Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Tunus'ta Islah Cephesi,İşçi Partisi, Hizbuttahrir devrimi anlattı

Ulustan Ümmete Platformunun, Selefi eğilimli Islah Cephesi, Hizbuttahrir ve İşçi Partisi ile Tunus'ta Tunus sürecini masaya yatırdı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-10 11:03:09

Tunus'ta Islah Cephesi,İşçi Partisi, Hizbuttahrir devrimi anlattı
TIMETURK / Haber Merkezi

Islah Cephesi Başkanı Muhammed Khuja:

Hepinize hoş geldiniz.

Osmanlıdan kalan aileler var burada. Bende Köken olarak Türkiye’den geldim.

Sizinle özgürlük ortamında bir araya geldiğimizden dolayı mutluyuz. Fransa’da üniversitede gıda üzerine doktora yaptım. 1990 yılına kadar Tunus’ta bulundum. Sonrasında siyasi suçlu olarak 10 ay hapiste kaldım. Serbest kaldıktan sonra sürekli gözetim altında tutuldum. Bin Ali veya Burgiba döneminde baskı olduğundan “İslam Cephesi” adı altında bir gizli örgütlenme kurduk. Bu örgütlenmeye dâhil olanlar hakkında soruşturmalar, tutuklanmalar yapıldı. Bu örgüte mensup olanlardan kimisi yurtdışına çıktı, kimisi hapse atıldı, kimisi de gözetim altındaydı.

Islah Cephesi yeni oluşmuş bir cephe değil. Devrim öncesi faaliyetlerde bulunan bir cemaat. Devrim sonrasında yurtdışındakiler döndü; hapistekiler de çıkınca yeniden teşkilatlandık ve siyasi faaliyetlere başladık. Partileşme talebimiz siyasi nedenlerden dolayı reddedildi. Parti kuranların önde gelenleri İslami geçmişleri olduğundan reddediliyordu. 2011 yılındaki seçimlere parti olarak değil bağımsız adaylar olarak katıldık. Parlamentoya girdikten sonra ve Nahda Hükümeti kurulduktan sonra talebimiz kabul edildi. Ancak bunu bir lütuf olarak görmüyoruz; çünkü yasal olarak her şeyimiz uygundu partileşmek için. Mart 2012 de ise yasal olarak partimizi kurduk.

Teşkilattan Sorumlu Refik El Awni:

Hoşgeldiniz. Böyle bir ortamda sizinle buluşmak Allah’ın lütfudur.

50 yıldan beri Türkiye’deki hatta Tunus’taki kardeşlerimizle irtibat kurmaktan mahrum bırakıldık. Bu tip buluşmaların devam etmesini istiyoruz. İnşallah İslam hilafeti tekrar Türkiye’den çıkar ve dış düşmanlarımıza karşı bir cephe oluşur. Türkiye’yi gelişmiş bir ülke olarak görüyoruz. Özellikle eğitim konusunda.

Devrim öncesi ve sonrası partinin kurucuları arasında yer aldım. Toplam 14 yıl hapiste kaldım. Devrimle birlikte hapisten çıktım. Allah’ın lütfuyla devrimden sonra bir özgürlük ortamını yakaladık. Bu özgürlük ortamını koruma gayreti içindeyiz. Çünkü bu özgürlük ortamı dolayısıyla kardeşlerimizle görüşme imkânı yakalıyoruz.

Cephe olarak iki önemli konumuz var: Özgürlüklerin genişletilmesi ve geçmiş dönemlerden kalan yolsuzlukla mücadele. Ayrıca Tunus halkını siyasi cephe içine çekme çalışmamız var. Halk genelde onlarca yıl devam eden istibdattan dolayı siyasetten çekiniyor.

Son seçimlerdeki durumunuzu değerlendirir misiniz?


Başkan M. Khuja:

Daha önce gizli mücadele yürütüyorduk. Bu seçimlere bağımsız olarak girdik.

Seçimlere parti olarak katılmak için başvurduğumuzda ilk başta cevap gelmedi sonrasında ise tekrar başvuru yaptık ancak seçimlere az bir süre kala cevap geldi. Parti olarak hazırlık yapmadık.

Kendinizi selefi olarak adlandırıyor musunuz?

Başkan M. Khuja:

Her şeyden önce Allah Kuran’da bizi Müslüman olarak adlandırmış. Selefi burada gerici, Humeynici gibi dışımızda takılan bir isim. Ancak biz selefi olmaktan onur duyarız. Selefi Salihin’e uymak onların yaptıklarının azını bile yapsak bizim için onurdur. Biz kendimizi Kuran ve Sünnet’e bağlı bir siyasi parti olarak görüyoruz. Ancak Selefi Salihin’in anladığı şekilde Kur’an’ı ve Sünnet’i anlıyoruz. Bu anlamda ıslahı, öze dönüşü kullanıyoruz. Yoksa batılıların veya başkalarının tanımladığı bir selefilik değil.

Nahda ile aranızdaki farkı açıklarmısınız?


Refik El Awni:

Dört halifenin yaşadığı gibi yaşamak istiyoruz. Adaleti kökleştirmek istiyoruz. Aramızdaki fark basit bir fark. Biz daha çok vakıanın okunması konusunda ayrışıyoruz. Biz mesajımızı halka iletirken maslahat gözetmeden direkt olarak halka ulaştırmak istiyoruz. Bizim farklılığımız bu. Biz elimizi bütün İslami cemaatlere uzatırken Nahda bu kadar açık değil. Aşırıya gidenler ile taviz verenler arasında bir denge oluşturmaya çalışıyoruz. Yolsuzlukla açık ve şiddetli bir şekilde mücadele ediyoruz.

Başkan M. Khuja:


Biz Allah’ın rızasını gözetiyoruz. Tunus toplumu Müslüman bir toplum. İslami değerleri de uygulamak istiyoruz. Bu konuda taviz vermeden başka baskılar altında kalmadan. İslami sabitelere sıkı sıkı tutunuyoruz bu konuda baskı ve tavizi reddediyoruz. Örnek olarak İslam şeriatını teşri kaynağı olarak anayasaya koymak istiyoruz bundan taviz vermiyoruz. Anayasada İslam’a aykırı birçok madde var. Şeriatı teşri kaynağı yaparsak bu maddeler yer almayacaktır. Anayasanın bu yönde yapılması için gösteriler yaptık. Şeriatın anayasaya koyulması bir partinin talebi olmaktan çıktı. Tunus halkı bunu istiyor. Nahda’nın bunu görmesi gerekir.

 Abdulfettah Moru ile temelde bir farklılığınız var mı?


Başkan M. Khuja:

Biz kendimizi selefi olarak ifade ediyorduk. Nahda’dan farklı olarak görüyorduk. Nahda’dan önce genel bir isimlendirme vardı: İslam Cemaati. Biz insanların inançlarına yönelik bir sorgulama yapmıyoruz. Sözlerine ve davranışlarına bakıyoruz. Abdulfettah Mora’nın Nahda’ya yönelik eleştirisini itikatta bir sapma olarak ifade etmemiş daha ziyade yaptıkları yanlışları sorguluyor.

Tunus’taki İslami hareket üç aşamadan geçti.

1. Allah’a davet ve İslam kültürü canlandırma dönemi (İslam toplumu dönemi). Bu dönemde tüm Müslümanlar tek çatı altındaydı.

2. 80’li yıllar dönemi. İslam Cemaati farklı fraksiyonlara ayrıldı. Solcu İslam, İslami Yöneliş, İslami Cephe. Solcu İslam batıdan etkilendi. İslami Yöneliş ise siyasi bir yönelişe doğru giderek her şeyden etkilendi.

O dönemde siyasete yönelmekten ziyade Tunus halkının eğitime ve kültüre ihtiyacı olduğunu gördük. Çünkü siyasi arenada mücadelenin bazı tavizler vermeye mecbur bırakacağını düşünüyorduk. Bunun İslami cemaate bir faydasının dokunmayacağını düşündük. Mısır’daki Cemaati İslami ekolüne bağlıydık şimdiye kadar da ilişkilerimiz devam ediyor. Cezayir’deki Cemaatu’l İkaz ile ilişkilerimiz var. Bu örgütsel bir ilişkiden ziyade kültürel bir ilişki.

3. Devrim sonrası dönem. Devrimden sonra birçok oluşumlar ve gruplar çıktı. Yeni dönemde siyasi boşluk olduğunu görerek siyasi mücadele yapılması gerektiğini düşündük ve siyasete girdik.

 Aranızdaki farkları bir tarafa bırakıp Müslüman olarak bir birlik oluşturmak için elinizdeki imkanları kullanıyor musunuz?

Başkan M. Khuja:

Doğrusu hepimizin mercii İslam, ama bizim sabitelerimiz var. Aramızdaki fark biz bunlardan taviz vermek istemiyoruz. Nahda ise taviz veriyor. Sosyal ve siyasi bir program etrafında birleşebiliriz; ancak ilkeler ayrı olacaktır. Biz bağlı olmaya devam edeceğiz ilkelerimize. Biz sürekli elimizi Nahda’ya uzatıyoruz ancak onlardan karşılık bulamıyoruz.

Refik El Awni:


Biz Nahda hareketiyle diyaloglar kurduk ancak onlardan bir karşılık bulamadık. Netice olarak Nahda bir tecrübedir ancak biz bunu bir başarısızlık olarak görüyoruz.

Başkan M. Khuja:

Son seçimlerde Nahda’ya destek verdik. Girmediğimiz bölgelerde onları destekledik. Cepheleşmeler var. Burada da cepheleşme olduğunda Nahda ile birleşebiliriz ancak bizimde bir kitlemiz var. Gerektiğinde tabiiki Nahda’yı destekleyeceğiz.

Eski dönem kalıntıları, meydanların ortaya çıkardığı bu hükümeti devirmek için çalışıyorlar. Biz tüm Salihlere şu çağrıyı yapıyoruz. Gelin devrimi boşa çıkarmaya çalışanlara karşı bir set oluşturalım.

Biz dışa kapalı değiliz. Herkesle ilişki kurmak istiyoruz.

Türkiye modelini bize dayatmaya çalışıyorlar. Tunus farklı Türkiye farklı, şartlar aynı değil. Tek bir tecrübeden yararlanmak olmaz. Biz tüm tecrübelerden yaralanmak istemiyoruz. Türkiye, Libya, Kuveyt Mısır gibi tecrübeler var. Türkiye tecrübesi uzun döneme yayılan bir tecrübe. Biz ise daha yeni bir oluşumuz. Biraz zamana ihtiyacımız var.

TUNUS HİZBU’T-TAHRİR PARTİSİ

07 Ocak Pazartesi günü Ulustan Ümmete Tunus Gezi ve Diyalog Grubu son olarak Tunus’ta yeni resmiyet kazanan Hizbu’t-Tahrir Partisi’ni ziyaret etti.

Heyeti, Parti’nin Siyasi Büro Reisi Abdurrauf El Amri ve Basınla İlişkiler Sorumlusu Muhammed Selim karşıladı.

Gerek Amri gerek Selim’in anlattıklarına göre ilk defa 1970’li yıllarda Avrupa’da eğitim görmüş gençler vasıtasıyla Tunus’a Hizbu’t-Tahrir Hareketi girmiş oldu. Daha sonra Burgia döneminde 1983’te ilk tutuklamalar gerçekleşti. Ve devrimden önceki süreçtete harekete yönelik baskılar ve tutuklamalar devam ediyordu. Devrimden sonra rahatlama ortamı oluştu. 2006 ile 2010 yılları arasında hakkımızda 14 dava açıldı. Ve kamuoyuna duyurulmadan tutuklamalar gerçekleşti. 14 Ocak’taki devrime gençlerimizde katıldı. Biz Hibu’t-Tahrir olarak 1953’ten beri mücadele içerisindeyiz. Devrimden sonra siyasi parti olarak halkın bizi kabul etmesi gençlerin çabaları ile gerçekleşmiştir. Seçimlere katılmadık şeri anlamda bir beis görmüyoruz. Meşru bir araçtır. Ancak yasama üsûlü İslam’a aykırı olduğu müddetçe doğru bulmuyoruz. Önümüzdeki seçimlere katılmayı düşünmüyoruz. Üyelerimiz hükümet içinde yer alıp faydalı olabilirler. Ancak seçimlerde yer almayacağız. Diğer İslamcı partiler ve teşkilatlar bizlerin kardeşlerdirler. Ancak siyasi olarak ayrışıyoruz.

Anayasanın hazırlanmasını Batılıların bir oyunu ve dayatması olarak görüyoruz. Halkın taleplerini karşılamayan bir anayasa hazırlandı ve uygulandı. Devrim oldu halkın İslami beklentisi var ve şu anki anayasa çalışmalarını da doğru bulmuyoruz ve katılmıyoruz. Alternatif anayasa taslağımız hazırdı. Kamuoyuna tartışılması için sunduk. Anayasa taslağımız İslam’ın şer’i ahkâmı üzerine hazırlanmış seksenlerdeki çalışmamızın bir miktar değişmiş halidir. İslam hilafetini kurmak tüm Müslümanların görevleridir. 11 Ocak’ta Kurucu Meclis’in önünde mevcut anayasa çalışmalarını reddetmek üzere eylem yapacağız.

“Önceki Hizbuttahrir anayasasının sizin alternatif anayasanızdan ne farkı var?” sorusuna ise şöyle cevap verildi: “Elimizdeti mevcut anayasanın ortalama 160 maddesine yeni sorunlarla ilgili yaklaşık 20 madde daha ilave ettik. Dolayısıyla Alternatif Tunus Anayasası 180 maddeye baliğ oldu.”

TUNUS İŞÇİ PARTİSİNİN İCRA KURULU ÜYELERİ

Tunus gezisi sırasında “Ulustan Ümmete Gezi Heyeti”, başkanlığını Hammet El Hammami’nin yaptığı Tunus İşçi Partisi’ni de ziyaret etti. Parti’nin adı devrimden önce Komünist İşçi Partisi imiş; ama devrimden sonra ismindeki komünist kelimesini çıkartmış. Parti merkezinde Halk Cephesi’nin başka bir şehirde düzenlediği mitingde konuşmacı olduğu için El Hammami yoktu. Onun yerine Fiysal El Nasr (Tunus İşçi Partisi Halk Cephesi Temsilcisi), Şerif El Harafihi (Parti İcra Kurulu Başkanı) ve Hamadi bin Mim (Yönetim Kurulu Üyesi) ile görüşüldü.

Parti temsilcileri Türkiye’de yakın dostları olduğu için Türkiye konusunda bilgi ve tecrübeye sahip olduklarını; hatta Türkiye İşçi Partisi ile de Türkiye’de ortak bir kamp yaptıklarını belirttiler. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle gezi heyeti adına Hamza Türkmen, konuşma ve anlatıların özellikle 14 Ocak Devrimi öncesi muhalefet potansiyeli ve faaliyetlerinin ne olduğu, kendilerinin devrimde nasıl bir rol üstlendikleri, Nahda Hareketi ile farklılaştıkları alanlar, Tunus’un ve Müslüman coğrafyanın yakın geleceğine nasıl baktıkları konularıyla irtibatlı olmasını istedi.

Devrim öncesi ve sonrası tutumlar

Bir süre öncesine kadar partimizin ismi Tunus Komünist İşçi Partisi idi. Bir sene öncesinde son kongrede Tunus İşçi Partisi’ne dönüştü. Parti 1986 da kuruldu. Sosyalist gelenek içinde Tunus’taki en köklü hareketlerden biri. Burgiba’ya ve Bin Ali’ye karşı muhalif bir parti idi. Aynı yıl 1986 yılında partinin gençlik birimi olan Tunus Gençler Birliği’ni kurduk. Diktatör döneminde zor şartlarda çalıştık. Üyelerimizin bir kısmı tutuklandı.

Bin Ali’nin 7 Kasım l987’de Beyaz Devrim adıyla başlattığı ulusal uzlaşı projesine katılmayan tek grup biz idik. Çünkü bu teklifi kendi rejimlerinin temellerini tekrar sağlamlaştırma olarak gördük. Bu projede demokratik söylemler ön plandaydı. Biz uzlaşıyı reddettik ve imzalamadık. O tarihten itibaren diktatöre karşı şiddetli bir mücadele içine girdik.

Hareketin liderlerinden Nebil Berakati işkence ile öldürüldü. 1989’da hareketimizin kökünü kurutmak için ağır operasyonlara uğradık. 1990’lı yıllarda harekete karşı çok ciddi bir baskı oldu. Bizde illegal çalışmalara başladık sonrasında. Liderimiz Hammane (şimdiki liderleri) 1989’dan 2002 yılına kadar yakalanmamayı başardı.

2 şubat 2000 de tekrar meydanlara çıkmaya karar verdik. O zaman elle tutulur muhalif bir hareket yoktu. Toplanma özgürlüğü yoktu. O yüzden partimizin STK’larla ilişkileri hep güçlü oldu. İşkenceye karşı mücadele eden STK’lar oluşturduk. İdeolojik aidiyetlerine bakmadan hapishanedeki tutukluların hepsiyle ilgilendik. Tunus’un en büyük öğrenci hareketlerinde ciddi bir konumumuz oldu.

Diktatörlüğe karşı etkin mücadele vermek için tüm muhalif kesimleri birleştirme mücadelesi verdik. Mücadeleye sadece ideolojik olarak bakmadık. Tunus’da demokrasiyi yerleştirmek için mücadele ettik. Siyasi hayatın olmazı olan demokratik şartların oluşturulmasını talep ettik. Bu yüzden bazı komünistler bizi eleştirdi. Ancak biz bu projeyle Tunus’ta İslamcılarla komünistleri ilk defa bir araya getirmeyi başardık. 18 Ekim Hareketi’nin böylece odağı oluştu.

18 Ekim’de bir açlık grevi hamlesi yaptık. O dönem Tunus’ta Bin Ali’nin düzenlediği uluslararası bir toplantı vardı. Bu eylemi ona denk getirmemizle Tunus’taki sorunları uluslararası düzeyde duyulmasını sağladık. Böylece toplantılarını sapote ettik. Çünkü Bin Ali bu toplantıyla Tunus’un ne kadar demokratik olduğunu duyurmaya çalışıyordu.

18 Ekim hak ve özgürlükler adıyla hep birlikte büyük bir mücadele başlattık. Genel af istedik. Siyasi tutuklulukların kayıtsız şartsız bırakılmasını talep ettik. Türkiye’de olduğu gibi herkesin örgütlenme hakkına sahip olması gerektiğini savunduk. Toplanma ve gösteri düzenleme özgürlüğü istedik. 18 Ekim hareketi olarak bu taleplerimizi –asgari ücret gibi- bir alt sınır (smig) olarak talep ettik.

Solun en ucundaki bizim partimiz de vardı Nahda gibi diğer partiler de vardı. Ama asgari düzeyde yukarıdaki haklar konusunda uzlaştık. Biz parti olarak bu konularda ideolojik temayülümüzü ön plan çıkarmadık. Temel hak ve özgürlükleri eksene almayı tercih ederiz. 18 Ekim hareketi kampanyasının en önemli vasfı diktatöre karşı mücadele idi. Bin Ali’den sonra bu uzlaşı hareketi içinde Nahda’yı temsil edenlerin bir kısmı Bin Ali ile yakınlık kurdu ve dolayısıyla dağıldı, bir kısmı mücadeleye devam etti. Ama biz bu 18 Ekim Hareketi’nin taleplerini geride kalanlarla birlikte tekrar organize olup mücadele ettik. Özellikle 2008’ten itibaren büyük bir değişim başladı Tunus’ta. Güneyde Tavsa’da maden işçileri bir hareket başlattı. Büyük bir protesto hareketi idi. Sivil itaatsizlik hareketi idi bu. Bu hareketin ideolojik tarafı ön plana çıkmadı. İş, özgürlük ve ulusal onur sloganını kullandık. Bu hareketin içinde merkezi bir rol oynadık. Medya ambargosu konuldu o bölgeye. Biz bilgi akışını sağlamak için örgütlendik. En büyük medya desteğini Tunuslu bir gazeteci sayesinde elde ettik. Bu süreçte birçok insan şehit oldu bazıları yaralandı.
Devrim bir süreçle oldu; yoksa sadece Buazi’nin kendini yakması ile değil. Öncesinde bir çok gösteri vardı. Buazi sadece biriken öfkeye çakmak çaktı.

Arka plan, devrim süreci ve devrim sonrası siyasi durum.

Devrimden öncesinde gidişatı çok iyi okuduk ve Tunus Devrim Süreci’ne girmiş olduğuna dair deklarasyon yayınladık. Sendikalar düzeyinde, öğrenciler, STK’lar ve hukukçular düzeyinde bir muhalefet startı verdik. Buazi kendini yakınca oradaki sendikal uzantılarımızı harekete geçirdik. Rejimin sert müdahalesi hareketin daha da yaygınlaşmasına neden oldu. Ülkenin diğer bölgelerindeki sendikal hareketler yoğunlaşınca rejim buna sert müdahalede bulundu. Kanaatimizce başat rol oynayan ve eylemlerin her tarafa yayılmasında Tunus İşçi Sendikası’nın rolü önemlidir. Başlayan bu gösteriler bir süre sonra artık rejimin tamamen yıkılması gerektiğine dönüştü.

Genel olarak solcu partiler, milliyetçi nasyonalist partiler, devrim sürecini desteklediler. Tecdid Hareketi ve Nahda Hareketi genellikle eleştirel bir tutum içindeydi. Mevcut rejimin reform yapması gerektiğini düşünüyorlardı. Tunus’ta solcu ve milliyetçi partiler sendikalar içinde etkin oldukları için devrimi desteklediler. Buazi’nin kendini yakmasından sonra Bin Ali reform deklarasyonunu yayınladı. İlan ettiği bu reform hamlesi sadece sol hareket reddetti.

Devrim günleri…

Ayaklanmalar başkente kadar gelince Hammani basın açıklaması yapıp Bin Ali’nin gidici olduğunu ilan etti. Açıklamanın hemen akabinde 34 arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Daha sonra gösteriler taşradan başşehre taşmaya başladı ve Bin Ali kaçmak zorunda kaldı.

Devrim sonrası kurulan hükümet döneminde senato ve parlemento feshedildi. Bin Ali’nin partisi feshedildi. Kurucu Meclis oluşturularak yeni bir anayasa kurulması için süre verildi. Biz Sibisi hükümetini toptan reddettik. Çünkü eski rejimle bağlantısı vardı. Sonrasında gelen Nahda Hareketi bu partiyle ilişkileri bir süre daha devam ettirdi. Nahda ile aramızdaki sorunlardan biri bu. Sol ve milliyetçi hareket, Sibisi Hükümeti’nin eski rejime yakınlığından dolayı karşı çıkmıştık.
Neticede seçimlere girilince bir çok güç devreye girdi.

Bu süreçte çok ciddi katkısı olan unsurlar var. Bunlardan biri facebooktu. El Cezire ve Fransız 24 Kanalı burada önemli rol oynadılar.

Tunus medyasındaki hakim renk?...

Genel olarak medya kapitalistlerin elinde. Bazı sol eğilimli basın organları var. Devrimden sonra kurulmuş parti yayın organları ve gazeteler var. Bunlardan biri haftalık Halkın Sesi gazetesi.

Gelecek seçimlerde nasıl bir dağılım olacak?...

Biz yakın bir süredir bir halk hareketini başlattık ve ismini de Halk Cephesi koyduk. 12 partiden oluşmaktadır. Dün Tavsa’da büyük bir miting düzenledik. Nahda büyük oranı ifade ediyor ama oy oranında bir düşüş var. Bizim ise beklediğimiz kadar olmasa da oyumuzun kısmen arttığı görülüyor. Bir de Sibisi var. Şu anda tüm eski rejim artıkları, liberaller, kapitalistler bu blokta toplanıyor. Arkalarında Fransa var Avrupa var, Suud, Bahreyn ve Birleşik Arap emirlikleri var. Ayrıca ciddi bir sermaye destekleri var.

Nahda siyasi ve ekonomik anlamda bir reform gerçekleştirmedi. Çünkü bu bu alanlarla ilgili projelerinde eski düzenden bütünüyle farklılık oluşturması gerekiyordu. Temel ayrım noklarımızdan biri Nahda dine dayalı bir devlet kurmak istiyor, bizim ise böyle bir projemiz yok. Nahda liberal ekonomiye dayanıyor. Biz ise sosyal, dışa bağlı olmayan yerel bir ekonomi öngörüyoruz. Çözüm olarak teknokratlar hükümeti öngörüyoruz.

İslam’a ve İslami hareketlere yaklaşımınız?...

Doğal ve temel bir pressip olarak tüm dinlere saygılıyız. Kültürel ve medeniyet unsuru olarak kendimizi Müslüman olarak görüyoruz. Ancak Tunus’taki sorun şudur: Din devletin dini mi halkın dini mi? Devletin dini islam’dır derseniz o zaman İslamcıların zihninde egemen olan şer’i İslam’a işaret etmiş oluyoruz. Ama bunun yerine anayasa da “Tunus halkı Müslümandır, halkın Müslümanlığına karşı çıkılamaz” denilmesi taraftarıyız.

Sohbet esnasında parti temsilcileri gezi heyetine ikramda bulundular. Ve heyeti temsilen Abdurrahman Dilipak “İslam’ı partiler mi, halk mı yoksa Allah mı belirleyecek?” sorusunu müzakere etmek üzere kendilerini İstanbul’a davet etti. El sıkışılarak Tunus İşçi Partisi’ne veda edildi.(Haber ve fotolar için: Bedir Sala / Zehra Türkmen-Kenan Levent / Bülent Gökgöz-Bedir Sala - Mustafa Yılmaz'a teşekkürler)



Haber Ara