Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ataköy Süreci-İmralı ve PKK'da bundan sonraki yol haritası

Ahmet Türk ve Ayla Akat ile İmralı'ya gitti Öcalan'la görüştü.Bu yeni sürecin ismini ATAKÖY SÜRECİ olarak koymak gerekiyor. Bundan önce açlık grevlerini bitiren Öcalan'ın kardeşi de Ataköy Marina'dan İmralı'ya gitmişti. Peki, bundan sonra ne olacak, PKK, Öcalan'ı dinleyecek mi?

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-04 12:50:24

Ataköy Süreci-İmralı ve  PKK'da bundan sonraki yol haritası

TIMETURK / Nevzat Çiçek

“PKK’ya silah bıraktırma” hedefiyle başlayan MİT-Abdullah Öcalan görüşmelerinin en önemli ayaklarından biri dün yaşandı. Geçen gün yazdığım “Öcalan ile sadece PKK meselesi görüşülmüyor” başlıklı yazımda MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan sonra Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un önümüzdeki günlerde İmralı adasına gideceğini yazmıştım. Anlaşılan o ki Tuğluk’un yerine Ayla Akat tercih edildi ve heyet MİT’in koordinasyonunda İmralı Adası’na gitti. Heyetin İmralı’ya gittiği Ataköy Marina’dan daha önce Abdullah Öcalan’ın 17 Kasım 2012 tarihinde açlık grevlerini bitiren mesajını getiren kardeşi Mehmet Öcalan da hareket etmişti. O yüzden bu süreci Ataköy Süreci olarak adlandırırsak yanlış olmaz.

Öncelikle bu görüşmelerin alt yapısının oluşmasında büyük emekleri olan Temas ve Diyalog Grubu’nun taktir edilmesi gerekiyor. Bu görüşmelerin gizli kahramanları onlar. Sürdürdükleri temaslarla u ziyaretin ve daha önceki ziyaretlerin oluşmasında bir alt yapı hazırladılar ve her iki taraftan da kabul grdüler. Bekir Ağırdır, Fethiye Çetin, Raci Bilici, Mehmet Emin Aktar, Şah İsmail Bedirhanoğlu, Cengiz Çandar, Mithat Sancar, Osman Kavala, Gencay Gürsoy, Cemal Uşak, Yılmaz Ensaroğlu, Hidayet Şefkatli Tuksal, Avni Özgürel, Akın Özçer ve Abdurrahim Ay gibi isimlere kamuoyunun yüksek sesle teşekkür etmesi gerekiyor.

Bu görüşmenin Fidan ve Öcalan’ın mutabakatı ile yapıldığından şüphe yok…Görüşmede özellikle Ahmet Türk’ün seçilmesinin sembolik bir anlamı var. Sürece kaldığı yerden devam edildiği mesajı veriliyor. 1993 yılında kesintiye uğrayan süreç sonunda Abdullah Öcalan, 20 yıl sonra Ahmet Türk’le bu kez İmralı’da bir araya geliyordu. Ahmet Türk, DEP Genel Başkanı olduğu 8 Haziran 1993 tarihinde Lübnan’ın Bareliyas kasabasında Abdullah Öcalan’la buluşmuştu. PKK’nın ateşkes ilan ettiği açıklanan bu toplantıda Abdullah Öcalan, dönemin DEP Genel Başkanı Ahmet Türk, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani ve Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Kemal Burkay’la birlikte poz vermişti.

Görüşme sonrasında geniş açıklamayı BDP’liler yarından itibaren yapacaklar. Ancak bu görüşmede özellikle Öcalan ve BDP'liler dışında Kandil ile yeni iletişim kanallarının açık tutulması konusunda görüşmelerin sürmesi de oldukça anlamlı.Nitekim daha önce Mehmet Öcalan dışında da görüşmeler gerçekleştiren Öcalan, “Hedef Kürt sorunun çözümü kapsamında silaha ihtiyaç duyulmayacak bir ortamın yaratılması. PKK’nın silahsızlandırılması. Bu doğrultuda müzakerelere başlandı. Herkes dikkatli ve hassas olsun… Süreç sabote edilmez, devlet ile süren müzakereler de olumlu sonuçlanırsa bu yıl içinde önemli adımlar atılabilir. Bu süreçte herkes sabırlı olacak. Benim dışımda bir irade arayışını da kabul etmem” uyarısında bulunduğu ve hedefin 2013 yılının ilk aylarında kamuoyu karşısına bir çözüm bildirisi ile çıkma amacını taşıdığı iddia ediliyor”

Peki, bundan sonra ne olacak sorusunu sorduğumuzda kesin olarak söylenecek bir şey varsa oda görüşmelerin devam edeceğidir. Bu görüşmeler sadece İmralı ekseninde yapılmıyor. Beşir Atalay’ın enstrümantallerden biri olarak nitelendirdiği Kandil dışında özellikle üç merkezde de yorun bir temas trafiği var; Erbil-Avrupa ve Washington

Erbil hem bir ara istasyon görevi gördüğü için, hem Mahmur kampına ev sahipliği yaptığı için hem de daha önceki PKK’lıların yaşam alanı olduğu için görüşme yapılan merkezlerden biri konumunda. Özellikle Barzani’nin kolaylaştırıcılığı hem PKK hem Türkiye hem de Amerika açısından çok önemli. Erbil’in bir diğer önemi de Suriye’de PYD ve diğer Kürt gruplarının ortak hareket etmesindeki rolü ve ağırlığı. Dolayısıyla PKK’nın silahlı bir yere bırakması gerekecekse bu Türkiye değil Irak Bölgesel Kürt Yönetimi olacak. Eğer Kandil boşaltılacaksa da buraya Barzani’nin uygun gördüğü köylüler yerleştirişecek.Barzani’nin bölgedeki ağırlığı ve ekonomik gücünün Kürtler için ne önem taşıdığını anlatmama bile gerek yok sanırım

Temasın bir diğer olarak yoğunlaştığı yerlerin başında da Brüksel başta olmak üzere Avrupa geliyor. Gerek Türkiye Koordinasyonu dahil olmak üzere Sabri Ok’un Avrupa’da olması, gerek hakkında hapis cezası çıkmış bir çok insanın yine Avrupa’da yer alması ve Avrupa’nın parasal gücü ister istemez onların da sürece dahil edilmesini ve konuşulmasını zorunlu tutuyor. Bir diğer taraftan da özellikle Avrupa ülkelerine gitmek isteyecek kişilerin ve Türkiye’ye gelemeyen kişilerin de bu sürece dahil edilmesi noktasında Avrupa’da da baştan beri ciddi görüşmeler yapılıyor. Zaman zaman AB üyesi bazı devletlerin de diplomatik kolaylığı için bu merkez atlatılmış değil. Özellikle gerek Moro’da, gerek FARC ve Kolombiya hükümeti arasındaki görüşmelerde kolaylaştırıcı olarak bulunan Norveç’in deneyimlerinden yararlanılacak. "Örgütün silahlarını bağımsız gözlemcinin denetimine bırakması formülü gündemde olursa Norveç en önde gelen devletlerin başında yer alacak

Bir diğer merkez ise Washington…Bölgenin yeniden şekillenmesinde ABD’nin çok ciddi rolü olduğu biliniyor. Bu denklem içerisinde Kürtlerin nereye oturtulacağı, Irak’ın durumu ve Suriye’nin durumu da PKK ile bir bütün masaya yatırılıyor. Bu nedenle Öcalan ile sadece PKK meselesi konuşulmuyor diyorum. Bunun dışında eğer PKK’da silahlar susarsa İran Kürtlerinin de yakın bir zamanda Uluslararası kamuoyunun gündemine geleceğini göreceğiz. İran’daki Kürtlerin büyük bir kısmının Şafii olması ve Şia’dan ayrılmasının da ister istemez yeni ittifaklar doğurduğuna şahit olacağız…Mesele tek parçalı çözüm yerine komple parçaların birleştirilmesiyle çözülecek

Bundan sonra Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın getirdiği mesajlar öncelikle yetkili yerlere ulaştırılacak ve onların bu noktada ne düşündüğü öğrenilecek. BDP’ye bir bilgilendirilme yapılacak, sürecin alt yapısını hazırlayan Temas ve Diyalog Grubu Adalet Bakanı ile görüşecek. Sürecin biten değil başlayan bir süreç olduğu her tarafta anlatılacak. Öcalan’ın mesajları kamuoyu ile paylaşılacak ve atılacak adımlar sıralanacak, her kesimden bu konuda fedakarlık istenecek ve sürecin sabote edilmemesi için yapılacaklar sıralanacak. Öncelikle Öcalan’ın cezaevi durumu ile ilgili olarak görüş hakkından başlanarak düzenlemeler yapılacak. “Adalet Bakanlığı'nca hazırlanan 4. yargı paketindeki düzenlemeler yaşama geçirilecek. Şiddete bulaşmamış, şiddeti özendirmemiş KCK'lıların durumu değerlendirmeye alınacak. Anadilde savunma, kamu kurumlarında anadilde hizmet gibi güven verici reformlar sürdürülecek.

PKK'da artık silahsız bir dönemin çağrısı bizaatihi Öcalan tarafından yapıldı.Süreçle birlikte karşımıza iki seçenek çıkıyor, bunlardan bir tanesi bütün silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesi ve bununla pareler olarak hükümetinde bir takvim açıklaması, bir diğer seçenekte PKK’nın tek taraflı olarak eylemsizlik kararını tekrar alması ki kış şartları düşünüldüğünde bunların ikisi de mümkün. ınır dışına çekildikten sonra silah hemen bırakılmayacak, yapılacak olan düzenleme ve gelişmeler karşısında silah caydırıcı bir unsur olarak kullanılacak ve karşılıklı güven tesis edildkten, değişimler kurumsal yapıldıktan sonra PKK metod olarak silahtan vazgeçtiğini açıklayacak. Süreçle ilgili kuşkuları olanlar sürekli olarak PKK'nın ateşkesi kış aylarında yaptığı iddiası da doğru değildir. PKK, 93 mart, 2006 haziran, 2009 nisan, 2010 ağustos aylarında tek taraflı eylemsizlik kararı ilan etmişti. 

İmralı ile sürecin açık tutulması ile birlikte Ankara’da Akil adamların da devreye gireceği zaten alttan alta dillendiriliyor. Bu noktada Temas ve Diyalog Grubu dışında özellikle kanaat önderlerinin sürece dahil edilmesi sağlanmaya çalışılacak. Bu seferki görüşmelere BDP müzakere süreci ile dahil edildi, silahların bırakılması noktasında Öcalan devreye girdi. BDP’lilerin adaya gitmesi ile birlikte hem BDP’liler süreçten dışlanmadı hem de Kandil Öcalan üzerinden sürece dahil edildi.

Burada müzakerecin tek Öcalan olduğu gerçeği karşımıza çıktı. Daha önce Oslo görüşmelerinde Öcalan, “ örgüt beni tasfiye ediyor” demişti. Şimdi 1999-2004 yılları arasındaki bir döneme doğru gidiyoruz ki, o süreçte her iki tarafta ne yazık ki üzerine düşeni yapmamıştı.

En çok dikkat edilen ve sorulan soruların başında da müzakerelerin ve oluşacak olan bir eylemsizlik kararının sabote edilip edilmeyeceiğidir ki, bütün bu tip süreçlerde bu mümkündür. Bunun önüne geçmenin temel yolu diyalog kanallarını açık tutmak ve alınan istihbaratın karşılıklı olarak süreci baltalamasına izin vermemektir. Bu gibi durumlarda gerek dış devletler gerekse de hem devlet hem de PKK içerisindeki grupların varlığı 1993 yılına göre çok farklıdır ve toplumda bu noktada 1993'ün toplumu değildir.

Bütün bunlarla birlikte Kandil, Öcalan’ı dinler mi sorusu akla geliyor ki, bence onun cevabını da Yıldıray Oğur, yazısında belirtmiş “Öcalan’ın örgüt üzerindeki hâkimiyetinin bütün bunlar dışında iki temel sacayağı var. Birisi KCK Sözleşmesi. Bütün PKK’yı bağlayan sözleşmeye göre Öcalan bütün yapılanmanın ortasında yer alan bir kurum aynı zamanda. Tam adı: Reberiya Koma Civakên Kurdistan. Sözleşmenin 11. maddesine göre Öcalan temel konularda tartışmasız en son karar mercii. Kendisinin atadığı Yürütme Konseyi’nin bütün kararlarının onay için gittiği son adres. Yani Öcalan PKK için yasama, yürütme ve yargı organlarını elinde bulunduran mutlak iktidar demek… İlk başta akla mantıklı gelen bu itirazın es geçtiği nokta PKK’nın adı geçen komutanlar ve onlara bağlı çevrelerden ibaret olmadığı. Örneğin PKK’nın silahlı kanadı HPG’nin karargâhtan ve tüm komutanların korunmasından sorumlu Özel Kuvvetler’inin başında halen Suriye uyruklu Ferhat Abdi Şahin var. Şahin, daha önce Avrupa’da yöneticilik yapmış, 1998 ateşkesi görüşmelerini bizzat Öcalan adına yürütmüş, Öcalan’a manevi oğlu denecek seviyede yakın bir isim. Yani Öcalan ne derse onu yapacak bir isim. Mesela Öcalan, şu lideri gözetim altına alın derse o lideri gözetim altına alacak isim o.”

Kısaca Ataköy Süreci ile PKK meselesinde yeni bir sürece girdik. Bu yeni süreç büyük devlet refleksi ile ortaya çıktı ve Büyük devlet olma yolunda aşılamayan en önemli kavşağın aşılmasını hedefliyor. Ya hep beraber büyük bir ülke olacağız, yada hep beraber korkularımızla sınırlarımıza hapsolacağız. Mesele sadece PKK’nın silah bırakma meselesi değildir, mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden kurulmasıdır(Nevzat Çiçek-Timetürk)


Haber Ara