noktada ateşlememiz lazım. Gerek Birleşmiş Milletler hala istenen noktada değil. Bir şeyler yapılıyor ama dostlar alışverişte görsün. İslam İşbirliği Teşkilatı istenen noktada değil. Şimdi daha yeni Kahire'de bir tane toplantı yapıldı veya yapılıyor. Bu toplantılardan çıkan neticede bakıyoruz ki işi yoklayan zorlayan bir netice yok.''
''Amerika'ya gidiyorsunuz kısa bir süre sonra. Somut birtakım şeyler olacak mı?'' sorusuna ise Erdoğan, ''Bakalım getireceğiz gündeme. Yani bütün bizim yaptıklarımızı onlara söyleyeceğiz. Siz ne yaptınız diyeceğiz tabii. Şu ana kadar seçim derdi bilmem ne falan falan seçimle geçti. Belki biz gitmeden (ABD Dışişleri Bakanlığına aday gösterilen Senatör John Kerry) sayın Kerry'nin buraya gelme durumu söz konusu. Kerry ile olan hukukumuza da güvenerek onla da bu konuları şöyle ciddi manada ele alacağız konuşacağız. Çünkü daha sıkı buraya bir müdahale gerekiyor. Gerekirse Rusya'yı Amerika'nın da bu noktada sıkıştırması gerekiyor. Biz de yine Rusya ile şeylerimizi bu noktada biraz daha ileri dozda ele almamız lazım. Çünkü umulmadık yerlerden maalesef Suriye'ye umulmadık müdahaleler yapılıyor. Bunlar tabii bizi ayrıca, ileri gidiyorum, bir Müslüman olarak aşırı derecede üzüyor.''
Bu sırada ''İran'ı mı kastediyorsunuz?'' sorusuna ise Başbakan Erdoğan, şu karşılığı verdi:
''Yani aşırı derecede üzüyor. Yaklaşım tarzları niçin böyle yaptıklarını ifade ediş tarzları asla bir Müslüman'ın düşünce dünyasında olmaması gereken bir şeydir. Yani 60 bin insanı öldüren bir diktatörü savunmak bilmiyorum bir Müslüman'ın düşünce dünyasında nasıl yer alabilir. Bunlar çok açık, net ortada.
Yani İslam dünyası aslında bu noktada da çok ciddi bir erozyonu yaşıyor. Savaş olan yerler, savaşın olmadığını bildiğimiz ama savaş tahribatından çok daha berbat yerler de var bu dünyada. Onun için Türkiye olarak mesuliyetimiz çok büyük.''