TİMETÜRK /MK Bhadrakumar*
Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın Necmettin Erbakan liderliğinde Ankara’daki ilk İslamcı hükümete karşı 1997’de “post-modern darbe”deki rolü için Türk hükümetinin harekete geçmesi afallatıcı bir gelişmeydi.
Muhakkak Karadayı kararı yüzde yüz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a dayandırılabilir. Erdoğan sadece sivil idarenin hakimiyetini teyit etmekle kalmıyor aynı zamanda Türk paşalarının zihinlerine anayasal idareyi devirmeye cüret ederlerse ödeyecekleri bir bedel olacağına dair bir tanrı korkusu yerleştiriyor.
Karadayı dört yıldızlı bir general ve zamanında bir efsaneydi. 1998’de Ankara’da büyükelçi olarak görevlendirildiğimde ordudan yeni emekli olmuştu. O günler Türk Paşalarının dingin günleriydi.
Anında Erbakan’ı ev hapsine koymuşlar ve Refah Partisi’ni kapatmışlardı. Ankara’daki elçilik toplantılarında, Paşalar girdiğinde susturulmuş bir sessizlik iner, diplomatlar önemsiz konuşmaları keser ve onlara, “yani gerçek güce” doğru gitmek için yol ararlardı.
Gerçekten Erdoğan’ın kendisi de 1998’de, bir sene önce bir konuşmasında sadece şiir okuduğu için 10 aylık hapis cezası almıştı. (O zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan) Erdoğan, “Camiler kışla, kubbeler miğfer, minareler süngü, müminler asker” şiirini okumuştu.
Bu arada bu satırlar tanınmış Türkçü şair ve geçen yüzyılın ilk döneminde yaşamış bir aktivist Ziya Gökalp tarafından yazılmıştır. İşe bakın ki Gökalp yanı zamanda Kemal Atatürk’ün reformlarını şekillendiren etkili bir şahsiyettir. Hatta gariptir Gökalp, Osmanlıcılığı ve İslamcılığı birlikte reddeden sadık bir Türk milliyetçisidir.
Buna rağmen Paşalar, Erdoğan’ı cezalandırdı. Olay, arkasından Paşaların Türk ordusunun kurumsal çıkarlarını takip etmesi için Kemalizm’in sıklıkla bir maske sağlamasıydı: ikramiyeler, imtiyazlar, askeri bütçenin meclis denetiminden muafiyeti, Türk ekonomisinde devasa holdingler.
Erdoğan’ın orduyla insafsızca orduyla ödeşmesi hiç de sürpriz değildir. Burada Pakistan için de bir ders vardır. Mevcut sivil liderliğin Pervez Müşerref’in şahdamarına saldırdığını, onu bir hücreye koyduğunu ve vatana ihanetten yargıladığını bir düşünün. Pakistan’ın kudretli komutanları, seçilmiş bir hükümeti anayasa dışında istikrarsızlaştırdıklarında başlarına ne geleceğini anlamış olurlardı.
Erdoğan başta Mısır’ın Muhammed Mursi olmak üzere Orta Doğu için bir örnek oluşturuyor. Erdoğan, başbakanlığının ilk döneminde dikkatli adımlar attı. Ordunun her zaman sivil liderlikten daha eşit olarak davrandığı siyasi düzenle yüzleşmemeye ya da tahrik etmemeye özen gösterdi.
Geçmişe bakarak Erbakan’ın kaderiyle karşılaşmamakta kararlıydı. Ancak o zamandan beri hiçbir şeyi unutmadı ve hiçbir şeyi de affetmedi. Oyların yüzde 52’sini alarak muhteşem bir iktidar kazandığı 2011 seçiminin ardından tamamen farkı siyasi bir karaktere büründü.
Karadayı’nın gözaltına alınmasıyla Erdoğan, artık siyasi gündemi için özür dilemesi için bir neden olmadığını ilan etmiş oldu. İslamcılığın Türkiye’nin siyasi gerçeği olduğu ve Kemalistlerin bununla yaşaması gerektiğini teyit etti.
Ancak Erdoğan aynı zamanda Türkiye’yi başkanlık sistemine geçirecek yeni bir anayasanın yazılması sürecindedir. Ayrıca 2014’teki başkanlık seçiminde aday olmaya niyetlidir. Türkiye’nin siyasi manzarasında güçlü kişiliğine denk kimse yoktur ve seçilmesi kaçınılmaz bir neticedir. Peki, Erdoğan ne tür bir Başkan olacaktır.
Türkler arasında Erdoğan’ın şahsiyetinde otoriter bir huy olduğuna dair bir rahatsızlık mevcut. Muhalefete karşı hoşgörüsüzlüğü, gazetecilere karşı kindarlığı vs. profilini bir demokrat olarak çökertti.
Paradoks eğer diktatör olursa onu dengeleyip frenleyecek olanın Türk ordusu olmasıdır. Gerçekten Mısır güç aritmetiği için birçok paralellikler çıkartılabilir.
* Büyükelçi M K Bhadrakumar, Hindistan Dışişleri’nde deneyimli bir diplomattır. Sovyetler Birliği, Güney Kore, Sri Lanka, Almanya, Afganistan, Pakistan, Özbekistan, Kuveyt ve Türkiye’de görev almıştır.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.