Bu bakımdan Mısır, Türkiye'nin ilerisinde bir feraseti taşıyor ve ilerleme kaydediyor. Zira işi temelden ele aldılar, önce Anayasayı değiştirip sonraki hamlelerin dayanak noktasını teşkil ettiler. Böylece sonraki "İslami dönüşüm" hamleleri için anayasal zemin hazırlanmış oldu. Artık, en azından "hukuk" bakımından bir engel de, mazeret de kalmadı.
Mısır'ı Türkiye'nin bir adım önünde götüren husus, sadece Anayasa'nın yapılması ve anayasanın içeriğine İslam'ın yazılması değil. Anayasanın "yapım usûlü ve süreci" de Türkiye'nin önünde. Zira anayasa komisyonu, diktatörden kalan yargı baskısına rağmen, işi zamana yayıp sulandırmadı ve kısa sürede anayasa yazımını tamamladı. Bunun yanında, Türkiye'de olduğu gibi madde yazımında çoğunluğu temsil eden İslami kesim ile Laik-Liberal kesimler arasında "ittifak" şartı gibi saçmasapan bir kurala göre hareket edilmedi. Madem müslüman halk diktatörü devirmişti, artık söz müslüman halkındı. Laik-Liberal kesimin yerleşik köklü güçlerine ve meydanlara taşıdığı savaş çığırtkanlığına rağmen, müslüman halkın temsilcileri karşı cenahı hoşnut etme ezikliğine düşmedi; temsil ettiği müslüman halkın arzularına göre bir çalışma yaptı.
İşte bunun içindir ki, artık Mısır Anayasası'nın 2. Maddesine göre "Devletin dini İslamdır, İslam Şeriatı prensipleri kanun koyucudur."
Ancak yeni anayasanın Mısır'ı İslam Devleti yapmaya yetmeyeceği, bilakis İslam'a aykırı yasalar için anayasal zemin hazırladığı iddiaları da yok değil. Nitekim Selefi alimlerden Şeyh Ahmed Aşuş, Mısır anayasasının "şirk"le dolu olduğunu açıklayarak, iktidardaki Selefileri ve Müslüman Kardeşleri anayasayı doğru hazırlamaya çağırdı. Gerekçe olarak da "egemenliği kayıtsız şartsız halkın kılan" 5. Maddeyi gösterdi.
Benzer bir karşı duruşu Ensar eş-Şeria hareketinin önde gelen isimlerinden Muhammed ez-Zevahiri de gösterdi. Ez-Zevahiri, anayasada İslam'a aykırı esasların yer aldığını, çünkü İslam'ın Mısır yasalarının tek kaynağı haline gelmediğini, aksine, eskiden olduğu gibi İslam'a aykırı yasalar çıkarılabileceğini söyleyerek, yeni anayasanın İslam'a aykırı olduğunu iddia etti. Ez-Zevahiri'nin diğer iddiası ise, yeni anayasaya göre insanlar arasındaki bağlılık ve dostluğun ana kaynağının "İslam kardeşliği" olmadığı, "ulusal birlik" adıyla yeni bir idol oluşturulduğu.
Bunların dışında çok sayıda alim, yeni anayasaya, İslami devleti tesis etmekten uzak olduğu gerekçesiyle karşı çıkıyor. Bütün bunların ortak gerekçesi, anayasanın İslam'a aykırı olduğu ve içerdiği Laik-Demokratik unsurlarından ötürü Allah'a şirk koşulduğu.
Yine de yeni anayasa, yeni Mısır için dönülmez bir İslami kulvar açması bakımından önemli. Çünkü kanun koyucu Şeriat ise, buradaki egemenlik, Şeriat'ın kuralları dahilinde iktidarın kullanımı için seçim mekanizmasından öte bir anlam ifade etmeyecektir. Nitekim, anayasaya "evet" diyen alimler, kendilerinin de memnun olmamalarına rağmen, olumlu gelişmelere yol açabileceği kanısıyla kerhen destek verdiklerini söylüyorlar. Bir nevi, "yetmez ama evet" söylemi... Yine, anayasanın 4. maddesiyle, Sünni İslam ekolünde otorite kabul edilen el-Ezher Üniversitesinin, Şeriat'la ilgili konularda danışma makamı kabul edilmesi, yasamada İslam'ın etkisine dair önemli bir husus.
Hülâsa, yeni anayasanın, Mısır'ı İslam Devleti haline getirmediği açık. Çünkü anayasa devleti İslamileştirmiyor, aksine Demokrasi ile İslam'ı harmanlıyor. Hatta, anayasadaki "Şeriat ilkeleri" ifadesi sıkıntılı. Nitekim Selefiler ve Müslüman Kardeşler'den bir grup "Şeriat ilkeleri" yerine "Şeriat kuralları" ifadesini önerdiler, ama kabul görmedi.
Yeni Mısır anayasası hiçbir kesimi memnun etmişe banzemiyor. Mısır İslami devlet olmuş da değil. Ancak işin başında İhvan-ı Müslimin'in olduğu, eski sistemin "güç odakları"nın bütün güçleriyle birlikte mevzilerini korudukları dikkate alındığında, Mısır için hayırlı bir başlangıca sebep olabileceği düşünülebilir. Fiili pozisyonu ele geçirmiş olmak önemlidir.
vahdethaber