Dolar

34,8728

Euro

36,7477

Altın

3.040,75

Bist

10.058,47

Öcalan: 'Günü geldiğinde çözümde engel olmayacağım'

Tarih 26 Mayıs.1993.Yer Suriye^nin başkenti Şam...Öcalan'a o gün söylediklerini hatırlatıyor, Öcalan'ı en iyi tanıyanlardan biri Gazeteci-Yazar Avni Özgürel

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-19 23:10:41

Öcalan: 'Günü geldiğinde çözümde engel olmayacağım'
Tarih 26 Mayıs.1993.. Yerİ Suriye’nin başkenti Şam... Yani bundam yirmi senel önce... Abdullah Öcalan’ın evindeyiz... Ev deyişim sözün gelişi.. Zira Öcalan’ın kaldığı sabit bir yer olmadığını cümle alem biliyor. Nelerdi derseniz bir kısmını sayayım: Şam’da PKK arşivinin muhafaza edildiği dört katlı bir bina, örgütün Şan yönetimiyle ilişkilerini düzenleyen Muhaberat elemanlarıyla birlikte uluslar arası bağlantıları üzerinde çalışan militanların bulunduğu ‘ yeşil ev’ adıyla bilinen villa, Bekaa Vadisi’ndeki Helvi Kampı, Bar Eliyas kasabasındaki çiftlik evi ve Suriye istihbaratı’nın Laskiye başta olmak üzere kullanmasına izin verdiği ev ve araçlar .

Şam’daki apartmana gelince, beş katlı bir bina burası.. Ayrıcalıklı kişilerin oturduğu bir semtte bulunmak dışında özelliği olmayan, dışarda koruma v.s. tedbirinin olmadığı üstelik bir dairesinde Türkiye’nin askeri ateşesinin kaldığı bina burası.. Lüks denebilecek yanı yok.. Basit iki oda bir salondan ibaret..

Abdullah Öcalan üç korumayla geziyor. Nereye gitse yanında ayrılmayan kişiler bunlar.. Ancak koruma deyice silahlı değiller. Bekaa Vadisi dışında özellikle şehirlerde PKK elemanlarının silah taşıma izinleri yok..Bir kaç gün kaldığınızda hissediyordunuz ki Abdullah Öcalan gerçekte el-Muhaberat’ın elinde esir.. Kim olursa olsun ister telefonla ister şahsen yaptığı görüşmelerin tamamını Şam yönetimine haber verip teyp kaydını vermesi gerekiyor.. Türk veya batılı gazetecilerin TV kanallarının sözleşi bantlarına Muhaberat’ın el koyması rastlanmadık bir durum değil..

Abdullah Öcalan’ın sıradan bir insanın günlük hayatı içinde normal sayılacak her şeyi yaptığına, yani traş olmasına, kendisine yemek hazırlamasına, istirahat edişine bakıp sade bir ortamda yaşadığını düşünmek tiyatroyu gerçek hayatla karıştırmak olur. Keza işe giden, işten evine gelen aile reisi görüntüsü veren kişinin bir kaç saat önce telsiz başında eylem emirleri yağdırdığını unutmak mümkün değil.

Neice olarak yayın yönetmeni olduğun PANAROMA dergisinda yayınladığım söyleşiyi onlarca askerimizin şehit düştüğü saldırının akabinde gerçekleştirdiğimizi de gözardı etmeksizin okumanız gerek.Yıllar sonra yeniden yayınlamamın sebebi ise söyleşinin bütünüyle bugüne ışık tutacak unsurlar içermesi. Aynen yayınlıyoruz.

Avni Özgürel



Türkiye'nin yaşadığı şiddet olayları içinde "en ayrıcalıklı" olanı. Kimse artık PKK'yı sıradan bir terör örgütü, Abdullah Öcalan'ı da "örgüt lideri" olarak görmüyor. Resmi metinlerde "eşkiya"; "ayrılıkçı örgüt" dense de herkes PKK faaliyetinin Türkiye açısından yaşamsal önemde olduğunu biliyor. .

Öcalan, ondört yıldır bu örgütü yurtdışından idare eden kişi. Düşünceleri, istekleri fazla meçhul değil. Ancak Öcalan, ilk kez Şam’daki evinin kapısını açtı ve özel hayatı da dahil her soruyu yanıtladı:

Yaptığınız basın toplantısından çıkan sonucun, artık ateşkes, barış süreci gibi size dayalı girişimler yerine diyalog süreci başlatmak olduğu söylenebilir mi?

Diyalog, müzakere değil.

Diyalog başlarsa kan dökülmesinin önüne geçilebilecek bir zemin oluşturulabilir mi?

Olabilir. Daha doğrusu bana şu anda hakim olan duygu ve düşünceler, bu savaşın biraz daha tırmanabileceği... Bugün aldığımız bir haber, Doğubeyazıt'ta bir askeri birimin savaşı istemediğine dair bir yürüyüş yaptığı ... Eğer böyleyse ordu içinde de savaşın tırmandırılmasını istemeyen geniş bir çevrenin olduğu ki izlenimler böyle ortaya çıkıyor.

Türkiye’de geniş ayrılıkçı kitle siyaseti izlediğiniz düşünülüyor…

Ateşkes süresince yakalamak istediğimiz, daha uygar, daha demokratik, siyaset yapmayı özgür bırakan, silahların fazla gündemde olmadığı bir olanak sunulmasını zorlamaktı. Bu eylem döneminin sonu böyle bir durumu ortaya çıkarabilir. Ben bu umudumu dile getirdim. Kesin olarak "sonuna kadar askeri yolla mutlak ülkeyi parçalanmayı hedefliyorum" biçiminde bir ifadem olmadı. Hala Türkiye ile hak eşitliği temelinde Kürt halkının ekonomik, sosyal, siyasal, coğrafi statüsünü gerekli olarak, özgürce nasıl belirleyebiliriz diye düşünüyorum. Ki bu Türkiye'de belli bir demokrat oluşuma bağlıdır.

Sadece demokratikleşmeye itiraz mı?

Ayrılığın fazla yarar getiremeyeceğini, gerekli olamayacağını daha önce vurgulamıştım. Yine siyasi yapıda bir tıkanmanın olduğunu, genelde cumhuriyet dengelerinde, özelde koalisyon, siyasi partiler dengesinde bir hazımsızlığın olduğunu biliyorum. Eğer demokrasi sorununa doğru sahip çıkabilirse bunun olumlu bir adım olabileceğini, siyasi seçeneği biraz ilgilendirebileceğini düşünüyorum. Fakat eski koltuk meraklısı, kişisel çıkarlarına bağlı politikacılar hala Türkiye'de etkili. Sırf kamuoyu seçim esaslarıyla statükoyu sürdürmek isteyen eğilimi güçlü olarak taşıyan siyasiler var. Bu rütbeye bağlı; dar, bürokratik yaklaşım sürdükçe daha cesur çıkışların fazla etkili olamayacaklarını vurguladım.

Türkiye’de, çözüm askeri seçeneklerde görüşü hakim…

Demokraside demagojik yöntem seçildiği için keskin sorunlar ancak ağırlaştırılabilir. ister askeri, ister diğer yöntemlerle çözüm getirilemez. Her şeyi askeriyeye devrediyorlar. Bu da tümüyle sorunların ağırlaştırılmasıdır. Ve böyle bir düşmanla karşı karşıyayız dedik. Bizim geliştireceğimiz savaşım siyasileri zorlayacaktır. Bu durum onların hikmet olma, koltuk, kişisel çıkar yaklaşımlarının ne kadar anlamsız olduğunu gösterecektir. Türkiye'ye fazla birşey kazandırmadığı da görülecektir. Biz de zorlanacağız, ordu da zorlanacaktır. Artık bir yerde "bu işin böyle devam etmemesi gerek" denilecektir. Yine siyasete iş düşebilir. Böyle bir noktaya gelinebilir. O noktaya gelindiğinde biz engel teşkil etmeyeceğiz. Çözümü zorlaştırmayacak bir konumda olacağız.(Birleşikbasın)




SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara