Tanıklıklarla “Suriye’nin Son İki Yılı”nı anlattılar
MAZLUMDER İstanbul Şubesi’nin, GÖNÜLDER ile birlikte düzenlediği “Suriye’nin Son İki Yılı” Konferansı 19 Ocak Cumartesi günü Altunizade Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Sunuculuğunu Selçuk İdrisoğlu’nun yaptığı konferans, Muhammet Fatih Yılmaz’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-01-21 15:40:16
TIMETURK / Haber Merkezi
Sunumlardan önce konferansın moderatörlüğünü yapan MAZLUMDER İstanbul Şubesi Genel Koordinatörü Gazeteci/Yazar Demet Tezcan, 20 aylık Suriye deneyiminin kendilerine çok şey öğrettiğine, insanlığın içinde olduğu durumun görülmesi bakımından çok önemli olduğuna dikkat çekti. Tezcan, Suriye’ye karşı insanlığın tutumundan bahsederken “İtalyan gazeteci Tiziano Terzani umursamazlık suçundan bahsederken ‘Bundan bir kaç yıl önce bir savaş ve işgal haberi verdiğimizde insanlar tepki gösteriyordu. Ayağa kalkıyordu. Ama o kadar çok savaşlar, kıyımlar ve işkenceler var ki insanlar bıktı ve elimizden bir şey gelmiyor diyerek; belki de suçların en masumu olan umursamazlık suçunun en büyük suç ortağı olmaya başladılar’ diyor. Dolayısıyla bizde o umursamazlık suçunun büyük ortaklarından olmamak için elimizden gelen gayreti göstermek üzere burada toplandık” dedi.
Osman Atalay: Suriye konusunda İslami değil siyasi kavramlarla yorum yapıyoruz
Konferansta ilk olarak konuşan İHH Mütevelli Heyeti Üyesi Osman Atalay, Suriye’nin geleceği için yapılması gerekenler ve çözüm önerilerinden bahsetti. Osman Atalay, “Arap Baharının yaşandığı ülkelerde halkı haklı gördük ama sıra Suriye’ye gelince iş değişti. Halklar Suriye direnişini destekledi ama Türkiye’de kafalar karıştı. Birçok sol Kemalist grup ve İslami camiada da Suriye’de yaşanan hadiseye net bakılamadı, ortak bir fikir birlikteliği oluşturulamadı. Bu durumun uzun yıllar tartışılacağını düşünüyorum” dedi. Atalay, bugün Suriye’de yaşananların daha önce Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da yaşananlarla aynı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Daha önce dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanlar katledilirken biz hep İslami argümanlarla konuşurduk, ayetlerle hadislerle konuşurduk. Ama Suriye konusunda ne hikmetse İslami değil siyasi kavramlarla yorum yapıyoruz. Hadiseye vicdan ve adaletle bakamadık, siyasi açıdan ve zihin karmaşasıyla baktık. Bu noktada kaybettiğimizi düşünüyorum” dedi.
Atalay konuşmasının devamında Suriye için yapılabilecekler konusunda şunları ifade etti: “Bugün 60.000 kişinin hayatını kaybettiği Suriye’nin `-70 kadarı direnişçilerin kontrolünde. Ticari hayat, tarım, hayvancılık ciddi anlamda sekteye uğradı. Suriye’nin nüfusu 23 milyon. Bugün 10 milyon insan ciddi bir şekilde gıda problemi yaşıyor. Hastanelerin çoğu vurulmuş, sağlam hastanelerde ilaç yok. Suriye’nin gıda ve sağlık problemi hayati önem taşıyor. Yapılan kampanyalar yeterli değil. Türkiye’ye ya da diğer ülkelere sığınan Suriyeliler için de durum farklı değil. Gözümüzün önünde yüz binlerce insan elverişsiz koşullarda muhacir olarak yaşıyor. Suriye konusunda biraz daha duyarlı olmalıyız. Suriye hep siyasi tartışmalarla gündeme geldi. İşin insani yönü hiç ön plana gelmedi. Elimizden geldiğince insani yardım noktasında bir şeyler yapmalıyız. Biz sürekli BM’ye yükleniyoruz. Oysa bir de başında Ekmelettin ihsanoğlu’nun olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı. Türkiye 4 yıldır bu teşkilata ev sahipliği yapıyor. Bu kurum bize ait. Dönem başkanlığı da artık Türkiye’de. Bunun gibi kurumlar da harekete geçmeli artık. Sürekli batıdan medet ummaya, onlardan yardım beklemeye gerek yok. Arap dünyasının da artık ekonomik imkanları var. STK’ların da Suriye’de yaşananların trajedik, insani yanını görerek organize bir şekilde yaşananları duyurup bir katkı sunmaları gerekiyor”.
Mehmet Yaşar Soyalan: Suriye’de devlet halkı terörize etmek için elinden geleni yapıyor
Atalay’ın ardından MAZLUMDER İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyelerinden Araştırmacı/Yazar Mehmet Yaşar Soyalan, Suriyelilerin kaldığı mülteci kamplarını ziyaretine dair gözlemlerlerini paylaşarak başladığı konuşmasında “Kamplarda yaptığım görüşmelerde onlara taleplerinin ne olduğunu sordum. ‘Mübarek döneminin Mısır’ına ulaşabilirsek bile bu bizim için kar sayılacaktır. En azından nefes alabileceğiz’ dediler. Ben daha önce 2 sene Şam’da yaşadım ve orada yaşayanların nasıl bir yönetimle muhatap olduklarını çok iyi biliyorum. Türkiye ile Suriye arasına sınırların çekilmesi o bölgenin halkına bir travma yaşatmışken Baas diktatörlüğü ile bu travma daha da arttı. Suriye neresidir, Suriyeli kimdir? Suriye burasıdır, biz de Suriyeliyiz” dedi.
Suriye’de daha önce Fransızların devlet yapısını, insani durumu darmadağın ettiğini, oradaki piramidi değiştirdiğini belirten Soyalan, “Suriye’nin % 70’ini oluşturan Sünni çoğunluğu piramidin en altına koydular, oranın zencileri, Kızılderililerine dönüştürüldüler sünnileri. Suriye 17 farklı istihbarat örgütünün yönettiği bir ülkedir. Resmi kurumların, mahkemelerin vs. hiçbir işlevi yoktur. Muhaberat yapısı çok güçlü. Bu baskıdan dolayı toplum sindirilmiş, susturulmuş. Kamplarda Suriyeli gençlere ‘Neden kendinizi silahların önüne atıyorsunuz?’ dedim, ‘Bu bizim son şansımız. Biz kaybedersek bu devlet yüz yıl daha devam eder’ dediler. Suriye’de toplumun en küçük bir hak talebi, üzerlerine toplar, füzeler ve silahlarla ateş açılmasına neden oldu. Olaylardan sonra Cisr El-Şuğur kentine gittim. Olayların üzerinden 20 gün geçmişti ama ceset kokularından gezilmiyordu” dedi.
Konuşmasının sonunda Suriye’de ilk 6 ayda halkın ellerine silah almadan hak talep ettiklerine dikkat çeken Mehmet Yaşar Soyalan, “Orada görüştüğüm kişilerden biri Beşşar Esed’in kendilerini arayarak anlaşmaya varmak için görüşmeye çağırdığını, ancak gidecekleri gün üstlerine bombaların yağdığını söyledi. Esed yönetimi halkın silahsız olmasını istemiyordu zaten. Silahlanmalarını istiyordu ki dışarıya karşı katliamlarını haklı göstersinler. Bunun için istihbarat örgütleri muhaliflere silah dağıttılar. Devlet halkı terörize etmek için elinden geleni yapıyor. Dünyaya karşı bakın biz teröristlerle savaşıyoruz, kendimizi savunuyoruz diyebilmek için yapıyorlar bunu. Savaşın iki tarafı varmış gibi bir algı ortaya çıktı. Suriye halkı artık var güçleriyle sistemi yıkmaya çalışıyorlar. Çünkü anladılar ki iyilikle yol alamayacaklar, yapacakları başka bir şey yok. Esed’in arkasında sadece Çin ve Rusya değil, Amerika ve Fransa da var. Batı orada kendi çıkarlarını koruyacak bir mekanizma oluşturma çabasında. İnşallah Müslümanlar meydanlarda kazandıklarını masalarda kaybetmezler. İnşallah oradaki kardeşlerimiz özgürlüğü tadarlar” dedi.
Abu Abdullah Al-Humsi: Ben, ailem ve halkım öldürülüyoruz! Biz Batıdan değil, kardeşlerimizden yardım bekliyoruz!
Soyalan’ın ardından Suriye Direnişinden Şüheda Murabitin Komutanı Abu Abdullah Al-Humsi bir konuşma yaptı. Al-Humsi “Ben Humus’tan bir kardeşinizim. Yakın bir zamana kadar ortak bir devletin mensuplarıydık. Babamız İbrahim, Rabbimiz Allah, kıblemiz Kabe, peygamberimiz Hz. Muhammed, hedefimiz de Allahın rızası ve insanların arasında iyiliğin hüküm sürmesidir. Türkiye ve Suriye arasındaki sınırları kim çizdi? Bu Allahın iradesi miydi? Hz. Muhammed’in planı mıydı? Bu sınırlar altında yaşamamızı dinimiz mi istiyor? Biz nasıl ayrıldık diye kardeşlerimiz soruyor, biz de onlara ayrıldık ki birleşelim diyoruz” dedi.
Al-Humsi “Ben Humus’un Hula bölgesindenim. Hula katliamını duydunuz mu? Devrimin başlangıcından itibaren en büyük katliam benim şehrimde gerçekleşti. Esed’in askerleri 113 çocuğu bıçaklarla keserek doğradılar. Biz Müslümanlar iyi insanlarız ve başkalarına iyi davranmayı da önemseriz. Hula bölgesinde Nusayriler de vardı ve insanlar birlik ve barış içerisinde yaşıyorlardı. Ancak Nusayriler Esed’in askerleriyle birlik oldular ve bizi katlettiler. BM’den gözlemciler geldiler ve katliamları kayda geçirdiler ama yüzler ve binlerin öldürüldüğü bu katliamlar hala devam ediyor. Biz batıdan bir yardım beklemiyoruz çünkü çıkarları için yaşadıklarını biliyoruz. Biz kardeşlerimizden yardım bekliyoruz. Biz kardeşliğimizi güçlendirmeliyiz ki Allah’ın rızasını da kazanabilelim” dedi.
Al-Humsi konuşmasının devamında “Ben, ailem ve halkım öldürülüyoruz!” diyerek şunları ifade etti: “Biz sizlerden kardeşin kardeşten, güçsüzün güçsüzden, komşunun komşudan beklediğini bekliyoruz, halimizi sormanızı, ihtiyaçlarımızı sormanızı bekliyoruz”.
Konuşmasında devletin halkın iradesine tabi olması gerektiğini belirten Al-Humsi, içerideki savaşçıların morallerinin yüksek olduğunu, savaş tüccarlarının söylediklerini umursamadıklarını belirterek, “Biz biliyoruz ki Allah mazlumların yanındadır. Yaşananlar karşısında çok fazla üzüntü duymuyoruz. Yıkılan evlerimizin yerine daha güzellerini inşa edeceğiz. Şehitlerimizin kaderleri geldiği için öldüklerini biliyoruz. Bombalamalar her gün füze, tank ve uçaklarla devam ediyor. Bombalar yağmaya başladığında ben çocuklara ‘içeri girin, kaçın’ dedim. Onlar da bana ‘korkma, Allah’ın dilediğinden başka bir şey bize isabet edemez’ dediler. Gelin de akideyi Şam’daki Halep’teki çocuklardan görün” dedi.
Abu Abdullah Al-Humsi konuşmasının sonunda şunları söyledi: “Suriye’de yaşananlar bizi ilgilendirdiği kadar sizi de ilgilendiriyor. Suriye’de yaşananlara dair gerçek bilgilere ulaşmaya çalışın, çünkü medya büyük devletlerin çıkarları doğrultusunda haber yapıyor. Aklınızı kiraya vermeyin, başkalarının sizi yönlendirmesine izin vermeyin. Bunca yaşanana rağmen hala birileri kim doğru kim yanlış, devrime karşı duruşumuz nasıl olacak gibi sorular soruyor. Bizi asıl üzen bunlardır. Biz, Amerika ve Batı müdahalesine de hayır diyoruz. Ülkemizin topraklarının yaklaşık % 75’i özgürlüğüne kavuşmuş durumda. Rejim sadece Nusayri bölgelerinde hakim. Biz başarıya ulaşacağız inşallah çünkü Rabbimize güveniyoruz. Bizim devrimcilerimizin silahları hafif silahlar ancak onlar cesurlar. Son olarak hatırlatmak istiyorum ki; Bu sorumluluk sizin de omuzlarınızda. Bunu unutmayın. Hangi dine ve inanca sahip olursanız olun yaşananlar hakkında düşünün”.
Cüneyt Sarıyaşar: Suriye’de direnen kardeşlerimiz bizden onların sesini duymamızı bekliyorlar.
Son olarak konuşan MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, Suriye’de olaylar başlamadan önce 2010 yılında Suriye Raporu yayınladıklarını, raporda hapishanelerde olanların, kayıpların listesini yayınladıklarını, hakları ellerinden alınmış Kürtlerin ve Türkmenlerin hesabını sorduklarını, Suriye’de yaşanan ihlallere dikkat çektiklerini, bu raporu da tüm yetkili kurumlara ve uluslararası mekanizmalara gönderdiklerini belirtti.
Sarıyaşar konuşmasının devamında şunları söyledi: “Benim öğrencilik yıllarımda Suriye’de hapisteki bacılarımızın gönderdiği mektuplar geçerdi ellerimize, bize bedenlerinde Nusayrilerin çocuklarını taşıdıklarını yazıyorlardı. Tarihler, coğrafyalar değişiyor ama hadise hep aynı. Biz küresel emperyalist zalimlere karşı yerel zalimleri seçerek mi yaşayacağız, yoksa adaletle mi yaşayacağız? Bizim tüm zalimlerle baş etmemizin yolu müstakim olmaktır. Hiçbir zalimle işbirliği yapmamaktır. Biz vahiyden yola çıkmadan kendi kurgularımızla hareket ediyoruz artık. Tüm sorunlar bu yüzden yaşanıyor. Orada direnen kardeşlerimiz bizden onların sesini duymamızı bekliyorlar. Toplumların geleceğini inşa etmek için adaleti ikame etmeliyiz. Bizim için insan hakları kula kulluğa karşı bir duruştur, özgürlük kula kulluktan çıkıştır. Bizim gücümüz zalim diktatörlükleri devirmeye yetmeyebilir ama biz katillerden olmayabiliriz. Eğer biz Suriye’deki direnişe teröristlerin eylemi diyorsak elimizi vicdanımıza koyup bir bakalım; Suriye’de halkı topa tutan tanklar nerenin tankları?”.
Konuşmacılara sorulan soruların cevaplanması ile devam eden program MAZLUMDER İstanbul Şubesi Eski Başkanlarından Ramazan Beyhan’ın Suriye halkı için yaptığı dua ile sona erdi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara