İnsanoğlu şu hayatta ne kadar da çok hesap yapıyor. Ev kirası, elektrik, doğalgaz ve dahi ay sonu nasıl gelir hesapları. Üstüne işyerindeki performans, amirle, iş arkadaşlarıyla olan diyalogların hesabı ekleniyor. Öğrenciyseniz zaten o hesapların sonu hiç gelmiyor. Vizeler, finaller derken içten içe bir muhasebe devri başlıyor. Yaklaşık dört satırda sıralananlara bakınca, ne kadar da küçük ve geçici hesaplar peşinde olduğumuz görülüyor. Ama gelin görün, insan asıl hesaba çekilmesi gerekenin kendisi, nefsi olduğunu unutuveriyor. Günlük ve maddi hesapların arasında sıkışıp kalırken, manevi hesaplar göz ardı edilebiliyor. Peki, manevi dinamikleri zinde tutacak bir muhasebe için ne yapmalı?
Öncelikle farkında olmadan sıkça kullandığımız bu kavramın tam anlamını bilmekte fayda var. Muhasebe, hesap görme, hesaplaşma manalarına geliyor. İlk anda sanki mali gelir-gider dengesini takip etmek gibi algılansa da, esas itibarıyla insanın kendini sürekli olarak manen sorgulamasının adı muhasebe. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, Kalbin Zümrüt Tepeleri adlı eserinde, ideal muhasebeyi “Mü’minin, her gün, her saat, iyi-kötü, yanlış-doğru, günah-sevap yaptığı şeyleri gözden geçirip, hayırları, güzellikleri şükürle karşılaması; inhirafları, günahları istiğfarla gidermeye çalışması; yanlışlıkları, kötülükleri de tevbe ve nedâmetle düzeltmeye gayret göstermesi adına çok önemli bir cehd ve insanın kendini isbat etmesi mevzuunda da ciddi bir teşebbüs” olarak anlatıyor.
“Nefsinizi Allah’tan satın almaya bakın”
Gülen, bir başka eseri olan ‘Kendi İklimimiz’ kitabında ise derin bir muhasebe insanı olan İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) murakabe şuurunu anlatıyor. Ümmeti için en güzel örnek olan Allah Resûlü’nün (sas), “Bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız.” yani “Yataklara girip yatamaz, ağzınıza koyduğunuz lokmayı yutamaz ve bir yudum su içemezdiniz.” duyurduğunu belirtiyor. Nebiler Serveri şahsî hayatının her ânını, muhasebe duygu ve düşüncesine bağlı yaşadığı gibi bu çizgide, başta yakın çevresi olmak üzere tüm insanlığa bu konuda belli ihtarlarda bulunuyor.
Nitekim bir gün O (sallallâhu aleyhi ve sellem), en uzak daireden başlayıp, en yakın daireye kadar, bütün yakınlarını çağırır. Sonra, “Ey Kâ’b b. Mürreoğulları, Ey Abdimenafoğulları, Ey Abdülmuttalipoğulları!” diyerek onlara ayrı ayrı seslenir ve “Nefsinizi Allah’tan satın almaya bakın; zira ben, ahirette sizin adınıza bir şey yapamam!” buyurur. Tam da bu noktada “Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Her nefis yarın için ne hazırladı ona baksın.” (Haşr, 59/18) âyeti ile Hz. Ömer (as)’e nispet edilen “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin. Tartılmadan önce nefsinizi tartın.” ifadesi akıllara geliyor. Her biri hayatlarıyla bizlere örnek olan ve günümüze ışık tutan sahabi efendilerimizle ilgili anlatılan misaller de ortada. Amr b. Âs’ın (ra) ölümüne yakın günlerde geçmişin muhâsebesinin ve hâlin murâkabesinin ağırlığı altında kimseyle görüşmeyerek günlerce ağlaması ve bu şekilde Hakk’ın huzuruna çıkması ders alınacak bir örnek.
Nefis muhasebesine giden yol…
İmam Gazali Hazretleri’nin “Kişi nefsini, alıp vermiş olduğu nefeslerden, her an kalbi ve uzuvlarıyla yapmış olduğu günahlardan dolayı hesaba çekmelidir.” sözü ise iç muhasebe konusunda başka bir perspektif. Bu noktada insanoğluna düşen, günlük, maddi hesapların içinden bir an olsun sıyrılıp, iç dünyasına çekilmesi, muhasebe ile kendi fethini gerçekleştirmesi. Gerçek insanî değerlerin ortaya çıkarılması, bu değerlere esas teşkil eden duyguların geliştirilmesi, korunması adına bir ruh cehdi ve düşünce sancısı çekmenin zamanı gelmedi mi? İnsan bu sancı ile dünü, bugünü ve yarınıyla alâkalı hayrı-şerri, güzeli-çirkini, faydalı-zararlı şeyleri birbirinden ayırıp gönül istikametini koruyabilir.
Şimdi, kalkılmayan sabah namazlarını, ‘gece kalkıp kılarım’ denilen yatsı namazlarını, aceleyle ve hakkını vermeden yapılan bütün ibadetleri, sorumsuz ve şuursuzca işlenen günahları telafi etme zamanı. Nasıl günlük hayatta aylık ödeme, gelir-gider hesabı yapılıyorsa, işyerinde durum değerlendirmesi yapıp ona göre yol alınıyorsa, Cenab-ı Hakk’a yakışır bir kul olabilmek adına maneviyata ve ruh dünyalarına dair günlük, haftalık, aylık hesaplar yapma vakti geldi de geçiyor.
Başkalarını değil, kendini hesaba çekme
Nefis muhasebesi elbette sadece bunları yapmakla kalmıyor. Çoğumuz hâlâ başkalarında kusur arayıp, onları kusurlarından dolayı sorgulayabiliyoruz. Oysa asıl sorgulanması gereken kendi kusurlarımız olduğu halde. Biri gırtlağına kadar çamura batsa, bizim ise çamur sadece topuğumuza bulaşsa yine de karşımızdakini sorgulayıp “Bu kadar çamur da ne?” demeye hakkımız olmadığını unutuyoruz. Üstelik “Neden ben topuğumu kirlettim?” deyip kendimizi sorgulamak dururken. İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman’a göre, insan önce kendini eleştirmeli, dünya ve ahirette işe yarar amelleri (yapıp ettikleri) için sevinmeli, Allah’a şükretmeli, kötü amelleri için ise kendini levmetmeli, kınamalı, sıkıştırmalı, pişmanlık duymalı ve rotasını düzeltmeye çalışmalı. Özünü eleştirmek ferdî olabileceği gibi topluluğa ait de olabilir; ailenin, grubun, ümmetin durumu gözden geçirilmeli. Sonucunda ise olabildiğince tarafsız değerlendirmeler yapıp, ortaya çıkacak karne notlarına göre durumdan vazife çıkarılması gerekir. Bu konuda Allah katında mahcup olmamak için evvelâ insanın, kendi muhasebesini çok iyi yapıp, günde birkaç defa Rabb’isiyle olan münasebetini mutlaka gözden geçirmesi gerekiyor. “O hâlde bizler, zirvelere tırmanan dağcılar gibi, ayağımızı attığımız ve atacağımız yeri çok iyi kontrol etmeliyiz. Urganımızın ucundaki kancayı çok sağlam bir zemine tutturmalıyız; zira yapacağımız en küçük bir yanlışlık, hayatımıza mâl olabilir.”
haberi devamı için - TIKLAYINIZ