TİMETÜRK/ Daniel Wagner & Giorgio Cafiero*
Türkiye, yerel enerji kaynaklarının eksikliğine rağmen etkileyici büyüme oranlarını son 10 yıldır sürdürmeyi başarabildi. Ankara, eşzamanlı olarak kendisini ana bir enerji merkezi olarak konumlandırırken ülkenin enerji ithalatını çeşitlendirmeyi hedefleyen bir dış politika izledi. Türkiye’nin jeostratejik konumu bu ikili amaca ulaşmasını zorlu hale getiriyor ancak enerji tedarikini edinme ve yönetiminde iddialı ile saygılı olmak arasında bir denge kurmayı başarabildi. Türk hükümetinin bölgedeki olaylara etkisi sınırlıyken, uzun-vadeli enerji çıkarlarını somut şekilde etkileyebilecek kısa-vadeli dış politika kararları vermeye mecbur kalacaktır.
Türkiye, petrolünün yüzde 91’ini ve doğal gazının yüzde 98’ini ithal ediyor. 2011’de petrolünün yaklaşık yüzde 51’i İran’dan ve doğal gazının yüzde 55’i Rusya’dan geldi. Irak’ın dünyaya başlıca bir petrol ve gaz ihracatçısı olarak canlanması, Türkiye’ye Arap Körfezi ve Avrupa pazarları arasında etkisi sürekli artan bir enerji merkezi haline gelme fırsatı sunuyor. Ancak Türkiye, Irak ve Kürt Bölgesel Hükümeti arasındaki üçlü gerilimler, Irak’la enerji ticaretini büyük ölçüde karmaşıklaştırdı. Bu aynı zamanda Türkiye’nin güneyindeki önemli bir liman Ceyhan’a günde 400 bin varil petrol ihraç eden Irak-Türk petrol hattının uzun-vadeli güvenilirliğine üzerine şüpheler düşürdü. Türkiye’nin çokyıllık Kürt ayrılıkçılarla mücadelesi de Irak’la ilişkilerin problemli ve belirsiz olmasını sağladı.
İsrail ve Kıbrıs sahillerinin uzağında tahmini 122 trilyon metreküplük doğal gazın keşfi, Türkiye’nin başlıca bir enerji merkezi haline gelme isteğine meydan okuyabilecek başka bir başlıca enerji kaynağına dönüşmesiyle sonuçlanabilir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışarıda bırakacak bir enerji ortaklığının oluşması yönündeki beklentiler Ankara’da hoş karşılanmayacaktır. Türkiye’nin lojistik avantajı Kıbrıs’tan Yunanistan’a gaz transfer edecek herhangi bir boru hattının Türkiye’nin kıta sahanlığına girmesiyle daha ucuz oluşudur. Kıbrıs ve Yunanistan arasında doğrudan yapılacak bir boru hattı fazlasıyla uzun olacaktır ve 12 adalara ulaşmadan önce 2 km derine inşa edilmesi gerekecektir. Nihai olarak Yunanistan, ekonomik kısıtlamaları ve tartışmasız uzun vadeli çıkarları yüzünden Türklerle işbirliği yapmak zorunda kalabilecektir.
Kıbrıs sorunu, Rum yönetiminin arama sondajlarına başladığı haberlerinin ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle arama anlaşması imzalayan Ankara için resmi daha da karmaşıklaştırıyor. Kıbrıs gaz rezervlerinin keşfi Atina ve Ankara’nın kalıcı bölgesel ihtilafları çözmeye mi zorlayacak yoksa daha büyük bir sürtüşmeye mi yol açacak henüz belli değildir. Ancak tarih bir örnekse Türkiye’nin yükselişi ve Yunanistan’ın sıkıntıları sadece aralarında daha büyük çatışmaya yol açacaktır.
Diğer çözülmemiş bölgesel ihtilaflar, Levanten Havzası’ndaki doğal kaynak servet bolluğunun gelecekte işbirliğinden çok çatışma çıkaracağını gösteriyor. İsrail ve Lübnan teknik olarak savaşta olduğu için gaz rezervlerindeki payları için hiçbir deniz sınırı belirlenmedi. Bir uzlaşma sağlanmadıkça her iki devletin yakın gelecekte rezervlerini kullanması sorunlu olacaktır. İkili ilişkilerin mevcut durumu, İsrail ile İran arasındaki kronik koşullar ve Suriye’de süren bataklık göz önüne alındığında, bölgede gereğinden fazla mevcut bulunan çatışmaların çözüleceğine ya da gazın yakında akmaya başlayacağına inanmak için bir neden yoktur. Türkiye’nin başlıca bir enerji merkezi haline gelme yeteneğinin altı, yeni İsrail-Kıbrıs-Yunanistan üçlüsünce muhtemelen oyulacaktır.
Tebriz-Ankara boru hattı Türkiye’ye Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan enerji kaynaklarını Avrupa’daki pazarlara ithalinden faydalanma fırsatları doğuruyor. Türkiye’nin sınırlı yerel enerji kaynakları, artan enerji talebi, İran gaz ve petrol rezervlerine yakınlığı ve Avrasya enerji merkezi haline gelme isteği göz önüne alındığında, Ankara’nın İran’la enerji ortaklığına büyük bir değer vermeye devam edeceği sonucuna ulaşmak mantıklı olacaktır ki İran, Türkiye’nin en büyük petrol ve ikinci doğal tedarikçisidir.
Türkiye’nin Batı’nın İran’ı ekonomik olarak izole etme kampanyasına dahil olmayı reddedişi de bu çerçevededir. Ankara’nın Kasım 2011’de İran’a altın ihracatının zirve yaptığını kabul etmesi, Batı baskısına rağmen Türklerin İran’la enerji bağını sürdürmedeki çıkarının bir göstergesidir. Tahran, izolasyon ve yaptırımlarla mücadelesinde halihazırda Türkiye’yi önemli bir ortak olarak görmektedir. İkili ticaret 2000-2011 arasında 6 kat artmıştır. 2011 itibariyle Türkiye, 2 binden fazla İranlı firmaya ev sahipliği yapmaktadır. 2002’de bu 6 kat daha azdı. Birçok İran endüstrisi, küresel ekonomiyle olan bağında Türkiye’ye bağımlıdır. Tersinden söyleyecek olursa Ortadoğu’da büyük bir kargaşanın patlaması ya da İran’a askeri bir saldırı Türkiye’nin enerji ve ticari çıkarlarına 1991’deki Körfez Savaşı gibi ciddi bir darbe indirecektir.
Suriye krizi, çatışmanın farklı taraflarına oynayan İran ve Türkiye arasında bir gerilim oluşturdu. İlaveten İran’ın Asya pazarlarıyla giderek bağlanma ihtimalleri, İran’la yakın bir enerji ticaretini sürdürmede kararlı Türkler için bir rahatsızlık doğurdu. Buna karşı Türkiye 2012 Mart’ında daha fazla Libya ve Suudi Arabistan petrolü ihraç edeceğini ve İran’dan petrol alımını yüzde 20 azaltacağını duyurdu. Bunun anlamı İran’a süren enerji bağımlığının siyasi dallanmaları göze alındığında Türkiye’nin halihazırda İran’a alternatif kaynaklar aradığıdır.
İran’ın Batı’yla yüzleşmesi ve Suriye’de devam eden karışıklık Ankara’nın Tahran’la ilişkileriyle ilgili 2013’te zor kararlar almaya mecbur bırakacaktır. Ancak kısa vadede Türkiye ve İran enerji, ticaret ya da bölgesel güvenliğe dair ortaklığını tehlikeye atacak edimlere girişmesi muhtemel değildir.
Türkiye bugün itibariyle dünyanın en büyük 17’nci ekonomisidir ve komşuları arasında stratejik derinliğini genişletmeye kararlıdır. Eğer Ankara güvenlik ve enerji çıkarlarını akıllıca dengeleyebilirse, bölgesel istikrar için bir güç olurken, bölgesel enerji pazarları üzerindeki baskısını idame ettirmenin yanında Türkiye’nin dahili enerji taleplerini karşılayabilecek gerçek bir potansiyeli mevcuttur. Fakat eğer Türkiye güç dengesini hatalı değerlendirir ve kozlarını yanlış oynar ya da diğer devletler Türkiye’yi dışarıda bırakacak alternatif enerji rotaları bulurlarsa, Türkler kendilerini diğer büyük güçlerin hırslarının etkisi altında bulabilirler. Şu ana kadar Türkiye hünerli bir şekilde karşısına çıkan gereğinden fazla zorlukla çıkarlarını dengeleyebildi ki bu, 2013 başlarken bölgesel ve küresel enerji pazarlarının istikrarı anlamına geliyor.
* Daniel Wagner, sınır-ötesi risk yönetimi danışmanlık firması Country Risk Solutions’un CEO’su ve “Ülke Riskini Yönetmek” adlı kitabın da yazarıdır. Giorgio Cafiero CRS’de araştırmacı ve analisttir.
EurasiaReview’deki bu makale Oğuz Eser tarafından Timetürk.Com için tercüme edilmiştir.