'Nobel Barış Ödülü Erdoğan ve Öcalan’ı bekliyor'
2013 yılının seksen yıldır beklenen Türk-Kürt baharı yılı olması beklenmekte ve umut edilmektedir. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görevini Kürt sorununu barışçıl şekilde çözerek sonlandırma eğilimi varsa Mustafa Kemal Atatürk dönemini ilelebet bitirecek cumhuriyetin ikinci kurucusu olarak Türkiye cumhurbaşkanı koltuğuna oturmayı hak etmektedir
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-01-14 09:00:21
Kürt-Türk baharının müjdeleri belirdi. 3 Ocak 2013 günü Barış ve Demokrasi Partisinden Kürt parlamenterlerin PKK lideri Abdullah Öcalan’la yedi saati aşkın bir süre görüşmesine izin verilmesi, bu müjdelerden biridir. Buna paralel olarak iktidardaki AKP’den parlamenterler, Öcalan’la görüşmelerin ‘ileri süreçlere geçtiğini’ açıklarken Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Öcalan’la devlet olarak görüştüklerini belirtti.
Kürt parlamenter Leyla Zana Erdoğan’la görüştüğünde ve ‘çözümün Erdoğan’ın elinde’ olduğunu, Kürt sorununu çözebileceğini belirttiğinde o vakitler PKK’deki şahinlerin saldırısına maruz kalmıştı. PKK’daki güvercinler ise sessizliğe sığındı. Öcalan’ın AKP hükümetini Türkiye cezaevlerindeki binlerce Kürt mahkumun katıldığı ve altmış güne var açlık grevlerinden kurtarma amaçlı müdahalesi geldi. Bu grev Türk hükümetini sıkıntıya soktu ve Öcalan’ın işaretiyle durdu. O vakit Öcalan partisinin Kandil dağındaki yöneticilerine sert eleştirilerde bulundu. Öcalan’ın bu adımı Türkiye hükümeti nezdinde Öcalan’ın bir barış adamı olduğu, ömrü seksen yıldan fazla olan Kürt-Türk çekişmesine barışçıl bir genişlik bulma çabalarında ciddi ve samimi olduğu noktasındaki güveni güçlendi.
Türkiye’nin yürütme, yasama, yargı, emniyet, asker, medya ve ekonomik anahtarlarının AKP hükümetinin elinde olduğunu belirtmeye gerek yok. Dolayısıyla Erdoğan, eski Türkiye cumhurbaşkanlarından Turgut Özalan’ın PKK ve lideri Öcalan’la hali hazırdaki Irak cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin arabuluculuğuyla 1993’te diyalog başlatma eğilimi taşıdığından karşılaştığı akıbetle karşılaşmayacak. Bu girişim Özal’ın zehirlenerek öldürülmesi suretiyle hayatına mal oldu. Özal’ın zehirlenerek öldürülmesi konusu adli tıp raporunun zehirlenerek öldüğünü gözler önüne sermesi sonrası bir iddia değil artık. Türk yetkililer o vakitler kalp krizi sonucu öldüğünü iddia etmişti.
Evet Türkiye’nin bütün anahtarları Erdoğan’ın elinde. Akıllıca ve sorunsuzca anahtarları eline aldı. Türkiye kısık ateş üzerinde pişti. Aynı zamanda PKK’nın bütün anahtarları da Öcalan’ın elinde. Bu esir Kürt liderin PKK’nın safları arasındaki nüfuzu kutsal doğma dercesine vardı. Öcalan’dan çıkan bir öneriyi örgütü ve yoldaşları itaat edilmesi gerekli bir emir olarak görmektedir. Dolayısıyla Öcalan cezaevinde bulunmasına rağmen hala örgütünü ve Türkiye’de olayların akışını etkiliyor. Erdoğan’ın serbest ve özgür olarak Türkiye’nin özelliklerini değiştirdiği doğru ancak 13 yıldan fazladır mahkum olan Öcalan’dan etkileme bakımından Erdoğan’dan altta kalmaz.
Kürt dosyasının barışçıl ve demokratik şekilde çözülmesinde Türkiye’nin büyük çıkarı olduğu kesin. Türkiye Türkiye’nin 1923 yılında kuruluşuyla birlikte başlayan (1925 yılındaki Şey Sait ayaklanması) kanlı çekişmenin defterinin dürüleceğini ilave edebilirsiniz. Bu defteri bu ülkeyi tüketti ve yüz milyarlarca dolara ve 1925-1927-1938 Kürt ayaklanmaları akabinde ve özellikle de PKK’nın silahlı mücadelesinin başlamasıyla birlikte son otuz yılda ki katliamlarda ölen yüz binlerce kurbana mal oldu. Türkiye böylelikle Avrupa Birliği üyeliği önündeki en büyük engeli kaldırmış olacak. AKP hükümeti PKK’ya yönelik askeri çekişmede harcanan milyarların Türk hazinesine girmesi halinde ekonomik olarak çok şeyi etkinleştirilebileceğinin bilincinde ve idrakinde. Dahası Türkiye’de Kürt sorununun PKK ile anlaşma imzalanarak bitirilmesi PKK’nın Türk siyasi bedenine ve ulusal ekonomisine katılmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla PKK, Türkiye’nin çıkarlarının Kürtlerinin çıkarı olarak görüleceğinden Türkiye’nin Suriye, Irak, İran ve dünyadaki çıkarlarının bir numaralı savunucusu olacaktır. Türkiye PKK’nın Suriye, İran ve hata Irak’taki ağır kitlesel varlığının farkında. Bu yüzden Türkiye’nin ve hükümetinin kendi Kürtleriyle barış yönünde çalışmaya teşvik edilmesi gerekir.
Sonra gizli-aleni görüşmelerin başarıyla taçlanmasında Türkiye Kürtleri ve genel olarak bölge Kürtleri için büyük çıkar vardır. Zira etnik çekişmelerden kurtulmuş, bütün halklarına demokratik bir Türkiye Ortadoğu, bölge ve dünyanın çıkarınadır. Türkiye AB’ye girerse Kürdistan’ın ve Kürt halkının en büyük parçası Avrupa’ya entegrasyon kapsamında yer alması demektir. Türkiye Kürtleri AB içinde İran ve Suriye’deki Kürt haklarını destekleyen Kürt lobisi rolü oynayabilecek siyasi ve ekonomik bir güç oluşturacaklardır. Türkiye istenen ve umut edilen çözüme ulaşırsa Suriye, İran ve Irak’taki Kürt meşru ve ulusal haklarına itiraz etmeyecektir. Hatta belki Türkiye, kendi Kürt sorununun bitmesiyle birlikte Ortadoğu’da Kürt sorununun çözüm gücüne dönüşecektir.
Bu umutlar mümkündür, meşrudur ve birinci derecede Erdoğan ve Öcalan’a bağlıdır. Gerek Türkiye gerekse de PKK’daki savaş prenslerinin Ankara ile Öcalan arasındaki müzakere sürecini karıştırmaya çalışacakları unutulmamalıdır. Erdoğan ve Öcalan bu müzakere sürecinin Özal ve Erbakan dönemindeki süreçlerinin akıbetine uğramasına izin vermemelidir.
2013 yılının seksen yıldır beklenen Türk-Kürt baharı yılı olması beklenmekte ve umut edilmektedir. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görevini Kürt sorununu barışçıl şekilde çözerek sonlandırma eğilimi varsa Mustafa Kemal Atatürk dönemini ilelebet bitirecek cumhuriyetin ikinci kurucusu olarak Türkiye cumhurbaşkanı koltuğuna oturmayı hak etmektedir. Buna paralel olarak iki lider Erdoğan ve Öcalan barışçıl çözümü gerçekleştirmeleri halinde tıpkı savaş ve mücadeleden yıllar sonra da olsa İzak Rabin ve Yaser Arafat’ın beklediği gibi kendilerini kesinlikle Nobel barış ödülü bekleyecektir.
HOŞENG OSE Suriyeli Kürt yazardır. El Hayat Gazetesi'nde yayınlanan bu makale Harun Ersoy tarafından Timetürk için çevrilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara