Türkiye'den heyet gitti: Bangladeş’te hukuk cinayeti!
Bundan 42 sene önce, kanlı bir savaş sonrası (1971) Pakistan’dan ayrılarak kurulan, siyasi tarihi darbelerle örülü 160 milyonluk Bangladeş bugünlerde kelimenin tam anlamıyla akıllara ziyan bir ‘hukuk cinayeti’ne sahne oluyor. Toplumsal yansımaları ve bölgenin demografik ve etnik yapısı dikkate alındığında olan bitenin yerel bir kriz veya gelişme değil, bölgesel bir toplum mühendisliği operasyonu olduğunu söylemek hiç de mübalağa olmayacaktır.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-01-21 11:12:33
TIMETURK / Cihangir İşbilir
‘Hukuk cinayeti’ dediğimiz meselenin özü şu: Bangladeş Başbakanı Awami Partisi lideri Hasina Vecid’in 2008 yılındaki seçimlerde en önemli vaadi savaş suçlularının yargılanacağı taahhüdü idi. Seçimin üzerinden bir sene geçtikten sonra 1973 tarihli Bangladeş Uluslararası Ceza Mahkemesi Kanunu’nda değişiklik yapıldı ve hükümet, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin (ICT) yargıç, savcı ve tahkikat komisyonu üyelerini tayin etti. 21 Mart 2010 tarihinde söz konusu mahkeme, aralarında eski bakan, milletvekillerinin olduğu, son seçimde ittifak yapan Cemaat-i İslami ve Bangladeş Nasyonalist Partisi (BNP) liderlerini (91 yaşındaki Cemaat-i İslami lideri Prof. Dr. Gulam Azam dâhil) 1971 yılındaki bağımsızlık savaşında Pakistan ordusuyla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle yargılamaya başladı. 12 kişinin (Dokuzu Cemaat-i İslami üyesi, ikisi BNP üyesi, biri bağımsız) idamla yargılandığı muhakeme sürecinde Cemaat-i İslami üyesi 5500 kişi de tutuklandı. Mahkemenin kuruluşu, işleyişi ve muhakeme süreci uluslararası insan hakları teşkilatlarınca sakat ve problemli olduğu tespit ve ifade edilmesine, sürecin durdurulması için siyasi birçok teşebbüste bulunulmasına rağmen, Bangladeş hükümetinin mevcut tavrını korumaktaki ısrarı, bölge geleceği için oldukça endişe verici bir sonuç doğuracak gibi görünüyor.
İSLAM DÜNYASI’NDAN BANGLADEŞ’E GİDEN TEK HEYET
14 kişilik Necati Ceylan başkanlığındaki (Prof. Dr. Refik Korkusuz, Hüsnü Tuna, Yasin Şamlı, Fatma Benli, Bayram Sakartepe gibi isimlerin yer aldığı) Uluslararası Hukukçular Birliği (UHUB) heyeti, muhakeme sürecini izlemek ve dava ile ilgili konuları yerinde ve tüm taraflardan dinlemek için 19-24 Aralık tarihinde Dakka/Bangladeş’e gitti. İslam dünyasından konuyla ilgili Bangladeş’e giden ilk ve tek heyet olan UHUB üyesi hukukçular, dava ile ilgili olarak ICT Başsavcısı ve Bangladeş Yüksek Mahkeme Başsavcısı Gulam Arif Tubu, Adalet Bakanı Kamerul Islam Sefik, Başbakan Başdanışmanı Prof. Gowher Rizvi, BNP Yetkilileri, Bangladeş Yüksek Mahkeme avukatları, Baro Başkanı, İnsan Hakları Derneği Başkanı Sultana Kemal, Savunma Avukatları ile tafsilatlı görüşmeler gerçekleştirdiler.
Heyetin temasları Bangladeş’te geniş yankı buldu. Tamamen sivil bir inisiyatifle gerçekleştirilen ziyaret ve görüşmeler Türkiye hükümetine mal edilerek siyasi ve diplomatik bir polemiğe de konu edilmeye çalışıldı. Hatta CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Faruk Loğoğlu konuyla ilgili Başbakan Tayyip Erdoğan’a TBMM’de bir soru önergesi bile verdi. Heyetin ziyaretinden önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün muhakeme sürecindeki idamların durdurulması için Bangladeş cumhurbaşkanına hitaben yazdığı mektup da heyetin ziyaretiyle irtibatlandırılmak istendi. UHUB heyetinin Bangladeş ziyareti özellikle Bangladeş kamuoyunda çok yankı buldu ve basın kuruluşları büyük ölçüde hükümet kontrolünde olduğu halde heyetin temasları 35 habere konu oldu.
Mahkemeyi de izleyen ve Prof. Dr. Gulam Azam’la da mahkemede görüşen heyet üyeleri, Bangladeş Savaş Suçları Mahkemesi’nin, Eylül 2000 tarihli Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile 23 Mart 2010 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (ICC) kuran ve Bangladeş’in de taraf olduğu Roma Statüsü’ne uygun, adil bir yargılama yapıp yapmadığını tespit için 37 sayfalık bir rapor hazırladı
37 SAYFALIK RAPOR
UHUB tarafından hazırlanan ve geçtiğimiz Cuma günü (18 Ocak) basına ve kamuoyuna sunulan “Bangladeş Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi ve Yargılama Sorunları” başlıklı 5 kısımdan oluşan raporun ilk bölümünde, Bangladeş’in kuruluş süreci ve siyasi tarihi, Bangladeş Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (ICT)’nin yapısı inceleniyor. İkinci kısımda ise Uluslararası Savaş Suçları Mahkemeleri Ceza Muhakemesinin Uluslararası İlkeleri detaylı bir şekilde ele alınıyor. Üçüncü kısımda tüm ayrıntılarıyla dava sürecine dair gözlem ve tespitler sıralanıyor. Bu bölümde ICT’nin yapısı, yetki sorunu, mahkeme başkanının tarafsızlığını ortadan kaldıran usulsüzlükleri, muhakeme sürecinde medya üzerine kurulan baskılar, mahkeme yargıçlarının, savcılarının, tahkikat komisyonu üyelerinin atanma usulleri, mahkemeye sunulan tanık ve delillerin keyfiyeti, ara kararların temyiz yolunun kapatılması gibi muhakeme sürecindeki hukuk cinayetleri tüm açıklığıyla ortaya konuyor. Raporun dördüncü bölümünde ise evrensel normlar ışığında yargılama süreci değerlendiriliyor. Son bölümde ise tüm görüşme ve araştırmalarla raporun ulaştığı ‘Adil Yargılama Hakkının İhlali Tespiti’ ele alınıyor ve bir dizi tekliflerde bulunuluyor.
TESPİTLER
Rapor’da dikkat çekilen ve hukuki mütalaalara ve gözlemlere dayanan başlıca tespitler şunlar:
1- 1973 tarihli Bangladeş Uluslararası Ceza Mahkemesi Kanunu Bangladeş Parlamentosu tarafından kabul edilmiş ve buna göre bağımsızlık savaşı sırasında çeşitli suçlara ve katliama karıştığı tespit edilen Pakistanlı subayların yargılanması için ICT kurulmuştur. Ancak 38 yıl sonra ICT, katliama karışan askerlere yönelik değil, Bangladeş vatandaşlarına, özellikle siyasi kimliği olan kişilere teşmil edilmiştir.
2- 2009 yılında ilgili kanun Parlamento tarafından değiştirilmiş, 2010 ve 2011 yıllarındaki ek değişikliklerle de ICT tamamen siyasi, ulusal, uluslararası hukuku hiçe sayan bugünkü haline getirilmiştir.
3- Savaş suçları konusunda uzman hiç kimsenin davaya müdahil olunmasına izin verilmemektedir. Mahkemeye sözde ‘uluslararası’ bir vasıf verilerek Bangladeş Ceza Muhakemesi Usulü’nün sanıklara tanıdığı haklar ortadan kaldırılmış, ‘savaş suçları’ denilerek ‘zaman aşımı’ unsuru geçersizleştirilmiştir. Bu durum pek çok uluslararası insan hakları kurumu tarafından eleştirilmiştir.
4- Üyelerinin tamamı hükümet tarafından atanan ve jüri bulunmayan mahkeme ‘uluslararası’ vasfı olmadığı gibi ‘bağımsız ve tarafsız’ da olmadığı için Roma Statüsü’ne göre bu tarz bir muhakeme yapmaya yetkili değildir.
5- Sanıklar keyfi olarak tutuklanmış, sanıklara hukuki konularda kısıtlamalar getirilmiş, yargılama süreci uluslararası hukuka uygun gerçekleştirilmemiştir.
6- Mahkeme Başkanının başkaları tarafından yönlendirildiğine dair açık deliller ortaya çıkmıştır. (Belçika’da bulunan Bangladeşli bir avukatla gerçekleştirilen 17 saatlik görüşme kaydı ve 230 mail) Bunun üzerinde mahkeme başkanı istifa etmek zorunda kalmış ancak şaibeli muhakeme süreci aynen kabul edilmiştir.
7- Muhakeme sürecinde medya üzerinde çok ciddi baskı ve sansür uygulanmıştır. Bu esasında tamamen şeffaf yürütülmesi gereken muhakemenin sıhhatine aykırıdır.
8- Mahkeme yargıçlarının, savcılarının, tahkikat komisyonu üyelerinin tayin usulleri mahkemenin uluslararası ve bağımsız vasfına taban tabana zıttır.
9- Savunma makamının sunduğu şahitler sınırlandırılmış ve şahitlerin güvenlikleri temin edilmemiştir.
10- Duruşmalar televizyondan naklen yayınlanmadığı gibi duruşmalar da herkese açık gerçekleşmemiştir.
11- Gazete haberleri mahkemeye delil olarak sunulmuştur. Özellikle savcılık bağımsızlık savaşı sırasındaki ayrışmayı isteyen gazete kupürlerini mahkemeye delil olarak sunmuştur.
12- Bangladeş vatandaşı olmayan Pakistanlı subaylar için kabul edilen ICT’de şimdi Bangladeş vatandaşı olan sivil kişiler yargılanmaktadır.
13- Common Low hukukunun mevcut olduğu Bangladeş’te normalde ara kararlar için temyiz mümkün iken ICT’de ara kararlar için temyiz süreci engellenmiştir. 91 yaşındaki tekerlekli sandalyeye bağlı yaşayan 91 yaşındaki Gulam Azam’ın sağlık nedenleriyle tutuksuz yargılanma talebi de reddedilmiştir.
14- Uluslararası hukuk ve uluslararası mahkeme kararları doğrultusunda, ICT’de sanıklar yönünden, ‘adil yargılama hakkı’ nın ve ‘masumiyet karinesi’ ilkesi açık bir şekilde ihlal edilmiştir
SONUÇ
Yukarda sıralanan tespitler ve gözlemlere dayanarak UHUB heyeti raporun sonucunda, ICT’nin yapısının ve işleyişinin sorunlu olduğu kanaatine varmıştır. Muhakeme sürecindeki usulsüzlüklerle ilgili birçok insan hakları örgütünün uyarmasına rağmen Bangladeş hükümetinin bunları düzeltmemesi, mahkemenin tüm üyelerinin hükümet tarafından atanması, mahkeme devam ederken sanıklar aleyhinde kanunda düzenlemeler yapılması, mahkemenin ‘uluslararası’ vasfının bulunmaması, ICC kanununda belirtilen suçların belirlilik ilkesine göre tanımlanmaması ve kanunilik unsuruna dikkat edilmemesi muhakeme sürecini sakatlayan sebeplerdir. Ayrıca, uluslararası sözleşmelere uygun olarak haklar etkin bir şekilde yerine getirilmemiş, keyfi tutuklamalar yapılmış, mahkeme başkanı 1994’te sanıklar aleyhine rapor yazıp ihsas-ı rey yapan biri olmasına rağmen mahkemeye tayin edilmiş ve mahkeme dışından birisi tarafından sürekli yönlendirilmiş bu yönlendirme bilgilerinden hükümetin önceden verdiği kararları uygulamak durumunda olduğu tespit edilmiştir. İlaveten, savcılık ve savunma avukatları arasında silahların eşitliği ilkesine uyulmamış, tanık sayısında kısıtlama getirildiği gibi tanıkların da güvenlikleri temin edilmemiştir. Son olarak Roma Statüsü isnat edilen suç savaş suçu olarak tanımlansa dahi idam hükmünün verilmesine karşı olduğu halde ICT tarafından bu husus dikkate alınmamaktadır.
İKİ TEKLİF
UHUB Raporu’nda yukarda dikkat çekilen tespitler ve ulaşılan sonuçlara binaen bazı teklifler de yapılıyor: Rapor’da ICC’yi kuran Roma Statüsü’nde ifade edildiği gibi uluslararası ceza yargılaması yapma gücü olmayan devletlerin bu yetkisini Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC)’ye devretmesinin gerekliliğini ifade eden maddesine dikkat çekiliyor. Bu çerçevede iki somut teklif sunuluyor:
Birincisi: Bangladeş Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi (ICT) tarafından yürütülen muhakemenin tamamen Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC)’ye devredilmelidir.
İkincisi: Şayet bu gerçekleşmezse yani ICT yargılamayı ICC’ye devredemezse, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bağımsız, tarafsız bir komisyon kurularak yargılamanın tüm aşamaları takip edilmelidir.
Bu iki tekliften birisi gerçekleştirilmekle birlikte bugüne kadarki süreçte adil yargılamaya engel olan, sürece destek veren herkes cezalandırılmalıdır. Aksi takdirde hem Bangladeş ulussal hukuku hem de uluslararası hukuk ihlal edilmiş olacaktır.
DEĞERLENDİRMELER
Hiç şüphesiz, Bangladeş siyasi tarihi, bölgenin jeopolitik yapısı ve bölgesel ve küresel aktörlerin Bangladeş üzerindeki etkileri dikkatle incelendiğinde raporun dikkat çektiği tehlike ve ihlallerin boyutları daha da ciddiyet kazanıyor.
UHUB Heyeti’nin tam bir sivil diplomasi çalışması yaparak gerçekleştirdiği temaslar ve yankıları ve akabinde hazırlanan rapor, Türkiye menşeli inisiyatiflerin etkisini ve gücünü gösterdiği gibi İslam dünyasının bu tür olaylara müdahale mekanizmalarından mahrumiyetini de tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Dava özelindeki değerlendirmeye dönecek olursak, Hindistan tesirindeki Bangladeş hükümetinin hukuku araç olarak kullanıp muhalefeti sindirmek istediği için böyle bir hukuk cinayetine teşebbüs ettiği gayet açıktır. 28 Şubat sürecinden çok daha ağır bir dönemi yaşayan hatta kimilerine göre 27 Mayıs ve 28 Şubat’ı birlikte yaşayan Bangladeş’in bu muhakeme sürecindeki hatalarından dönmemesinin bölge ve ülke için onarılmaz yaralar açacağı muhakkaktır.
Türkiye’nin hükümet, cumhurbaşkanı ve sivil toplum ölçeğinde konuya müdahil olması çok önemli ve tesirlidir ama yeterli değildir. Mümkün ve muhtemel bir insanlık dramı yaşanmaması için ICT’nin derhal tasfiye edilmesi gerekiyor. Bu da uluslararası bir çalışmayla ancak mümkün gözüküyor.
Konu İslam dünyasının gündemine getirilmeli, kısa zamanda uluslararası iyi planlanmış bir konferansla konunun tüm yönleri incelenmeli, uluslararası kamuoyunun konuya dikkati çekilmeli ve Bangladeş hükümetine yönelik bir baskı oluşturulmalıdır.
Cihangir İşbilir / İDSB Genel Koordinatörü
[email protected] twitter.com/cihangirisbilir
SON VİDEO HABER
Haber Ara