Dolar

34,8813

Euro

36,7455

Altın

3.042,60

Bist

10.147,80

Barış ipine sarılalım

Terörün bitirilmesi için başlatılan yeni süreci değerlendiren Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 'Provokasyonlara karşı verilecek en iyi cevap, barışın ipine daha sıkı sarılmaktır' dedi.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-14 08:36:01

Barış ipine sarılalım

Kürt sorununun çözülmesi ve PKK'nın silah bırakmasını hedefleyen yeni süreç, tüm ülkede heyecan yarattı. 30 yılı geride bırakan şiddetin son bulması herkesin ortak temennisi.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da son yıllarda sorunun çözülmesinden yana aldığı inisiyatiflerle öne çıkan Diyarbakır Barosu'nun yeni seçilen başkanı Avukat Tahir Elçi var. Seçildikten sonra ilk söyleşisini veren Elçi ile Fransa'da gerçekleşen cinayeteri ve son süreci kouştuk. Elçi, 'Son gelişmeler bölgede umut yarattı. Bu umudu büyütmek hepimizin görevi' dedi.

 

Kürt sorununun çözümü için umutlandığımız günlerde Fransa'dan 3 cinayet haberi geldi. Ne düşündünüz?

Karanlık bir olay olduğundan şüphe yok. Umarım Fransız makamları bir an önce olayı aydınlatırlar, ancak başlatılan yeni süreçle ilgili ve barışı hedeflediğini düşündüğüm için, kolay kolay aydınlanmayabileceğini düşünmek gerekiyor. Olay kişisel veya örgüt içi bir mesele olsaydı ki bu süreçte hiç ihtimal vermiyorum, bunu açığa çıkarmak çok olay olacaktı, ancak Türkiye'deki kimi karanlık güçlerin veya bu vahşice cinayetin arkasında başka istihbarat örgütleri var ise, açığa çıkması zor olacaktır. Fransız polisinin eninde sonunda cinayetin arkasında kimlerin,hangi güçlerin olduğunu tespit edeceğine inanıyorum, ama Fransız makamları bunu açıklar mı bilemem, izleyip göreceğiz.

BARIŞ İPİNİ BIRAKMAYALIM

Sanırım bu sürecin yumuşak karnı provokasyon. Ne yapılmalı bu konuda?

Herkesin uyanık olması gerekiyor. Hedef her ne ise veya bundan sonra barışa kastedecek başka ne karanlık olay olursa olsun, barışa kilitlenmek ve çözüm hedefinden şaşmamak gerek. Bu tür karanlık olaylara verilecek en iyi cevap, barış çabalarını daha da güçlendirmek, barışın ipine daha çok sarılmak olmalıdır. Başbakan'ın olayın provokasyon yönüne dikkat çekmiş olması, olayın süreci etkilememesi gerektiği yönündeki son açıklamaları, keza Zübeyir Aydar'ın da, benzer şekilde provokasyona dikkat çekmesi, tarafların barışçıl sürece dönük bir iradeye sahip olduğunu göstermektedir, bu da umut verici bir durumdur. Aslında madem ilgililer olayın bir provokasyon ve barış sürecine yönelik bir sabotaj olduğu konusunda hemfikirler, bu olayın aydınlatılması için de işbirliği yapmalıdırlar.

Son gelişmeler bölgede nasıl algılandı?

Son gelişmeler bölgede büyük bir ilgiyle izleniyor. Bir süredir Kürt toplumunda, bu sorun çözülmeyecek galiba, böyle sürüp gidecek, bu sorunun çözümü istenmiyor, galiba böyle bir niyet de yok biçiminde bir algı oluşmuştu. Giderek bir umutsuzluk, sabırsızlık ve giderek reaksiyoener bir ruh hali insanlarda egemen olmaya başlamıştı. Aslında bu ruh hali Türkiye toplumunun tümünde görülüyordu, tepkici, agresif bir psikoloji. Çok tehlikeli bir nokta burası, bazıları Kürt ve Türk toplumu arasında kırılmanın derinleşmesi olarak ifade ediyordu bu durumu. Böyle kötümser ve özellikle bölge insanın tüm kesimlerinde siyasi iktidara yönelik bu sorunun çözümü yönünde bir umutsuzluk varken, İmralı'da görüşmelerin başlatılması, bu durumun Başbakan tarafından duyurulması ve özellikle Ahmet Türk'ün İmralı görüşmelerinden sonra, oradan edindiği izlenimle sorunun çözülebileceğine dair pozitif açıklamaları, iyimser bir hava yarattı.

İMRALI GÖRÜŞMESİ TARİHİDİR

Siz gelişmeleri nasıl okuyorsunuz?

Başbakan'ın Şanlıurfa'da yaptığı 'Silahlar sussun siyaset konuşsun' ve 'İmralı'da görüşmeler yapılıyor' şeklindeki açıklamalarından hemen sonra, iki milletvekili; Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk ve Ayla Akat'ın İmralı'da Öcalan ile görüşme gerçekleştirmesi önemli bir gelişmedir. Örgüt ile daha önce kurulan ve akamete uğrayan görüşmelerin bu kez doğrudan Öcalan ile tekrar başlatılmasını biz de önemsiyoruz, toplum da önemsiyor. Görüşmelerin yapıldığı bilgisinin kamuoyuna yansımasından sonra bölgede de önemli bir heyecan ve beklenti oluştu.

TOPLUM DA ÇÖZÜN DİYOR

Yani bu kez farklı mı?

Örgütle ve bu örgütün lideri Öcalan ile görüşme konusu daha önce kamuoyunda ciddi bir tartışmaya neden olmuştu. Bu kez görüşmelerin yapıldığının bizzat Başbakan tarafından kamuoyu ile paylaşılmış olması ve bu açıklamanın kamuoyunda da herhangi bir reaksiyona yol açmamış olması, daha da önemlisi başta CHP olmak üzere kamuoyu ve sivil toplumca da desteklenmiş olması, Kürt meselesinin çözümü yönünde tarihi bir aşamayı ifade ediyor. Öte yandan yoğun çatışmalarla geçen ve bini aşkın insanımızın; güvenlik görevlisi, PKK militanı, sivil masum insanların hayatına mal olan, siyasi aktörler arasında üslubun sertleştiği, gerilim ve kutuplaşmanın yaşandığı, bu alanda bir kötümserliğin hâkim olduğu bir yıldan sonra, 2012 yılını kastediyorum, atılan adımın önemini ortaya koymaktadır.

Sizin beklentiniz nedir?

Başlatılan diyalog sürecinin geliştirilmesi, kurulan diyalogun kesintiye uğramadan, çözüme ve barışa odaklanarak sürmesini bekliyoruz. Elbette Kürt meselesi gibi, cumhuriyet öncesine kadar giden ve son otuz yıldır silahlı bir ihtilaf biçiminde çatışmalarla geçen ve onbinlerce insanın yaşamına mal olan bu kapsamlı sorunu çözmek kolay değildir. Ancak, yol bu yoldur, yani diyalog ve müzakere dışında bu sorunun çözümünü getirecek başka bir yol yoktur. Hükümet ve PKK'nın güvenlik önlemleriyle, şiddet ve çatışmalarla daha fazla bu sorunun sürdürülemeyeceğini anladığını, kamuoyunun da artık bu sorunun doğrudan taraflar arasında görüşülerek bir çözüm bulunmasını beklediğini söyleyebilirim.

HERKES KATKI SUNMALI

Bir hukukçu, önemli bir baronun başkanı olarak bu süreç nasıl yürütülmeli?

Herkesin konunun hassasiyetini dikkate alarak, sorumlu davranması, sürece zarar verecek tutum ve davranışlardan kaçınması gerekiyor. Çok uygun bir atmosfer var şu anda, herkesin katkı sunması gerekiyor. Biz görüşmelerde hangi konuların müzakere edildiğini, hangi meselelerin öne çıktığını bilmiyoruz ama, bir yandan bu olumlu atmosfere zarar verecek davranışlardan kaçınmak gerektiği gibi, mesela tam bu dönemde hem örgütün çatışmalardan kaçınması, hem güvenlik görevlilerinin operasyonlardan kaçınması gerekiyor. Tam da görüşmelerin başlatıldığı bir dönemde, Diyarbakır Lice kırsalında bir grup PKK militanının askeri bir operasyonla imha edilmeleri, Çukurca'da yaşanan çatışma sürece zarar veren hareketlerdir, eylemlerdir.

Herkese sorumluluk düşüyor

O zaman yapıcı bir duruş gerekiyor…

Evet; bir yandan bütün ilgili kesimlerin yapıcı bir tutum içinde olması gerektiği gibi, toplum üzerinde etkisi herkesten fazla olan Başbakan başta olmak üzere diğer yetkililerin de üslubu önemlidir. Hem örgütün kendi içyapısına yönelik kimi açıklamaları, hem Sayın Başbakan'ın iç siyasete yönelik, siyasal denge ve atmosferi gözeterek kimi açıklamaları bir yere kadar anlaşılır bir durumdur. Ama hem toplumun başlatılan sürece olan güveni bakımından hem de tarafların bir birine güven duyması ve yakınlaşması bakımından üslup ve dile çok dikkat etmek gerekiyor. Elbette doğrudan genel af olmayabilir, âmâ bu sorunun çözümü açısından eninde sonunda af benzeri bir yasal düzenleme gündeme gelmelidir.

BDP daha aktif olmalı

Bu süreçte BDP ve DTK nasıl bir sorumluluk üstlenmeli?

Bütün siyasi güç ve aktörler tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya. Sürece yardımcı, kolaylaştırıcı ve teşvik edici olmalıdırlar. Sayın Türk'ün ilk açıklamalarından kolaylaştırıcı bir tutum içinde olduklarını düşünüyorum. Başbakan ve diğer yetkililerin de onlara yönelik üslup ve tutumlarına özen göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Gün, siyasi muhatapları suçlama, kamuoyu önünde yapılan söz düellosunda öne çıkmaya çalışma günü değildir. Toplumun legal açık siyasete büyük ilgi ve desteği var. Artık Türkiye partisi olma sorumluluğu taşımalı. Bütün siyasi aktörler için söylüyorum; bu sürecin gelişmesine katkı sunarak, topluma barışı armağan edip tarihsel rollerini oynamalıdırlar.

YENİ ANAYASA İÇİN BİR ŞANS

Bu süreç olumlu devam ederse yeni anayasa süreci nasıl etkilenir?

Kürt meselesinin çözümü ve silahların susması, şiddet ve çatışmalar yerine siyasetin öne çıktığı bir iklimde yeni anayasa çok daha rahat yapılabilecektir. Unutmayalım ki, yeni anayasanın en kritik paradigmaları Kürt meselesi ile doğrudan ilgili olan konulardır. Klasik ulus devlet kalıpları yerine demokratik devlet unsurlarının öne çıkması, dil ve kültür alanında çoğulculuk, yerel yönetim vb. dolayısıyla yeni ve demokratik anayasa ertelenemez bir toplumsal ihtiyaç olarak önümüzde duruyor, kaçınılmaz olarak yeni anayasa ve Kürt meselesi seyrine göre birbirini pozitif veya negatif etkilemektir.

Yargı bu süreçte nasıl bir rol oynayabilir?

Bu süreçte yargının rolü çok önemlidir. Ne yazık ki bu güne kadar yargı bu meselenin çözümünde hep negatif bir rol oynadı. Gerek Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi yüksek yargı gerekse, bir bütün olarak yargı mekanizması, hep kolaylaştırıcı olmak yerine sürekli uygulamalarıyla sorunu daha çok içinden çıkılmaz hale soktu.

EN BÜYÜK SINAV YARGININ

Yargı, bütün meselelerde olduğu gibi ama özellikle Kürt meselesinde objektif olarak adalet dağıtan bir kurum yerine, devleti koruma, kollama biçiminde bir misyon biçti kendine ve çoğu kere yasama organının yani parlamentonun iyileştirici düzenlemelerini bile görmezlikten gelerek bildiğini okudu. Yargı Kürt meselesinde halen de aynı noktadadır. KCK operasyonlarından tutun, uzun tutukluluk sorununa kadar yargının tutumu ve uygulamaları tabiri caizse yangına körükle gitmeye benziyor.

Artık ağzını açan, 'silahlı yasa dışı örgüt üyesi' kabul edilerek ağır cezalarla cezalandırılıyor, Türk Ceza Kanunu'nun örgüt üyeliği suçlarını düzenleyen 314. ve 220. Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanunu hükümlerinin yargı tarafından uygulanma biçimi, başta ifade ve örgütlenme, adil yargılanma, kişi özgürlüğü gibi halihazırdaki anayasanın da güvencesi altında bulunan neredeyse temel hakların çoğunun özünü ortadan kaldırmaya kadar götürdüler. Yargı yasal normları özgürlükler ve insan hakları lehine dar yorumluyor, her hangi bir düzenlemeyi özgürlükler aleyhine ise çok geniş yorumluyor.

Tersi mümkün mü?

Yargı kısaca şunu bize söylüyor, yasa koyucu pek bu işlerden anlamıyor, biz yasaları gerektiği gibi yorumlayıp, ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumalıyız diyor. Taş atan çocuklar sorunundan, uzun tutuklama sorununa kadar hep böyle oldu.

YAZININ DEVAMI İÇİN - TIKLAYINIZ

Haber Ara